ORUSPU ÇOCUĞU
ORUSPU ÇOCUĞU
Memuriyetimin şeflik yıllarında bir büroyu yönetiyordum. Dört erkek ben de dahil altı kadın personelim vardı. Ha biri kız değeri erkek iki de stajyer öğrencim vardı. Bir genel müdürlüğün, bütçe - mali işler dairesi işlerini yürütüyordum.
Bütün günüm rutin işler, personelin yaptığı işleri denetlemek, imzadan önce son durumlarını düzeltmek vs. bir yanlışa düşmemek gerekiyordu. Malum hesap kitap isleri... Fırsat buldukça personelle sohbet etmek, çalışmayı zevkli neşeli bir ahenk vermek. Tabi çaktırmadan da olsa personelin hal ve hareketlerini kontrol etmekti. En çokta böylesi durumlarda hemcinsimizde yoğunlaşıyoruz.
En çokta Afsun’u izlerdim. Aysun, çok dikkat çekici bir tipti. Orta boylu, balıketinde, kıvırcık dalgalı saçları onu seksi yapıyordu. Bu kadın her hareketi ile insanı kendisinde odaklaştırıyordu. Belki de bende böyle ilgi uyandırmıştı. Sürekli onu izleyip nasıl bir insan diyerek çözmeye çalıştım.
Aysun dört kız kardeşten üçüncü numara. İlk iki ablası evlenince bu da Sedat dediği kocasını bulmuş. Apar topar evlenmiş. Söylediğine göre liseden arkadaşı imiş. Bunları kendisini ziyarete gelen ablası şaka yollu anlatmıştı. O anlatırken de Aysun kıpkırmızı olmuştu. Ondan sonra da kadıncağız bir daha gelmedi. Kocası Sedat arada bir gelir. Adam sinameki bir tip. Yani bizim oraların diliyle uyuz gibi bir şey. Vur tepesine ekmeğini elinden al. Eminin Aysun bu herif parmağında oynatıyordur. Aysun en dikkat çeken özelliği. Sanki eşitlikçi bir dünya görüşünü sahipmiş gibi herkesle eşit olmak. Ama yalnız tanıdıklarıyla...
Yıllarca birlikte çalıştık. Ev edinmekte tutunda ehliyet edinmeye araba edinmeye kadar çevresindeki herkesle bir yarış halinde. Hiçbir şeyden geri kalmadı. Birçok arkadaşı üniversite sınavına girmişti. Aysun giremedi, hasta oldu. Neyse bir kaç yıldan sonra açık öğrenimi kazandı da kendine geldi. İşyerinde oluşan BİM (Bilgisayar İşletim Merkezi) bir karar aldı. Her personele bir bilgisayar vermeye başladı. Bu uygulamada personel sıraya kondu. En son sıra Aysun’a geldi. Kadın çıldıracak nerdeyse, verimsizleşti, işi yavaşlattı, savsaklattı. Sık sık hasta oldu, rapor aldı. Beni çileden çıkardı. Öyle zor bir insan oldu ki, anlatamam. Öyle kaprisleri, hareketleri var ki, anlatsam öyküyü aşar. Özellikle giyim kuşam da, olmadık çılgınlıklar yapıyordu. Adı sosyete Aysun’a çıktı. Yaptıklarına şahit olunca eşine acıdım. Adam işçi olarak bir kurumda çalışıyormuş. Aysun’un isteklerini karşılamak için gece gündüz mesaide...
Asıl beni çok şaşırtan, birçok insanı ve sizi de şaşırtacak konuya geleyim. Bu Aysun uzun süre diğer bütün ünitelerde arkadaşlarını dolaşıp onlara dert yanarmış, hüngür hüngür ağlatmış. Çocuğum olmuyor diye dert yanar, yakarırmış. Bunu duyunca, kıza acıdım. Keşke bir çocuğu olsa da kadıncağız biraz düzelse diye dua ediyordum. Defalarca teselli ettim. Tıbbın çok ilerlediğini yeni olanaklarla ne mucizeler yaşanıyor demiştim...
Dairede bir de pislik mi pislik, her türlü pis için içinde olan Osman Çınar diye biri vardı. Adı isminin kodlanmasıyla O.Ç (Af edersiniz Oruspu Çocuğu) idi. Bu Osman’ın babası da hırdavatçılık yapıyormuş. Osman da bir boyacı ekibi kurmuş. Dışarıda boya işleri alıp, ek iş yapıyormuş. Malzemeyi babasının dükkânın temin edip, fahiş fiyatlarla kazık atması en masum işi… Bu adam sık sık, Aysun’u ziyaret gelirdi. Bir gün Aysun’u köşeye çekip bu adam niye sürekli senin yanına geliyor dedim. Abla, “Osman sağ olsun bizim evin boya badana işini yaptırıyor. Uygun bir fiyatla taksit imkânı da sundu.” Dedi. “Kızım bu adam bir daireye apartman malzemesi yazıyormuş. Sana nasıl uygun ve taksitli bir fiyat çıkarmış. Bu adamı bir daha bu serviste istemiyorum. Nerede görüşürseniz görüşün” dedim kestirip attım. Müthiş kızardı. Öyle kızardı ki, anlatamam. Tamam, Abla diyerek konuyu kapattık. Hayret ettim. Bizim memur takımının fazla işi olmadığından, işi gücü dedikodu. Bu kadın bu Osman’in nasıl bir zibidi olduğunu duymamış olamaz. Tabii Aysun’un zaafları arasında aynı kalitede şeyleri ucuz ve uygun imkânlarla edinmek diye memurlara özgü fırsatçılık da vardı.
Aradan yedi sekiz yıl geçti. Aysun’un bir kızı bir de oğlu olmuştu. Aysun artık biraz annelik ile olgunlaşmış gibi geldi. Yıllarca annelik özlemi ile kendisini çocuklara vermişti. Artık Aysun’u eskisi gibi izlemiyorum. Normal bir insana dönüşmüştü. Bende dualarım kabul oldu diye mutluydum. Bir kaç defa eşinin de katıldığı nişan ve düğünlerde bulunduk. Biz kadınlarla sohbet ederken, ortalığı kaynatır, eğlenirdik. Aysun’un eşini de benim eşimle ve diğer erkeklerle arkadaşlarla kaynaşsın, eğlensin diye düşünerek tanıştırdık. Adam o kadar sünepe, uyuz bir tip ki, varlığı yokluğu da belirsiz. Orada jetonum düştü. Nasıl oldu da şimdiye kadar gözlemleyemedim. Kendime kızdım. Diğer kadın arkadaşlar Aysun’dan eşlerini saklarlar ve mümkün olduğu kadar ondan uzak tutarlardı. Aysun’un kocalarını kapma korkusunu nasıl algılayamadı. Benim eşimden emin oluşum mu beni yanıltı. Bu olaydan sonra Aysun tekrar kafama takıldı. İşyerine getirdiği çocukların kendine benzer yanları vardı. Ama eşi Sedat’a hiç benzemiyor. Allah var. Aklıma geldi. “Bu çocuklar Sedat’tan değil.” Dedim. Kimseye kendimden başka kimsenin bilmediği bir düşünce ve kuşku idi. Eşimle her şeyi konuştuğumuz halde bu konuyu ona açmadım. Bu tip konularda ketumumdur. Ayrıca böyle bir şeyin günah sayan bir yanımda yok değil.
Bir ara bizim ikmal inşaatı dairesinde arkadaşıma gittim. Bu benim mahalle, okul ve işyeri arkadaşım. Haşim idi. Dürüst, efendi kendi halinde biri. Haa az kalsın unutuyordum. Kardeşim, kabul etseydi eniştem olacaktı. Başka biriyle evlendi. Mutlu olduğunu söylerdi. Memur maaşı yetmediği için ek iş olarak geceleri ve tatil günleri bir pavyonda garsonluk yapıyordu. Hatta şef garson olmuştu. Oturduk çay içiyoruz. Tabi çay sohbetsiz olmaz. İşten güçten, çoluk çocuktan bahsediyoruz. Daldan dala atlıyoruz…
Sıra geldi çalıştığımız birimlere. Haşim birden aklına bir şey gelmiş gibi bir tepki verdi. Evet, aklına bir şey gelmişti. Ama söze nasıl başlayacağını bilmez gibi bir hali vardı. “Aysun senin personel değil mi?” Dedi. Biraz durakladı. Sonra vazgeçer gibi oldu. Bense Aysun denilince dikkat kesildim ve merakım kat kat arttı. Aklıma kötü kötü şeyler geldi. Ne bileyim. Haşim”e mi asıldı. Ya da Hasim’in hoşuna gitti gibi şeyler... Yanıt bekler gibi bir halim vardı. Bu bekleyiş Hasim’i rahatsız etti. Önce sağına soluna baktım. Kulak misafirliğe yapacak kimseler var mı? Sonra “söyleyeceğim aramızda kalacak. Arif’e bile söylemeyeceksin.” Dedi. Arif’den söz etmedim. Arif eşim olur. Söylediğine pişman olur gibi bir hali vardı. Ama ok yaydan çıkmıştı. Sonra söze başladı. “Bende duyduğumda çok şaşırdım. Sende çok şaşıracaksın. Hani şu boyacı Osman Çınar var ya. Şu adı OÇ ye çıkmış. O it bizim pavyonda arada bir damlar. Çoğu zaman pavyon meraklısı tipleri, getirdiği adamlara hesap ödetir. Bizim kileri kafaya almış. Hesap 300 se, getirdiği kişinin kartından 500 çektirir. 200’u elden taksi parası diye alır atar cebe”. Dedi. Bende boş bulundum. “Vay Oruspu Çocuğu” dedim. Der demez de müthiş kızardım. Haşim güldü. Yine sağını solunu kontrol etti. Hâlbuki burası Hasim’in bürosu idi ve bağımsızdı. Ama gayri ihtiyari bir davranış idi. “Asıl Oruspu çocukluğu şimdi gör” dedi. Aslında şimdiye kadarki anlattığıyla yetinebilirdi. Ama işin içinde Aysun vardı. Ama hemen bu Osman Çınar, Aysun’la bir ilişkisi olduğu fikri kafamda canlandı. Haşim suratına yanıt istercesine baktım. O da masalcı dedeler gibi dura dura anlatıyor. Lafı uzatıyordu. Ayrıca söylemezse çatlatacak gibi de bir hali vardı.
Başladı söze. “Bu Osman bir gece geldi. Konukları ile içti, içtikçe coştu. Konuklar gitti. Yalnız kaldı. Beni yanına çağırdı. Aslında müşteri masasına oturmayız. Ama hem çok geç olmuş birçok müşteri gitmişti. Hemen hemen ikimiz ve bir kaç garson. Bende şef olduğum için, hem de daireden tanış olduğum için ilgilenmiş olmak için oturdum. Masada bulunan bir rakıdan bana da doldurdu. “Buraya defalarca geldim seninle şöyle oturup bir kadeh içemedik” Dedi. Şerefe yaptık. Zil zurna sarhoştu. Sohbet ediyoruz. Kaç çoluk çocuk var. “Bende beş tane var” dedi. Bir kahkaha attı. Bende “beş çocuk olursa, böyle buradan çıkamazsın” dedim. Yine güldü hem de kahkaha ile. “Ama çocuğun ikisi başka hatundan” Bense “ Ne yani iki mi evlisin” dedim. Kafa iyi ya yine güldü. Uzun bir “yooo” çekti. “Tek evliyim ama çocuklar iki anadan.” Büyük bir başarı edası ile anlatıyordu. Ben, “yani evlendin, ayrıldın, sonra bir daha evlendin.” Dedim. Yine uzun bir “yooo” çekti. Baktı o kafayla bana anlatamıyor "sen tanırsın ya" demez mi? Afalladım. Aysun’un hani şu Mali işlerdeki. Bir kere daha afalladım. Mali işlerdeki Aysun mu? Diye teyit ettirdim. Üstüne bastın dedi. Bir kez daha afalladım. Nasıl oldu. O kadın evli değil mi dedim. Onun kocası işle evli, ben onunla. Dedi. Bastı kahkahayı.
Başladı sarhoş peltek bir dille anlatmaya. “Arada bir evi boyayıp, işi bitirince Aysun bana Ay’ını sunar sonra banyo yaparız.” Dedi yine bastı. Kahkahayı. “Tatilde bile aynı otelde iş pişirdik. O sümsük kocasının ruhu duymadı. Hem o beceremiyor galiba “dedi. bir uzunca bir kahkaha attı. Şaşkına döndüm. “Azizim bir gün canım onu çekti. Gittim. Aysun’la yataktayız. Kapı çalındı. Aysun vizörden baktı. Eyvah Sedat, sen hemen saklan dedi. Nereye dedim. Ne bilemeyim perde arkasına, baza’nın içine” dedi. “Ben hemen bana ait ne varsa topladım. Yatak odasında bulunan gar dolabın üstüne çıktım. Ta dibe köşe bent gibi yattım. Allahtan dolap genişti. 75 cm kadardı ve duvarla arasında da on santim kadar boşluk vardı. Dibe köşeye sinince gözükmüyorsun.” İçimden ‘ite bak sarhoş kafayla ne güzel anlatıyor. Kim bilir kaçıncı kez insanlara anlatıyor da ezberlemiş’. Diye düşünüyordum. Devam etti. “Abi Sedat bir şey unutmuş girdi aldı gitti. Ondan sonra Aysun beni arıyor. Perdenin arkasına bakıyor, baza’nın içine bakıyor. Gar dolabın içine bakıyor. Bulamayınca telaşlandı. Pencereyi açıp aşağıya bakıyor. Ev yedinci kat da. Ben Gar dolabın üzerinde cee deyince şaşırdı. Allah belanın versin” dedi. “Bir kahkaha atmak istedi. Ama beceremedi. Hemen o anda sızdı, zıbardı.” Haşim bitirmiş rahatlaşmıştı.
Bende çok şaşırmıştım. Aklıma onu bu adam için azarladığım geldi. O zaman ne kadar kızarmıştı. Bu gün gibi hatırlıyorum. Demek o günden beri gizli aşk ha diye düşündüm. Haşim anlattığını bitirdiğinde “vay Oruspu vay“, “vay Oruspu Çocuğu vay “demiştim. Bu kez hak etmiş birine, ettiğim için rahattım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.