ÇAĞRI
ÇAĞRI
Ne düşündüğümü soruyorsun Facebook. İyi ki varsın. Yer yer karşılaşınca insanlara sorduğun sorunla insanlığını anımsatıyorsun. Her sorunla karşı karşıya kaldığımda güncel siyasi gündemi aklıma düşürüp, düşüncelere daldırırdın. Bu kez düşünme konusu değişti. Çünkü; aklımı sabah beri oyalayan masamda karşılaştığım çağrı belgesindeki çağrıdır. Çağrıyı Üçırmaklar Derneği yapıyordu. Oğlum getirmiş masaya koymuştu mutlaka. Uçarak gelip masama konamazdı ya...
Üçırmaklar, doğup büyüdüğüm Aşağı Irmaklar ile Yukarı Irmaklar köylerinin yöredeki bölgesel adıdır. Bu dernek köylülerimin derneği. Bu adla Bursa’da her hangi bir etkinliğini de duymamıştım dersem yalan olmaz doğrusu.
Yıllar önce "dernek kuruyoruz" çağrısına katılmış, tartışmalarda bu konuda düşüncem olan "dernek kurmanın kolay,yaşatmanın güç olduğunu " belirterek; "amaçlanan dayanışma ve kültürümüzü yaşatmada etkili ve derneğin canlı kalması için geniş katılım çalışması ile merkezin köy, batı illere göçenlerin de şube" olmasını önermiştim. Bu ön bilgilenme sonrası yeni toplantı yapma kararı ile dağılmıştık. Yeni toplantıya çağrı için kulak açmış bekler olmuştum. Bekleye dururken derneğin kurulduğu duyumum kulağımı kapamama neden oldu. Bilmediğim kuruculara kolaylık iç istemimle etkinlik seslerini duyabilmek için kulak açtım ama tatmin edici bir etkinlik sesi bana ulaşamadı.Yalınız köyde yılın üç gününde "Abanatuval Suyu Festivalı" düzenlemenin dışında. Bunu sosyal medyada yapılan duyuru, çağrı ya da yayıma sunulan görsellerle duyarak izler olmuştum. Son yıllarda da etkin ve ileri adımlar atmasını beklediğim etkinliğin sönük ve isteksizlik ile yaygınlaşamadığı ön sezisini bana algılattı.
Etkinliğin ilk yılların birinde sosyal medyadan "üç günün birine, köyün gelişimine nasıl katılımda buluna biliriz, konulu çalıştay yapılması önerime ilgi duyulmaması" dağılmışlığın toplanmasına yönelik aşırı istemimi dondurucuya attırdı.
Masamda karşıma çıkan çağrı, dondurucumun bir köşesinde bekleyen "Bizim KOYAK" adlı öyküm(2013), "Irmaklar Gelişebilir mi? "Çağrı yazım (07.05.2010-aşağıda sunduğum) ve "Hayvan Ürünlerinde ARDANUÇ Markası Oluşturalım" broşürüm - ola ki şenliğin birine gidersem diye hazırlamıştım.- uykularından uyanarak ayağa kalktılar. Coşkularını gören bilir....
İşte Facebook, bundandır ki; bu gün köyümü düşünüyorum. Ne değin sağa sola sapmaya çabalasam da oradan kopmuyor aklım bir türlü.
E!...
Bak!...
Facebook.
Madem ki aklım köyümü geliştirmek için 90’lı yılların ilk yarısından beri düşündüğümü bir de senin aracılığınla yayayım dedim. Şu anda... Belki ilgilenen olur beklentimle.
Dosyalar arasında bir yerlerde bir kopyasını çıkardığım "Irmaklar Gelişebilir mi?" çağrımı aracılığınla köylülerimin tartışmasına açarak katkını umuyorum.
Aşağıya o çağrıyı yeniden yazıyorum. Yayılıp tartışılacağı umarıyla!....
IRMAKLAR GELİŞEBİLİR Mİ ?
Yaşam koşulları, doğup büyüdüğümüz doğadan bizleri kovar gibi uzaklaştırdı.
Akan zaman içinde deneyim kazandık. Ufkumuz genişledi. Dünyayı, Anya’ yı, Konya’yı tanıdık.
Yöremizi anımsama, anma ve özlem duygularımızı daha da kalıcı kılamaz mıyız?...
Özlem duymak yetmez!.. Irmakların gelişimine katkı sağlayamıyorsak.
Bir yöre özlemcisi dostun; bir yorumunda belirttiği gibi; "gün gün kabuğumuza çekilip, bir birimizden uzaklaşmaktayız."
Bir gün temelli uzaklaşacağız.
Düğünde, dernekte, cenazede arkadaşlarla, dostlarla, hal hatır sorup ayrılmak yetiyor mu?
Daha kalıcı olanak yaratmamız gerekir.
Yaşamak!... Daha iyi koşullar da yaşamak uğruna uzak kaldığımız o doğayı arar olduğumuz günümüzde...Uzak kalmamıza neden olmaya devam ediyor yaşam.
Çünkü önce geçim...
Önce iş, aş...
O zaman!...
Özlemlerimizin gidermenin yolu; "bir taşla iki kuş avlamak gibi" bir şeyle olmalı.
O da;
Orada üretip, buralarda tüketme olanağı artık sudan ucuzlaştı.
İyi işletmecilik, güvenli ortaklık, bilinçli tüketicilik ilkeleri ile yola çıkarak bir taşla iki kuş avlayabilme önümüzde bekliyor gibi;
Çok kişinin az katkılarıyla oluşturulacak anamal (sermaye) ile;- aylık gelirimizin 1/3 ünü harcadığımız-HAYVAN ÜRÜNLERİNDE MARKA YARATARAK kendi ürünümüzün tüketicisi olmak olası gibi geliyor.
Bunun için; var olan HER TÜRLÜ BİLGİ, DENEYİM ve YETENEĞİMİZİ yöremize aktarmalıyız.
Köyümüzü TÜZEL KİŞİLİK olarak sahiplenip, bırakılan tarla, çayır ve meralarımızı ıslah edip, KATMA DEĞER ÜRETİR KILMAK GEREK.
Gözlerini PARA BÜRÜMÜŞLER o zaman bak bakalım göz koyabilecek mi SULARIMIZA!...
Bunu yapamazsak; bir gün oralara; oralarda gözü olan yabancı anamalcı ve yandaşları sahip olacak, korkumdur..
Bizim kuşaktan sonrası için anı bile olamayacak.
Havası, suyu, ekmeyi ile yaşam bulmuş biri olarak yöreme borçlu olduğumu duyumsuyorum.
Tenhalaşmış, o eski cıvıl cıvıllığını yitirmiş ortam, bu tür girişimle yeniden ayaklanacaktır.
İşte o zaman davul- zurna davete gerek duymadan çınlatacak Pınarları,Sitelayı, Karavatı,.....
Birlikte DELİ HORON tepilir olunmaz mı? O anlarda....
CİLVELOY NANAYDA seslemi ile dağlar, bağlar inlemez mi?
Belirli zamanlarda.....
Bu görev, bizlerdedir. Biz 65 öncesi doğumlularda...
Bizden sonrakileri ve özellikle torunları yöreye yöneltmiş olamaz mıyız böylece?
N E D E R S İ N İ Z?.....
K Ö Y L Ü D A Ş L A R I M.
27.05.2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.