LANETLİ KAN
1.BÖLÜM
’’Şimdi susup beni dinleyeceksin. Kaç gündür neyim olduğunu soruyorsun. Neden durup durup kahkaha attığımı sonra ağladığımı soruyorsun. Sana bunları açıklayacağım ve sonra sen de delirecek güleceksin eve gittiğinde ise ağlayacaksın. Gözlerinde yaş kalmayacak , nefes alamayacaksın , kalbin öyle hızlı atacak ki ölmek isteyeceksin. Sonra o kadar korkacaksın ki ne benim yanıma uğramak isteyeceksin ne de bu şehirde yaşamak... Tam anlamıyla yok olmak ve var olmak arasında kalacaksın.’’
Mercan sinsi gülüşlerini etrafa dağıtırken kadının gerildiğini hissediyordu.
’’Şimdi anlatma mı ister misin küçük kurbağa?’’
Mercan’ın sorusuna karşı kadın sadece onaylarcasına kafasını sallamıştı.
’’ İki gün önce bir rüya gördüm. Rüyamda buradan çıkmış ve bir eve gitmiştim. kahverengi eski ahşaptan pencereleri , krem rengi duvarları olan ve verandası kocaman iki katlı bir ev. Bahçesinde iki kiraz ağacı ve tam verandanın karşısında olan incir ağacı... Sol tarafında olan dut ağacında asılı bir salıncak ve üzerinde gümüş yıldızları olan mavi bez parçası.’’
Mercan hem nefes almak için hemde küçük kurbağasının bakışlarını anlamak için duraksadı. Kadının boş bakışlarından anlamıştı ki kesilikle salaktı. Okuduğu okul bile baba parasıyla kazanmış bitirmiş olduğundan emindi. Tam bir tipik seçkin aile. Ne kadar bu durumdan zevk alamasa da devam etmek istiyordu.
’’Yavaşça verandaya çıkıp etrafı inceledim. O küçük sevimli kapılarını tıkladım. Kapıyı açan altı veya sekiz yaşlarında , mavi gözlü , sarışın , çilli bir çocuk açtı kapıyı. Annesinin arkadaşı olduğumu söyleyip kendimi içeri davet ettirdim. O yaşta bir çocuk nasıl kahve yapmayı bilir bilmiyorum. Sanırım annesi o kadar sorumsuz bir anne ki çocuk neyin doğru veya yanlış olduğunu bilemeyecek kadar saf. Ahh , ne kadar sorumsuz anne yine sinirlendim. Bana annesinin içtiği gibi sade şekersiz bir kahve hazırladı. annesi çok uykusuz kalıyor olsa gerek. Emin olamadım.’’
’’Annesinin arkadaşı olduğunu söylemiştin.’’küçük kurbağa yavaş yavaş meraklanıyordu ve bu Mercan’a zevk veriyordu.
’’Bilirsin yalan söylemeyi severim. Her neyse. Sonra uzun uzun kendini anlattı bana. Sevimli bir çocuktu yazık oldu. Telefonu çaldı açtığı gibi annesine ’anne arkadaşın seni ziyaret için evimize geldi’ dedi. Kadının sesi o kadar telaşlı geliyordu ki. Oyun oynamak hoşuma gitmişti . Telefonu kapasına izin vermeden on sorular sormuştum ama cevap vermedi bende koluna bir kesik attım. İnatla anlatmadı ve bende onu öldürdüm.’’
Küçük kurbağanın telefonu çalmıştı ama meşgule attı.
’’Bunda gülünecek ne var peki Mercan? ’’
Kadının merakı çocuğunun önüne geçmesi Mercan’ın sinirlerini bozuyordu.
’’Onu öldürmek üzereyken sorduğu soru gülmeme sebep oldu.’’
Kadın huzursuzca ’’ Ne sormuştu ki?’’
’’Annesi ona çok havuç yediği için çilleri olduğunu söylemiş. Bunun doğru olup olmadığını sordu.’’
küçük kurbağası Mercan’a boş boş bakıyordu ve bu Mercan’ın hevesini kursağında bırakıyordu.
’’Ara vermeye ne dersin hem çocuğunun sorununu da çözmüş olursun.’’
’’bir sorun olduğunu nereden çıkardın.’’
’’bir yıldan fazla benimle ilgileniyorsun küçük kurbağa ve oğlun seni hiç aramamıştı.’’
’’ Bu anlattıkların neden güldüğünü ya da ağladığını açıklamıyor.’’
’’Güldüm çünkü annesine rağmen çocuk aşırı masumdu. Ağladım çünkü o lanet kadın yüzünden o masum çocuk öldü.’’
Küçük kurbağa rahatsız olmuştu ve mola vermeye karar verdi. O siyah camdan onları göremeyeceğini sanan salaklara gülücükler atarken küçük kurbağasına gözlerini dikti . Telefonunda kısa konuşmasından sonra Mercan ile göz göze gelmiş ve koşmaya başlamıştı.
’’İşte kötü bir son daha’’ masanın kenarında duran kelepçeleri bileğine taktı ve görevlilerin onu almasını bekledi.
Deliler hastanesin de olan odasını bu beyaz ruhsuz odaya tercih ederdi.