- 588 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yazar Semik Ertürk ile...
“Top Sakallı Bir Magandanın Entel Bamyalı Hayalleri”
Adlı İlginç Şiir Kitabının Şairi Semih Ertürk “ Duygu denen şey yaşadıklarınızın bir vicdan tepkisidir. Bu tepki ya sözlü ya davranışsal ya da yazılı olarak ortaya çıkar”
SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız ?
SEMİH ERTÜRK-.Öncelikle merhaba Turan Abi. Seninle 10 yıl sonra yeniden röportaj yapmak çok güzel bir his. İsmim Semih ERTÜRK. 9 Şubat 1988 tarihinde Çorum’da doğdum. Bekârım. Memur çocuğuyum. İlkokulu İstanbul’da; ortaokul, lise ve üniversiteyi Tokat’ta okudum. Liseyi Tokat Mehmet Akif Ersoy Lisesi’nde okudum ve 2005’te 3,81 ortalama ile mezun oldum. Daha sonra 2006’da üniversite sınavını kazandım.. Tokat Gaziosmanpaşa Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 2010 yılında 79,33 (4’lük sistemde 3,12) ortalama ile mezun oldum. 2011 yılında yine aynı üniversitede formasyon eğitimimi tamamladım. Aynı yıl yaklaşık 6 ay kadar emlakçılık işinde çalıştım. Üniversitede 3.sınıftayken özel bir öğretim kurumunda (Tokat Sınav Dershanesi) kendimi geliştirmek için gönüllü olarak çalıştım. Ayrıca üniversitede "Sessiz Kalemler" adlı kendi çıkardığımız edebiyat dergisinin editörlüğünü yaptım. Çeşitli sanatsal faaliyetler düzenledim. (Şiir dinletisi, tiyatro vb.) Tokat’ta “Kanal 60” adlı yerel bir televizyon kanalında "Sessiz Kalemler" adlı edebiyat programının sunuculuğunu yaptım. Daha sonrasında bazı hocalarımın kitap editörlüğünü yaptım, ücretine mukabil öğrencilerin bitirme tezlerini yazdım. Mezun olduktan sonra Tokat Artova Lisesi’nde ve Tokat Bozatalan İlköğretim Okulu’nda bir müddet ücretli öğretmenlik yaptım. Sonrasında Tokat Birebir Etüt Merkezi’nde çalıştım. Askerliğimi Ağustos 2013-Şubat 2014 arası Mardin Kızıltepe’de yaptım. 2014 yılında yayıncılık işine girdim. Piyasada pek çok konu anlatımı ve soru bankası kitabım mevcuttur. 2017 yılında kurduğum Edgü Yayınları iflas edince ve o yıl İstanbul’da iş bulamama sorunu yaşayınca yaklaşık 8 ay kendimi toparlayana kadar Yozgat’ta bir doğalgaz şirketinde arşiv memuru olarak çalıştım. Sonrasında tekrar öğretmenliğe ve İstanbul’a döndüm. 2018 tarihinde Kâğıthane Temel Bilimler Koleji ve daha sonrasında Tarabya Final Özel Öğretim Kursu’nda çalıştım. Ayrıca kendime ait bir şiir kitabım da mevcuttur. (2019 yılında çıktı.) Altınbaşarı, Final, Edebiyat Doktoru, Özdebir yayınlarına da soru yazmaktayım. Çöz Bakayım Edebiyat Mobil uygulamasında da sorularım yer aldı. Kendimce bir ekol oluşturdum. Şiir tarzım Garip ile II.Yeni karışımı bir şey yani hem somut hem de soyut. İlerde belki bir gün ismim anılır. Şu an wikipedi de ve bir tane yayınevinin ders kitabında ve video dersinde konu olarak kendime yer buldum.
Soru-Edebiyata olan ilginiz ne zaman başladı?
SEMİH ERTÜRK- Edebiyat esasında çok önemsediğim bir bölüm değildi. Bana yol gösteren çok kimsem yoktu. Tercihimde 21.sırada gelmişti. Ben daha çok hukuk istiyor sonrasında parti kurup siyasete girmeyi düşünüyordum. Partimin ismi bile hazırdı: “Beyaz Gül”. Bu isim II. Dünya Savaşı’nda Hitler’e muhalif bir partinin adıydı fakat yeterli puanı alamadım ve sınav stresine bir daha katlanamayacağımı düşünerek bu bölümü yazdım. Mezun olduktan sonra herkes gibi işsizlik problemiyle karşı karşıya kaldım. Bir şekilde hayata tutunmaya çalıştım. Pes etmedim. Ailemdeki memur olma hayali asla bitmedi. Ancak sınava hazırlık süresince çokça başarı elde etmeme rağmen ki ,Türkiye dereceliği yapmışlığım vardır gerçek sınavda başarılı olamıyordum. 2013 yılında KPSS P10 türünde 83 puan almıştım ancak ÖSYM’nin son bir ay kala alan sınavı getirmesiyle atanabilecekken alan sınavına girip 0,5 puanla bu da elimden gitti. Sonrasında mülakat geldi ve ben hepten bu hayali rafa kaldırdım. Çünkü mülakat olan yerde biliyordum ki tam manasıyla adil olunması zordu. Şimdiki halimi sorarsanız edebiyat okuduğum için pişman değilim. Çünkü alanımda kimse takdir etmese de yaşıma nazaran pek çok iş yaptım. Otuzuna gelip bunca iş yapabilen çok azdır. Elimdeki imkânları iyi kullanmaya çalıştım. Buna rağmen Tokat’ta tanıdığım hiç kimse bana öğretmenlik babında iş vermek istemeyince ve yardımcı da olmayınca, üstüne bir de küçümsenince ben de İstanbul’a gittim. Yok olacaksam bu tam manasıyla olmalıydı. Orada tutunabileceğimi gösterip geri dönecektim. Ve hala da hayalimde bu var. Bir gün hak ettiğimi alacağım. İnsanların beni tuhaf bulmasını, sevmemesini umursamıyorum ama bir şekilde saygı duymalarını sağlıyorum. Bu da edebiyatın etkisi bana göre. Siz işinizi yaptığınız sürece kimse size bir şey yapamıyor.
SORU-Yazmaya nasıl başladınız?
SEMİH ERTüRK- Yazmaya başlama hikâyem esasen insanların beni tuhaf bulup yadırgamalarıyla başladı. Ben de bunu bir şekilde ifade etmeliydim. Âşık oldum sevilmedim, bir şeyler yapmaya çalıştım takdir edilmedim, alaya alındım, beceriksiz denildi vs. ama ben yapabileceğim en iyi işi yaptım: yazdım. Tabii yaşadıklarım da beni etkiledi. Ailevi vs. Duygu denen şey yaşadıklarınızın bir vicdan tepkisidir. Bu tepki ya sözlü ya davranışsal ya da yazılı olarak ortaya çıkar. Ben herkese karşı sorumluyum. Dolayısıyla lak laka vaktim pek yok. O yüzden kendimi bildim bileli yazıyorum.
SORU-Kitap çıkarma, şiir kitabı çıkarma hikayenizi anlatır mısınız? Kitabınızın adı da ilginç açıklar mısınız?” Kitabınızın adı şu Top Sakallı Bir Magandanın Entel Bamyalı Hayalleri”
SEMİH ERTÜRK- Bir gün aklıma şu soru takıldı: İmaj için sakal şart mıdır? Ve topsakal bırakmaya karar verdim. Sonrasında gözlemledim. İnsanlar yakışıklı olduğumu düşünmeye başladılar. Daha sonrasında yılların birikmişliğini hazır otuzunu da geçmişken yazmaya karar verdim. Gençliğimde yaptığım budalalıkların bir kısmını süzdüm üstüne otuzluğun olgunluğunu ekledim. Ortaya bu çıktı. Neden maganda dedim? Biraz yaban büyüdüm ben, çok bir çevrem olmadı. Deneme yanılma yoluyla öğrendim. Odun derler ya, hah işte öyle bir hayatım oldu. Nerde ne yapacağımı bazen kestiremem hala bundandır. Ama kesinlikle art niyetliliğimden değil. Sadece nasıl derler insanın anlık böyle salakça refleksleri falan olur ya hah öyle bir şey. Bazen abarttığım olur doğrudur. Misal özürlerim böyledir. Abartıya kaçar. Çünkü ne yapacağım konusunda pek bir bilgim yoktur. Ömrümde doğru dürüst arkadaşım, sevgilim olmamış ne bileyim. O yüzden maganda dedim. Entel bamyaya gelince o da her şeyin yolunda gittiğine inanmak isteyen, kendini sürekli yonta yonta var olmaya çalışan, bilgili, iyi fakat hafiften kırık, ağzı biraz bozuk çalan tipleri temsil ediyor. Ben kendimi her açıdan donatmaya devam edeceğim. Ailedeki lakabım "kalın", tam yerinde bir ifade. Kafamda bir tuhaflık var doğru fakat insan denen mahluka baktığımda çoğu beni hiç anlamadı, anlamayacak. Üzüldüğüm tek şey değer verdiklerimin üzülmesi. Bunu bilerek yapmıyorum ve bundan öyle pişmanlık duyarım ki günlerce bazen aylarca hatta yıllarca kendime gelemediğim olur. Ben neden yalnız olduğumun farkındayım fakat kötü biri olduğumdan değil yaban olduğumdan. O yüzden yüzyıllık yalnızlıklarım var. İyi birisin ama olmazdaki iyi birisiyim o kadar. Ben hiç sevilmenin ne olduğunu tatmadım. Sevmenin ne olduğunu bilirim bunu yansıtırken tamamen doğalım. Duygularımın ortası pek yok. Ya çok heyecanlıyım ya çok sıkkın. Neyse efendim çok normal sayılmam herkes gibi benimde yaşadığım şeyler var ve bunun sonucu buna dönüşmüş. Magandanın olayı bu. Biraz barbar biraz kibar, duygusal fakat belli edemeyen bir insan türünün içindeki duyarlanmalar. Yarım kalmışlığın verdiği, dışlanmışlığın olgunlaştırdığı, yokluğun şekillendirdiği hislerin toplamı... Ayıp bir şey yapmadım. Şiir yazan insan kötü değildir. Sadece sıradan değildir. Dünyası, zamanı farklıdır, farklı algılar, farklı hisseder, kendini biraz beğenir o kadar da olsun, yoksa kötü değildir, olamaz. Tavırları, hisleri topluma uygun değildir. Maganda esasında baskıladığım, yok etmeye çalıştığım duygusal ve umursamaz kısmım bir nevi. Çünkü ben duygumu verecek, derdimi anlatacak, paylaşacak kimseyi bulamadım etrafımda ondan da bir hayal olarak kaldı. Sevilmenin ne olduğunu bilmem. Birinin sizi sevmesi nasıl bir şeydir bilmem. Ama sevmeyi bilirim. Sanırım bu da hislerimi tetikliyor. Sevdiğinizi bilirsiniz fakat sevildiğinizden emin olamazsanız. Evlenememe sebebim de bir diğeri de kalıcı bir işimin olmaması. İnsanlara göre devlette değilseniz kalıcı değilsinizdir. Ailem hiçbir şekilde ta ki ben memur olana kadar söz, nişan ve evlilik kavramlarını ağzına almak dahi istemiyor. Ama torun torba hayali de kuruyorlar. Evleneceksem kendi birikimimle yapmalıymışım bunu kendileri karışmazmış.
SORU-İyi şeyler yazmak nasıl olur? Nelerden besleniyorsunuz?
SEMİH ERTüRK- İyi yazmak için edebiyat değil belki fakat kendi dilini çok iyi bilmek ve okumak lazım. Hani diyorlar ya Türkçe bizim ne işimize yarar? Bu işe yarar işte. Bir kitap alıp okumaya başladığınızda sizi içine çekemeye başlar. Sonrasında okumak bir tutku halini alır. İçiniz rahat etmez. Yazacak birisinin muhakkak kelimeleri nerede nasıl dizeceğini bilmesi gerekir. Sözcükler insanları büyüleyen bir şey. Bunu ne kadar etkili kullanabilirseniz o derece saygınlık kazanırsınız.
SORU- Okumadan yazan çok..
SEMİH ERTÜRK- Bu soruyu yukarıda da cevapladım. Okumadan yazmak saçma bir şey. İnsan alfabeyi bilmeden yazabilir mi? Kelime bilmeden ne yazacaksınız? Gençler hemen her şey olsun istiyor ama öyle bir dünya yok. Bu bir savaş. İnsanın tarihsel gelişimi de böyle hep bir savaşla gelişmiş, akıllanmış. Okumuş, dünyayı değiştirmiş. Hem pastam dursun hem karnım doysun, öyle bir dünya ancak pamuk şekerleri biten bir çocuğun oturup ağlaması gibi olur. İçindekini anlatmak isteyen önce gözünü ve kalbini eğitecek yani okuyacak. Kuran’ın ilk emri de “Oku!” değil mi? Kendine kişisel gelişimci, yazar diyen çoğu kişinin dünya klasiklerinden, edebi terimlerden vs. bihaber. İnternetten aşırma yoluyla biraz da cümle bilgisi bilmeden ortaya bir şeyler koyuyorlar fakat ne yaptıklarını kendileri de bilmiyor. Meşhur olup dizilerde filmlerde oynamak istiyorlar. Yazmak işini evrensel bir iş olarak görmüyorlar. Ben her şeyi yaparım kafası çok yanlış bu ancak cahilin kafa yapısıdır. Hele bu bir de okumuş cahilse vay halinize.
SORU- Gençlerin en büyük sorunların ne sizce?
SEMİH ERTÜRK- Gençlerin en büyük sorunu onların isteksizliği. Çağımızın hastalığı olan telefon ve tabletleri de unutmamalı. Eroin bağımlılığı gibi filan fotoğraf falan video gerçek hayattan daha önemli. Sanal bağımlılığın esiri olmuş bizim gibi henüz tam gelişmemiş istediğini üretemeyen ülkelerde durum bu şekilde. Hemen her şeyden çok çabuk sıkılmaları, zora gelememeleri ve sürekli bahaneler uydurmaları da hoş değil. Yapacak tek bir şeyimiz var o da çalışmak. Biz treni kaçırmış bir milletin çocuklarıyız. Sorumluluk almaktan kaçıyorlar, okumak istemiyorlar, olmaz böyle. Para kolay kazanılmıyor. Bu aslında onların suçu değil maalesef eğitim sistemimiz böyle. Sürekli dikte ediyoruz. Fosilleşmiş şeylerde diretiyoruz. Tatbik kısmı bizde çok yok. Misal bir çocuğa bir Orhan Veli gibi şiir yaz bakalım demiyoruz. Çocuğun kafasındaki imge dünyasını yoklamıyoruz. Üretmiyoruz. Edebiyat sizin anlatamadığınız duyguları daha önceden birinin sizin yerinize dile getirmesidir. Sizin orada kendinizden bir şey bulmanız bundandır. Sevdiremiyoruz çünkü sınav sistemi bunu böyle doğru kabul edeceksin, ezberle diyor.
SORU-Yeni kitap çalışmalarınız var mı?
SEMİH ERTÜRK- Evet var. Şu an (şimdilik) 5 şiir kitabı üzerinde çalışıyorum. İlkini çıkardım. Şimdi ikincisi üzerinde çalışıyorum: Rıfkı’nın Kıta Aşkrupası. Yayıneviyle anlaştık gibi. Editörünün çok hoşuna gitti. İnşallah yakın zamanda farklı bir yayınevinden bunu da çıkartacağım. Rıfkı adında bir kedinin ölümü üzerine yazıldı. Kitap şair-kedi-sahip gözünden yazılmaya çalışıldı. Kitap kedinin ailesine ithaf edildi. Ailesinin çok üzüldüğünü görünce onu sonsuza değin yaşatmak adına bunu yapmak istedim. Diğerlerinin isimleriyse şu şekilde: Serendipçe, Dogitanan Şurimşine, Beğençe. Bir de “Sıfırın Karesi” adında bir roman üzerinde çalışıyorum. Kabataslak konusu şöyle: Şeytan’ın henüz cennetten kovulmadığı Azazil adıyla anıldığı dönemdeki olayları biraz kurguladım. Sonrasında da bir insanın çocukluğundan itibaren yaşadığı aşkları anlattım. Synesar, Bisera gibi hayali tipler ve Aşel, Ra, Efrasiyap, Hades, Etzel gibi efsanevi, mitolojik tipler de mevcut.
SORU-Yazmak mı yayınlamak mı mesele?
SEMİH ERTÜRK- Yayımlamak. Çünkü hiç kimse çok beğense bile çok satıp satmayacağını bilemiyor. Bazen hevesiniz de kırılıyor. Fakat sakın vazgeçmeyin bir yerde şansınız inanın dönüveriyor bu işlerde.
SORU-Son olarak yazmak isteyenlere ne önereceksiniz?
SEMİH ERTÜRK- Dediğim gibi pes etmesinler, bol bol okusunlar ve kendi imkânlarını kendileri yaratsınlar. Bana kimse gel bakalım sana bir kitap çıkartalım demedi. Ben sayısız yayınevine dosyamı gönderdim muhakkak bir tanesi döndü. Bu iş aşk gibi. Defalarca reddedilseniz dahi bir gün sevgili size dönüyor. Kendinize güvenin muhakkak bir yolu bulunur.
Çok sağ ol çok açıklayıcı ve doyurucu bir röportaj oldu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.