- 690 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sahipsiz Kentler
Süphan’dan batıyor gün.
Gözlerimi kapatıp toprağın sesini dinliyorum. Bahara gülümseyen yaprağın sesini. Sonra başımı-ah başımı- titrek otobüs camına dayıyorum. Memleketler sayıyorum içimde biriken. Sonra biriken bilinmezler dolduruyorum peçete kağıdına. Ne biliyorsam o yol ağzında unutuyorum. Sonra eski bir şehrin nemli duvarlarından sızan kafeye yürüyorum mola yerinde.
Bir kadın kucağında üç hayat taşıyor. Yüzünde belirgin üç çizgi. Ah! Diyorum. Sonra bir ah daha. Bir adam iki büklüm yürüyor. Belli ki tazeliğini yitirmiş ekmeği tutan elleri, ah elleri. İçimde henüz on birine basmayan çocuk incinmişliği, yirmi beşini görmeyen gençlik kırılganlığı.
Hatırımdaki ilk yolculuğumu dedemle yaptım. Siyah beyaz çizgili fesi hafif yana kaymış, gümüş cep saatinin zinciri cebinden sarkmış. Saçları özensiz kesilmiş, öndeki dişlerinden birini fare yemiş, (büyüyünce düşlerinden birini insan yiyecekti.) aynada küçükken bile kemerli burnunu seven ben varmışım. O zamanlar renkliydi bütün duraklar, istasyonlar, otogar girişleri. O zamanlar ben, ısrarcı bir çocuk hırçınlığı, yarım yamalak bir öfke, kurulan peltek bir cümle.
Sonraki yolculuğum kalabalık, sonraki daha kalabalık.
Şimdi o uzak kalabalığa, o yiten ses cümbüşüne sakin bir kentten bakıyorum. İlerleyen yaşlar korkunç değil, bir tutam acımasız sadece. Yiten resimleri unuturum diye korkuyorum. En çok da çocukluk resmimden fırlayan o ışıltıyı bulamayacak olmanın ince sızısı. Bir çocuğun kurduğu yarım cümlelerde anlam buluyorum.
Uzun yolculuklar yaparken en çok yol kenarlarında yapılmış terk edilmiş evlere uğrarım. Perdeleri yarım çekilmiş, kapıları sürgülenmiş, bahçesi ot bağlamış evlere… Gözlerim buğulanır otobüs camı sislere bürünür. O kente yağmur yağar hemen sonrasında. Sonra bir başka eve uğrarım. Hafif gün batımında bir çocuk baharın serin rüzgarına direnir çıplak ayaklarıyla. O ne müthiş direniştir! Gülümser, yele dokunur. Sonra o yoldan geçen otobüsten bakan ele dokunur. Bir başka eve uğrarım, akşam işten çıkmış bir babanın evdeki beşikte onu bekleyen yavrusuna özlemi vardır. Bir başka evin camında, hiç gelmeyecek olanı bekleyen yârin gözleri. Sonrasında yitik öyküler yazarım.
Bütün uğrak yerlerde kocaman oyuklar açılır. Hikayelerde hep ince bir yer sızlar.
Ne zaman bir yolculuğa çıksam o kalabalıkları hatırlarım. Uğurlayan, karşılayan. Sessizliğim artar bin kat. Onlarca kez göz göze geldiğim küçüklük fotoğrafım göz kırpar. Bir ses içimde henüz unutulmamış bir şarkıyı fısıldar. Sol göğsümün altında bir kuş kanatlanır. Rüzgara değdikçe kanatları acıyı duyumsar fakat uçar. Ah, der uçar.
Bir bilinmez yola koyulur. Başını otobüs camına yaslar ve başka bir şehirde can bulur sabah.
İçinde bir çocuk gizlediği hıçkırıkları tutar, sözlüğüne bir sözcük çivilenir;
Ah!
NURAY KAÇAN-
2019 MAYIS
- TUNCELİ