- 944 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YENİ TEDRİSATA GEÇİŞ SANCILARI
Yeni Milli Eğitim Bakanımız da geleneği bozmadı, gelir gelmez orta öğretimin tedrisatını değiştiriverdi. Bu durumun getirisini, götürüsünün analizini yapmak haddim değildir. Beni rahatsız eden durum; asırlardır köklü bir Milli Eğitim Politikamız olmayışıdır.
17 senedir aralıksız iktidarda olan bir hükümet; 15 defa tedrisatı değiştirirse eğitim ve öğretim Nasrettin Hoca’nın fırınına dönüp dönmeyeceğini öğretmen ve öğrencileri daha iyi bilirler. İlmin ve fennin baş döndürücü bir hızla ilerlediği günümüzde, yeni durumlara ayak uydurmamız doğaldır. Ancak bunun tersi yapılıyorsa tepkimiz de doğal olur. “Kaldır kaldırımı, indir kaldırımı” durumunu üstatlarına havale ederek Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş dönemindeki tedrisatın değişmesi ile köyümdeki sancılarını anlatmaya çalışacağım. Bu yazımda da kaynaklarım, büyüklerimden duyduklarım ve Ardanuç-Yolağzı köyümde çocukluğumda yaşadığım olaylardır.
Kafkasya’daki karışıklık nedeniyle Batum, Ahıska ve Borçka’dan 19.yüz yılın ilk çeyreğinde köyümüzü yeniden kuran köy halkı 1862 yıllarında bir cami ve yanına da bir medrese yapmışlardır. Camide ibadetlerini yaparken ücreti karşılığı görevlendikleri imamları da medresede köy çocuklarına eğitim verirlerdi. Bazı köyler 93 Harbinde 1.Kaçakaçlık’ta köylerini terk ederken bu köy halkı bir daha göçmeyi göze alamazlar, köy mağarasında saklanarak savaşın ilk şokunu olaysız bir şekilde atlatırlar. Zamanla medresede göz dolduran öğrencilerden Akif oğlu Dursun, Şerif oğlu Ali, Emin oğlu Murat gibi bazı çocuklar; Irmaklar Medresesinde, yörenin ileri gelen müderrisi Aziz Ağa’dan da öğrenim görürler. Akif oğlu Dursun “Molla Tosun” lakabıyla 15 sene köyde imamlık ve okutmanlık yapar. Şerif oğlu Ali, “Molla Ali” veya “Molla Çakal ”ticaretle uğraşır. Emin oğlu Murat da “Yağcı Hoca” ismiyle anılır. Şişmanlığından dolayı Molla Tosun diye anılan büyük dedem Molla Dursun medresede derslerini bilemeyen öğrencilerini oturduğu yerden hayli uzun sopasını ile dövermiş. Bir gün de ayni şekilde oğlu Ali’nin de kafasına sopayı indirince Ali dışarı kaçar ve camiyi taş yağmuruna tutmuşmuş…
Bu ilginç olayı anlattıktan sonra konumuza dönelim.1915 yılı ilk aylarında başlayan 2.Kaçakaçlık’ta köyden bir kısım aile göç eder. Molla Tosun ve Molla Ali aileleri de Konya-Çumra- Batum/Beylerce Köyüne göç ederler. Molla Tosun burada vefat eder. Üç sene sonra köye geri dönülür. Molla Ali ve Yağcı hoca köy imamlığı ve okutmanlığa devam ederken Kurtuluş Savaşı kazanılır ve Cumhuriyet ilan edilir. Bayındırlık işleri dışında ülkede devrimler de birer birer yürürlüğe girer. Harf devrimi yapılınca yeni tedrisata göre eğitimin yapılması zorunlu hale getirilir. Öğrencileri yeni tedrisata göre yetiştirilmesi için medreseler kapatılır. Yeni tedrisata göre okutman olmadığı için o zamanın çocukları ne medreseye ne de okula gidebilir. O zamanlarda okul çağında olup da okuyamayanlar babam İskender Durmuş, Harun, İlyas ve Ahmet Kızılay, Nazım Yenigün, Abdullah ve Mehmet Ali Pehlevan ilk akla gelenlerdir. Olanakları olan Veysel Yüksel, Ali Rıza Pehlevan, Gülpaşa Özkan ve Cemal Önür büyüklerimiz ise Irmaklar İlkokuluna giderek okuma yazmayı öğrenmişlerdir. Babam ve köyden bazı kişiler ise askerlik görevinde okuma yazma kurslarında okuma yazmasını öğrenebilmişlerdi. Köyümüzden Gülpaşa Özkan hocamız ise askerliğini çavuş olarak tamamlamış, bir kursa giderek eğitmen olmuş ve köyümüz medresesini 1941 yılında ilkokul olarak öğrenime açmıştır. Komşu Yaylacık köyünden de kızlı erkekli öğrencilerin devam ettiği bu okul daha sonra çakadura şeklinde beyaz badanalı imece usulü ile yapılan asıl binasına taşınmıştır. İlk mezunlarını 1944 yılında veren okul, ilk mezunlarından köyden amcam Hüseyin Durmuş ile Celal Pehlevan olmak üzere; Yaylacık’tan Necmettin, Server Okumuş kuzenler de Cılavuz Köy Enstitüsüne girmeye hak kazanmışlardır. Amcam ve Celal ağabeyin hareketinden bir gün önce köye gelen hatırlı bir kişinin bu çocukların büyüklerine:
-Orada çocuhları kaz çobanı yapıyorlar. Yabancılara hizmetkâr verecağıza çocuhlara kendi malızı otlatsazya! Şeklinde yeni okullarının kara propagandasını yapıyor. Bizimkiler bu okuldan vaz geçerken Yaylacıklı çocuklar yeni okullarının yolunu tutuyorlar. Necmettin Okumuş, öğretmen olarak köyünde ilkokul açarken Server Okumuş da çeşitli hastanelerde görev yapmaya başlıyor. Amcam ve Celal ağabey de o “hatırlı” kişiye çobanlık yaparken epey veryansın ederler.
Köyde yeni tedrisata göre eğitim devam ederken medreseye gitmeden eski dini eğitim de devam ediyordu. Okulu bitirmiş veya okul çağı yaklaşmış kız ve erkek çocuklar da kış aylarında hatim indirmiş kişilerden gönüllü olarak dersler alarak dini bilgilerini geliştiriyorlardı. Bu kişiler Fazlı Akpınar, Hakkı ve Dursun Pehlevan, Selim Özkan, Ali Osman Yasal, Kazım Yenigün ve Rahmi Yüksel ilk hatırladığım kişilerdir. Fazlı Akpınar, Selim Özkan ayrıca Irmaklar da dini eğitim görerek köyde uzun yıllar imamlık yaptılar. Kızlardan ise Fikrîye Pehlevan ile Emine Yasal bu dönemde hatim indiren ablalarımızdandı. Okul çağına yaklaşan bizler de Adnan Pehlevan Casım Yenigün,Tahsin Yasal ve Fehmettin Önür hatırladığım kadarı ile iki kış boyunca gönüllü kişilerden ders alan çocuklardık. Elif Cüzünü bitirip Elham cüzünü yarıladığım halde eski yazıyı sökememiş ancak birçok namaz sürelerini ezberleyebilmiştim.
Köyde eğitimler bu şekilde sürerken Veysel Yüksel amcamız eski Türkçe yazıyı bilmeden yeni harflerle yazılı Kur’anı Kerimi birkaç defa hatim etmişti. Ancak eskiciler bunu kabul etmezlerdi. O da işaretlerine dikkat edilerek okunursa hiçbir farkı olmadığını savunurdu. Hatta karşıtlarını tarafsız bir heyetin önünde yarışmaya davet eder, kimse oralı olmazdı. Köyde Demokrat Partisini savunan bir yenilikçi olarak birçok kişiyle ters düşmeye başlıyordu.
Eğitmenimiz nezaretinde üçer yıllık eğitimin dördüncü döneminde, 1950 yılı son baharında nihayet bizler de okullu olduk. Eski yazıyı iki kış boyu okuyamadığım halde, ilkokulda ilk üç ayda yeni yazıyı okuyanlardan biri olmuştum.
Günler bu şekilde geçerken bir gün Âdem Önür amcamız, evinde Mevlüt okutturuyordu. Bir odayı hanımlar bir odayı da erkekler doldurmuştu. Erkeklerin kısmına girerek bir köşede oturmaya başladım. Köyün saygın kişisi ve imami Rıdvan Pehlevan büyük dayımız güzel bir sesle okuyordu. Bir ara Veysel Yüksel amcamız ortadaki rahlenin önüne oturarak yeni harflerle yazılı Mevlut kitabini rahleye yerleştirirken Ridvan dayımız sert bir şekilde:
-Kalh ordan Ola!..O kitaptan Mevlut okunmaz .Diye bağırdı. Bizler şok geçirirken Veysel amca üzgün bir şekilde kalkıp yerine otururken:
-Hep sen ohu baba!..Hep sen ohu!..Diye söylendi. Mevlut bittikten sonra evlerimize dağıldık. Biraz sonra Veysel amca babamın yanına geldi.
Devan edecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.