- 707 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIZILCIK ŞERBETİ
Selâm’ün aleyküm.
Ben Süleyman ACAR.
Çocuk iken yaşamış olduğum, fakat bir gün dahi aklımdan çıkartıp bir kenara bırakamadığım bir olaydan söz etmek istiyorum.
Ama öncesinde hakkımızda bir kaç bilgi vererek başlayayım.
En büyük ablam gülşen hafif düzeyde zihinsel, ben ise görme engelliyim…
Sekiz kardeşin arasında bir biz ikimiz engelliyiz.
“KIZILCIK ŞERBETİ”:
Annemiz 2003 yılında vefat etti.
Annemin hem miğren, hem de tansiyonu vardı.
Bu yüzden ay içerisinde farklı zamanlarda şiddetli baş ağrıları oluyordu.
28 mart 2003 tarihinde de annem sabah namazına kalktı.
Abdestini almış tam namaza duracakken birden başını tuttu.
Babam ona hadi toparlan seni hastane’ye götüreyim dedi.,
Annem babama artık faydası yok diye cevap verdi.
Ben annemin inlemesiyle uyanmıştım.
Ama aynı baş ağrıları sürekli olarak tekerrür ettiğinden dolayı, ben buda her zaman olan baş ağrılarından biridir diye hiç yerimden kıpırdamadım.
Keşke kalkıp elini öpüp helallik isteseydim.
Annem babama hacı bana hakkını helal et dedi.
babam da galiba benim gibi her zamanki ağrılarından biri olduğunu düşünmüş olacak ki, annemin bu dediğini fazla umursamadan, he he tamam helal olsun dedi.
Annem yine hacı bana hakkını helal et diyorum dedi.
Bunun üzerine babam; benim hakkım yerden göğe kadar helal olsun hacîre.
Asıl sen bana hakkını helal et dedi.
Annem ona benim de hakkım sana yerden göğe kadar helal olsun hacı.
Yarın âhiret’te zerre kadar hakkım senden sorulmasın dedi.
Babam baktı ki annemin ağrıları dayanılmaz bir hal alıyor, yan dairede oturan abimle yengemi çağırdı!
Yengem anneme hadi koluma girin sizi hastane’ye götürelim dedi.
Annem yengeme dönüp, hatîce! Sen bari yapma!
Ben bunlara laf anlatamıyorum, sen bari bana inan.
Bu defaki başkadır dedi.
Annemin bu sözünden sonra, abim anneme eğer kalkmazsan seni sırtıma alıp götürürüm dedi.
Annem abime kıyamadı.
Tamam! Hatîce elbisemi giymeme yardım etsin gidelim dedi.
Giyinirken, yengeme kimse bana inanmıyor.
Ama ben bu kapıdan çıkarsam bir daha geri dönemeyeceğimi biliyorum dedi.
Ve odanın kapısından çıkarken, üç defa ard arda.
LÂ İLAHE İLLALLÂH, HAK MUHAMMEDEN RESULULLÂH dedi.
Ondan sonra annemi götürdüler.
Annemin hastalanmasından önceki son üç gün, annem sürekli fatma ablamı arayıp bize çağırıyordu.
Ablam anneme bir kaç güne kadar geleceğini söylüyormuş.
Annemin hastalanmasından bir gün önce de fatma ablam annemi arayarak geleceğini bildirmiş, ama o gün bir türlü gelememişti.
Annem o gün akşama kadar ablamın gelmesini bekledi.
Ablam o gün gelmeyince de, annem adeta o gün göremezse bir daha hiç göremeyecek miş gibi öyle bir içerledi ki, bende cahil aklımla annemin fatma ablama duyduğu muhabbeti kıskandım.
Neyse abimle babam annemi hastane’ye götürdükten bir az sonra, annem hastane’de abime midesi bulandığını ve, kusacağını söyleyerek abimden kendisini doğrultmasını istemiş.
Abimin onu doğrultmasıyla annem aaah diye bağırmış.
İşte o an komaya girmiş.
Devlet hastanesinden fakülte’ye sevk etmişler.
Benim de hastane’de olanlardan henüz haberim yoktu.
Saat 8 gibi fatma ablam herşeyden habersiz kayınpederiyle geldi, gelir gelmez daha mantosunu bile çıkarmadan annemi sordu?
Hani ana nerde dedi?
Ananın başı ağrıdı, babayla abi onu hastane’ye götürdüler dedim.
Ondan sonra fatma ablam abimi aradı, o zaman öğrendik annemin beyin kanaması geçirdiğini.
Ablam bir yandan ağlıyor, bir yandan da evden anayla bütün gün beraber vakit geçireceğimin hayalini kurarak geldim diyor.
Ben hâlâ annem eve gelecek diye bekliyordum.
Öyle ya!.
Kimler kimler beyin kanaması geçirdikten sonra iyileşip yeniden ayağı kalkmışlardı.
Sürekli birbirimizi teselli etmek için sanatçı ebru gündeşin de 2000 yılında beyin kanaması geçirdikten sonra nasıl da tekrar iyileşip ayağı kalktığını hatırlattık birbirimize.
Derken, kısa bir süre sonra önce saime ablama, daha sonra da köyde oturan sultan ve urfada oturan selma ablalarıma sırasıyla haber verildi.
Annem artık bitkisel hayata girmişti.
Sırayla ablalarım annemin yanına gidiyorlardı.
Normalde yoğun bakım ümitesine kimse giremez.
Ama bunlar her biri nöbetleşe gidip geliyorlardı.
Annemin bir makineye bağlı olduğunu ve, birinin devamlı olarak dakika başı makinenin düğmesine basması gerektiğini söylediler.
Bu görevi selma ablamla dayımın kızı semiha yapıyorlardı.
Annemden artık tamamen ümit kesildi.
31 mart pazartesi sabahı rûhunu HAKK’a teslim etti annem.
Ben o zamana kadar annemin iyileşip eve döneceğini bekliyordum.
Çünkü annem daha önce de çok hastahaneye yattı, ama her seferinde de iyileşip geri geldi.
Kızlar benden önce uyanmışlar, kimi ortalığı topluyor, kimi de kahvaltıyı hazırlıyor.
O son gün de dayımın kızı semiha annemin başında duruyordu.
Hastane’den telefon geldi, annemin öldüğünü söylediler.
Ben ablalarımın bağırma sesleriyle uyandım.
Sonra hep birlikte hastahane morgunun önüne gittik.
Dayımın kızı semiha ağlıyor.
Ablalarım ağlıyor.
Artık cenazeyi alıp gittme vakti geldi, zaten benim arabadan inmeme izin vermemişlerdi.
Ben dayımın kızı semihayla birlikte arabada bekliyorum, bu arada dayımın kızı semiha sürekli bayılıp ayılıyordu.
Sonra fatma ablam gelip bindi arabaya, ablam kendini kaybetmişti.
Arabanın kapısına vurup ana deri veke mezek ez way hâtım.
Ana derü veke. Te got were, erz ji hâtım.
Deri veke.
Deri veke ez hâtım lı ber deri mam.
Ana mın lı ber deri nehêle.
Deri veke mın bıgire hündır.
Yani kürtçe ana kapıyı aç bak ben geldim işte.
Sen gel dedin, ben de geldim.
Ana kapıda kaldım.
Beni kapıda koyma.
Kapıyı aç beni içeri al diyor, durmadan ağlayıp ağıt yakıyordu.
Habire ana neden kapıyı açmıyorsun diye arabanın kapısına vurup feryad ediyordu.
Annemizin cenazesini cenaze arabasına bindirdiler.
Amcamın oğlu şerif abi beni ve fatma ablamı da alarak cenaze aracına bindirdi.
Ona yapma bak daha kötü olacaklar dedi eniştem, şerif abi yok bugünden sonra annelerini bir daha göremeyecekler.
Eğer annelerinin tabutunu görmezlerse ümitleri kırılmaz dedi.
Ve cenaze arabasına bindik.
Bir yanda ablam tabutun kapağına ana kapıyı aç ben geldim kapıda kaldım! Beni içeriye al diye vurup ağlıyor, bir diğer yandan cenaze arabasının o adeta yeteer Yeteer Yeteer dercesine bağıran sirenleri eşliğinde şefik efendi camiisine geldik.
Cenazeyi yıkamaya götürdüler.
Ablalarım annemin cenazesinin yanına girebildiler mi bilmiyorum, ama ne yaptıysam annemi yıkayan kadınlar bir türlü bırakmadılar annemin yanına son bir kez olsun girip ona dokunayım.
Çaresiz diretmekten vazgeçtim.
Artık kimi cenaze namazına durmuştu, namaza durmayanlar da arabalara binmiş mezarlığa gidilecek zamanı beklıyorlardı.
Ben de bir arabaya bini oturdum mustafa eniştemin yardımıyla.
2004 yılında Rahmetli olan halam ve 2010 yılında rahmetli olan halamın kocası da aynı arabadaydılar.
Ben hala şaşkınım.
Tıpkı bir robot’tan hiç bir farkım yok.
Ne konuşuyor ne de ağlıyorum.
Arabadakiler kendi aralarında zihinsel engelli olan gülşen ablamın ve benim ne olacağımızı konuşuyorlar.
Ve dönüp bana sizin sakatlığınızdan dolayı zaten hiç kimsenin yanında kıymetiniz yoktu.
Yine rahmetli ananızın hatırına insanlar size selam veriyorlardı.
Artık ananız da öldü ya, gör bak kimse sizin yüzünüze bile bakmayacak.
Yüzünüze bakılmasını bırak, zamanla önünüze iki lokma ekmek koyması bile etrafınızdaki insanlara deve yükü kadar ağır gelecek dediler!.
Onlara o zaman öyle düşündükleri için gücenmiştim ama, şimdiki yaşantıma bakınca az bile söylediklerini anlamak hiç de zor değil.
Neyse namaz bitti, herkes arabalara bindi mezarlığa gidiyoruz artık.
Mezarlığa varınca arabadan indik.
Yeminle söylüyorum o yıl o güne kadar hava hiç tam açmadı.
Hep her gün bulut vardı.
Evet güneş açıyordu açmasına ama, bir türlü tam anlamıyla açmamıştı.
Ama o gün güneş öyle bir açmıştı ki, sanırsın ki mart değil, haziran ayıdır.
Sanki ALLÂH bizi güneşin sıcaklığıyla teselli ediyordu o acı günümüzde.
Ben birinden beni annemin tabutunun olduğu yere götürmesini istedim.
Tabutun yanına varınca kapağı hafifce aralayarak elimi tabut’tan içeriye uzattım, Annem bir battaniyeye sarılı halde yatıyordu.
Eline dokundum annemin.
Bir daha hiç dokunamayacağımı bilerek.
Kapağı kaldırıp annemi öpmek istedim, bizim dükkânın kiracısının hanımı bahriye ana; {aynı zamanda annemin cenazesinin yıkanmasında o da vardı, }Beni tabutun yanından hızla uzaklaştırdı.
Artık Annemi toprağa verdik.
"Hep birlikte çok ekşi ve, bir o kadar da acı olan kızılcık şerbetini anamın ölümile beraber gelen ayrılığın elinden içmiştik işte…
RAHMETLİ ANNEM İÇİN YAZMAYA ÇALIŞTIĞIM BİR KAÇ ŞİİR:
1.şiir’im:
YAS ÇEKER:
Süleymanım! Derdim dermansız oldu.
Denizlere dalsam, göl’ler yas çeker.
Yedi yavru öksüz, Anasız kaldı.
Çiçeklere konsam, dal’lar yas çeker…
Bacım Gülşen melül melül bakıyor.
Fatma’nın ağıt’ı bağrım yakıyor.
Bütün bacılarım yaşlar döküyor.
Kovanlara dolsam, bal’lar yas çeker…
İkibin üç yıl’ı! Gelmez olaydın!
Dünya! Yıkılaydın! Dönmez olaydın!
Anamın yerine beni alaydın!
Mevsimlere bölsem, yıl’lar yas çeker…
Otuz bir mart’ta vardın son durağa.
Gittin anam! Bizden, gözden ırağa.
Elli dört yaşında verdim toprağa.
Dertlerimi döksem, kul’lar yas çeker.
2.ŞİİR’İM:
ANAM:
Tan yeri ağardı, uykudan kalktın,
Sabah namazına abdest aldın.
Ağrılar hiç takat koymadı sende.
Namazı kılmadan uzanıp kaldı…
Senin inlemene yandı yüreğim.
Derdine şifaydı bütün dileğim.
Çare bulamadım! Nasıl edeyim?
Ben gayrı kimlere anam diyeyim?…
Cennet melekleri haber mi verdi?
Vakit tamam deyip, ecele erdi.
Babamla dertleşti, helallik aldı.
Çekmek çok zor geldi bize bu derdi…
Miğren ve tansiyon sana ölümdü.
Mart ayı gönlüme susuz çölümdü.
Gözümüzden yaşlar sel olup döküldü.
Canım anam bana cennet gülümdü…
Taşıdın karnında sancı öğüttün.
Aldın kucağına beni büyüttün.
Vakit tamam oldu, hakka yürüdün.
Sen bana nasihat binbir öğüttün…
Bacımla ikimizi hor görüyorlar.
Mutlu olmamızı zor görüyorlar.
Senin hasretini ve yokluğunu,
Garip öksüzlere kor görüyorlar…
Gül anam her zaman aklımdasın sen.
Ettiğim duada saklımdasın sen.
Huzur sukunları kabrine dolsun.
Şimdi ahiretin çarkındasın sen…
Huriler, melekler etsinler hürmet.
Sana veremedik ne yazık kıymet.
Hakların ödenmez bize helal et.
Allahım ruhuna eylesin rahmet.
3.ŞİİR’İM:
ANAM:
Sensiz hayli yıldır yanar yüreğim.
Her akşam ağlayıp yatarım anam.
Zehir oldu aş,ekmeğim, yemeğim.
Çayıma gözyaşı atarım anam…
Doğuştan böyledir! Görmez gözlerim.
Babama abime geçmez sözlerim.
Mezarına doğru gitmez dizlerim.
Derdime derdini katarım anam…
Xanê’nin acısı bitmedi daha.
Gözyaşıyla çıktım her gün sabaha.
Dua ettim, af diledim ALLAH’a.
Hasretinden gün gün biterim anam…
Bu ne biçim talih ? Ne biçim yazı?
Yazı’ya zorunan olmuşum razı.
Xanê’nin giydiği kefen kırmızı.
Onun için yaslar tutarım anam…
Garip anam iki gözüm müş meğer.
Varlığı şu yalan dünyaya değer.
Derdimi okuyup halimi yazmazsa eğer,
Ozan’a Şair’e çatarım anam.
Bu şiir’de adı geçen Xanê, benim ablamdır.
Şiir’de Xanê’nin giydiği kefen kırmızı’dan kasıt, Xanê 08.2000 yılında, ramazan bayramının ilk günü akşam, kendini tabancayla vurarak intihar edip öldü.
Tabi cenazesi yıkandıktan sonra da kafasından akan kan hâlâ durmamış, kefenini kırmızı’ya boyamıştı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.