LANETLİ KAN 2
Lanetli kan II. bölüm
Küçük kurbağa rahatsız olup dışarı çıkmıştı. Çocuğunu hatırlayınca hemen telefonu alıp aradı. İçine bilmediği bir korku oturmuştu. Telefon açıldığı gibi oğlu ‘’anne evde bir misafirimiz var ve senin arkadaşın olduğunu söylüyor.’’ Demişti ve daha kadının nefes alıp konuşana kadar oğlunun çocuğu kulaklarında yayılmıştı. Siyah camdan Mercan’a baktığında Mercan’ında ona baktığını biliyordu. Bu siyah camlar onun oyun alanının çitleriydi. Anlattığı hikaye onun hikayesi miydi? Şüpheyle koştu ve garajdaki arabasına bindi. Trafikte kırmızı ışıkları umursamadan canavarca araba sürüyordu. Sonuçta cezaları ödeyecek bir baba parası vardı ama oğlunu geri getirecek hiçbir şeyi yoktu. Eve gidene kadar hunharca araba kullanıştı ama sanki bir şey eve gitmesine izin vermez gibi önüne engeller çıkarıyordu.
Sonunda evin önüne geldiğinde ışıklar yanıp sönüyordu. Dışardan evine bakınca Mercan’ın anlattığı her şeyi görmüştü. Kiraz ağaçlarını , dut ağacında asılı salıncağın üzerinde gümüş yıldızlı mavi bez parçası ve verandanın tam karşısındaki incir ağacı… her şey ağır çekim gibiyi bir türlü evine ulaşamıyordu. Arabayı yolun ortasına öylece bırakmış tam koşacakken nefret ettiği komşusu karşısındaydı.
‘’çığlık sesleri gelince polisi aradım . sana ulaşmaya çalıştım ama telefonun hep meşguldü. O evde bir şeyler oluyor.’’
Artık daha fala duramazdı kalbi ağzında atıyordu. Sevimli kapıları aralıktı. İçeri adım attığında yerde ki kan damlaları nefesini darlıyordu. Sinirleri bozulmuş ve gülmeye başlamıştı. Kan izlerini takip ettikçe oğlunun cesedine ulaşmıştı. Çığlık atıyordu ama sanki sesi çıkmıyordu. Yere çöküp oğlunun yüzünü öpmeye başlamıştı. Babasına benzediği tek yeri çilleri yok olmuş öylece kan havuzunda yatıyordu.
Mercanın sesi kulaklarında çınladı. ‘’ işte bir kötü son daha.’’
CENAZE’DEN SONRA
Çocuğunu toprağa vermiş anne yaşam ve ölüm arasında ki o ince çizgide savruluyordu. Herkese bunu yapanın Mercan olduğunu söylemişti ama can kaybından dolayı kimse ona inanmamıştı. Sonuçta deliler hastanesinden çıkmayan biri cinayet işleyemezdi. Ama kadın bunu kanıtlamak için canını bile verebilirdi.
O ruhsuz günlerden biriydi yine. Yaşam enerjisi toprakta olduğundan beri her şey boştu. Psikolojik danışmanlığı devredecek ve Mercan’ın suçlu olduğunu kanıtlayacaktı. Sadece küçük bir imza işi kalmıştı sonra onun savaşı başlayacaktı. Huzursuzca rahatsız sandalyede kıpırdandı. Buraya geri dönmek onu yıpratıyordu. Sonunda sessiz ortamı kapının tıklanması bozmuştu. ‘’gir.’’ Tek kelime bile onu o kadar yoruyordu ki ama toparlayacaktı. İntikam duygusu adalet isteği onu ayakta tutuyordu.
İçeri giren adamı uzun bir süre inceledi ve Mercan’ın ilk danışma programında dedikleri aklına geldi.
‘’odana gelecek olan elf kılıklı adama bir savaş içerisine gireceğini ve sabretmesi gerektiğini söyle. Yoksa gri gözleri kör olacak , beyaz uzun saçları ölüm misali siyahlaşacak. Ah ne sexy bir adam ahahahahahaha.’’
Adamın ısrarla sert biçimde karşısında durması onu geçmişten geri getirmişti. İmza atılana kadar hiç konuşmamışlardı ama kadın dayanamamıştı.
‘’Gerçekten şeytani bir varlığı insanlığa çevirebileceğini düşünüyor musun ?’’
Adam küçük bir gülümsemeyle cevabını vermişti.
Kadın yavaşça kapıya yöneldi ve ‘’Bir savaşa giriyorsun sabırlı olmalısın. Unutma karşındaki bir şeytan’’
VE KAPIN KAPIDAN ÇIKMIŞTI. ŞİMDİ ONUN SAVAŞI BAŞLIYORDU…