- 755 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
GÖLGESİ BİLE YETER...
Ödüllendirilmeyi beklemiyorum hele ki ödülün sadece bir kandırmaca olduğuna da kanaat getirdiğim koca ömrün sarkacı kendi kendine mırıldanırken.
Büyük öfkelerim de olmadı hani sadece hazan yüklü yorganı başıma kadar çekip iyiden iyiye küçüldüğüm ve Rabbime emanet ettiğim sefil bedenim bir de sevdiklerimi dualarımdan esirgemediğim ve her biri de habersiz iken. Helali hoş olsun.
Beklediğimin ne olduğuna hala kanaat getiremedim belli ki rüştümü ispatlama gayem pek bir beyhude. Yaşla da ilgisi yok yasla da aslında bir alışkanlık benimki hele ki o mükemmeliyetçi yapınıza da zemin teşkil eden ilk sırada aileniz iken ve peşi sıra gelenler…
Askeri disiplinin hüküm sürdüğü müzmin öğrencilik hayatım ve asırlar geçmiş gibi gelse de üzerinden hala rüyalarıma giren o baskı ve uyandığımda hangi sınavımın nasıl geçtiğinin de muhasebesini yaparken kendimi bulup bunun sadece bir rüya olduğunu anlayıp de derin bir oh, çektiğim.
Sitemsiz geçmiyor insanların hayatı ve sinesinde kim ne saklıyor belli olmasa da ben illa ki pay çıkarıyorum duyduklarımdan üstüne üstük suskun addedilen yapıma rağmen ben bir suç mekanizması olarak da görülebiliyorken.
Gerek yok da hani başkaları tarafından yargılanmaya kimse su dökemez elime ne zamanki içre dönük haletiruhiyemle bayağı da paye veriyorum hani tüm yanlışların tema’sı olarak kendimi gördüğüm.
Her es’te derin bir teamül.
Her sus payı söylemde yandan çarklı bir gemi.
Ve illa ki su alıp batmaya meyilli bir varlık olmama vesile olan kötümserliğim derken bana sorulan ki bunca kötümserliği insan hep mi barındırırın ardından ben bu sefer, pembe bir tablonun kapsama alanına girmeyi beklediğim.
Sözcükler asla zahmetli değil hele ki duygular bitimsiz serbest atışları ile gün içerisinde beni şekilden şekle sokarken.
Münasip bir dil kullanmak misal.
Mümkün olduğu kadar detaylara da girmeden mi peki?
İyi de detaylarda saklı ise mutluluk ya da sonuç o zaman bunca detayı nereye kaydedeceğim ya da resmin genelini nasıl kısaca sığdıracağım satırlara?
Kırk satır mı kırk katır mı cinsinden.
Boş bir sayfaya neyi dökeceğim de kelimeler de birbirlerine ihanet etmeden beni mi tuşa getirecekler ya da ömürlük yenilgimle hemhal ben hala bir zafer mi umacağım hayatta?
Kötü başladı mı gün aslında hayata bir sıfır önde başlamış olmam bana bir ömür fazlasıyla yetti ne de olsa bir ayrıcalıktı bana sunulanlar ve şımarmayı da iyi belleyip her daim iyice bir şeylerin sahibiydim.
Sanırım fark edemediğim detaylardı beni yanıltan.
Bir sürünceme.
Bir kazanım.
Belki de en baştan kaybetmişliğimi yeni yeni fark etmem.
İyi de kazananlar kim ya da hükmedilen ne ola ki?
Bir frekansta buluşmayı beceremediğim insanlar ve genel kabul görmüş kuralları benimsemiş olsam da asla kabul görmediğim sayısız sosyal ortam.
Şöyle bir dönüp da baktım mı geriye ve bana sürekli tavsiye edilen geçmişi unutmam gerektiği. İyi de gün de hayat da hala aynı gidişatı sürdürüyorsa ben nasıl eşleştirmem dünü günümle?
Günyüzü görmek ne ola ki belki de güne çıkmamış itiraflar ve saklı çeyizi acıların belki de insanların gözüne çok da batmayan ne de olsa bilfiil dillendiremediğim.
Savsakladığım bir hayat.
Kariyer planlarıma ansızın nokta koyduğum ve yetemediğim bir insanlık en başta da kendime.
Ben ne kadar içerik analizi yapsam da; ne kadar psikolojik tahlili elden bırakmamış olsam da…
Bir şiir benim koluma girmişken ve muhitimize gelip de onu orada terk ettiğim. Ne komik ki; insan sadece kendini terk edemiyor oysa vazgeçişler ve terk edilişler artık sıradan yine de kopamadığım kendim bir zamanlar toz kondurmazken kendime şimdilerde çuvaldızı daima kendime batırdığım. Buna ek olarak dış mihraklar ve toplum baskısı da eklendi mi… Geçtim hepsini en çok kendime uyguladığım baskı sayesinde hipotezleri çürütme gücüm belki de güçsüzlüğüm nüksederken bu sefer; kalemime sataşıp aralıksız kalemimi suçladığım.
Onlarca yazı abartı olmayacak inanın ki; yüzlerce yazı bir yerlere tıkıştırıp hala görücüye çıkarmadığım.
İğne ile kuyu kazıyorum işte ve beğenmedim ne varsa atmaya da kıyamıyorum zira her biri kuvözde doğmayı bekliyor iyi de ben hala güneş gibi doğamamışken o karanlığa hangi yazım ya da hangi şiirim beni bu esaretten kurtaracak?
Önce buruşturup attığım sonra da ütülediğim ve sonra bir askıya asıp sefil arkadaşlarının yanına terk ettiğim yüzlerce, binlerce cümle.
Kayda değer bir başarı mı bekliyorum kendimden ya da başarısızlığım mı bu kadar ayyuka çıktı da mutsuz ve somurtuk bir mizaçla dolanıyorum?
Sorular bariz tehlikeli.
Cevaplar ise illa ki kayıp ve ben sadece ipucu peşindeyim mutluluğu peşkeş çekmek adına hüznüme ve yeri geldi mi dünyanın en neşeli insanı da olabiliyorum hele ki en çok kendi saçmalıklarıma ve sakarlıklarıma gülerken…
Bir dış ses aslında onlarca dış ses.
Hepsi illet hepsi yoruyor beni hepsi de muğlâk ve gözleri fıldır fıldır.
Kötü deme hakkım yok kimseye lakin yeri gelip de ben mercek altında kötü ve değersiz addedilirken ve işte bingo: hayat değil insanlar acımasız o yüzden korkularımla yüzleştiğim kadar insanları da korkarak seviyorum hatta içimden umuyorum yine yanılmayayım Rabbim ne olur, diye.
Dostluk denen mefhumun gölgesi bile yeter.
Bir hatırın bir selamın yerini ne tutabilir ki?
Gözümde büyütüyorum ve büyütüyorum insanları ve en tepeye yerleştirip kendimi kendimden dışlıyorum ve ışıldayan gözlerime bulutlar çöküyor aslında ben çömeliyorum yere ve bir mola verip insanlara doğru seğirtiyorum tüm gücümle ta ki yeni bir darbe alana değin.
Umudun adı.
Sevginin nüfuslu varlığı.
Dostluğun da tınısı.
İnancın mucizevî tılsımı.
Nihayetinde kendimle uzlaşmak adına kelimelerin teşrif etmesini beklediğim ve boş sayfalar doldukça kendimi yeniden sevdiğim ve bu sayede koca evreni kucaklama istemime yanıt veren yine güzel Rabbimin bana bahşettiği bu eşsiz yazma dürtüsü.
Araç gibi iken başlarda ve bir amaca dönüşmüşken…
Sanırım kendimle uzlaşacağım er ya da geç artık aradan kaç cümle firar edecekse yüreğimdeki ferahlığı sonsuz kılmak adına en azından yazarken erdiğim o huzur ve duyumsadığım mutluluk yok mu…
Bir adım daha attım işte içimdeki ben’e ve kendimi güncelledim yeniden süresiz ve sevgisiz geçmeyecek ömrü en çok ben arzularken ve sevgiyle yazmayı da bire bir eşleştirirken…
YORUMLAR
İnsan kendini yoruyor gereksizce,anlamsızca. Gereksiz ve anlamsız insanlar için.
İçimizde soluklandigimiz duygularimiza ket vurup dusuncelerimize yogunlastigimiz acımasızca heba ettiğimiz zaman geri gelmiyor. İsraf ettiğimiz sadece zaman değil kendimizi de bol kepçeden harcamışız farkında olmadan.
Değer mi...bilmem. Belki de buna değecek yaşamlar vardır yaşamımızda.
Terazinin nasıl tarttığı değil kimin tarttığı mı önemli olan.
Karşılıksız, beklentisizlik görmese de bizi sevginin yüceliği yetmez mi bize. Sonra...
İçimize dönüp gülümsemek kendi kendimize, barışık bir ruhla yönelmek sükretmek. Tertemiz kılıyor bizi.
Dost yazarima selam ve saygılar yolluyorum.
Gülüm Çamlısoy
Ve inanılmaz mesai harcıyoruz severken ve inanırken ama içten gelen bir duygu bu, deyip de es geçemiyoruz hayat bizi çoktan yok sayarken.
İşte en kötüsü de bu: yok sayılmak.
Çok çok sevgisiz insanlar olduk ve sevgiyi dilimizden düşürmeyip birbirimiz hitap ederken sevdiğimizi vurgulayıp aslında kendimizi kandırıyoruz.
Lakin sevmek gibi sevilmek de bir ihtiyaç.
Çok teşekkür ediyorum değerli yorumunuza.
En iyi dileklerimle...
Selamlar, saygılar.
Gülüm Çamlısoy
İnsanı kendini bilmeli de ve işte o zaman hayat daha yaşanılır ve insan yüreği huzurlu.
Teşekkürlerimle...
Sonsuz selamlar.