- 4790 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOK KIYMETLİ SAFFET DOĞAN HOCAMIZI BUGÜN İSTANBUL'DA HAKKA YOLCU EYLEDİK....
’’Ölüm, ölümsüzlüğe giden yolun başı. Neyleyim öte yanda faydasız arkadaşı. Milyon sene gülsem, milyon sene ağlasam, Hakk yolunda olmadıkça neye yarar gözyaşı. Diyorlar Hz. Mevlana...
Ölüm olmadan Sevgiliye kavuşmak mümkün müdür?Ölüm güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber sav. diyen şairin dediği gibi hepimiz ölüm denilen gerçekle er geç bir gün karşılaşacağız.
Önemli olan ölmek değil de öldükten sonra başımıza neler geleceğini düşünmemektir demişler..
Ölüm bizi Allah’ımıza kavuşturan en ulvi hadisedir. Dünyaya geldik O’nun eserlerini gördük, O’nun emirlerindeki isabete inandık,
O’nun eserlerine gönlümüzden vurulduk. Şimdi de sevine sevine O’na kavuşmayı özlemeliyiz. Ölüm kâfirler için bir azap bir ıztıraptır. Müslümanlar için bir surur ve saadet olmalıdır.
’’Ey gönül! Gülü seviyorsan dikenini de seveceksin deryayı seviyorsan dalgalarını da seveceksin vuslatı seviyorsan firakını da seveceksin sevgiliyi seviyorsan nazını da seveceksin hayatı seviyorsan ölümü de seveceksin.
Allah ile olduktan sonra ölüm de ömür de hoştur. En son ölüm gelir yine de erken deriz. Aşık bir fedaidir. Aşığa göre; bir yerden bir yere göçmenin - ölümün yahut yaşamanın hiç bir farkı yoktur.
Beden testisi ab-ı hayatla dopdolu bu beden testisi ise ölüm zehiri ile. İçindekine bakarsan padişahsın kabına bakarsan yolu yitirdin. Herkes bedeninin ölümünü düşünüyor. Kalbinin ölümünü düşünen yok. Asıl önemli olan kalbin ölmesidir.
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir. Herkes ölümden ürker korkar. Sufiler ona bıyık altından gülmektedir.
Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü inananlara bayram günüdür öküzlere ölüm günü. Unutma ki nefret ve kinin ertesi pişmanlıktır. Ve her canlıya ölüm vardır.
İnsan ölür ama ölmeyen insanlıktır. Güçlük kolaylıkla beraberdir kendine gel ümidi bırakma! Akıllı insan bilir ki ölümün arkasında bile daha güçlü bir hayat beklemektedir. Olumsuzlukları hoş görmek ne iyidir.
Zira bütün ırmaklara su veren deniz bile her çöpü başının üstünde taşır ama deniz bu kereminden dolayı eksilmez. Zaten sevgi ve hoşgörü insanlıktır. Başkalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıpta ediyorlar.
Hayat sana arka arkaya dikenleri gösteriyorsa sakın üzülme, aksine sevin. Çünkü çok yakında gülü de gönderecektir. Ölüyüm ama mezarda değilim. Diriyim ama hayatta değilim. Bazı öldürmeler, kesmeler, darbeler hayat verir.
Bahçıvan ağaçları budamasa dallar gelişir mi? Terzi kumaşı parça parça etmese elbise çıkar mı? Hayat avucundaki su gibidir; sen tutmaya çalıştıkça o akıp gider.
Gel gitlerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? Hüzün olgunlaştırır. Kaybetmek sabrı öğretir. Senin belirtin olmadan hayat belirtisi yoktur.
Hayat bir uykudur, ölünce uyanır insan; sen erken davran ölmeden önce uyan. Aşk’ı yaşamak istiyorsan; önce yaşamayı öğreneceksin.
Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin. Ney sükutu anlatıyorsa neyzene yakışanda sükutu yaşamak olur.
Mumundur karanlık veren sana. Anlatırdım bunu ama gönlünün beli kırılıverir. Gönül şişesini kırarsan artık, yaşamak fayda vermez. Yaşamak direnmektir, sevmek güvenmektir.
Unutma, insan çoğu zaman dünyanın hakimi, bazen de küçük bir kalbin esiridir.’’
Hz.Mevlananın ölümle ilgili özlü sözlerinden sizlere bir demet sundum..
Alim, fazıl,mütevazi,münevver, erdemli,hakiki bir derviş, talebelerin dostu,ağabeyi,hizmetlere canını,gönlünü, malını, evlatlarını her şeyini feda eden mümtaz insan..
Kırıkkaledeki hizmetlerimizin ağır taşı Keskinde ders gurubunda 1979-1980 de bizzat rahlede ders halkasında Hadis ,Sarf-nahiv ,sohbet-i şerife derslerinden faydalandığım Kıymetli büyüğümüz..
Davamızı bize belleten yoldaşımız, gönüldaşımız Saffet Doğan Hocaefendi dün İstanbulda Hakka yürüdüler...
Uzun zamandır şeker hastalığından müzdaripti kendileri..Hanımı vefat edeli de uzun yıllar olmuştu.Hocamızı on beş yıldan beri görmüyorum sanıyorum.Yakınlarına sorduğumda aradığımda çocuklarının yanında olduğunu söylüyorlardı.
Cenazesi bugün ikindi namazında İstanbul Ümraniye Ulu Camii Kursumuzun camiinde kılınan cenaze namazını müteakip Karacaahmet Kabristanlığında Üstadım Süleyman Hilmi Tunahan ksa.nın yakınına defnedilecektir.Merhum Hocama Rabbimden rahmet dilerken kederli ailesine ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
Alimin ölümü alemin ölmesidir bir bakıma ama ölüm de dostu dostuna kavuşturan bir köprüdür.
Hocamız bana bir sıkıntım olunca çok yardım ederdi.Onu ilk olarak 1979 yılı yazında Kırıkkale Yenimahalle’de bulunan yatılı olarak kaldığım dört katlı ev Kursumuzdan hatırlıyorum.
Lise eğitimi sonrasında üç dört ay kadar evimize yakın bir tanıdığımızın Allah yoluna isar ettiği bu ev Kuran-ı Kerim Kursunda dinimi, diyanetimi Kuran-ı Kerimi yüzünden okumayı öğrenmiştim.
Orada geçen günlerimi, o senenin ramazanını hiç unutamıyorum. Haftalık banyo temizlik için tren yolunun altından yürüyerek Bahşılı Kursumuza giderdim cuma günleri tüm arkadaşlarımla..
Hocam Kurslarımızda ve camilerde sohbet ederdi onun ve diğer hocalarımızın sohbetlerini dinleme imkanı bulurdum.Eylül ayı başında Hocamızla beraber valizimi alıp bir Anadol pikaba binerek bir hafta kadar aşağıdaki eski Kursta bilahere yukardaki tahta iskelesi yeni sökülmekte olan tepedeki yeni erkek Kur’an Kursumuza nakil oldum.
Orada bir sene kadar Ünüversite hazırlık olarak iki öğretmen nezaretinde derse başlamıştık.Bunlar Matematik öğretmenimiz Ahmet Laz agabey ile kimyacı Abdülkerim Yüce abilerdi.
Otuzu aşkın talebe o sene kışın ders yaparken rahmetli Recep Yenal hocamız çıktığı Kursun çatısından düşmek suretiyle rahmet-i rahmana kavuşmuştu.Kemal Kacar beyabimiz 27 aralık çarşamba geldiği Keskin Yurdumuzda bir gece kalmış sabah namazını imam olarak kıldırmışlar ve sabah 10. da cemaate yarım saatten fazla bir süreyle sohbet etmişlerdi.
Bendenizin acizane hafızam çok iyi olmakla beraber arşivimde bu sohbetleri tek tek yazar ve saklarım bilenler bilirler.Bir zamanlar İstanbul’da dinlediğim bir hocamın sohbetini bir hafta sonra bile satır satır yazar ve anlatırdım.Geçen yıllar herşey gibi hafızamızı azalttı tabii..
Bu sıralarda hocalarımız Saffet hoca, Niyazi Oğuz hoca ve İhsan Onar Hocaefendilerdi.Sohbet Nurul İzah ,Kuduri den fıkıh,ezber Kuran-ı Kerim dersleri alarak günlerimizi geçiriyorduk.
Talebelikte geçen günler dünyanın en tatlı en güzel günleridir diyebilirim..O sene nasip olmadı birkaç arkadaşımız ancak ünüversitede istediği bölümü kazanabilmişlerdi.
Ünüversiteyi kazanamayınca hocalarımız istersek ders grubunda okuyarak Hocaefendi olabileceğimizi söyleyince hemen seve seve kabul etmiştim.
Haziran başında derslere başladık otuzdan fazla arkadaş daha önce okuduğumuz dersleri tekrar ederek hızlıca ikmal ediyor bir sene sonra tekamül altı ders grubu talebesi olmak için çalışıyorduk.
Bugün bu ders grubunda beraber derse oturduğumuz arkadaşlarım bölgemizde Hocaefendi oldular emekli olup hizmete devam ediyorlar.
Büyük bir umutla kayıt yaptırmak için gittiğim Kırşehir’de de Eğitim Fakültesine kaydımı yaptıramadım.Üç dört ay kadar Kırşehir’deki tepedeki Yurdumuzda üç arkadaşımla beraber talebe başkanlığı yapmak nasip oldu.
12 Eylül Darbesi tüm umutlarımızı sukutu hayale uğrattı.Bizleri zorla eğitim aldığımız Kursumuzun kapılarından pencerelerinden çıkardılar,kapıya mühür vurdular..
Bizim Hocaefendi olma Ümmet-i Muhammedin evlatlarına Kürsiyy-i Muhammedilerden dinimizi anlatma yolumuz kapanmış oldu böylelikle..Darbeye tüm Darbecilere Kenan Evrene kızgınlığım bir bakıma buradan geliyor diyebilirim..
12 Eylül Darbesinden sonra bir yıldan fazla Kurslarımız Devlete Diyanete bağlı olanlar hariç kapalı kaldı.Daha sonra Talebe Pansiyonu adı altında Milli Eğitime bağlı olarak açıldılar.
Evimize dönüp bir arkadaşımla Ünüversiteye hazırlanmak için çalışmalara başladım.O sene 1981 yazında istediğim oldu.Ankara Gazi Ünüversitesi’nin Mesleki Eğitim Fakültesi İş ve Teknik Eğitimi Bölümünü kazandım.
Kazandım kazanmasına da askerlikte bakaya durumunda idim.Yaşım 21 olmuştu ve iki defa babamın isteğiyle askerliğe alın beni diyerek Keskin Askerlik Şubesine posta ile dilekçe göndermiştim.
Önce Manisa’ya ikinci yıl Isparta’ya piyade olarak er olarak askerliğim çıkıp gitmemiştim.Elimde kazandı belgesiyle vardığım Keskin Askerlik Şubesindeki Bülent Şen adlı teğmen beni alıkoyup işlemlerimi başlatmış ve tren ücreti yol-tayın bedelimi elime tutuşturarak askerliğe gitmekten başka bir yol bırakmamıştı bana..
Güç bela öğle arası bir yol bularak dışarı çıkıp Kurs’ta Saffet Hocama durumu arzettim.İşlemler başladı görüşmeler telefonla gerçekleşti ve akşam çıkışta Askerlik Şubesinde bulunan Müsellim Köyünden olup -bir sene sonra öldüğünü öğrendiğim- yaşlı beyaz saçlı memur ağabeyin temasıyla benim işlemim durdurulmuş oldu.
Mümtaz Baran ağabeyin Binbirçeşit adlı tuhafiye dükkanında o beyaz saçlı Müsellim’li olduğunu sonradan öğrendiğim memurla görüşüp durumu kurtarmıştık.Onunda (Mümtaz Baran)rahmetli olduğunu öğrenmiş oğlu ile bu durumu paylaşıp teşekkür etmiştim yıllar önce..
Ertesi sabah vardığım Askerlik Şubesindeki teğmen Bülent Şen yumuşamıştı.Sana bir ağabeylik yapalım hadi git okulunu oku diyerek gözümün önünde bakaya belgelerini yırtmıştı.
Müfettişler gelse baksalar zor duruma düşeriz ama demeyi de ihmal etmemişti.
Saffet Hocam yine bana yardımcı oldular Ankara’ya telefon ettiler ve orada dört sene kalacağım Özel Hasköy Talebe yurduna kaydımı naklimi yaptırdılar.
Böylelikle dört yıl kadar kaldığım yine Kur’an dersi aldığım Ankara’da Keçiören ve Hasköy arasında bulunan iki katlı bahçeli eski Hasköy Talebe Yurduna giderek derslere ve okula başlangıç yapmıştım.
Bütün bunlar ilahi kader proğramına göre olan biten işler.Yiyecek içecek suyumuz olunca alacak nefesimiz olunca neler olmuyordu ki..İki üç defa ciddi olmak üzere nehirde gölde denizde boğuldum.İlki 1980 yazında Kesikköprü’de yaşadığımız boğulma hadisesini hiç unutamam bir saat sonra ayıkabilmiştim.
Dört beş arkadaş bir hizmet sonrası yanımıza küçük bir çocuk talebe de alarak Kesikköprü Barajına ramazanın birinci günü öğleden sonra oruçlu olarak gitmiştik.Boğulmakta olan arkadaşlarıma yardım etmek için girdiğim baraj gölünde bende boğulmaya başladım.
Bir talebe kardeşimiz beni ve diğerlerini kurtarmış sonradan öğrendim.Ben hiç bir şey hatırlamıyorum.Kendime geldiğimde başım zonkluyordu.Hocalarımıza söylememe kararı aldık bu durumu kimseye söylemedik.
Sonra denizde iki ırmakta bir defa olmak üzere üç defa daha boğulma tehlikesi yaşadım tanımadığım birileri on onbeş dakika çırpındıktan sonra gelip beni kurtardılar.Şimdilerde havuzdan başka yerde yüzmem asla.Bu yaşıma kadar hala tam olarak yüzmeyi öğrenemedim.
İstanbul’a her gidişimde her yıl Üsküdar’da bulunan Aziz Mahmud Hüdayi Hz.lerinin Türbesini ziyaret ederim..
1979 yılından bil itibar ondan mıdır nedir suda boğulmak herkese nasip olup şehitlik de nasip olmaz ..
Mübarek o zamanlarda denizlerde boğulan çok olduğu için hususiyyen dua etmişler.Bizi ziyaret edenlere denizde suda boğulmak musibeti olmasın diye..
Hocamızı ve diğer hocalarımızı yine tatile her geldiğimizde Kurslarımızda Kürsiy-i Muhammedilerde dinledik onların sohbetleriyle kıvama geldik seyr-ü sülük hayatımıza devam eyledik.
***
1986 yılı aralık ayında ilk atamam Trabzon ili Dernekpazarı ilçesine çıkmıştı.Bir on gün kadar Trabzon’da Hasan Arıkan hocamla tanışıp Selimiye-Fatih Yurtlarımızda kalıp oradan görev yerime gitmiştim.
Görev yerimin zorluğu evi taşıma işe alışma sürecinde sıkıntılarım olmuştu.Ev bulmak zordu ile oldukça uzak bir yerdi burası.Bütün bu zorlukları düşünerek biraz isteksiz davranmıştım izin dönüşü görev yerime dönmekte.
Biraz da rahmetli babam oğlum dilediğini yap demesinden yüz bulmuş sömestir iznimi üç dört gün geçirmiştim.Sonra ani bir kararla öğretmenliğe dönmemin uygun olacağını düşünüp Saffet hocamla görüşmek için Bahşılı’ya gitmiştim.
Hocam beni dinledikten sonra ilk olarak Ptt den bir gecikme mazeret telgrafı çektirdiler ve yanıma bir hocaeefendi -Antalyalı İsmail Uysal’ı katıp beni Bahşılı Belediye Başkanı Mehmet Dönmez’in yanına oradan da Hazım Kutay’a göndermişlerdi.
Ondan ve Milletvekili Hazım Kutaydan aldığım kartla selamla Trabzon’da Öz Karadeniz gazetesinin sahibi Şamil Ekinci Beyle gidip görüşmüştüm.(2005 yılında Hazım Kutayla Didimde bir okul kampında görüştük hasbihal ettik.)
O da beni Trabzon il Milli Eğitim müdürüne yollamıştı.Görev yerimin Trabzon merkeze yakın olması için yaptığım girişim netice vermemişti.Dernekpazarı’na ve okuldaki dersime alıştığım bu günlerde ikinci dönem başıydı ve işler birden hocamın duası bereketiyle yoluna girmiş evimi tutmuş eşyamı taşımıştım.
Tatile geldiğimizde rahmetli hocamızla hasbihal eder hizmetlerimizi konuşurduk.Bahşılıda cuma namazlarında yaptığımız görüşmelerde biz ona Trabzon’u Hasan Arıkan Abiyi o da bize Kırıkkale’deki hizmetlerimizi anlatırlardı.
Kale Talebe Yurdu 1994’de açıldığı zaman bir süre yakın olarak hizmetlere beraber giderdik.1994 yılında döndüğüm Kırıkkale de evimin çok yakınında bulunan Kale Kursu’muzda haftada bir gün bazen gece nöbetçi olarak kalırdım.
Hocamızın kalp gözünün açık olduğuna yakınen şahit olduğum durumları yaşadım gördüm. Bir kaç toplantıda sohbet anında söylenilen sözlerin muhatabının bizzat ben olduğumu düşünerek bu kanıya vardım.Hocamızın gözü yaşlı idi sohbetlerde insanları da ağlatırdı kendileri de ağlardı mütemadiyen.
İstanbul’da kendisini ziyarete gelen ihvanımıza Kıymetli Hatiplerden Hüseyin Kumaş Hocaefendi’nin:Kırıkkalede gözü yaşlı Saffet Hoca efendi var oradan geçerken ona uğrayıp hayır duasını alın dedikleri günleri dün gibi hatırlıyorum.
Hocamız bir akşam üzeri beni telefonla aradılar.Hidayet’ciğim aracını alıp bir Kursa gelir misin bakalım dediler.Hemen binip vardım beraber çarşıya gidip birkaç markete uğrayıp şeker çay tedarik ettik.Kahvaltılık malzemelerde almıştık.
Hidayet Hocam dedi, bugün sabah Kale Yurdu’muzdan Ünüversitede okuyan iki talebe eve çıktılar biliyor musun.Sebep olarak ta sabahları çorba çıkmasını bahane etmişler dedi.
Biz bu talebelerin her türlü ihtiyacını karşılamak durumunda değil miyiz kardeşim demişti.Öyleydi tabii bizim evimizde çay kahvaltı her türlü malzeme olur da Kur’an Kursumuzda Talebe Yurdumuzda çorba çıkar mıydı.
Bu gibi küçük şeylerden talebe zayiatı olursa bizler Üstadımız Süleyman Hilmi Tunahan ksa. Hz.lerine yarın huzuru mahşerde ne yüzle cevap verme cüretinde bulunabilecektik değil mi?
Hz.Üstadımız talebe yemedikçe asla evine karpuz,kavun vb. turfanda meyve sebze almazlarmış.Mübarek Valide Sultanımız talebelerin tencerede su kaynatıp içerisinde kıymete haiz bir şey olmadığını duyunca Efendi Hazretlerimize kolundaki bileziği çıkarıp vermişler ve alın bunları talebeye harcayın demişler.
Bugün bu şuurun bizlerde olduğunu görüyorum, Talebelerimiz her şeyin en iyisine layıktır elbette.Rabbimize bu nimetleri verdiği için na mütenahi hamdediyorum.
Yunus Çınar adlı bir talebesi anlatmıştı.Saffet hocamı uzun zaman oldu kursta ziyaret ettim şeker hastası idi reno arabası ile birlikte yunus gidelim dedi.
Önce birlikte bir un fabrika sına götürdü ordan 4 torba un yüklendi kırıkkale nin kenar mahalle lerinde ki fakir olduğu herhaliden belli olan evlerin kapısın da durup unlarını verdik .
Saffet abi bunlar kim kardeşim izmi diye sordum yunusum bu dava o kadar büyük ki güneşe benzer nasıl ki güneşe dünya da ki herşeyin ihtiyaç ı varsa yolumuzada tüm insan ların tüm mahlukat’ın ihtiyaç ı var bu aileler’ın bu unlar ekmek olur yerler inşallah hidayet bulurlar dedı .
O kadar yıl içerisinde asla hocalarımızdan bırakın bir şiddet kötü kem söz asla işitmedim desem mübalağa etmemiş olurum.Eskidenmiş eski hocalarda imiş o türden şeyler.Bir abi kardeş gibiydik aramızda biraz mesafe olurdu ama istediğimiz an da abi kardeş gibi yanyana gelir her meseleyi konuşurduk onlarla..
1998 yılı olabilir Kale Talebe Yurdumuzun çatısı yanmıştı.Bu esnada Saffet hocamız dışarda cemaatin önünde bir tarafa çekilerek kıbleye müteveccihen ayakta tekbir getiriyordu.Biraz sonra itfaiye gelmiş yangında az hasarla söndürülmüştü.
Kandil gecelerinde Saffet hocamızın insanları düşündüren sohbetleri, ağlatan, inleten duaları herkesin hatırında kalmıştır.Bir çok Kursa gelen yakınlarım onu bu dualarıyla hatırlarlar.İçten özden gelen samimi bir o kadar da maneviyat dolu dualar..
En son hocamı ne zaman gördüm desem 2002’ li yıllar olabilir.Kale Talebe Yurdumuza müsafir olarak gelmişti.Orada konuşup beraberce kolkola hasbihal ederek Kırıkkale Lisesi’ne kadar oradan çarşıya kadar konuşarak yürümüştük.
Bir daha görmek nasip olmadı.O geldi biz vazife icabı gelip göremedik.Biz ona yakın illere gittik ama görmek nasip olmadı.Hanımı da önceden vefat ettiği için mütemadiyen çocuklarının yanında kaldılar, Kurslarımızda münavebeli bir hayat sürdüler.
En son Ankara’da bir Hastanede yattığını da duymuştum şimdi aklıma geldi.Gafletten olacak gidip göremedim duasını alıp helalleşemedim.Evladı Ahmet kardeşimizi arayıp sordum halini ahvalini..
İşte her fani gibi Hocamda bu yalancı dünyadan gerçek dünyaya, rüyadan hakikate,Üstadına gittiler.Rabbısına kavuştular hani o çok sevdiği her an dilinde gönlünde zikrinde olana..
Karacaahmet Kabristanı’na defnedilmek her kula nasip olmaz.Oraya girenler Allahımızın sevdiği mümtaz ,seçkin kullardır.Karacaahmet Kabristanında Hazreti üstadımıza Süleyman Hlmi Tunahan Hazretlerine ve evlatlarından bir çoğuna komşu oldun Hocam ne güzel.
Oraya defnedilmeyi çok arzu ederim bende her Süleyman Hilmi Tunahan Efendi evladı gibi..Herkese nasip olmaz o devlet.
Üsküdar’da bulunan Valide Sultan Talebe Yurdumuz var.Eskiden her yıl trenle İstanbul’a gider ilk olarak oraya varır bir iki gece orda kalırdım.Oradaki Kütahyalı yaşlı bir hocaefendiden bizzat dinledim aşağıda anlatacağım hadiseyi.
Üsküdar’da bu Valide Sultan Talebe Yurdu’muza çok yakın bir yaşlı amcamız vefat ediyorlar.Karacaahmet’e defnini yapıyorlar güzelce her fani gibi..Bu hizmetleri bilmiyen ama dinini yaşayan eski Osmanlı evladı zatlardan birisi..
Teyzemiz de ona keza..
Birkaç gün sonra bu teyzemiz rüyasında amcayı iyi halde bağlarda bahçelerde istirahat ederken görüyor.
Nasıl geçti Efendi kabir hayatın ne vaziyettesin diye sormadan edemiyor.
Hanım çok rahatız burda beni hiç gayle çekme sen diyor.Burada Osmanlı alimlerinden Müceddid Süleyman Hilmi Tunahan isminde bir zat-ı şerif medfun bana da kabri çok yakın..
Evlatları sabah gün doğduktan bil itibar akşam hava kararıp kapılar kapanana kadar akın akın gelip okudukları dua zikir tesbihat ve hatimleri ona hediye ediyorlar.Geceleri de durmadan O’na aynı hediyyeler geliyor.
O zatın derecesi çok Alii.Onun bunlara hiç ihtiyacı yok.Dolu havuz taşınca ne olur etrafına taşar değil mi?.Akşam olunca O mübarek Allah dostu Zat-ı Şerif’de bütün sevapları burada yatan ehl-i iman bizim gibi mümin ve müminata taksim ediyorlar.
Onun yanında bizler de rahatca günleri huzurla ve zikirle,sıkıntısız geçirip gidiyoruz diyor.
Rüyadan uyanan hanım teyzemiz sorup soruşturarak bulduğu Süleyman Efendinin Valide Sultan Talebe Yurdumuza gelerek hadiseyi gözyaşlarıyla naklediyorlar.
Doğrudur el hak bu ve bunun gibi bir çok keramete de bizzat bende şahit oldum kırk yıllık intisabım seyr-ü sülük hayatım boyunca..
Hocamızın mümin-i kamil muvahhid,Allah yoluna kendini evlatlarını malını canını herşeyini vakfettiğine herkes şahittir.
Sizlerden Hocamız adına helallik diliyorum.Onun bizim üzerimizde pek çok hakkı var.Allah kendisinden ebedi razı ve memnun olsun..Bizden yana helal olsun onunda bana ve sizlere hakkını helal edeceğini umuyorum.
Bize düşen onu ve onun gibi değerli kimseleri hayırla yad edip arkasından dua zikir ve ilticalarla memnun etmektir diyor sizlerden onun adına tüm geçmişlerimiz için bu mübarek cuma günü bir fatiha 11 ihlas-i Serif okumalarını istiyorum.
Bilenler yaptıkları hatmin okudukları Yasin-i şerifin sevabını başta Resulullah sav Efendimiz ,Silsile-i saadat Efendilerimiz ve aileleri olmak üzere kimseyi ayırt etmeksizin bu hocaefendilere hediyye ederlerse hepsine hiç eksilmeden ayrı ayrı gideceğini bilmelidirler.Rabbim Hocamın şefaatine mazhar eylesin hepimizi inşaallah..
Bugün albümü karıştırırken gördüğüm bir resim de eskiye ait anılar gözümde depreşti dostlar.1981 yıllarında olacak şimdilerde yıkılan Bahşılı Erkek Yurdumuzun önünde çekilmiş bir resimdi.Resimde olanlardan bir çoğu bugün hayatta değil.
Kimler yok ki .Ayakta olanlar soldan sağa:Ahmet Karaman-Ekrem Hoca-Mehmet Akçay-Kemal Ulaş-Temel Nişli-Ömer Uludağ-Recep Kahraman-Bahattin Hoca-Niyazi Oğuz Hocam-Davut Kavak-Dilaver Güven-Saffet Hocam-Nurettin Yılmaz-Muharrem Durusoy-Halil Yılmaz-Hayrettin Yalçınkaya-Zekeriya Çimendağ..
Oturanlar soldan sağa:Bekir Kayır-İsmail Uysal-Tacettin Özdemir-İhsan Bahçepınar-Abdulkadir Arpacı-Ali Rıza Özdemir-Nihat Ulucan ..
Vefat edenleri bir bir anlatayım sizlere..Ömer Uludağ abi-Çongar Köyündeki kursun ve Bahşılı Kursumuzun banilerinden Kursun parasını cebindeki paraya asla karıştırmayan ve az konuşup sanki hiç boş konuşmayan eliyle sus diye ikaz eden biri olarak hatırlıyorum..
Saffet hocam ortadaki yağmur olugunun solunda kahverengi elbiseli olan,uzun uzun anlattık mübareği..
Habil hocam, Karaahmetli Kasabasına üç beş sene önce bir kazada vefat eden hocamızı defnettik.Ankara’da Kursta hizmet ederken trafik kazasında can verdiler.
Recep Kahraman hocam, Çorumlu Kırıkkale’den evli burda Sungurluda Ankara’da Çorum’da idarecilik yaptılar.On sene kadar önce kanserden hastalanıp vefat ettiler,Karacaahmet’e defnedildiler..
Bahşılı’da bekar iken ayda yılda bir bazen kalırken Ankara’ya trenle okula gidecektim soğuk bir kış gününde banyo almıştım.Kaloriferin ya da elektrik ocağının yanında mübarek elleriyle benim başımı kuruladığını dün gibi hatırlıyorum.
Kemal Ulaş hocam Keskin Karafakılı Köyünden emekli imam iki sene kadar evvel 95 yaşını ikmal ederek vefat edip Kırıkkale’de defnedildi.Kendileri 1980-98 yılları arasında Yeni Mahalle’de ve Bahşılı’da Talim derslerine girerdiler.Bende 1979 da ilk talim dersimi onda okudum Yenimahalle’deki ev Kursumuzda..
Nurettin Yılmaz- Bulgaristan muhaciri merhum abimiz MKEK’ den emekli idiler.Kurslarımızın hizmetlerinde en ön safta yer alırlardı.1996 yılında evinde ziyaret ettik. Fatih Yurdu’muzun açılışında gördüm en son zayıflamıştı,kanser hastalığından vefat ettiler.Hep onu gülen yüzüyle hatırlarım...
İhsan Bahçepınar Hocamız, Amcamız Delice Çongar Kırıkkale’deki ilk yapılan Kursumuzun banilerinden evlatları hep bu aziz yolun bağlısı hadimi beş on yıl evvel vefat ettiler..
Sıhhıye Temel Nişli amcamız Yenimahalle de mukim komşumuz Gümüşhane’li mahallenin Sıhhıyesi idiler.1986’ larda vefat ettiler..
Kalecik’li Müdür abimiz Abdülkadir Arpacı kardeşimiz Edebiyat öğretmeni Kırıkkale Lisesi’nde idarecilik yaptılar.Onu Sakarya şiirini okurken hatırlıyorum salonlarda, beyin ameliyatı sonrası vefat edeli 20 yıl olmuştur sanırım...Başka başka resimlerde kimler yok ki ..
Allah cc. hepsine ayrı ayrı rahmetler eylesin mekanları cennet olsun.Şefaatlerine kavuşmayı biz aciz kula da nasip eylesin diyorum.
Sağlıcakla esenlikle kalınız Efendim..
06.06.2019//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU