Uyuyabilmek Beceri İster
Gece olur yatağın yolunu tutarız. Uzanırız boylu boyunca, mezarda yatar gibi… Lakin gözümüzde türlü filmler gelir gider, içinde acı, sevinç, aldatan, yalanlar… Neler oynar. Bir türlü uyuyamayız. Bir sıkıntı basar, koyunları sayar, neredeyse matematik profesörü oluruz ama uyku gelmez. Utanır mı, saklanır mı uykumuz nedir bu oyunu anlayamayız. Hemen buna isim veririz, depresyon bu, delirdim mi yoksa ki, cinler mi sardı etrafımı yoksa ya, vardır öcüler böcüler! Korkmaya başlarız. Dışarıda bir de yağmur başladı mı, şimşek çakıp yeri göğü deldi mi bu sesler ile korkunun merkezine düşeriz, karanlığa bırakırız her şeyi…
Uyumak dinlenmek mi yoksa yapmamız gereken olmazsa olmaz mı? O cenderede neden uyumaya zorlarız ki kendimizi… Gidip abdest alıp, iki rekât namaz kılıp, Kur’an okusak yahut tespih çeksek, dua etsek ya! Olmaz hemen televizyonun yanına otururuz, zehrin çaresi panzehirdir ya... Bir filim ararız. Ancak gece ancak korku filmleri ya da müstehcen sahnelerin olduğu görüntülerden başka ne olur ki? Yetişkiniz desek, günah olmasını ya da korkuya razı olmayı göze alsak, daha fazla bir sıkıntı bizi alaşağı eder.
İnsan nasıl bir tercih üstüne günü geçirmişse onlardır aslında gözünün önünden gitmeyen sahneleri… Biri birini bıçaklamıştır, gözümüz kan görmüş, çaresizliği seyretmiş, bu kavgaya müdahale etmemiş, yaralı kişiye ambulans bile çağırmamışızdır. Bana ne desek de, beynimiz bu görüntüyü bir yerine kopyalamış ve uyku anında bize sergilemiştir.
Günlük hayatta ki, tercihlerimiz gerçekten çok önemlidir. Hani uyumayı becersek bile, bu görüntüler rüyamıza yansır, bu sefer bıçaklanan biz oluruz ve işi tersinden görür, seyredenlere veryansın da edebiliriz. Kötünün, kötülüğünün bedeli bizi takip eden cansız gölge gibidir.
Hadi olumsuz bir örnek vermeyelim, hani olumlu da olsun. Birine âşık olmuşuzdur. Ona tapar gibi kendimizi vermişizdir. Yatağa uzansak, onunla paylaştıklarımız gözümüzün önünde, kâh özler kâh güler, paylaştıklarımızı düşünür dururuz. Üstelik bu sefer filmi biz üretiriz hayallerimiz ile. Şöyle olsa böyle olur, yarın olsun da şurada buluşalım, bir hediye alayım, oturup şiir bile yazarız. Elimizde çiçekler hazırdır bile… Öylesine sahiplenmişizdir ki, uyuyamayız ve bunu yaşamak da bizi ne kadar mutlu eder. Sonuçta uyuyamayız.
Uykuya vardığımız bu anlar, aslında yaşadıklarımızı sorguladığımız, pişmanlıklarımızı ve kul hakkına neden olan sahnelerin tespiti olmalı. Yapılan hataları not alıp, bir daha asla yapmak istemeyeceğimiz tövbeler olmalı. Her uykuya gittiğimizde bu hata ve gereksiz abartıları azalttığımız bir dünya hayatını tercihlerimize yansıtmalıyız. Doğruya yakın, yani Allah’ın istediği bir kul gibi yaşarsak, bu yolda ki tercihlerimizde samimi isek, uyku afyon alır gibi hemen sarar gözlerimizi… Biz buna ölmeden ölmek, ölmeden sorgulamak, sorguyu öbür dünyaya bırakamamak diyoruz. Başkalarına acımak yerine kendimize acımak, kendi arkadaşımız olan beden ve ruhumuzu huzura kavuşturarak barış içinde yaşatmak gereklidir.
Huzurlu uyku ancak, kul hakkına girmeyen, yaptığı her işte israfa gitmeyen, günahı sevmeyen ve nefsine hükümdar olan kişilerin harcıdır. Yaptığı ibadetin bir şükür olduğunu bilerek, maddesinden sıyrılıp aşka ererek yapmak… Yapmayı canı gönülden istemek, onu özlemek ve aramak… Baki olan Allah’a âşık olmak ve yalnızca ondan korkmak… İle olur. İnsanın sevdiği bir iş, ona zor gelir mi? O işi yapma deseler dahi yaparız, ölmeyi bile göze alırız. İnsan sanırım, kime ibadet ettiğini bilmiyor mu ne!
Eğer günlük uykuyu düzene sokabilirsek, sonsuz uyku da düzene girer. Bütün kaide ve tatbikatlara alışırız. Alıştığımız yerde gözümüzü açar ve yaşamaktan mutlu oluruz. İnsan bu dünyada cennet emarelerini yaşamazsa, nasıl öbür dünyada cenneti hissedebilir ve kabul edebilir ki?
Dünyada bile sorguyu yapıp, hakkını verdiğimizde uyuyabiliyorsak, öldükten sonra uyanıp-dirildikten sonra sorgunun olmayacağını nasıl inkâr eder ve gafilce yaşarız ki… Bu dünya öbür dünyanın bir gölgesi, içinde ruhu yok ve bu yüzden ölüyoruz. Emaneti bırakıp, ruhumuzun yeni şekil aldığı bedenle başka dünyayı yaşamaya başlıyoruz. İki dünyanın bedeni farklı ama ruhu aynı… Dünyaya alıştıysak yeni bedenimize alışmamız zaman alacaktır. Bu yüzden yokluğu öğrenmek yani tasavvuf ilmine göre fenaya varmak ve beka ilmini aramak takvadandır. Fenanın varış yeri de bekaya çıktığı yerde kalptir.
Ne yaparsak yapalım göz kapanır ama kalp uyumaz. Kalbimizi tanıyalım, koruyalım ve onu ilahi şükürle besleyelim inşallah. Kalbini bilmeyen kendini bilmez. Kendini bilmeyene deli bile denmez.
Size sağlıklı uyku diliyorum. Sakın uyandığınız da yattığınızdan daha fazla yorgun olmayın. Uykunun küçük bir ölüm olduğunu da asla unutmayın. Uyandıran ve yaşatan Rabbimize şükredin. Selam ve dua ile.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Merhaba üstad..
Herhangi bir konuyu dine bağlamadan anlattığınız zaman size aydın diyeceğim. Yani aydınlatan, ışık-nur saçan..
Bir yorum okudum internette.
diyor ki: "Hristiyanlığı matbaa yendi, islamiyeti internet yenecek veya yok edecek" diye..
sonra sordum, sorguladım; tabii bu sorular anlattığınız üzere başımın yastıkla savaşı sırasında karşıma çıktı ve uyku muyku bırakmadı..
hristiyanlık yok edildi mi? hayır dedi içimden bir ses, hristiyanlar hala en güçlü ve kuvvetli veya cemaatleri hala dünya üzerinde aktif..mesela burunson hadiesi, evangalist deniliyor, ne kadar doğru emin değilim, hapiste, intiharı düşünmüş, bayağı fikir çilesi çekmiş, en sonunda demiş, bunlar tanrıdan isa gibi sabretmeliyim, sonradan evangelistler öyle ya da böyle aldılar mensuplarını...ristiyanlık hala güçlü yani, matbaa yok edememiş dedim..
sonra islamiyet yok edilebilir mi dedim; araplar çok zengin, petrole endeksli ekonomi olarak biliyoruz genelde,din iracatında en kazançlı çıkan milletlerden biri, çöllerin ortasında modern şehirler inşaa ediyorlar, suyu denizden elde ediyorlar, başka ülkelerde bile kendi içlerindeki muhaliflerin kanını dökebiliyorlar gibi, parayla her kapıyı açabiliyorlari anadolu da bile mal-mülk sahibi olabiliyorlar, zengin arapların altın kaplama yaşayışları cennet misali..
neyse kalktım artık abdest alıp namaz kılmadığıma göre, açtım interneti dediğiniz gibi film aradım; izlmediğim bilim kurgu, macera, komedi vb kalmamış, yeni film de düşmemiş takip ettiğim sitelere..
sonra yazınızı gördüm..
gerçek şu ki; inanç bir sır, ruhani bir iklim, dinler de bunun yolu yordamı olarak anlatılıyor, gelecek tasavvurları ölümden sonrası çıkarımları, yaratıcıyla karşılaşma konuları vb ...
dinleri elimin tersiyle ittiğimden beri yazacak konu bulmakta zorlanıyorum, eskiden yazdıklarımın tam tersini yazmamı dürtülüyor içimden bir his..
eskiden dinleri, özelde islamı bir şekilde her konuda haklı çıkarmaya çalışan beynim ve düşüncelerim şimdilerde epeydir tam tersini yapıyor..
Ya hu yapmai yazma diyorum, sanane islamdan dinden diyanetten tamam inanmayı bıraktıysan bırak da niye cephe alıyorsun diye soruyorum kendime...
akıl dolu mantık dolu bir cevap bulamıyorum..
en doğru olan çıkarım olarak; her zaman doğruyu yaz, insanlara gerçeği anlatmak senin kaleminin görevi, işte bu yüzden yazıyorsun galiba diye kendimle münazaraya giriyorum
şöyle bir haberle de baktım tabii arada..
en ilginçi ise; bir baba 3 ay sonra askere gidecek oğlunu bilgisayar başında çok duruyor diye bıçaklayıp öldürmüş, çocuğu hastaneye yetiştirmişler ama kurtaramamışlar..
internet dünya gündemine gireli 50 yıla yaklaştı...ve tüm alışkanlıklarımızı hatta ekonomik, sosyal, dinsel, siyasi, tarihi vb her konuda her şeyin içine girdi.. bir baba ve oğlunun arasına bile..
sosyal bir felaket gibi..
saygılarımla..
saf şiir
Kardeşim, eğer İslam dinini Kur'andan ve sahih hadislerden öğrendiysen, insanın her saniyesinin sorgusunun yapılacağı ve Allah'ın dediği üzee yaşamak gerektiğini bilirdin. Biz başka dini yaşayışlara göre ruhban da değiliz. İslamı doğru kaynaktan öğrenip ona göre yaşamımızı devam etmemiz gerekiyor. Bir kaç ayet ya da bir kaç hadis okuyarak işte İslam budur anlayışı ile hayata bakarsak çıkmazın içine girer ve dünyadan kopamayız. Diğer yandan insan bilmediğinden korkar ve ona öcü gibi gelir.
Bugün kü yaşamda, İnsan Rabbini tanımak istemiyor, başka başka sevgilere bu internet de olabilir sapıyor. Başka tanrılar ediniyor, para, alkol, kadın, kumar gibi....Dediğin gibi bir ydın olsam, haşa Allah'tan başka tanrı edinir ve bu kurduğum polemiğin içinde nereden geleceği belli olmayan dalgalara bırakırdım kalemimi... Ancak, yazdığımızdan ,aldığımız nefesten, yediğimizden, içtiğimizden, sahibi olduğumuzdan... Neyimiz varsa ve ney verilip de doğru kullanmadıysak her şeyden sorguya çakileceğimiz haşır günü var. Ne yazsak, bu yazdığımızın özü din. Dinin olmadığı yerde günah ve Allah'a isyan var. İnternet yüzünden oğlunu öldüren baba var. Adaletsizlik var. kısacası var oğlu var...
Bugün Müslüman Ahirete inanmıyor ve yaşamını sadece dünya tanrılaırı ile ölene kadar eğlenceye dalarak, arayarak, dünyevi yaşıyor. Sonuç malum, kıt dünya kaynakları ile, savaşlar ve acınası paylaşımlar artıp gidiyor.
Benim öğrendiğim İslam'da ve samimiyette dünyaya ancak ihtiyacım ölçüsünde ve israf etmeden sahip olmak var. Eğer inancımı kınayıp aydın demeyecekseniz, inanın üzülmem. Ben yapamadığın her şeyin hesabını veremeyeceğim ahiret ve sorgu gününde üzülmekten korkarım.
Değerli yorumun için teşekkür ederim.
Saygılarımla.