- 2678 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Üç Ayaklı Masa
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kızılcakışlada Almancı Mevsimi
Yedinci ay
Babam da izinde,
Yıllardır yaptığı müteahhitlik işlerini terk edip O da malum rüzgara kapılarak Alamanya Treniyle turist/işçi olarak gitmişti zamanın Batı Almanyasına. Oturum almış ve işe girmiş olduğunu yazan mektubu elimize geçince amma sevinmiştik ne anlama geldiğini bilmesekte.
On küsur yıl geçmişti artık. Her yedinci ayda bizlerin ayakkabı dahil bütün kıyafetimizin siyah beyazlığı ve yamalı vasfı terk ettiği, ikinci el de olsa renklendiği yıllardı.
Bizler rahmetli annemin ve ablamın gayretleriyle bir yandan okula devam ederken her yıl olduğu gibi yedinci ayı da iple çeker olmuştuk. 81 in yedinci ayı idi. Ağzında Peer sigarası,Türkiye gümrüğüne geçer geçmez fötr şapkasını çıkarıp başından eksik etmediği ve bütün izninin son gününe kadar çıkarmayacağı sekiz köşeli şapkasıyla o artık bizim evdeydi. Beş haftalığına da olsa.
Ya dizimizi büküp sekinin bir kenarında ya da kucağımıza aldığımız yastık üzerinde ders çalışma çabalarımız dikkatini çekmiş olmalı ki bir çözüm üretmeye koyulduk hep birlikte. On beş yıl önceki sandıklara mıhladığı ustalık ve müteahhitlikten kalma alet ve edavatları birer birer çıkarıp ayıklamaya başladık. Belli ki günlerce sürecek bir icraat ve ustalık işi vardı. Sonradan hepimize sirayet edeceğinden olsa gerek üst düzey bir disiplin ve istibdat ortamı olsa da biz etrafında dört dönmeye dünden razıydık.
Anlaşılan o ki, bize bir ders çalışma masası yapacaktı haftalar sürse de. Aletler bir bir elden geçecek tamiratları yapılacak hazırlık dahi bir kaç günü bulacak fırçalar hava da uçuşacaktı. Öyle de oldu. Elde olan malzemelerden bulup buluşturarak bir araya getirilen masa şekillenmeye başlayalı yedi gün geçmişti. Üzeri ve üç ayağı çakılmış biz hizmette 4 kardeş yana yakıla evi didik didik edip son masa ayağını aramaya koyulduk. Heyecanla istiflenmiş ağaçların arasından en uyumlu olabilecek 120 cm lik parçayı sıyırıp çekmiş muzaffer edayla bu olur işte diyerek “Usta”mın yanına koşmuştum. Diğer kardeşlerim de oh be diye bir nefes almışlardı. Babam son derece kararlı ve kesin üslupla bu hiç olmaz işte diyiverdi bir hayli uzağa fırlatarak. Hiç adetimiz olmamasına rağmen bir haftadır uğraşıyoruz yeter artık diye itiraz ettik ama nafile.
Ne sebeple olmazmış serzenişimizi fark etmiş olmalı ki;
“O tahta parçası 20 yıl önce yaptığım okul inşaatından kalmaydı. Eğitiminizi şekillendireceğiniz masaya onu kullanamam. Bir ömür yetim hakkıyla ikbal ve istikbalinizi heba edemem” diyerek ilk dersimizi de vermiş oldu.
Mekânı cennet olsun