- 532 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Neyi Yazsam? Nasıl Yazsam?
KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
NEYİ YAZSAM? NASIL YAZSAM?
Bugün, bilgisayarın başına oturdum; “Yeni Konya gazetesindeki köşeme neyi yazsam? Nasıl yazsam?” diye düşündüm. O kadar çok gündeme gelen konu var ki. Hangi birini ele alsam, günlerce sürecek dizi yazı olur. O derece köpürtülen olaylarla karşılaşıyoruz ki, ciltler dolusu romana konu teşkil eder.
“Adam” sandığım varlıklara bakıyorum, kılık kıyafet yerinde, ağzı da laf yapıyor, bir de moderatör ayarladı mı iş tamamdır! Zaten ayarlamaya da gerek yok. O kesim, hep yalandan, kurgudan, düzmece tavırlardan ve iftiralardan yana! Her gün, sabun gibi köpürtülüyor, şişiriliyor, abartılıyor! Sanıyorsunuz ki; “bununla ülke kurtulacak.” Bunları mı yazayım?
Aynı kıbleye yönelen, aynı kitaba inanan, aynı Allah’a ibadet eden…”Müslüman” kimliğine sahip insanların birbirini yemesi, ayaklarının altına karpuz kabuğu koyması, Bizans oyunu oynaması mı kaleme alayım? Beraber yemek yediğiniz, beraber muhabbet ettiğiniz, “kanka” tabir ettiğiniz insanların size madik atmasını mı? Allah aşkına siz söyleyin hangisini yazayım, hangisine kafa yorayım?
Yad Etmez miyim?
Batıldan, Hakka yükselen nefesi,
Karanlıkları yırtan güçlü sesi,
Davası için can veren herkesi,
Ölesiye hiç, yad etmez miyim?
Dostları için ölüme gideni,
Sevgiyi, edebi baş tac edeni,
Ülkesine, candan gönül vereni,
Ölesiye hiç, yad etmez miyim?
İnsanın can olduğunu bileni,
En zor zamanda yanına geleni,
Cömertçe canlara elin vereni,
Ölesiye hiç, yad etmez miyim?
Köylüsü, kentlisi, birlik olanı,
Yedi düvel ile dirlik olanı,
Tümden çıkaran, özünden yalanı,
Ölesiye hiç, yad etmez miyim?
Tarih yazan, gündem yapan insanı,
Şuur veren, hemdem yapan insanı,
Yorulmayan, her dem yapan insanı,
Ölesiye hiç, yad etmez miyim?
Kaybettik!
Ekmeğimizi paylaştığımız,
Birbirimizle kaynaştığımız,
Çiçekli tarlalarda dolaştığımız…
Dost diyarlarımızı kaybettik!
İksirli sularından içtiğimiz,
Dostane köprülerden geçtiğimiz,
Muhabbet pazarını açtığımız…
Gönül dostlarımızı kaybettik!
Birlikte ağlayıp, güldüğümüz,
Külüne bile muhtaç olduğumuz,
Çekinmeden kapısını çaldığımız…
Has komşularımızı kaybettik!
İnsanların sıcak tebessümünü,
İmecelerini, teşebbüsünü,
Dostluk ve yârân olma süsünü…
Tarihe gömdük, kaybettik!
Yalnızlık nedir bilmediğimiz,
“Gurbet” iller tatmadığımız,
Gözyaşlarımızı tutmadığımız…
Sıcak yuvalarımızı kaybettik!
Kalplerimizin sessizliğini,
İnsan olmanın eşsizliğini,
Mutluluğun “en”sizliğini…
Maddeye boğduk ve kaybettik!
Allah’a kul olmanın yâdını,
Sevgili resulünün adını,
Kur’an’ca düşünmenin tadını…
Ne yazık ki kaybettik!
Olduğu Gibi!
Şöyle, başımı alıp gitsem; maskesiz diyarlara,
Tıkasam, kulak vermesem riyakarlara,
Asudeliği yaşasam, hiçbir sesi duymasam,
Gözlerim kapansa da, gölgeleri görmesem.
Doğaya açsam içimi, ağaçlara yaslansam,
Kuşlara derdimi döksem, hıçkırarak ağlasam.
Akan; berrak, riyasız suyla paklansam,
Ellerimi açsam Allah’a, yavaş yavaş aklansam.
Cücelerden uzaklaşıp, köşe bucak saklansam.
Toprağı ıslatsa gözyaşım, yüzüm türap olsa,
Ayaklarım şerha şerha, yolum serap olsa!
Ârifana elim değsem, kalbimi açıversem,
Âh ederek şikayetlerimi bir bir saçıversem,
Gönül Kâbe’sine yönelsem, içten fethetsem onu,
Muhlis çıkagelse uzaktan, hep methetsem onu.
YORUMLAR
Yazmak...kayıtsız şartsız.
Yaşamak...bir esinti.
Savurgan kelimeler ve yürek bir de izafi olanlar.
Hükmeden ve hükmedilen hele ki kalem ilk cümleyi yazdı mı ve bizler canlı tanığı iken hayatın ve noktayı koyduğumuzda yazdıklarımıza biz bile şaşkınlığa düşüyoruz ne ara yazıldı bunca cümle diye.
Var olunuz, efendim.
Saygılarımla.