- 372 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Evlat edinmek Allah'ın merhametine neden yakışmaz?
Bugün de Meryem sûresini okurken 92. ayeti durdurdu beni. Kısa bir mealiyle deniliyor ki orada: "Halbuki çocuk edinmek Rahman’ın şanına yakışmaz." Takıldığım da öncelikle şu oldu arkadaşım: "Neden Cenab-ı Hak ’çocuk edinme’ iftirasını götürüp Rahman ism-i şerifine bağladı?"
Öyle ya. Vahidiyetine bağlasaydı. Samediyetine bağlasaydı. Subhaniyetine bağlasaydı. Bu türden isimlerine bağlaması daha anlaşılır olmaz mıydı? Nihayetinde Vahidiyeti ’birliğini’ vurguladığı için ’ilahları ikileştirecek/çoklaştıracak bir evlatlığı’ reddederdi. Samediyeti de ’ihtiyaçsızlığına’ vurgu yaptığı için ’bir ihtiyaç olarak çocuk edinmeyi’ imkansızlığa gömerdi. Subhaniyeti ise yine ’kusursuzluğunu’ hatırlattığı için ’ancak evlat sahibi olmakla tamamlanacak’ bir eksik oluş halinden onu tenzih ederdi. Bütün bu yollar sanki daha kolaydı.
Fakat öyle olmadı. Böyle yapılmadı. Çocuk edinme iftirası, zannımızın aksine, Rahman isminin şanı üzerinden yalanlandı. Burada şöyle bir durum daha var arkadaşım dikkatini çekmek istediğim: Normalde ’Rahman’ böyle bir bahiste en son seçilmesi gereken isim gibi de duruyor. Neden? Çünkü çocuk edinme en çok merhamete yakın duruyor. Yani, mesela, herhangi bir insan için desek ki: "O asla çocuk sahibi olmadı çünkü çok merhametliydi!" Bu cümle bize çelişkili gibi gelir.
En azından taşlar tam olarak yerine oturmaz görünür. Zira merhamet çocuk edinmeyi uzaklaştırıcı değildir. Aksine merhametli olana çocuğu daha çok yakıştırırız. Hatta biyolojik olarak mümkün olmuyorsa ’evlat edinmesini’ veya ’himayesine almasını’ bekleriz. Ancak Hakîm-i Mutlak olan Furkan’ında tam tersini yapıyor. Bize musırrane Rahman ism-i şerifi üzerinden bir uyarıda bulunuyor.
Farkettin değil mi? Var birşeyler. Aynen. Ben de farkettim. Durdum. Ayetin başında sorarak oyalandım. Düşünerek duamı ettim. Bekledim. Sonra kalbime şöyle bir hikmet geldi. "En doğrusunu Allah bilir!" diyerek paylaşacağım. Bakalım ne düşüneceksin? Başlıyoruz: Bence Cenab-ı Hak burada hakkında yapılan bir iftirayı daha başladığı noktada boğuyor.
Nasıl? Belki biraz şöyle: Bu yanlışa sapanlar biraz da Rabb-i Rahîm’in sonsuz merhametini yanlış okuyarak vartaya düşüyorlar. Tıpkı ’Allah Baba’ diyen Hristiyanlarda olduğu gibi, Hak Teala’nın yarattıklarına nimetler dolusu gösterdiği sevgiden/şefkatten hareketle, bâtıl itikadlarına cesaret alıyorlar. Hatta yine Meryem sûresinin 88. ayeti bu noktaya dikkat çekiyor: "Onlar ’Rahman çocuk edindi!’ dediler."
92. ayet ise bu yanlışı doğduğu yerde enseliyor: "Halbuki çocuk edinmek Rahman’ın şanına yakışmaz." Düşünün: Eğer yukarıdaki paradigmadan hareketle ’evlat edindi’ şirkine düşmüşseniz Kur’an’ın verdiği bu cevap epeyce şok edicidir. Yani sanki şöyle denmektedir: "Çok merhametli olmanın şanına evlat edinmek yakışmaz!" Fakat bir saniye. Aaaa! Cenab-ı Hakkın Rahmaniyeti sadece bu anlama mı gelmektedir? Daha doğrusu: İnsanın merhamet edişiyle Cenab-ı Hakkın rahmeti arasında kurulacak böylesi sathî bir benzerlik hakikati tarif etmede nasıl yaralar açar? Bu yolu bodoslama yürüyen ne tür çukurlara düşer?
el-Cevap: Evet. Tamam. Hak Teala onun Rahmaniyetini anlamamız için kalbimize bir şefkat koymuştur. Merhametini anlamamızı sağlayacak bir merhamet dercetmiştir. Ancak elbette bu nümune aslın aynısı değildir. Olamaz da. Çünkü aslın sahip olduğu sonsuzluğa sahip değildir.
Bunu şöyle bir örnekle anlatmak istiyorum: Allah göstermesin, bir savaş çıksa, çocuklar yetim kalsa ve o çocuklardan bin tanesi karşınıza getirilse, siz onlardan bir veya birkaçını neden evlat edinirsiniz? Merhametiniz için. Başka? Korumak için? Başka? Beslemek için. Başka? Cevaplarınızın hepsi doğru ama asıl mevzuu gözden kaçırıyorsunuz: Siz, bu çocuklardan bir veya birkaçını evlat edinirsiniz, çünkü hepsine birden merhamet etmeye gücünüz yetmez. Gücünüz binine birden yetmediği için himayenizin yetebileceği kadarını alırsınız. Sınırlanırsınız.
Peki Allah için böyle bir sınırlanma ihtiyacı var mıdır? Hâşâ! Onun Rahmaniyeti de ilahlığının muktezasınca sonsuzdur. Bu nedenle mahlukatı önüne getirildiğinde bunlardan birini veya birkaçını seçmesi gerekmez. Hatta sanki sonraki ayet-i kerimeler de bu konuda fehmimizi destekler: "Göklerde ve yerde bulunanların hiçbiri müstesna olmaksızın hepsi Rahman’a kul olarak gelir. And olsun ki (O), onları (ilmiyle) kuşatmış, hem onları (ve yaptıklarını) birer birer saymıştır."
Yani Cenab-ı Hak zaten rahmetiyle hepsini kuşatmıştır. Hepsine yetişebilmektedir. Hepsini bilmektedir. Hepsini görmektedir. Hepsini nimetlendirmektedir. O halde hepsini kuşatamamaktan kaynaklanan seçmeci merhametçiliğe muhtaç değildir ki evlat edinmek rahmetinin şanından olsun. Onun merhameti bu anlamda bizimkine hiç benzemez. Rahmaniyetinin şanı herşeyi kuşatmayı gerektirir. İçinden seçmeyi gerektirmez. Bizse merhamet etmek için bile birşeyleri seçmek zorundayız. Evlat sahibi olduğumuzda başkalarını dışarıda bırakırız.
Evet, arkadaşım, ben de mezkûr ayet-i kerimenin sırrını kendimce böyle anladım. Sırf bende kalmasın diye de seninle paylaştım. Daha güzelini bulduğunda senin de bana yazmanı dilerim. Zira Kur’an sofrasına oturanların "Doydum!" demesi doğru değildir. O Rahman’dan dileriz ki: Sofrasından hissemizi arttırsın. Kibrinden, ucbundan, fahrından veya tembelliğinden dolayı kaşığı boş dönenlerden eylemesin. Âmin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.