- 857 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kabadayı YEŞİL EJDER
KABADAYI YEŞİL EJDER
Yaş altmış beş. “Çok pişmanım” diyor karşımızda oturan adam. Yetmişli yıllardı. Zıpkın gibiyim, kanımın fokur fokur kaynadığı gençlik yılları. Devir kabadayı devri. Dündar Kılıç, Hasan Heybetli, Alaattin Çakıcı gibi zamanın kabadayıları revaçta. Haklarında her gün basında bir haber çıkmaya görsün. Olaysız gün yok.
Makale: M.Toga // 06.06.2019
Mevsimler değişiyor. Çukurova da sıcaklık her gün artmakta. Yaz geliyor. Okullar tatil olmak üzere. İlçede o zamanlar topu topu bir ortaokul, bir lise var. Torosların eteğinde kurulu kasabanın tam ortasından geçiyor Savrun Irmağı. Güneş tepede, saat 12 civarında olmalı. Irmağın kenarından on sekiz yaşlarında bir genç sallana sallana liseye doğru gidiyor. Patika yol tenha, ne gelen var ne giden.
• Bir dakika bakar mısın, diyor.
• Ne var ne oldu?
• Ne demek noldu?
• Bir şey mi var?
• Var ya! Niye sallana sallana yürüyorsun.
• Ne olmuş yani.
• Neden sallan sallana yürüyorsun diyorum sana?
• Ben hep böyle yürürüm.
• Oğlum sen doğru dürüst yürümesini bilmez misin? Yamuk yumuk yürüyorsun. Götün bir yana gidiyor başın bir yana, ayıp değil mi?
• Sana ne oluyor, senden mi öğreneceğim yürümesini?
Daha sözünü bitirmeden sol bir kroşe suratında patlıyor. Ne oluyor demeye kalmadan art arda bir kaç tane daha. Irmağın kenarına yuvarlanıyor. Kalkmaya çalıştıkça bir yumruk ardından bir yumruk daha. Derken Karnına, sırtın, suratına tekmeler.
• Ulan! Bundan sonra yolda doğru dürüst yürüyeceksin tamam mı?
• Duydun mu, tamam mı? Haydi, siktir git puşt sende, diyor Yeşil Ejder.
Yeşil Ejder’de dayak yiyen oğlan da aynı lise de öğrenci. Ama çift dikiş gidiyor. Daha ikinci sınıfta. Öylede kalıyor, liseyi arka kapıdan terk ediyor.
OKUL KORİDORUNDA ARIYORLAR
Öbür gün okulun koridorunda 3 tane bıyıklı gençle karşılaşıyor. Bir tanesi kendisi gibi kabadayılardan. Ezelden beri tanışıyorlar. Ne haber ‘Baran’ diyor. Ne işin var okulda.
• Gardaş. Eniştemin kardeşi dün bir çocukla kavga etmiş. Onu arıyoruz…
• Vay namussuz vay… Senin yeğenin benim yeğenim sayılır. Dur! Sizinle bende geleyim. Bulup ağzını burnunu kıralım şu densizin.
Sınıflara girip çıkıyorlar tarife uyan hiç kimse yok. Baran, pencereden dışarı bakıyor.
• Bu okulda olduğuna emin misin diye soruyor.
Yeşil Ejder’de pencereden sarkıp okulun bahçesine bakıyor. O da ne? Dün dövdüğü çocuk aşağıda değil mi. Akrabalarını alıp gelmiş kendisini aramıyorlar mı? Aşağı inip oğlanın boynuna sarılıp özür diliyor. Barışıyorlar ama dayak yiyen yediği ile kalıyor tabi.
YAPTIKLARIMDAN ÇOK PİŞMANIM!
Yaş oldu altmış beş. ‘Çok pişmanım’ diyor. İtler köpekler gibi pişmanım. O yıllarda yaptıklarımdan çok pişmanım. Nasıl bir akıl a hizmet etmişim de on beş yirmi kişiyi boş yere döğmüşüm. Ne istemişim o insanlardan.
KAVGA DA İLK VURAN KAZANIR
Bir gün ilçenin ana caddesinde, çamlı kahvenin orda bir oğlanla omuz omuza çarpışıyorlar. Oğlanda kabadayı. Yeşil Ejder gibi 1.74 cm değil 1.85’in üzerinde iri, yarı. Racon kesiliyor. Savrun’un orada ki top sahasın da, akşam saat 19:00 a randevuşuyorlar. Kimse arkadaşlarını yanında getirmeyecek. Tek başına gelecekler. Kozlarını paylaşacaklar. Yeşil Ejder düşünüyor. Kapışırsak bu beni alt eder. Ben ondan önce davranmalıyım. Kavga da ilk vuran kazanır. Haydi! Allahtan hayırlısı diyor. Saat 19:00 dan önce toprak top sahasının oraya gidiyor. Yerden avuç içi kadar bir taş alıp ellerini arkasına bağlayıp beklemeye başlıyor. Biraz sonra kendinden emin olarak geliyor oğlan.
• Lan! Diyor. Herkesin içinde nasıl omuz atarsın bana!
Yeşil Ejder ses çıkartmıyor, biraz daha yaklaşmasını bekliyor. Sağ elini kaldırıyor. Karşısında ki sağ taraftan gardını alıyor ama tam tersi oluyor öldürücü vuruş soldan geliyor. Yeşil Ejder solak. Herkes sağdan yumruk gelecek diye beklerken. İşi sol yumruklarla bitiriyor. Burada da aynısı oluyor. Sol elindeki taşı oğlanın kafasına geçiriyor. Sendeliyor ama düşmüyor. İki üç derken dağ gibi adam kan revan içerisinde yere yuvarlanıyor. Atlıyor üzerine, yer misin yemez misin?..
ORTAOKUL’UN ÖNÜNDE MEYDAN DAYAĞI
Köyde, uzak akrabalardan Ufuk diye bir oğlan var. Kasabada ki ortaokula gidiyor. Babası ilkokul öğretmeniydi, bir kaç yıl önce kalp krizinden öldü. Kendisinden küçük iki kız kardeşi daha var. Annesi, şehirden bir göz oda kiralamış, okula gidip geliyor. Sınıfında iki tane yaramaz, baş belası oğlan var. Ufuk’a tebelleş olmuşlar. Sınıfta, koridorda, okul bahçesinde sıkıştırıp ya kalem defterini ya da parasını alıyorlar. Ufuk oğlanlardan tırsmış, korkuyor. Kimseye de bir şey söyleyemiyor. Annesine ben okula gitmeyeceğim deyip duruyor. Bu olay Yeşil Ejder’in kulağına gidiyor. Kendince adaleti sağlamak istiyor. Maksat mafyalık filan değil serde erkeklik var, delikanlılık var. Elinden geldiğince garibanların hakkını kimseye yedirmemeye çalışıyor. Ya da kendisine ters düşen şeyleri kendi aklı sıra düzetmeye çalışıyor diyelim.
Ufuk’a, ‘Emmioğlu’ göster şunları bana diyor. ‘Ufuk ise Abi yok vallahi bir şey diyor. Aslında çocuklardan korktuğu için saklıyor. Yeşil Ejder bu, durur mu? “Göster!” diyor. Neyse uzaktan gösteriyor.
Öğle paydosunda çocuklar evlerine giderken okulun önünde bekliyor. Oğlanlar güle oynaşa kapıdan çıkıyorlar. Yeşil Ejder onlara yaklaşıyor.
• Gençler! Bu okulda mı okuyordunuz diye soruyor.
• Evet, diyorlar.
• Filan çocuğu tanır mısınız diye soruyor.
• Hayır, diyorlar.
Maksat çocukları ürkütmemek. Kaçmasınlar diye sıradan sorular sorarak onlara yaklaşıyor.
Menzile girdiklerinde ikisinin de omuzundan yakalayıp basıyor sopayı.
‘Ulan!’ diyor bir daha Ufuk’u rahatsız ettiğini ya da başka birini rahatsız ettiğinizi duyarsam elimden çekeceğiniz var.
Bütün okulun gözü önünde meydan dayağı yiyen çocuklar ondan sonra bir daha kimseye tebelleş olabilirler mi.
PİLAVDAN DÖNENİN KAŞIĞI KIRILSIN
Biraz da çocukluğundan bahsedelim. 89 yaşındaki Annesi, ‘Çok sorumsuz büyüdü bu’ diyor. Babası böbrek yetmezliğinden 40 yaşında öldü. Evin en büyüğüydü. Aklına eseni yapardı yani astığı astık kestiği kestik.
Yeşil Ejder İlkokulu bitirir. Daha o zamanlar Yeşil Ejder filan değil 12 yaşlarında sabi bir çocuk. Köyden hiç dışarı çıkmamış. Bir iki defa babasıyla birlikte kasabaya gitmişliklerini saymazsak. İlk defa tek başına Adana’ya gidiyor Yatılı Ortaokul imtihanlarına girmek için. İmtihan Adana Erkek Lisesinde yapılıyor. Sabah sınavlara girip çıkıyor. Öğle olunca acıkıyor. En yakında ki lokantaya gidiyor. Bir kuru fasulye söylüyor, başlıyor yemeğe. Derken masasına bir adam gelip oturuyor. O da, pirinç pilavı, orman kebabı, salata ısmarlıyor ve başlıyor yemeğe. Bizimki bir kendi kuru fasulyesinden alıyor bir adamın pilavından. Bir kendi fasulyesinden alıyor bir orman kebabından, salatadan. Bir daha pilava kaşığını uzatınca adam elindeki kaşıkla bizimkinin eline vuruyor.
• Oğlum, kendi önündeki yemeğini yesene deyince.
• Amca, anam tepsi içerisinde yemekleri getirir, bizde kardeşlerimle birlikte çal kaşık ederiz diyor.
Adam da; ‘Oğlum, burası lokanta, herkes kendi ısmarladığı yemeği yer’ diyor ve bir daha Yeşil Ejder’in kendi yemeğinden yemesine müsaade etmiyor.
KAYIN PEDERİNİN DİŞLERİNİ DÖKÜYOR
Kavgalarından dolayı bir gün dahi hapis he düşmedi. Askere gitti geldi. Evlendi. Ama yanlış bir kâğıt kürek yüzünden 10 ay mahpushanede yatmak zorunda kaldı.
Evlendi derken. Kayınpederinin dişlerini nasıl eline verdiğini de anlatalım. Halamın yedi çocuğu var. 2 oğlan 5 kız. Çocuklar daha küçük. Emin eniştem ise bal gibi bir adam. Ayağında Adana şalvarı, kafasında sekiz köşe kasketi ile dolaşır. Çarşıya her gidip gelişinde bizlere horozlu şeker getirir. Anlayacağınız kendi çocuklarından bizleri ayırt etmez. Yokluğun gözü kör olsun. Fakir. Tarım işçisi olarak tarlalarda çalışır. Eniştemin babasından kalma on dönüm bir tarlası var. Amcaoğulları ise tarlanın yarısını kendi topraklarına katmış. Mahkemeye gitti, hakkını aramak için. Hâkim keşif kararı vermiş. Emin eniştem, iki kayınını ve Yeşil Ejder’i yanına alarak gitti keşif yerine. Amcaoğullarından çekiniyordu çünkü dört kardeşler. Bir bilirkişi bir de tapu memuru geldi. Şurası senin burası benim derken beklenen oldu, kavga çıktı. Ufak tefek olan eniştemi döğmeye başladılar. Kayınları bir şey yapmıyor sadece aralamaya çalışıyor. Yeşil Ejder ise vurduğunu düşürüyor. Bir baktı tarlanın içinde biri kaçmaya çalışıyor. Koşup yakaladı. Arkasında vurduğu bir tekme ile adamı yere yuvarladı. Kafasına gözüne, ağzına burnuna vurmaya başladı. Yaşlı adam elleri ile yüzünü kapatmaya çalışırken son tekme ağzına geldi. Avcu ile ağzını kavradı kan revan içerisindeydi. Ellerini açtı, avcunun içerisine dört tane dişi düştü.
• Jandarma geliyor, jandarmalar!
Kavgacılar çil yavrusu gibi dağılıyorlar. Yeşil Ejder’de geldiği traktöre binip olay yerinden uzaklaşıyor.
Aradan bir altı ay kadar zaman geçti. Komşular; Artık evlenme zamanın geldi sana uygun kız arayalım dediler.
Bir gün, filan köyde Hasan ağanın yeni yetme bir kızı var onu gidip görelim deyince hazırlandılar, kızı görmeye gittiler. Erken varmışlar. Ev sahibi birer çay vermiş misafirlere. Kızın babasının tarlada işi geç bitmiş ancak hava kararırken eve gelebilmiş. Elini yüzünü yıkayıp salona girmiş. O da ne? Cin çarpmışa dönmüş. Gözleri fal taşı gibi açılmış. Sadece Hasan ağanın mı, Yeşil Ejder’inde. Bula bula tarlada dişlerini eline döktüğü adamın kızını mı görmeye gitmişler.
• Allah korusun dişlerimi döken adam mı damadım olacak, demiş içinden kayınbabası.
Kader kısmet işte. Allah yazmış, Yeşil Ejder o kızla evlendi. Beş çocukları oldu. Şimdi ise torun torbaya karıştılar.
Vicdan azabı çekiyorum! Suçsuz yere bir sürü insanı döğdüm. “Çok pişmanım çok” diyor eski kabadayı Yeşil Ejder.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.