- 508 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Antigone: Bir Kadının İsyanı
“Antigone” : Bir Kadının İsyanı
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Antik Çağ Oyun Yazarı Sophokles’in MÖ 440 yılında yazdığı “Antigone” isimli oyunu Mağusa Salamis Harabeleri’nde sahneledi.
Devlet Tiyatroları Antik Tiyatro’da ilk defa bir antik oyun sergiledi. Mağusa seyircisi de ilk defa Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrolarını antik bir oyunla Salamis Harabelerinde izledi.
Burada bir ilki de ben yaşadım. Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’ndan ayrıldığım bu güne kadar ilk defa bir oyuna resmi olarak davet edildim. Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’na 6 yıl hizmet vermiş bir müdürü unutmayıp hatırlayarak beni oyuna davet eden Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Müdürü Sayın İlknur Işıl Türkmen’e de buradan ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Unutulmamak gerçekten güzel bir şeymiş. “Ahde vefa” dedikleri bu olsa gerek…
Gelelim oyuna.
Oyunu Türkiye’den özel olarak gelen yönetmen Murat Çıdamlı sahneye koydu. Eşi Sayın Özge Kırıkoğlu Çıdamlı da yönetmen yardımcılığını üstlendi.
Besteci Kerem Memişoğlu, Koreografi İçim Ağlamaz, Kostüm Dekor Tasarım Fatma Bender, Masklar, Fatma Bender, Cansev Günsoy, Dekor Uygulaması Mehmet Isırgan, Yalçın Arıcı, Hayali Okuyucu, Ferhat Onur, Kostüm Uygulama: Gülsen Dünki, ışık Uygulama: Mustafa Kral, Kondüvit: Fatih Çiçekli –Hulusi Buğra Özoğul, Grafik Tasarım da ise Naz Atun görev aldılar.
Oyuncu olarak Cevahir Caşgir, Ruhsan Ankay, Diren Özdoğal, Özlem Özkaram, Kurtuluş Altaylı, Ulaş Öğüç, Hüseyin Merthan Çakırlı, Deniz Aslım, Mehmet Samer, Ali Şaşkara, Zehra Evliya Parıldak gibi oyuncular yer aldılar…
Antigone oyunu, demokrasiye inanmış, kişisel özgürlüğü savunan Antigone isimli bir kahramanın devlet yönetiminin yanlışlarına ve baskılarına karşı çıkmasını ele alıyor. Bu yönüyle tarihte devlet otoritesine karşı ilk başkaldırı oyunu olarak biliniyor. Dünya edebiyatının ilk “direniş” örneği kabul edilir. Türkçe’ye Sabahattin Ali tarafından çevrildi.
Oyun, Salamis Harabelerinin büyülü ortamında loş ışıklar altında bir savaş sahnesi ile başladı. Burada iki kardeş karşı saflarda savaşıp Thebai için dövüşür. İkisi de ölür. Kral, ülkeye saldırdıkları için gömülmelerine izin vermez. Çünkü düşman, ne olursa olsun düşmandır.
Antigone, Kralın bu emrine karşı gelir. Ona göre bir ölünün saygı gereği gömülmesi gerekir. Kral “Demek bana karşı geldin. Yasalarıma karşı çıktın.” diyerek Antigone’a kızıyor. Antigone “Ben, bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim” diye cevap veriyor. Adeta burada Yunus Emre’nin “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için / Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim” felsefesini daha yüzyıllar öncesinden dile getiriyor.
Antigone, aynı zamanda Kral’ın oğlunun nişanlısıdır. Buna rağmen Kral bildiğinden şaşmaz.
Kral, astığı astık, kestiği kestik bir diktatör edasında. Kimseyi dinlemiyor ve cezayı veriyor. Antigone diri diri bir mağaraya hapsedilecek ve ölüme terk edilecektir.
Kral oğluna: “Kadının verdiği geçici zevklere aldanıp Akıl yolundan şaşma, oğlum.” Diye öğütleyerek kendisine karşı gelmemesini ister. Adeta kadını hor görüp küçümseyerek “Öyleyse kurulu düzeni destekleyelim ve hiçbir zaman kadına yenilmeyelim.” der… Kralın kadına bakış açısı maalesef bu…
Bu tavrıyla Kreon bir diktatör olarak gösteriliyor. Günümüz yöneticilerine “Böyle olmayın, yoksa zarar görürsünüz” mesajını veriyor. Kısaca günümüz yöneticilerine, “Demokrasiden şaşmayın. Adaletten ayrılmayın. Hak ve hukuktan sapmayın” diyor…
Oyun, gerek dans ve müzikleriyle; gerekse kurgusuyla çok iyi hazırlanmış. Ama ne yalan söyleyeyim olumsuz yönde eleştirmekten de kendimi alamadım. 3 saatten fazla süren oyun, oturduğumuz yerden su çıkmasına neden oldu. Yani dayanacak gücümüz kalmadı taş sıraların üzerinde oturmaktan. “Bir oyun, bu kadar uzun olur mu?” demekten kendimi alamadım. Aslında oyunun metni bu kadar uzun değil. Ama danslar ve şarkılar, koreografiler o kadar çok yapılmış ki, oyun uzadıkça uzadı ve bizlere gına geldi. Öyle ki bazı seyirciler oyun ortalarında gitmeye bile başladı.
Üstelik oyunun orijinali tek perdelik olmasına rağmen bu uzunluktan dolayı iki perdeye çıkarılmış. Dansları ve müzikleri bu kadar uzun tutmaya hiç gerek yoktu. Tadında ve kıvamında bırakılsaydı, oyun bir buçuk saat, hadi en fazla iki saat olsaydı emin olun ki çok daha fazla beğenilecekti seyirci tarafından.
Oyunda birkaç yerde tekrarlara da kaçılmış. Mesela Kral Oidipus’un kendi gözlerini oyması dört ayrı sahnede tekrar edildi. İzleyicinin beynine iyice nakşedildi. Buna da gerek yoktu. Oyunun başlarında zaten verildi. Bundan sonraki tekrarlara hiç gerek yoktu.
Yine bazı bölümlerde eksikler hissettim. Gerçi gözden kaçan ufak tefek şeylerdi bunlar ama Murat Çıdamlı gibi ünlü bir yönetmenin bunları göz ardı etmesi beni biraz düşündürdü. Örnek verecek olursam: Kral, Antigone ve kız kardeşine kızıyor. “Askerler! Götürün şunları. Hapse atın” diye bağırıyor. Seyirci burada birkaç askerin sahneye hızla gelip, adeta onları sürükleyerek götürmesini bekliyor. Ama hiç öyle bir aksiyon olmuyor. Bırakın askerlerin gelmesini iki kız kardeş kendi kendilerine yürüyerek sessizce sahneyi terk ediyor. Yani küçük bir detay ama düşünülmesi gereken bir ayrıntı. Neticede izleyicinin gözünden kaçmıyor.
Bir de oyunda yönetmen bir harmanlama yapmış. Çeşitli oyunlardan küçük bölümler alarak oyunu farklı bir konuma getirmiş. Tabii bu da yönetmenin kendi tarzı. Oyunu dilediği gibi biçimlendirip hazırlayabilir. Takdir artık izleyiciye kalmıştır.
Kendime de şunu sormadan edemedim: “Günümüzde yönetmenler, neden oyun metnine pek sadık kalmazlar? Kendi kafalarındaki kurguları hayata geçirirler?” Bir bakarsınız tek oyun elli kişilik olmuş, elli kişilik oyun tek kişilik olmuş. Bir bakarsınız uzun tiradlar ortadan kaldırılmış, kısa bölümler uzadıkça uzatılmış. Tabii bunlar hep yönetmenin kendi üslubudur. Dilediği gibi şekil verir, dilediği gibi can ve ruh verir oyuna.
Oyun, binlerce yıl öncesinde yazılmasına rağmen güncelliğini hala koruyor. Kadına olan bakış açısı, erkek üstünlüğü, toplumu hor görme, insanların güce göre hareket etmesi, gücün yanında olması, yöneticilerden korkmaları, yöneticilerin “Ben yaparsam olur” anlayışı ile hareket edip despotluk ve daha ileri giderek diktatörlük yapması günümüzde de görülen olaylar…
İşte, bir kadının, yanlış, baskıcı, dikta otoriteye karşı çıkması, doğru olanı yapması ve onurlu bir şekilde yaptığının arkasında olması, parmağının arkasına ölüm pahasına da olsa saklanmaması takdirlere şayan oluyor…
Oyunun kostümleri çok harika idi. Bu anlamda tasarımları hazırlayan Fatma Bender’i kutluyorum. Kostüm uygulaması ise Gülsen Dünki tarafından müthiş bir güzellikte yapılmış. Gerçekten bu ikili harika kostümler yaratmış. Diyebilirim ki oyunu baştan sona kadar izlettiren kostümler oldu.
Oyunculara gelince ben en çok Hüseyin Çakır’ı beğendim. Gerçekten çok başarılı idi. Rolünün hakkını fazlasıyla verdi. Gür sesi ve tipi ile bu role müthiş uydu. Hele şarkı sözleri, oyun bitiminde dudaklarımıza pelesenk oldu.
Beğendiğim diğer oyuncu Deniz Aslım idi. Görevine bağlı bir asker rolünde çok iyi idi. Heyecanı, coşkusu, ses tonu ile rolüne çok iyi adapte oldu. Beğeni ile izledim onu.
Antigone rolündeki Cevahir Caşgir de rolünü en iyi sergileyenler arasındaydı. Onun oyun gücünü çok iyi bildiğim için daha büyük bir performans bekliyordum. Biraz sönük kaldı gibi geldi bana. Daha atılgan, daha çılgın ve daha mücadeleci bir ruh sergileyebilirdi…
Kreon rolündeki Diren Özdoğal’ın sesi kısık gibi geldi bana. Ya rahatsız idi; ya da sesini kontrol edememişti. Sesi gür çıkmıyordu. Ama oyun gücü çok iyi idi. Beğendiğim oyunculardan biri oldu.
Benim şaşırdığım bir nokta ise Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nda Özlem Özkaram gibi bir oyuncunun böyle iddialı bir oyunda geri planda bırakılması oldu. Yani ben yönetmen olsaydım Antigone rolünü doğrudan bu oyuncuya verirdim. Yönetmen, nedense Özlem Özkaram’ı masklar arkasında saklamış ve izleyicinin karşısına oyunun son kısmanda çok az bir süre ile kraliçe olarak çıkarmış. Oysa Özlem Özkaram’ın sadece ses tonu bile seyirciyi büyüsü altına alacağını biliyorum. Tabii bu da yönetmenin takdiri…
Son söz olarak Yalçın Arıcı’ya birkaç kelam atmak istiyorum. Dekor değiştirmek için o dönemin kostümüne bürünüp oyunun bir parçasıymış gibi hareket etmesi ve dekoru seyircilerin önünde doğal bir şekilde değiştirmesi gerçekten güzeldi. Seyirciler, onu da oyuncu zannederek o anı oyun içinde bir sahne olarak düşündü.
Neticede Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrolarını kutluyorum. Ortaya zor; fakat çok keyifli bir oyun çıkardılar. Danslarıyla, müziği ile görsel bir şölen ortaya koydular. Bu tür oyunları özlüyoruz.
Oyuna emeği geçen herkesi kutluyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.