- 384 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Orda Bir Şehitlik Var Uzakta Yahut Harmantepe Şehitlerine
M. NİHAT MALKOÇ
Tarihte başımıza musallat olan milletlerin başında Ruslar gelmektedir. Ruslarla hemen hemen her zamanda ve mekânda karşı karşıya gelmişiz. Sürekli gözleri topraklarımızda olmuştur Rusların… Ruslarla yaptığımız amansız savaşlarda yenildiğimiz de olmuştur yendiğimiz de… Fakat zaferlerimizin sayısı hezimetlerimizden çok fazladır. Günümüzde Köprübaşı ilçesinin Harmantepe Yaylası’ndaki şehitlik, Türk-Rus savaşlarına şahitlik etmektedir. Bu şehitlikteki eski bir levha bu mücadeleyi şöyle anlatıyor:
“26 Haziran 1916’da Türk kuvvetleri hücuma geçerek Ağaçbaşı Yaylasındaki Rus kuvvetlerini Soğuksu’ya çekilmeye mecbur etti. 29 Haziran 1916’da Harmantepe Kabanbaşı hattında 36 saat süren muharebelerde 60. alayımız topçu atışı ve süngü hücumu ile Rus kuvvetlerini perişan ederek Avulota kadar püskürttü. Bu çatışmalarda 60. Alay 7 zabıt, 150 nefer zayiat verdi. 15 Temmuzda Bayburt Ruslar tarafından işgal edildiği için Türk kuvvetlerine geri çekilme emri verildi. Türk kuvvetleri Harmantepe’yi şehit Bayram Çavuş ve arkadaşlarına emanet ederek çekilirken tepeyi Bayramtepe olarak selamladılar.”
Burada ifade edilenlerden öğrendiğimize göre bu tepede tüyler ürpertici savaşlar olmuştur. Kuş uçmaz, kervan geçmez bu dağlarda askerlerin naraları yeri göğü tutmuştur. Vatanımıza tasallut eden Ruslar, Türk askerinin gösterdiği mücadele azmi ve ölme hevesi karşısında küçük dillerini yutmuşlardır. Zira onlarda vatan sevgisinden ziyade maddiyat ve paranın hükmü geçerlidir. Oysa Türklerde vatan sevgisi her şeyin üzerinde bir değerdir. Vaktiyle Harmantepe Şehitleri’nin destanlaşan mücadelesini “Harmantepe Şehitlerine” adlı şiirimde şöyle dile getirerek manevi sorumluluğumu bir nebze de olsa üzerimden atmıştım:
“Dağların kucağında uyuyan yiğit erler
Mübarek kanınızla vatanlaştı bu yerler
Harmantepe şahittir şaşalı zaferine
Ne dünyalar sığdırdın gözlerinin ferine
Bir elde kutsal kitap öbür elinde kılıç
Mukaddesattan aldın savaşacak onca güç
Hilalin hatırına canınızdan geçtiniz
Hayat karşılığında sonsuzluğu seçtiniz
Teslim olurken Hakk’a kırpmadın gözlerini
Altın yaldızla yazsak mübarek sözlerini
Sonsuzluğa kanatlan yüce dağ başlarında
Acı var annelerin süzülen yaşlarında
Rüzgâr hatıran için gece gün söyler ağıt
Şehidim efkârlanma, arşa gülücük dağıt
Bu ıssız tepelerde sevdiklerinden ırak
Düşlerini zamanın sağanağına bırak
Alır mı mermer taşlar teninin ateşini?
Çoktandır arş-ı âlâ görmedi bir eşini”
Vatan için canlarını ortaya koyan, sağ kalınca gazi, ölünce şehit olan kahraman insanlar sayesinde bizim oldu bu topraklar… Vatanımızda gözü olanlar her türlü hileyi denediler cennet vatanımıza konmak için. Fakat zor zamanlarda bir ve beraber olan milletimiz bu şer odaklarına geçit vermedi hiçbir zaman. Her seferinde imanıyla, irfanıyla ve destanlaşan mücadeleleriyle püskürttüler hain düşmanları. Hangi milliyetten olursa olsun hepsine karşı tek yürek ve tek yumruk oldular. Köle gibi yaşamaktansa, izzetini kaybetmektense ölmeyi tercih ettiler. Düşmanların; kadınımıza, kızımıza, bayrağımıza, mukaddesatımıza el ve dil uzatmalarına müsaade etmediler. Biri ölünce öbürü, kalan boşluğu seve seve doldurdu. Zira onlar Hüseyin Nihal Atsız’ın aşağıdaki dörtlüğünde tarif ettiği kahramanlardı:
“ Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.”
Şerefli Türk tarihi Türk’ün vatanı, iffeti ve namusu için neler yapabileceği gösteren ibret dolu örneklerle doludur. Bu örnekler imanın ve mücadele ruhunun nelere kadir olduğunu göstermektedir. Savaşa katılmak ölüm beratını kolunun altına koymayı da zorunlu kılıyordu. Zira “gitmek var dönmek yok” sözü en çok savaşlar için geçerli olan bir ifadeydi. Nice insanımız gidip de dönememiştir yuvasına. Bebeler yetim kalmıştır, eşler dul olarak devam ettirmiştir geri kalan hayatlarını. Hatta gidenlerin naaşları bile geri dönmemiştir. Bizler dedemin babasının mezarını bilmiyoruz. O da Birinci Dünya Harbi yıllarında askere alınmış, bir daha geri dönmemiştir. Hemen her ailede buna benzer gerçek hayat öyküleri vardır.
Ne mutlu vatan aşkıyla cepheye koşup yüce Allah’ın üstün kıldığı şehitlik mertebesine erişenlere… Hayatımız bir şekilde sona erecek, hepimiz bu fani hayattan çekileceğiz. Kimileri ibadetlerini hakkıyla yerine getirdiği için galip dönecek geriye, kimileri de dünyanın şatafatına aldandığı için amel heybesinde bir şey götüremeyecek Hak’ın huzuruna… Onlar da şüphesiz ki mağlup ayrılacaktır dünya denen imtihan sahasından. Rabbimiz şehitleri öve öve bitiremiyor. Onlara özel bir muamelede bulunacağını ayetlerinde zikrediyor. Şu ayet her şeyi ortaya koyacak açıklıktadır: “Allah yolunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Ancak (savaş) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah) amellerini giderip-boşa çıkarmaz.” (Hac Suresi, 58)
Her dönemde iman ve küfür vardı, bugün de var, yarın da olacaktır. Bu içerde ve dışarıda da aynıdır. Uluslararası arenada dostumuz az, düşmanımız çoktur. Gerçi ülkelerarası ilişkilerde salt dostluklar yoktur, çıkar ilişkileri vardır. Ötesi yalan ve hileden ibarettir. Sözlerimi bitirirken, tenha tepelerde ve dağ yamaçlarında ölerek şehitlik mertebesine yükselen Harmantepe Şehitlerini bir kere daha rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Onlar için yazdığım şiirimin son bölümünü dikkatinize sunmak istiyorum. Ruhları şad olsun.
“Ey dağları inleten gür sedalı askerim!...
Tecelli eyler sana rahman, rahim, hak, kerim
Ey ufkun ötesinde huzura eren yiğit!...
Nöbette bekleyenler olmak istiyor şehit
Ey umudun çağrısı, hakikatin gür sesi!...
Gökte yankılanacak zaferinin bestesi
Dönmediler geriye önden giden atlılar
Bu dünyada çilekeş, orda saltanatlılar
Silah kuşanan erler söylüyor türkünüzü
Yaşatıyor bu millet mukaddes ülkünüzü
Ölüm size yakıştı bir gülün kucağında
Kanla destan yazdınız peygamber ocağında”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.