Bu nesneler ve olaylar ne diyor
Bugün de bir şeyler yazayım diyorum. Ne yazayım. Daha çok deneme türü yazmayı seviyorum. Kendimle sohbet etmek gibi bir şey, güzel. Hele daha sonra okuyunca bilincimin gelişim sürecini değerlendirme fırsatı buluyorum. Vay be diyorum demek böyle düşünmüşüm.
Aslında yazmak güzel olduğu kadar kutsal yanı olan bir eylem. Mesela Kalem suresi var. Ayrıca ilk ayetimiz “Oku”. Buradan bile bir ilahi esintinin geldiği hissedilebilir. Tabi ki okuma yazma da sadece kağıt ve kalemle değil yeri geldiğinde günümüzdeki yansıması klavye ve ekranla da olabiliyor. Buradan yazının niteliğini de; Beyaz bir zemin üzerindeki izlerden yola çıkıp nesnelerle içinde bulunduğumuz kainattaki varlık ve olayların olduğunu söylemek istiyorum. Bugünlerde de aklımda olan düşünce bu. Mesela etrafıma baktığımda birkaç ağaç, mavi gökyüzü, yerdeki karıncalar, toprak , küçük taşlar, asfalt, binalar var. İşte bu yazı bana ne demek istiyor.
Ben sanıyordum ki, bunlar bir harf ve birkaç cümle ile bana bir şey anlatacaklar. Şu satırları yazarken ise farklı bir bakış açısı oldu. Bu az önce saydığım üç boyutlu içinde yaşadığım cisimlerin sabitliği, onların ayna misali olmasıdır. Yani asıl yazının ise onlara bakarak bende oluşması durumuyla karşı karşıya kaldım. Bir örnek verirsem şöyle olabilir; Bir çiçek olan ayna misale bir baktığımda susamış olduğunu düşünüyorum. Bir baktığımda koklamaya çalışıyorum. Bir baktığımda sevgiliye bir hediye gibi görüyorum. Çiçek aynı çiçek. Tamam kavram olarak aynı en azından. Belki bazen gül oluyor belki bazen papatya, belki de evde saksıdaki çiçek.
Durun açılın ben psikoloğum diyesim geldi. Hemen kendimi analiz edeyim. İlk önce susamış olduğunu düşünmem benim çok susayan bir yapım olmasından kaynaklı. Koklama ise alışılmış bir davranış. Fakat varoluşsal nedenlerine inecek olursak bir yorumum; Çiçeğin görüntüsünün arkasındaki varlığa melek olabilir veya ruhani bir kuvvet diyebiliriz, güzellik diyebiliriz, buna yakın olma çabasıdır koklamak. Güzelliğe yakın olma çabası ve habercisi. Nitekim Hz Yakub (as) da Hz Yusuf (as)mın gömleğinin kokusunu almıştı. Kavuşmanın habercisi olmuştu. Bir çiçeğe su verip kokluyorsanız bir iletişim gerçekleşiyor demektir.
Konu dağılmadan ne diyorduk yazı ve okuma işte bu aynı nesne üzerinden üstelik değişen farklı ve daha kemale ererek ilerleyen manaları yani kendisini okuyor insan. Sanırım belli bir eğitimle de kendisini de yazabilir. Dolayısıyla kainat aynasına bakarak kendimizi okuyoruz. Nitekim ahirette de amel defterimizi okuyacağız. Ve orada yaptıklarımız olacak. İşte şimdiden burada başlatabileceğimiz okuma ile sonraki yazacaklarımıza çeki düzen vermesi mümkün. İyi okumalar.