- 553 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Sahte Dünyalar
Kırılmışlık nasıl anlatılır bilemiyoruz. Gönlümüze yazdığım mavinin silinmesi gibi bir şey bu. Hani içinde yükseklere çıkarttığın özgürlük vardır ya o özgürlüğün tarumar olması gibi bir şey. Dünlere giden zaman dehlizinde yaşanmışlıklar bir bir silinirken hafıza i beşerde bugünlerin elinden alınmasında ne çoktur yaşadığımız kırgınlıklar.
Zaman geçti geçiyor. Dün elimizde olan bugün yok. Varlığın büyüsü yokluğun kabusu aslında aynı anda yaşanıp gidiyor. Unutulmamalı ki dünya herkes için dönüyor.
Evet kırılmışlığımız aşılmaz duvarlar gibi. Sonu gelmeyecek bir sel gibi akıp gidiyor. Dünyevileşen inançlarımız gerçekleri görmekte kendine zulmediyor.
Gökten düşenin ne olup olmadığına karar veremiyoruz. Hangi arifedeyiz bilemiyorum. Bayram yerine mi davetliyiz yoksa bir cenaze merasimine mi bilemiyorum. Zamanın kargaşası da bu olsa gerek.
Daha düne kadar söylediğimiz onca şarkının bestecisini pişmanlık duygularıyla sokaklara atıyoruz. Kimseler görmesin diye de üstünü topraklarla örtüyoruz. Hafakanlarla ve de hayretlerle " Versinler benden alınanları" diye sokak sokak arayışlara geçiyoruz.
Zaman dilimleri kendini hissettiriyor. Çığıl çığıl olan bahar yeri gönüller çoraklaşmış topraklar gibi sonbahar hüznünü yaşarken dağılıp gidiyoruz. Hangi göze bakılsa senden değil. Güzel rüyaları hülyaları kaybedeli çok oldu. Rüyalarda bile giden tren menzilini şaşırmışken nereye nasıl gideceği belli değil düşüncelerimizin.
Maziyi sildiğimiz gibi geleceğimizi de görmesin yaşanmışlıklar. Uçan kuşların kanatlarında gitsin kırılmışlıklarımız. Annesini terk eden son yavru gibi bir daha gelmesin kırılmışlıklarımız derken içimizden "Kırılmışlığımızı" yazsın dağlar ovalar diyoruz.
Neler neler yaşandı geçmişte. Anlatmak çılgınca bir şey olur belki de. Duyulsa gönül şehrinde yaşananlar hüzün damlaları göklere çıkar sağnak sağnak bütün insanlığın üzerine yağar da kimse farkına varmaz.
Ne çok şeyi kaybettik geçmişin güzelliğine dair. Sebepsizce sevmelerimiz, kendimize sakladığımız duygularımız vardı da el-birliğiyle evrimleştirerek dönüştürdük acımasızlığa.
Bir çocuk öldü birgün bir nehir ya da deniz kenarında da. Acısı bile yaşanmadan kıyasladık acımasız dünyalarımızda. Oysa eller öyle masum ki gözlerimiz görmüyor masumiyeti. Masumiyet ne zamandan beri kirlendi içimizdeki şehirlerde. Aslında yetiştiğimiz dünya ne güzeldi. Konu komşu derken şimdi bakıyoruz da hep birlikte kalmışız sahipsiz.
Zaman saçlara asarken kendini dünyevileşen duygularımız nerede harmanlandı bilemiyoruz. Ne yaptığını biliyoruz deniliyor ya aslında ne yapıldığı kimse tarafından bilinmiyor yaşanan dünyalarda. Sığ düşünceler sığ gerçekler olarak hayatımız esir alınmış gidiyor.
Ben beni yaşarken kimin gönlü kimi kırıyor bilinmiyor. Eyvahlara kapılıp giden gülümsemeler derinliklerimizde hangi kodları yok ettiği belli değil.
Hep birlikte ağlar hep birlikte gülümser hep birlikte çıkardık sokaklara oysa. Firakını yaşarken bedenlerimizin ruhları hep özlemle bir birlerini anardı. Yaşanacak ne çok şey vardı da elimizden kim aldı yaşanacakları.
Hep yükseklere çıkma hevesimiz var oysa yerin altına gömdüğümüz geçmişimizi bir ansak yükseklerden öyle hoyratça birbirimizi atmazdık.
Şimdi tahayyül sınırlarını zorlarken paylaşımlarımızla sahte dünyalarda sahte kahramanlıklar yapıyoruz. Fuzuli işgallerimizle gönüller yağmalıyoruz.
Ey sahteliğe hapsolduğumuz dünyamız bizi ne zamana kadar hapsedeceksin. Ömür dediğimiz hallerimize hep sana esir olarak kalıp sen mi bizi yeneceksin yoksa öz gerçeğimiz olan paylaşma, yaşatma ve var olma mücadelemiz seni mi yenecek?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.