- 2403 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Tepesi Delik Han (Öresin Han)
.
Anadolu Selçuklu Devleti döneminde ticareti canlandırmak amacıyla 2. Kılıçarslan ana yollar boyunca kervanların konaklaması için hanlar yaptırmış. Bu hanlar, o günkü şartlarda bir kervanın bir günde ulaşabileceği aralıklarla yapılmış. Bu güzergahlardan biri de Kayseri Konya arasındaki yol. Bu yolun İpek Yolu olduğu da söyleniyor.
Bu yol boyunca benim bildiğim hanlar: Horozlu Han, Obruk Han, Zazadın Hanı, Sultan Hanı, Ak Han, Saray Han, Ağzıkara Han, Tepesi Delik Han, Alay Han. 4-5 handa bir daha büyüğü yapılmış. Mesela Sultan Hanı. Daha büyük olanların adına da Kervansaray demişler. Sultan Han’ın çevresinde bu gün 10 bin nüfuslu bir yerleşim oluşmuş ve Aksaray İli ’ne bağlı tek köyü olan bir ilçe olmuş. Evet evet sadece tek köyü var bu ilçenin.
Bir zamanlar ticaret kervanlarının gelip geçtiği, yaz kış içinde insanların yatıp kalktığı, nice yaşanmışlıkların olduğu bu hanlar artık kullanılmaz olunca, zaman içerisinde harabeye dönmüş. (Resim 1,2) Hepsinin ayrı hikayesi var.
2008 yılında Tepesi Delik Han’ın restorasyonunda görev aldım. O tarihi eser harap olmuş. Şimdiki Aksaray-Nevşehir-Kayseri-Konya yolunun kenarında. Ana yola mesafesi 25-30 metre. Aksaray’a 30 km mesafede.
Ne hikayeler var. Tepesi Delik Han’ın yakınlarındaki köylüler taşlarını götürmüşler. Ev yapmışlar, ahır yapmışlar, avlu duvarı örmüşler. Sonra taş götürenlerden birinin çocuğu sara hastalığına tutulmuş "hanın taşı çarptı" diyerek taş alımını durdurmuşlar. Köye gidip taşları tespit ettik ama neye yarar..!
Mesela demir yüklü bir TIR, dorsesinden kayan demirleri geri geri han duvarına dayayarak düzeltmeye çalışmış. Hanın büyük bölümü göçmüş o zaman. Umurunda mı..?
Tepesi Delik Han’ın Aksaray tarafında bir konak ötesindeki han Ağzıkara Han, nispeten sağlam kalmış. Kayseri tarafında bir konak sonrasındaki han ise Alay Han. Bu Alay Han daha büyük. Bir zamanlar Konya Kayseri Karayolu bu hanı ortalamış geçmiş. Daha sonraları kim fark ettiyse, yada kim insafa geldiyse yolu bir yay çizecek şekilde 100 metre falan kenara almışlar. (Resim 6)
Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hanları restore etme kararı almış. Bize de Tepesi Delik Han düştü.
Restorasyon için camilerde, minarelerde, taş yapılarda oldukça tecrübeli olan, o bölgede çok iş yapmış taş ekibimiz vardı. O yönden şanslıydım.
Han, plan olarak giriş kapısını karşınıza alıp duruşunuza göre sağa sola beş aks, öne arkaya doğru yedi aks şeklinde.
Hanın yapımında kullanılan taş ocağını araştırdık. 15 km ileride handa kullanılan orijinal taşların ocağını bulduk, taş siparişini verdik. Yakındaki Bebek Köyü’nden işçiler ayarladık. Yıkıntılardaki mevcut taşlardan kullanılabilir olanları ayırmaya başladık. Taşların ayıklanmasında, hanın temellerine ulaşıncaya kadar temizlenmesinde ASLA İŞ MAKİNASI ÇALIŞTIRMADIM. TAMAMEN ELLE, İNSAN GÜCÜYLE YAPTIK. Çıkan toprak ve molozları el arabası ve insan gücüyle 20 metre ileriye taşıyıp istifledik.
10-15 günlük ayıklama ve kazı çalışmasından sonra bizi en mutlu eden olayla karşılaştık; HANIN KİTABESİNİ BULDUK. Tesadüfen oraya gelen Mevlana Müze Müdürü kitabeyi okudu. Mealen “Bu Han Kılıçarslan zamanında 1258 yılında yapıldı” yazıyordu. 1258 yılı. Bu han, bu taşlar Fatih’i, Kanuni’yi, Yavuz’u görmüş. Kitabe öyle değerli ki servet. Hazine avcıları gelip kaçırırlar. Dağın başı, korkmaya başladım. Yatağımın altında tutuyorum. İşçiler dedikodu yayıyor habire. Bekçimiz sağlam ama. Bir gün herkes duyup görecek şekilde paketlenmiş kitabeyi arabanın bagajına yerleştirdik. Götürüp Konya Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğüne teslim ettim güya. Ben kitabeyi handaki taç kapıda kendi yerine koymak istiyorum. Uzun süre bagajda durdu, sonra yatağımın altında. Mevlana Müzesi istedi sonra, götürdüler dedim. Resmi kurumlar da alır götürür, korkuyorum..
Kitabeyi Hanın Taç kapısına yerleştirdik. Şu an orada.
Hanın yıkıntılarının ayrıştırmasını bitirdik. Elde kalan taşların yetişmesi mümkün değil. Hanın duvarları yükselmeye başladı. Mümkün olduğunca çimento kullandırmamaya çalıştım. Hele görünürlerde hiç yok, kireç var. Çıkan taşları araya serpiştirdim. Taç kapıyı da bulduğumuz birkaç özel yapım taşa göre yaptık. Kitabeyi yerleştirdik. Orijinaline uygun olarak hanın üstünü çamurla sıvayıp, kurşun kaplamasını yaptık. Ortadaki ışık kulesini de ismine uygun olarak “Tepesi Delik” yaptık. (Resim 3, 4, 5)
Birkaç yerde restorasyonla ilgili yorumlar gördüm. “Yeniden yapsanız daha iyiydi” diyenler var. Elde malzeme olmayınca ne yapacaktık.
"Padişah armağanı" olarak antik kentlerdeki tarihi eserlerimizi Avrupalılara verdiklerini düşününce!! Örnek mi; paketlenip götürülerek Berlin’de kurulan, bu gün milyonlarca turist çeken Pergamon Müzesi ve daha niceleri.. TIRdan kayan malzemenin düzeltilmesi için hanı dayanak olarak kullanan zihniyeti düşününce, hanın taşlarını götürüp avlu duvarı yapanları düşününce.. KAHROLUYOR İNSAN.
Biz neden böyleyiz !! ??
Mimar Suat Zobu
.
Resim Gözükmüyor. Şuradan bakabilirsiniz:
suatzobu.blogspot.com/2019/07/tepesi-delik-han.html
.
YORUMLAR
MERHABALAR
DEĞERLİ KALEM.
Doğrusu okuken adeta içim burkuldu içim sızladı
Aynı zihniyetler aynı kaderi yaşayan aynı kültürün aynı soyun evlatları.
Ne denebilirki "CEHALET" ten başka.
Ülkemizde en çok TAHRİBATA UĞRAYAN TARİHİ ESERLER
SELÇUKLU ESERLERİDİR.
Çünkü selçukluların eserlerinin büyük bir bölümü kervansaraylardır.
ANADOLU da özellikle Uuuuppp uzuuuun bir ipek yolu üzerinde
belki binlerce kervansaray vardır.
Hepsinin kaderide malisef yukarıda görüldüğü gibi
buğun benim yayınladığım ATLAS HAN Şiirim de işlenen konu gibi.
Kotu kader kötü yazgı diyemiyeceğim.
tekrar ediyorum CEHALET KURBANI OLMUŞLARDIR.
Devletimizde Malisef TARİHİ KÜLTÜR MİRASIMIZA yeterince sahip çıkamıyor
müdahil olmuyor yada olamıyor.
Duyarlı hassas kalemin yüreğinden öpüyorum.
GEÇMİŞİNE SAHİP ÇIKAMAYAN ÇIKMAYAN MİLLETLER
YIKILMAYA MAHKÜMDUR.
Saygı Sevgi Hürmetlerimi yolluyorum.
ALLAH DOĞRU ve DOĞRULARIN YANINDADIR.
Selâmetle.
bizim cehlimiz bizden de büyük amma haberimiz yok
işin aslını astarını öğrenmeden oraya buraya çamur atmayı maharet bilip konuşurken de mangalda bırakmadığımız külden hareketle soruya cevabım üzgünüm ki yok :-(
akıcı arı duru bir dille yazılmış ve öğretici içeriğe sahip bu yazı umarım çok okunmuştur
kendi adıma tebrik ve teşekkür ederim
saygımla.
Hani eski askerim ya o günleri yazmışlığım var.
Ama senin kaleminden, senin yüreğinden, senin
yaşamışlıklarını okumanın tadı da bir başka oluyor hanii !!!
Daha sen de mesleğin icabı ne anılar vardır.
Arada böyle yaz da bizde bazen hayıflanalım,
bazen hayret edelim. En önemlisi de bilmediklerimizi öğrenelim.
GARDAŞIM BENİM...
Selamlar... Saygılar...