Labirent
"Labirent içindeki insan beyni, öylesine şaşkındır ve korku doludur ki … En yükseklere çıkar oturduğu evler yükselir asumana doğru, her katında başka labirent, her komşusu tanımadığı başka evren!"
İnsan korkuları ve yalnızlığı ile içine siner. Bir yere sığınmaya çalışır. İçinde sığındığı labirentleri vardır. Her birinde yeniden doğar, umut bağlar düşünerek… Hayalleri ile yeniden yaşar, kurguları aynıdır. Keşkeyle biter sonları… Keşke böyle bitmeseydi der. Başka bir umutla başka labirente girer hayalleri… Her labirent başka keşkelerdir. Ne gerçektir, ne geriye dönmek mümkündür ne de sorularına cevap olmaktadır. Mum eridikçe labirent karanlığa gömülmektedir. Gerçek bir güneş olması mümkün değildir, bitkilerin gerçek aşkı ve ışığı değildir, Aydınlatır ama güç vermez, aydınlatır ama geleceğe umut dağıtmaz, kokusu nefes aldıkça boğar. Hani o bile keşkedir, ya olmaydı…
Labirent, bir alışkanlıktır. Her gece koşa koşa mahkum olmaya gider. Her gece ne yer ne içer… Kendini mutlu edemeyen ve çıkış bulamayan hayaller, içkiyle, uyuşturucu ile, sigara ile… İle kendini unutturur. Uyandığında güneş gözlerini yakar, Başında ağrılar, saltanat sandalyesine oturtur. Dumana bürünmüştür odası, kokusu etrafa yayılmış, yaşanmamışlık hakimdir!
Labirent, içinde başka dışında başka yaşayan kişiliklerin hikayesidir. Tiyatro sahnesinde başkasını yaşar ve alkış alır. Sanattır önemli olan. Beğenilmektir, övülmektir, çok kazanmaktır. Hacivat Karagözü iğneler ya, güldürür ya… Gülen, ağlaya ağlaya nara atar ya… Sesler biter, sahne yok olur. Alkışlar hala kulaklarında, labirentinde dolaşmaya başlar. O rolündeki kişilik suyun dokunuşuyla dökülür, banyo deliğinden akar gider. İçinde kavgalar başlar. Başkasıdır ya, mutlu değildir. İçe dönük yaşam dışarıya çıkmamıştır. Her ses, ona sessizliği öğretmiştir. Kendini sarhoş eder, ağlar… Labirentin bir köşesinde sızıp kalır. Rüya mı görür, gerçekten uyur mu? Yahut yaşayan bir canlı mıdır, hangi kişiliktir olmaya can atan belli değildir… Sabah güneşiyle, geceden eser kalmamıştır. O güne merhaba diyen, o kadar arayan vardır ki…Düşünceler silinmiş, bellek nereye gitmiştir belli değildir. Senaryoyu hep başkası yazar. başkaları nefes aldırmaz. O kalabalıkta o çoklukta aslında yoklukta kaybolur gider. Labirent, insan sesine dönüşür, sözlerle bestelenir, yalanlarla zenginleşir… Geceden kaldığı yerden yavaş yavaş zehrini akıtır. Ta ki yalnızlık nöbeti labirentine girmek için zilini çalana kadar….
Fare gibi peyniri bile arayıp bulamaz. O peynir ona hayat verecektir, ah bir bulup yiyebilse…Sabaha kadar arar ama bulamaz. Bulamadıkça çılgına döner. Artık uyumayı sonsuza kadar yaşayabilmek hoş gelmeye başlar. Onu ah bir anlayan olabilseydi işte… Güneş mi, karanlık mı, dolaştığı labirent mi onu ayağa kaldırcak ki… Sanat yahut sanal şeyler, dokunulmayan eserler, insanda sona ermezse nasıl labirent biter ki. Kör bir ışıkla, mumla hayat döngüsünü nasıl devam ettirebilir ki? Alkışlar tıpkı para gibi cepten cepe dolaşır, bugün övgü onaysa ya sonra?
O peynir ne para, ne de güneş… Suyun akışına kapılmış çağlayandan aşağıya düşerken keşkeler, köpürüklerinde yalnızca hayranlık bırakır başkalarında.. Temel soru şudur, biz kimin için yaşamalıyız, kendimiz için mi, başkaları için mi? Biz elbette kendimiz için yaşamak üzere dünyada kalırız, kalmalıyız. Bunu ancak, din ve Allah’a giden aşkların kalpteki tezahürlerinde aramak lazım. Yokluğun anlaşılmasında, esir ederek labirentte düşüren düşünce ve hayaller de değil… Eğer labirenttin her sokağında güneşi hissedebiliyorsak, mum söner. Etrafa yayılan pis kokular biter. Eğer biz dünyada yokluğu anlayabilirsek, dünya bizi esir edemez, biz kendimiz için yaşar ve gerçek özgürlüğü anlayabiliriz. Kendi kazandıklarımızla kendimizi zehirlemez, dosdoğru yoldan başka yola başımızı çevirmeyiz. Ne alkışlar kalır ne de nazar eden kimseler. Ne hastalıklar bizi meşgul eder ne de acı veren dertler. Biz var denilene esir değilsek, kimse bizi esir edemez, mahkum edemez. Labirentlerimizi darmadağın ederiz.
İçi bir dışı bir model insan, en doğruyu yaşar, ölmeden ölür, zehirle yaşamını sürdürmez. Kimsenin de oyuncağı olmaz. Ne gıybet eden olur ne de iftira eden de. Haydi gecelere sığmayan labirentlerimizi öldürelim, parçalayım. İhtiyacımız olan uyku ile geçsin geceler, kabusla değil. Sevdiklerimiz olsun yanımızda, mevlaya götüren…
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
aslında insan en zor Labirent tir , hala çözülemedi ve gerçekliği göremedi hala...
saf şiir
Anlamliydi eline yüregine saglik .Mevlananin deyimiyle .".Ya göründügün gibi yada oldugun gibi görün" ki rahat edesin
saf şiir
Ne doğru tespitler.
Arayış illa ki aslında her şey ta içimizde saklı ilk günden beri.
Kendimizi kandırmaktansa keşfetmek o mucizevi fısıltıyı ve ayyuka çıkıp da korkula bedel ödeyeceğimize rahmeti kucaklamak...
Labirent ve içinde bir tane daha ve...
Sonsuzluğa giden yolda sığınmak yine sonsuzluğun perçemlerine tutunup dalgalara da paye vermemek...
Kutluyorum tüm içtenliğimle.
Selam ve dua ile ağabeyim.