- 524 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BÜYÜK USTA
Takvimler 3 Aralık 1999’u gösteriyordu. Erkan Yücel’in ölüm haberi hastanede yakaladı beni. Gazeteden öğrendim. Büyük bir kabusun içine düştüm. Bir uyanabilsem, gözlerimi bir açabilsem karasaban sona erecek. Erkan yücel ölmemiş olacak, yüreğimdeki ağırlık uçup gidecekti.
Erkan Yücel’le oturup rakı içmedim, uzun uzun sohbet etmedim. Ama bütün oyunlarını izledim ve onun büyük oyunculuğuna hayran kaldım.
Sınıflı toplumda hayat nedir? Günümüzde hayat maskeli balo aslında. Hepimiz maskeler galerisine uğrayıp kendi maskemizi alırız. Toplumda oynamaya aday olduğumuz rolün kalıbıdır bu . Toplumsal statülerin, geleneklerin, yasaların, değer yargılarının oluşturduğu bir kalıp. Memur , amir, işçi, işveren, politikacı olacağımıza göre biçimlenmiş bir istiridye kabuğu. Yaşam boyu bu kabuğu doldurmaya ya da ona kendimizi sığdırmaya çalışırız. Maskemiz benliğimizi yapar. Yeteneklerimizi sınırlandırır, tat alma duyargalarımızı kireçlendirir, sakatlar. ’’Kendisi olarak yaşamak’’, ’’gerçek yaşamak’’ deyimleriyle dile getirilen özlem, maskelerin olmadığı bir yaşama duyulan özlemdir. Bazıları böyle bir yaşam için toplumdan saklanırlar, politikadan kaçarlar, doğaya sığınırlar, iç dünyalarının yapay özgürlüğünden medet umarlar. Böyleleri sonuç olarak, maskeler galerisinin ömrünü uzatır. Kendileri ise gerçek dışı budanmış bir yaşama mahkum olurlar.
Sadece büyük sanatçılar, maskeli galerisinden dudaklarında küçümseyici bir gülümsemeyle geçip giderler. Onları hiçbir toplumsal, geleneksel, mesleki kalıba sokmak mümkün değildir...Onlar maskesiz göründükleri için, maskeli ölümlüler tarafından ’’çılgınlıkla’’, ’’anlaşılmazlıkla’’ damgalanırlar. Bir cins ayıplamayla, ama aslında kıskançlıkla bakılırlar.
Erkan Yücel işte bu büyük, soylu insanlardandı. Rollerini kalıbına girmeyi reddedip, rolüne egemen olan, rolünü kendisi biçimlendiren büyük yaratıcılardandı. Sanatçı olarak da, politikacı olarak da rolünün asla tutsağı olmadı. Tersine onun efendisiydi hep. İnandığı davanın hizmetkarlığını o derece doğallıkla, öylesine derin benimsemişti ki, rolüyle yaşamı özdeşleşti. Maskeler takmasına gerek yoktu. Yaşamı özgün ve gerçek bir yaşam olarak kaldı. Kendisi olarak yaşadı.
Tıpkı oyunlarının kahramanları gibi bildiri bastı, gazete sattı, işkence gördü, hapis yattı, çile çekti direndi. Gerçek yaşam gibi oynadı ve şahane, unutulmaz bir oyun gibi yaşadı. Erkan Yücel için oyunun nerede bittiğini ve yaşamın nerede başladığını anlamak olanaksızdır.
En zor anlarda, güçlüklerin ortasında, işkence altında öyle alaycı, öyle güzel kalabilmesinin nedenini burada görüyorum. En ciddi sahnelerin o büyük artisti, düzenin alabildiğine gergin ve sözde ciddi sahnelerini tuzla buz eden bir meydan okumaydı. Kötülüklere karşı bilgelikle derinleşmiş bir hoşgörü edinmişti. Onun yanında her durum, her olgu güzelleştirici bir ışıkla aydınlanırdı. Ciddi durumları oyuna dönüştüren olgu, güncele küçümseyerek bakabilmesidir. Sonsuzun gözüydü o. Bu sebeple şu ana tepeden bakmaya hakkı vardı.
Onun öldüğüne inanmak büyük aldanmadır. Çünkü o geride değil, ilerde hep! Bizim insanlığın gitmekte olduğu yerde, gelecekte.
Geleceğin maskesiz toplumunda biz, hepimiz onunla birleşeceğiz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.