- 390 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANIN YÜREĞİ TEK KİŞİLİKTİR
Geçen yazımızda, (Aşka dair) “Aşkın en önemli ve olumlu yanı; dirilir doğrulursunuz, üretip yaratırsınız, kendinizi sever, kendinize her zamankinden daha fazla ilgi gösterirsiniz, daha afili, daha atak olursunuz.” Demiştik.
Bilim insanları, aşkın, yürekte değil, beyinde oluştuğunu söylemektedirler. Tabii ki doğrudur. Ne var ki elektrik de Hidroelektrik Santralleri, rüzgâr Türbini, güneş panelleri, termik Santralleri gibi üretim alanlarında oluşmakta ama kullananlar için, makinelerdeki hareket ve ampullerde ışığa dönüşmesi önemlidir.
Sevenler için de aşkın nerede oluştuğundan çok, nereler de harekete, nerelerde ışığa dönüştüğü önemlidir. Bu anlamda, yürek kafesine sığmıyorsa, kanınızın coşkusundan yanaklarınız kızarmış, ateşiniz yükselmiş, elleriniz terliyorsa, gözleriniz yıldız misali parlıyorsa aşkın nerede oluştuğunun ne önemi var.
Aşkın ateşi, İbrahim’in ateşidir. Yandıkça göl de bulursun gül de bulursun.
Aşkın bu olumlu hali, bir bakış, bir gülümseme gibi, karşıdan sinyal aldığınızda zirve yapar.
Eğer bütün çabanıza rağmen karşıdan o sinyalleri alamıyorsanız bir boşluk duygusu yaşarsınız. Bu boşluk, kendini suçlamaya, kendinden nefrete, karşınızdakinden nefrete, giderek herkesten nefrete de dönüşebilen ya da kendi içine kapanarak yalnızlık duygusuyla beraber üzünç, efkâr, bedensel ve ruhsal yıkım gibi negatif duygularla dolar. Bu psikolojik çöküntü içinde, kendinize ya da çok sevdiğiniz o kişiye zarar verebilirsiniz.
Bu durumda, Aşk ile öfke iç içedir.
Aşk ile öfke arasındaki benzerliği kavramak çarpıcıdır.
Aşkta da öfkede de kendinizden geçersiniz. Ancak öfkenin ateşine herkes su taşır ama aşkın ateşini kendin söndürmek zorundasın.
Aşkın yakıcı, yıkıcı yönlerinin irdelenmesi, araştırılması ve tedavi yolların uzmanlarına bırakarak, asıl konumuza dönmek istiyorum.
Konuya geçmeden Anadolu’nun özgün durumundan söz etmeliyim.
Anadolu, savaş ve istilaların beşiğidir. O yüzden Anadolu ve Anadolu insanı, homojen özelliğiyle özgün bir yapıya sahiptir.
Anadolu insanı, zulümlerin ateşinde pişmiştir. Savaşın yaralarını ağıtlarla sarmış, barışta varlık içinde yoksulluğu yaşamıştır.
Böyle bereketli aynı zamanda netameli topraklarda, çağlar boyunca her milletten, her inançtan insanlar aynı kaderi paylaşmış, aynı topraklarda birlikte ekip biçmiş, ekmeğini bölüşmüş ama kız alıp verirken kör inançları yüzünden ayrı düşmüşlerdir.
Aynı bölgede, aynı mahallede birlikte yaşayan ve zaman içinde birbirlerine sevdalanan kız ve erkeklerin birleşmesine, dinleri ya da mezhepleri farklı olduğu için izin vermemişlerdir.
Sevenleri birbirinden ayıranlar, nerden bilsin ki?
Hasret ile vuslat birdir sevene
O yüzden Anadolu topraklarında, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile şirin, Arzu ile Kamber gibi daha binlerce efsanelere konu aşklar yaşanmıştır.
Bu aşklar, her dinden, her mezhepten Anadolu insanı tarafından kutsanmış, dilden dile, ilden ile coşkuyla, âşıklara saygıyla, âşıkları ayıran yobazlara beddualar ederek anlatılagelmiştir.
Bu sözümüz de gerçek aşkı yaşayamamış, o yüzden aşka inanmayanlaradır
Sevda yüklerin en hafifi olsa belin kırılır.
Bir damlası yüreğine düşse dilin lal olur, lal isen, dilin çözülür.
Bu efsane aşk söylencelerinde adı geçen kızların babaları genellikle keşiştir, papazdır. Sarı Gelin’de olduğu gibi, Ermeni’dir ya da alevi’dir. Erkeklerin babaları da Sünni Müslüman’dır. Bunların her biri, kendi dininin tutsağıdır, yobazıdır.
Boşuna demedi, Yaşar Nuri Öztürk: “Yobazın olmadığı her yer Cennet’tir.”
Yazımı şöyle sonlandırmak istiyorum.
Sevip de kavuşamayanların bedenleri hicran ile melul,
yürekleri vuslatta, dem alır.
------------------------------------------------------------ Tahir Eker.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.