- 617 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
-HANGİ ECEVİT?-(12/SON)
İnsanın verimli, etkin olması noktasında yaş dönemlerinin önemi büyük. Açıktır ki, gençlik enerjinin yüksekliği bağlamında öne çıkan bir evre. Buna karşın tecrübe eksikliğiyle varlığını duyurabilir. Kuşkusuz çağlara mal olmuş, hükmetmiş özel insanlar müstesnadır. Tam tersine yaşlılık biriktirdiği bilgeliğe varan olgunluk ve deneyim haline karşın tatbikat noktasında kişiyi aşağı çekebilir. “Gençler bilse yaşlılar yapabilse” sözü akla gelebilir. Hiç şüphesiz tarih boyunca bu olumsuzluğunda istisnaları karşımıza çıkabilir. Erken döneminde önemli başarılara imza atıp kısa sürede el etek çeken dehalar olduğu gibi, geç açılıp koştukça koşan potansiyelli insanlarda vardır. Ne ki, bunlar istisnai hallerdir. Ağırlıklı yapılanmayı biyolojik kanunlar tayin edecektir.
Genellikle bu gerçekliği kabul etmeyen insan varlığına ise politikacı denir. Diğer pek çok alanda yasal hizmet süreleri olmakla beraber siyaset bunun dışında kalır. Ve bu tip yaş haddinin kitabi olarak tanımlanmaması alabildiğine istismara açık kılar politika alemini. Bir de bakarsınız ülkeleri prostatlılar yönetmekte.
Efendim! Olgunluk, tecrübe, bilgelik bu noktada hikâye. Güzelliğiyle meşhur kimi film yıldızları, sanatçılar arasında ileri yaşlara dönük “Minare yıkılmış mihrap yerinde” tanımlaması pek meşhurdur. Ancak yine bu ünlülerin yetmişli hatta seksenli yaşlarda bu sözle tanımlananlarına rastlandığında da tebessüm uyanır insanda çok kez. Hele ki, benim gibi her şeyi söyleyebileceğini zanneden bir insan evladı iseniz kadın gibi bir doğa harikasını da boş geçmezsiniz!
Ben kendi hesabıma kullandığım son tabire gönülden inananlardanım ama kabul etmek lazım ki, bir yere kadar. Hani canım ünlüler dünyası için sözüm. Yoksa gündelik yaşamda birebir dialog halinde olduğum insanlar için elbette değil. Amaannn! Canımı sıkmayın Allah aşkına, gerçekçilik dedikleri bir durumda var. İnsan döner şaşkına Allahınızı severseniz. Hem öyle demeyin hanımlar! Duygusallık ve hayalperestlik insanı yanılgıya sevk eder. Realist olmakta fayda var. De mi ama?
Sonra asıl olan ruh güzelliği değil mi? Yaşlılıkla ihtiyarlığı da ayırmak gerek. Her ne kadar modern çağ ihtiyarlığı çaptan düşmek, elden ayaktan düşmek şeklinde algılasa da, geçin siz o çapsızları, ihtiyarlık olgunluk ve bilgeliktir. Yaşlanmak sayısal, bünyevi iken, ihtiyarlık niteliğe vurgundur. Demem o ki, minareyi mihrabı bırakalımda ruhsal kaliteye bakalım biz.
İşte tamda bu noktada politikacılar gazeli patlatırlar. Devlet idaresinde tecrübe esasmışta, bilmem ne. İşitte inanma. Belli yaştan sonra da otur anılarını yaz, yeni nesle ilham ver artık. Bırak palavrayı hani.
Şimdi bizim yakın tarihimize şöyle bir göz attığımızda merhum politikacı ve devlet adamımız İsmet Paşa kim ne derse desin kötü örnektir bu alanda. Seksen sekiz yaşında çok zor gönderilir. Tam bir şeftir gerçektende. Bunda yetiştiği devirlerin getirisi negatif bir psikolojik yükleme etken şüphesiz. Yirminci asrın ilk yarısının dünya genelinde şefçi özelliği bilinir açıkça. Ne var ki, kişiselliğinde rolü olmalı. Gerek kendi nesline gerekse sonraya menfi yönde rol model teşkil ettiğini şahsen düşünürüm. Pek çok partide lider sultasının olmasında, halen devam eder nitelik arz etmesinde doğu kültürünün pederşahi yapısı kadar bu tip karizmatik liderlerinde etkisini yabana atmamalı derim.
Bunun gibi rahmetli Bülent Ecevit’te doğru zamanda çekilmek noktasında bir tıkanıklık yaşamakta kanımca. Gerçi Ecevit İnönü’nün aksine bu düşüş sürecine daha erken çağında girmekte. Hiç kuşkusuz İnönü’nün harpler döneminden gelen ihtiyar kurt kimliğine de işaret etmekte fayda var zannımca.
Hiç şüphesiz burada Ecevit’in rahatsızlık süreçlerine de bir göz atmak gerekir.
Hürriyet gazetesinde Sedat Ergin 24 Mayıs 2002’de kaleme aldığı yazısında başbakanın farklı kategoride toplanan rahatsızlık hallerine değinmektedir. Bunlar içerisinde en dikkat çekici olanı Parkinson hastalığı hakkında yer verdiği hususlar olmalı.
“Başbakan Ecevit’in bir de yaklaşık 5 yıldır sürmekte olan Parkinson hastalığı var. Parkinson, beyinde vücudun hareket sistemini kontrol eden hücre grubunun bozulması sonucu ortaya çıkıyor. Bu da hastanın hareketlerinin yavaşlamasına, titremeye yol açıyor; denge sorunu yaratıyor. Örneğin, Ecevit’in kısa adımlarla yürümesi Parkinson’dan kaynaklanıyor. Yaşlılıkla artan bir yönü olan bu hastalığı tümüyle tedavi edebilmek mümkün değil. Ancak tıp bilimindeki gelişmelerle birlikte artık Parkinson’un etkileri hafifletilebiliyor, verilen ilaçlarla beynin hareket sistemindeki eksiklik belirli ölçülerde kapatılabiliyor. Bir başka hastalığın başgöstermesi durumunda Parkinson’un belirtileri artıyor.” Demekte Sedat Ergin.
Ergin’in anlatımında dikkat çekici bir husus Ecevit’in o tarih itibariyle Parkinson hastalığının yaklaşık beş yıllık bir maziye sahip olduğu noktasındadır. Kuşkusuz bir müddet başlangıç safhasında seyrettiği söylenebilir. Yine bir diğer kritik öge bir başka hastalığın kendini göstermesi halinde rahatsızlık şiddetini arttırmaktadır.
Bu haller Parkinson hastalığının özellikleri ve bir başbakana gösterilecek hassasiyetin boyutu düşünüldüğünde zihinsel ve entelektüel kapsamda sorun teşkil etmediği vurgulansa bile fiziksel aktiviteleri olumsuz etkileyeceği ve dahi etkilediği aşikâr olmaktadır. Birebir ilişkilerde denge sorunu önem kazanacaktır muhakkak surette.
Muhatapları karşısında vücut dili devamlı dezavantaj sinyalleri vermektedir. Bu ise karşı tarafın tavır ve hareketlerine aynı düzeyde mukabele edebilme şansını azaltmakta hatta ortadan kaldırmaktadır. Gerek kişiselliği gerekse ülkenin, devletin temsili bağlamında bu durumun nasıl bir handikap teşkil ettiği hususu ise uzun boylu düşünmeyi gerektirmeyecek kadar açık ve nettir.
Ancak bu olumsuzluğun günümüze doğru geldikçe politik platformda bazı fotoğraflar üzerinden istismar edildiği kanaatinde olduğumu da belirtmek isterim. Mesela eski Amerikan başkanlarından Clinton’un Ecevit’i bir karşılama, belki de uğurlama anında duruş biçimi hoş değil elbette. Ancak bir başka Amerika gezisinde aynı Clinton ile yan yana oturmaktalar. Meğer ki, söz konusu negatif fotoğraf karesinde saksafoncu Bill kendisini Fausto Papetti zannetmiş olsun. Kaldı ki, bir sonraki başkan George W. Bush’un üstte yer verdiğim fotoğraftaki duruşuna ne diyeceğiz. Yoksa Ecevit’in karşısında eğiliyor mu? Elbette değil.
Şu kadar ki, 1999-2002 koalisyon hükûmeti evresine ait muhtelif fotoğraf ve görüntüler incelendiğinde de; gergin, asabi bir profil karşımızdadır. Yanı sıra vücut hareketleri kalıp bir hal almaktadır.
Hani derim ki, Ecevit’in bu son siyasi evrede grafiğindeki düşüş yaşlanmanın negatif getirisine önemli ölçüde bağlılık arz etmektedir. Yine uzun siyasi yaşamının önemli bir bölümünde darbe ve ihtilal süreçlerine karşı sergilediği eleştirel tavır ve duruşun aksine 28 Şubat sürecinde bir statükoya teslim oluş öyküsü bizleri beklemektedir. Geriye dönüp baktığımızda 1999 yılında noktayı koymuş o tarihten itibarense uzatmaları oynayan bir siyaset adamı portresi önümüzdedir.
Demem şu ki, pek çok alanda örneklerine her an rastladığımız zamanında bırakamama hallerinden biri o gün itibariyle karşımızdadır.
Nihayet bu naçizane dizide yakın tarihimizin renkli ve popüler siyasi kişiliklerinden birini değerlendirmek ve bu konudaki izlenimlerimi sizlerle paylaşmaktı maksadım. Hiç kuşkusuz noktayı koymak hemen her konuda olduğu gibi imkânsız olacaktır. Daha açık bir deyişle okuyanların yorum ve tenkitleri olmaksızın anlam ve anlatımından çok şey yitirecek söylemlerdir benimki...
L.T.
YORUMLAR
bu seri de yarım kalmıştı, artık geçmişten bir an bile duymak okumak istemiyor ruh haletlerindeyim.. politikacılar da öyle sanırım:) dün dündür bugün bugündür meşhur yani.
geçmişi okuyup düşünürken, geleceğe sorgular insan doğal olarak.. aman allahım sahi erdoğan'da 88 yaşına kadar durur ise eyvah ki ne eyvah.. ecevit'in damadı yok, erdoğan'ın var. eyvah...
siyaset artık ülke yönetemez olmaz. o yüzden siyaset demokrasiyi de tıkadı.. yeni neslin veya yeni düşünce hareketlerinin evrileceği yerde, eskinin izbandut fikirleri ile yeninin eğlenceli ancak hayat kokan fikirleri bir yerde karşılaşacak.. bu karşılaşma belki hak hukuk belki ekonomi belki toplumsal olaylar olacak lakin çağ dönüşümü başladı..
abd rusya fransa iran türkiye israil... vb gençler aklını başını alırsa :) artık siyasetçiler belli bir yaşın ve sürenin üzerinde palavra sıkamayacaktır.. savaş başlatıp fakirleri türlü türlü bahanelerle sömüremeyecektir.
konu nereden nereye geldi..
evim ile market arasında bir mezarlık ve mezarlık içinden geçen kestirme yol var.. mezar taşlarında genelde doğum ve ölüm tarihi kiminde arapça bir kaç şey, lakin birinde emekli mal müdürü mü, emekli vergi müdürü mü bir şey yazıyordu...
ben de ne zaman görsem o yazıyı, ne oldu müdür bey diyorum hem gülümsüyor hem de artık toprağa gömülüp insanlara mezar taşıyla bile işlkence edeceğime, aynı eski kültürlerde ki gibi odun ateşinde veya teknolojik fırınlarda puf duman olmalıyım diyorum..
sonra soruyorum kendime, ölüler saygıyı hak eder mi, çok mu materyalist ve madde gözlüğü ile mi syretmeye başladım dünyayı.. sonra yine diyorum ki, saygıyı yaşayanlar hak eder. ne yaşamışsa yaşamış, sonunda ölmüş mü???
robot ve teknolojik gelişmelerdeki etki bir insanın bir çok düşüncesini değiştirebilir mi??
insanların bin türlü duygu ve düşünce hallerinden etkilenen dünyayı, siyasetçilerin tanrılığa soyunmasının getirdiği hükümler mahvetti...
şimdi yaşayanlar deniz bakyal, hala demeç veriyor.. bahçeli koltuğu bırakmıyor, perinçek, iki büklüm olmuş tarikat şeyhleri vb vb susun da bir an önce yönetimleri yapay zekaya bırakmak zorundayız... yoksa yeni nesil toplu ihtiharlar ile peyder pey manlet olacak dünyada....
siyasetçi ne yaratır? veya meydana getirir?? ne işe yarar???
bir siyasetçi ölünce mal varlığına bakacaksın???
kimin için siyaset yapmış... belli olur.
bu konuda ecevit temizdi sanırım, çünkü geldiği gelenek, benim büyüyüp yaşadığım kültürün aksine daha temiz imiş..
varsı tanrı huzura erdirsin rahmetlinin ruhunu..
yoksa da bize yeni genç ecevitler lazım..
kaleminize sağlık levent hocam..
eksik olmayın..
levent taner
Sanırım Voltaire'ye atfedilen bir söz:
"yaşayanlara karşı nazik olmalıyız, ölülere karşı tek borcumuz kalmıştır; hakikat"
Özellikle ünlü, tanınmış ölüler için geçerli olmalı bu söz
Siyasi, tarihi, edebi kişilikler elbette yaptıklarıyla sorgulanacak, değerlendirilecek ve hatta tenkit edilecek
Şüphesiz objektif, hakkaniyetli, dönemin realitesine vurgu dairesinde diye düşünüyorum
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Serinizi büyük bir beğeni ve dikkatle okudum. Açık dikkatiniz ve kadir kıymet bilir yüreğiniz eşliğinden kaleme aldığınız adil yaklaşımlı yazı serinizi içtenlikle kutlarım.
Sayın Bülent Ecevit'in de ruhu şad olsun.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ tarafından 8/22/2019 4:46:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Önce teşekkür ederim,bu seriyi dikkatlice okudum,kaldı ki yaşamımda "izleri" de vardı Ecevit'in...
"Menderes'in dramı" adlı kitap var,sanırım Ecevit'e dair yazılırsa en uygun adın da "Ecevit'in trajedisi" olmalıdır.1977'de yüzde 41.3 oy(Ki,o seçimde Kilimli Lisesinde sandık başkanı idim.) ve siyaset sahnesinden yüzde 1.22 ile "bitiş".
Keşke Konfüçyüs'ün şu sözüne kulak verilseydi:
Zamanı gelince çekilmesini bil!
Emeğinize sağlık.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...