- 1476 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
a+bn/ n = x OLDUĞUNA GÖRE TANRI VARDIR.
Öncelikle şu Tanrı kelimesi üzerinde biraz duralım. Zira zaman zaman karşıma çıkar ‘’ Tanrı değil Allah...’’ Veyahut da ‘’ Siz Kur’anda hiç tanrı diye bir kelime gördünüz mü?’’ İtirazları.
Bence bu tartışmalar anlamsızdır, yersizdir, gereksizdir. Evet Kur’anda ‘’ Tanrı ‘’ Diye bir kelime geçmez ama ‘’ Çalap ‘’ Diye bir kelime de geçmez. Oysa Türkiye’de herkesin dininden imanından asla şüphe edemeyeceği Yunus Emre pek çok şiirinde Allah yerine ‘’Çalap’’ Kelimesini kullanmıştır.
Türkler, İslamiyetten önce de tek olan bir yaratıcıya inanıyorlar ve ona ‘’ Gök Tanrı ‘’ Diyorlardı.
Türkler halen daha çok da tanımadıkları bir kişiyi evlerine misafir ederlerse ondan ‘’ Tanrı Misafiri’’ Diye bahsederler de ‘’ Allah Misafiri’’ demezler.
Tüm mesele Tanrı ya da Allah kelimlerinin sizde nasıl bir çağrışım yaptığıdır. Tanrı derken aklınıza Lat, Menat, Uzza, Hübel, Vedd, Suva Ye’uk, Nesr, Yeğus ( Bu son beş isim Kur’anda Nuh Suresi 23. Ayette geçer ) veya Zeus gibi varlıklar geliyor ve onların yaratıcı olduklarına inanıyorsanız işte o zaman sıkıntı var. Veyahut da bu gibi nesnelere doğrudan doğruya Allah diyorsanız çok daha büyük bir sıkıntı var.
Kısaca ben ‘’ Tanrım Beni Baştan Yarat ‘’ Şarkısına karşıyım ama şarkıda ‘’Allahım ‘’ yerine ‘’Tanrım’’ dediği için değil.Allah’tan – Kudreti dahilinde olmakla beraber- münasebetsiz bir istekte bulunduğu için.
İslamiyet öncesinde putperestlerin bizzat kendi elleriyle yaptıkları nesnelere taptıkları bilinen bir gerçektir ki Hz.Ömer bunu ‘’ kendi ellemizle helvadan putlar yapar, acıkınca da yerdik’’ Diye anlatmıştır çok seneler sonra...Evet, insanoğlu kendi elleriyle yaptığı tanrısına daha sonra ‘’ Sen beni yarattın.’’ Diye tapınmış, çocuklarına putlara verdiği isimleri vermiştir. Mesela Cahiliye döneminde Arabistan’da ‘’ Abdullat ( Lat’ın kulu ), Abduluzza ( Uzza’nın kulu’’ Abdulmenat ( Menat’ın Kulu ) gibi isimler oldukça yaygınken İslamiyetten sonra bu isimler Abdullah ( Allahın Kulu ) Abdulaziz ( Azizin Kulu ( Aziz, Allah manasında kullanılmıştır. ) Abdülmenaf gibi isimlere dönüşmüştür.
Yine ilginçtir ki Kur’anda adı geçen putlar’dan biri olan Yeğus ile Yunan Mitolojisindeki baş tanrı Zeus’un isimleri birbirilerine oldukça benzemektedir. Ancak Yeğus-Zeus benzemesinin dışında çok benzer bir başka kelime daha vardır: Gavs...Yani Allah katında mertebesi çok yüksek olan ayrıcalıklı kişi. O derece ayrıcalıklı ki Allah onun duasını, isteğini geri çevirmiyor ve aslında hiç de affa layık olmayan günahkarları gavslık mertebesine ulaşmış sevgili kulunun hatırına affediyor (!) Bir başka ilginç husus da Yeğus’un yağmur yağdıran tanrı olmasıdır ki bizim Gavslar da kurak mevsimlerde Allah’a dua ederler ve Allah onları kırmaz yağmur yağdırır(!) lakin vatandaş ‘’Allah yağmur yağdırdı.’’ Demez de ‘’Gavsımız yağmur yağdırdı ‘’ Der.
Evet zordur hem Allah’a inanan hem de farkında olmadan ona şirk koşanlarla uğraşmak. Bile bile, bir menfaat karşılığı Allah’a şirk koşanlarla uğraşmak daha da zordur zira bunlar karşınıza dinsiz imansız olarak değil tam tersine dindar, çok dindar insanlar kılığında çıkarlar.
Allah’a inanmayanlara gelince:
Allahın varlığı, birliği, sıfatları, bu sıfatların nitelikleri insanların çok çok eski devirlerden beri merak ettikleri konuların başında gelmiştir. Ama tabii ki en fazla üzerinde durulan konu ‘’Gerçekten de Allah diye bir varlık var mıdır?’’ Sorusu olmuştur.
Ben Lise öğrencisi iken bir biyoloji dersinde böyle bir konu tartışıldı sınıfta. Tabii ki bir ders saatlik zamanda ve sınıfın neredeyse hepsinin konuştuğu bir ortamda bu sorunun cevabını alabilmek mümkün değildi, nitekim de alamadık. Ama sınıfatan bir arkadaş ( Ki çok da samimi değildim ) ‘’ Bizimle birlikte gelirsen bir hocanın Allah’ın varlığını ispatladığını göreceksin’’ Deyince İstanbul- Bahçelievler’de bir eve gittik ve hoca diye karşımıza bizden en fazla dört yaş büyük bir üniversite öğrencisi çıktı. Zaten arkadaş ona hoca değil abi diyordu.
Abi, hayatımda ilk kez orada gördüğüm ama o güne kadar hep sakıncalı kitap olarak bildiğim Said-i Nursi’nin Risale-i Nur adlı kitaplarından bir cilt açıp okumaya başladı. Okuduklarından hiç bir şey anlamadım zira oldukça ağır bir Osmanlıcaydı. Sonra abi kendisi açıkladı: Bir masa nasıl ki kendi kendine imal edilmiş olamazsa kainat da kendi kendine imal edilmiş olamazmış. Onu mutlaka yapan bir usta olması gerekiyormuş. İşte o usta da Allah imiş. Ve dahi bu söyledikleri de Allah’ın varlığının kanıtıymış...
Abi o gün başka kanıtlar da sundu Allah’ın varlığı ile ilgili olarak: Mesela, Allah’tan başka hangi varlık bir çekirdeğin içine koskoca bir ağacı sığdırabilirdi? Allah’tan başka hangi varlık kainattaki trilyonlarca yıldızı birbirine çarpmadan hareket ettirirdi? Allah’tan başka hangi varlık gök yüzünden düştüğü anda beynimizi delecek olan yağmur damlasını yumuşacık yapabilirdi bizim için?
O an için de şu an içinde bu sorular mantıksız sorular değildi elbette ama bütün bunlar sadece ve sadece Allah’ın var olduğuna dair mantıksal işaretlerdi. ‘’Madem var o halde nerede?’’ Sorusuna verilen ‘’ Bir çanak sütte yağ nasıl ki sütün tamamındaysa aynen öyle Allah’ da her yerdedir.’’ Cevabı evet mantıklı bir cevaptı ama O’nun varlığını mesela bir Arşimet kanunu gibi net ortaya koymuyordu. ‘’ İşte Allah bu ‘’ Diye gösterebileceğimiz, herkesin görebileceği bir varlık ortaya koymuyordu bu cevaplar...
İşte bu sebepledir ki insanların bir kısmı akıl ve mantıkla Allah’a, onun varlığına, birliğine, yaratıcılığına inanırken, ( Buna iman diyoruz ) bir kısmı yine aynı akıl yoluyla inanmamaktadır. ( Buna da imansızlık, ateizm diyoruz. ) Yani inanan taraf da inanmayan taraf da aslında yüzde yüz kesin olan deliller ortaya koyamamaktadır. Ha, bir de deistler var. Allah’a inanıyor ama peygambermiş, kitapmış, melekmiş inanmıyorlar. Onlar uyanıklar. Eğer Allah yoksa bu dünyada vur patlasın çal oynasın işleri iş. Peki varsa? Her ihtimale karşı onun önlemini de almışlar(!) Öteki alemde Allah’a ‘’ Biz sana inandık, hem de o kadar inandık ki peygambere, meleke,kitaba ihtiyaç bile duymadık. Hem onların amacı da seni tanıtmak, bildirmek değil miydi? Biz onlara gerek duymadan inandık sana. ‘’ Diyerek kurtulacaklar azaptan gazaptan(!) Tabii ki hâşâ Allah bu üç kağıdı yerse...
‘’Allahın Varlığını ispat et’’ Çok eski devirlerden bu yana inançsızların inananları köşeye sıkıştırmak için söyledikleri bir sözdür. Anlatılır mesela bir dinsiz Hz. Ali’ye ‘’ Bana Allah’ın varlığını ispat et’’ Demiş. Hz. Ali de ‘’ Eğer Allah yoksa ben ona inanmakla ne kaybederim? Hiç bir şey...Peki varsa sen ne kaybedersin, bir de onu düşün’’ Demiş. Bunun üzerine kafir korkup Müslüman olmuş... Bilmiyorum ama bana çok doğru bir örnek olarak gelmez bu kıssa...Hz. Ali her şeyden önce ‘’ Ya yoksa?’’ Diye bir ihtimali asla ağzına almaz diye düşünüyorum.
Evet şimdi sözü mizaha ama tarihte yaşanmış bir olaya bırakıyorum ve yazımı noktalıyorum
Rusların hem ‘’ Büyük’’ hem de ‘’Taçlı Fahişe’’ Dedikleri Çariçe II. Katerina, Fransız ihtilalinin önde gelen isimlerinden Diderot ile aşna fişne durumundadır ama Diderot’un taviz vermez bir ateist olmasından da rahatsızdır. Bir gün İsviçreli ünlü matematikçi Leonhard Euler’e ‘’ Allahın varlığı konusunda şu Diderot’un ağzını kapamanızı rica ediyorum. Ne yapın edin onun ağzını kapatın.’’ Der ve her ikisini kalabalık bir bilim, sanat ve edebiyat heyetinin huzurunda kapıştırır.
Matematikçi Euler hemen ilk sözü alır önceden hazırlanmış olan kara tahtanın başına geçerek tebeşirle başlar yazmaya:’’ a+bn/ n = x olduğuna göre Tanrı vardır.’’ Sonra tebeşiri Diderot’ya uzatır. ‘’ Buyurun sıra sizin. Siz de yok olduğunu ispat edin.’’
Diderot cebirin C sinden bile anlamamaktadır. O, salak salak ‘’ Lan bu formül de nereden çıktı şimdi?’’ Diye düşünürken seyirciler gülmekten yerlere yatmışlardır bile...O münazaradan sonra Diderot’nun Allah’a inanıp inanmadığını bilmiyoruz ama bir daha ‘’Allah yoktur’’ Dediğine de kimsenin şahit olmadığı rivayet edilmektedir.
YORUMLAR
Diderot-Euler rivayetini ilk ortaya atan Dieudonné (Hüdaverdi) Thiébault diye cizvit okulundan çıkma bir efendi. Sonra rivayeti Augustos De Morgan allayıp pulluyor. Diderot'un cebirin c'sinden anlamaması doğal çünkü kendisi kelimeyi algebre (el-cebir) olarak biliyor ve a'sından da anlıyor. Hatta matematik bilgisi öyle bir düzeyde ki 1748 de Memoires sur differents sujets de mathematique eserini yayınlamış. Esere şöyle bir göz attım, akustik problemleri ile başlıyor ve gayet de ağır bir matematik diliyle konuları çözüyor. O yüzden a/n + b = x gibi uyduruk denklemlerden gözünün korkacağını hiç sanmam. Saygılarımla.
Peygamberimizin babasının adı nasıl Abdullah (Allah'ın kulu) olabilir? O zamanda Arabistanda herkes puta tapıyorken, nasıl olmuş; Hz. İbrahim'in dininden kalıntılar mı vardı?..
''İslamiyet öncesinde putperestlerin bizzat kendi elleriyle yaptıkları nesnelere taptıkları bilinen bir gerçektir ki Hz.Ömer bunu ‘’ kendi ellemizle helvadan putlar yapar, acıkınca da yerdik’’ Diye anlatmıştır çok seneler sonra...Evet, insanoğlu kendi elleriyle yaptığı tanrısına daha sonra ‘’ Sen beni yarattın.’’ Diye tapınmış, çocuklarına putlara verdiği isimleri vermiştir. Mesela Cahiliye döneminde Arabistan’da ‘’ Abdullat ( Lat’ın kulu ), Abduluzza ( Uzza’nın kulu’’ Abdulmenat ( Menat’ın Kulu ) gibi isimler oldukça yaygınken İslamiyetten sonra bu isimler Abdullah ( Allahın Kulu ) Abdulaziz ( Azizin Kulu ( Aziz, Allah manasında kullanılmıştır. ) Abdülmenaf gibi isimlere dönüşmüştür.'' diyorsunuz.
Bundan emin misiniz. Ben olayı farklı (hanifilikle ilgili) biliyordum. İslam öncesi Arap kabileleri içinde Allah'ı bilen ona inanalar vardı. Peygamberimiizn babası dedesi de onlardandı. Bir kısım Arap kabilesi ise Musevi, hiristiyandı.
Bir İslami internet (sorularla İslamiyet) sitesi şöyle diyor.
Değerli kardeşimiz,
Cahiliye dönemi insanları çoğunluk itibariyle putperest ve müşrik olmalarına rağmen, İslamın da kabul edeceği itikadi, ameli bir çok güzellikleri de devam ettirmişlerdir. İslamın zuhuru sırasında bu müsbet yaşantıyı sergileyen bir çok insan vardı. Bunlara "Hanifler" denilmekteydi. Bu nedenle Peygamber Efendimizin (asm) babasının isminin Abdullah olması garipsenecek bir durum değildir. Çünkü Hanifler, Hz. İbrahim aleyhisselamın Hanif Dininden geriye kalan hak bilgilerle Allah'ı biliyorlar ve bazı ibadetleri de yapıyorlardı. Ayrıca aynı dönemde Abdullah ismini taşıyan bir çok kimse bulunmaktaydı.
.........
- Bununla beraber, Lat ile ilgili işin aslı şöyledir: Arap müşrikleri, kâinatın yaratıcısı olan Allah’a inanıyorlardı. Putları ise ona ortak koşuyorlardı. Putlarına şeref kazandırmak için onların adlarını Allah’ın isimlerine benzetmeye çalışıyorlardı. Bunun en tipik örneği, “Lat” ile “Uzza” putlarının isimleridir. “Lat” ismini Allah ismi arasında bir ilişki kurmak için bu ismin son harfleri olan “LahH” kelimesine benzetmişler. Son harfi “ha”yı ise, “ta”ya değiştirmiş ve “Lat” demişlerdir. (bk. Razî, 28/248)
“Allah” isminde olduğu gibi, el takısnı kullanarak “Ellat” kelimesini türettiler. (İbn Aşur, Necm Suresi, ilgili ayetin tefsiri)
Yine “Uzza” putunun adını, Allah’ın “Aziz” ismine benzetmişlerdir. Bazı alimlere göre, Uzza kelimesi Eazz kelimesinin müennesi (dişili) dir. Eaz, daha önce bazı müşrik kavimlerin taptığı bir ağacın ismidir. Araplar da bunu kendi putlarına ad olarak kullanmışlardır. (bk. Razî, a.g.y)
Kaynak:
Allah kelimesi eski Orta Doğu mitolojisindeki "el-ilah", "el-lath ...
https://sorularlaislamiyet.com/allah-kelimesi-eski-ortadogu-mitolojisindeki-el-ilah-el-la...
Akmetin tarafından 5/28/2019 11:24:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
Akmetin tarafından 5/28/2019 11:25:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Semavi dinler dediğimiz dinlerde, bu dinlerin kitaplarında ya da bu dinlerin mensubu olan kişilerin ( özellikle din adamlarının ) anlatımlarında birbirine benzer oldukça fazla şey görmekteyiz. Dolayısıyla Hanif dini olarak bildiğimiz inanca sahip olanların Abdullah ismini kullanmaları normaldir. Aynı şekilde putlarını ilah olarak gören müşriklerin de Abdullat ismini kullanmaları normaldir. İslamiyet geldikten sonra pek çok Abdullat, Abdullah olmuş, pek çok Abduluzza , Abdulaziz olmuştur. Bu da gayet doğal değil midir. Şimdi bile adı Jozef olan bir Gayrımüslim, müslüman oluyor, bakıyorsunuz adı Yusuf olmuş...Bahsetmeye çalıştığım buydu.
Selam ve saygılar.
Lat, Menat , Uzza yaratanlar değil onun ürünüdürler.Uygar bir düşünce metaryalist bir düşüncenin tarih akışında yaşamını yönlendiren bir devrim yönlendirilmesidir bu çağda.
Aristokrat bir savunucunun da ekonomide uygarlık, mücadelede tarih, felsefede de jeostratejik bir konumda olduğu aşikar idealdir.
yazı tam anlamıyla düşündürücü güzel bir yazı Saygılarımla.(Emine Sezek Akbaş)(Türk Kızı)
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Kesinlikle ismine ne dersek diyelim (Allah Tanrı Rab) son din olarak Müslümanların yanındadır ne derlerse desinler adına
Umarım
En kısa zamanda Norveç İsveç Japonya gibi mutsuz Ateist ülkelerde bir önce imana gelip Müslümanlığı seçerler de onlarda Yaradanın İslam diniyle birlikte İslam coğrafyasına bahşettiği Huzuru bereketi barışı ve mutluluğu yaşarlar...
Amin...
Taylan KOÇ tarafından 5/27/2019 4:23:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Almanya, Fransa, İngiltere gibi mutsuz ülkeler demediğinize göre demek oluyor ki bizim gözümüzde refah içinde yüzen bu ülkeler de sizin gözünüzde sürünen ülkeler arasındalar. Çünkü onların da bir dini var. Ama yine de eminim ki Almanya, Fransa, İngiltere'de ateizmin çığ gibi büyümesinin onlar açısından oldukça ümit verici olduğunu düşünüyorsunuzdur.
Japonya esas itibariyle ateist filan değildir. Ancak inançlarında bizim kabul ettiğimiz ya da semavi dinler dediğimiz dinlerin inandığı bir Allah kavramı olmadığı için onlara da kısaca ateist demişiz. Peki Norveç ve İsveç ne kadar ateisttir. İşin doğrusu ben bilmiyorum ama bayrağında haç sembolü olan bu iki ülke o bayraklarını değiştirmeden ateizme geçmişlerse çok ayıp etmişlerdir bence. Yani insan bayraktan dini bir motif olan haçı kaldırır değil mi?
İnsanların belir bir dini seçmeleri de ateizmi seçmeleri de yüz yıllar süren bir sürecin sonucudur. Özellikle Hristiyanlar dinlerini doğru düzgün yaşayabilmek için az mı mücadele verdiler? Aç aslanların önüne atıldıkları da oldu, engizisyon tarafından yakıldıkları da. Ama sonunda bir Martin Luther çıktı içlerinden. Peşinden daha başkaları da geldi ve Avrupa yine Hrıstiyan kalmakla beraber artık mutlu insanların yaşadığı bir kıta oldu. Sonra yüz yıllar içinde bir sıçrama daha yaptılar ve ateizme geçip mutlu oldular.
Şimdi İslamiyet tarafına geçelim.
İslam dünyasında da bir Martin Luther'in gelmeyeceğini kim söyleyebilir? Kaldı ki bu zaten söylenen bir şeydir. İslam Dünyasının Martin Luther'i de Hz. İsa ya da Mehdi olarak beklenmektedir. ( Bir başka isimle gelecek de olabilir ) Sonra??? Sonra insanlar yeniden mutlu Müslümanlar olacak ( Aynen Luther devriminden sonra Hrıstiyanların oldukları gibi ) Daha sonra? Daha sonra bu mutluluk g.tlerini kaldıracak ve Rabbi inkar edecekler.( İsveç ve Norveç gibi ) Sonra? Daha sonra bir müddet ( Bu yüzlerce sene sürebilir.) bu mutluluklarının sebebinin Allah'a inanmamak olduğunu sanarak mutlu mutlu yaşayacaklar. Ve en sonunda kıyamet ile tüm insanların mutluluğu da mutsuzluğu da sona erecek... Hikaye böyle..Daha doğrusu döngü böyle işliyor. Böyle işlemiş...Böyle işlemesi ve ve bir sona ulaşması kaçınılmaz.
Demem o ki İsveç, Norveç ve Japonya'nın mevcut mutluluğu, İslam aleminin mutsuzluğu bu yüzyıl için, belki bundan sonraki bir iki yüz yıl için de geçerli olacaktır ama bunun ebedi bir mutluluk olduğunu düşünmek sizi çok yanıltır.
Ha, ben içinde bulunduğum zamana bakarım diyorsanız şimdilik kaydıyla çok haklısınız.
Selam ve saygılar.
Taylan KOÇ
İslam coğrafyasına gelirsek şiilerin sunni ve Sunnilerin şiir camilerini her cuma bombalayıp insanları katletmeleri yine din adınadır
Son dönemde
Yine İŞİD in yaptığı gırtlak kesmeler ve canı canlı insan yakmalar yine din adınadır
Biraz geri gidersek
Müslümanlıkla ne töresel ne bölgesel ne ırksal bağı bulunmayan hatta İslam peygamberinin Müslümanlığa davet ettiği ve kabul görmediği Türkleri Müslümanlaştırmak için
Talkan ve Cucan da Müslüman Arapların yaptığı Türk katliamı! ki; (Araplar bir dere kenarına getirdiği 20 000 bin Türk gencinin kafasını kesip derenin suyu kızıla boyandığında derenin aşağısında bulunan Türk kanında dönen değirmen de un öğütüp Türk kanından ekmek yapıp yiyecek kadar vahşidir)
Yine
Kendi dinlerini kabul ettirmek adınadır...
Kısaca bakarsak Din adına yapılan katliamlar gerçekten insanlığın yüz karasıdır dinler insanlara huzur değil katliamlar ve ölümler getirmiştir...
Norveç'te İsveç'te suç oranı sıfıra yakındır
yine japonya da öyle
"Eminim ki Almanya, Fransa, İngiltere'de ateizmin çığ gibi büyümesinin onlar açısından oldukça ümit verici olduğunu düşünüyorsunuzdur"
Almanya Fransa gibi ülkelerde Atezmin yükselmesinin sebebi ne gelirsek sanırım insanların okuyup araştırmasıyla dinlerin insanlara kendi iç dünyalarında kendilerinin yarattığı bireysel bir mutluluk getirse de toplumsal olarak sadece ölüm ve savaş getirdiği gerçeğiyle yüzleşiyor insanlar o yüzden fazlalaşıyor ki;
Son dönemde
Okuma oranı araştırma olanakları çoğaldık ca sorguluyor düşünüyor insanlar
Son dönemde
Diyanet işlerinin raporunda da belirtili yor
bizim ülkemizde de ciddi bir Deizme akım başladı deizm/ yaratıcıya inanıp tüm dinleri ret etme) durumu
Selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
Güzel bir yazı.İçeriğinin zenginliği yazarının bir bilgi birikiminin olduğunun açık kanıtıdır. Yoğun emek ve zaman ayırmış olan n. yazarı saygıyla selamlıyorum,uykumu sürgüne gönderip kapıyı da bir güzel sürgünleyerek yorumyapmam istenen yazıya yoğunlaşmaya gayret ederek.
Biraz uzunca ve sıkıcı bir giriş olduysa da...Neyse diyelim.
"Efendime söyleyeyim! "
Yazının başında da belirtildiği gibi Allah= Tanrı= Rab aynı kapıya çıktıkları, tek Tanrı'yı amaçladıklarından, bir yana bırakalım da yazının içeriğine yoğunlaşmadan şunu da belirtmek istedim, Bilindiği gibi Tek Tanrılı İnançlar kökeni Çin kültürüne kadar inmekte olduğu kaynaklarda yazılıdır ( Anabritanica ve İnsanlık tarihi Çin Kültürü vs).TAO adındaki çinli bilge buna inanmakta olupTAOCULUK olarak bir inanç kurumu oluşmuştur. Orta Asya Türk Boylarında GökTanrısı inancı...İlginçtir Mısır'da üç-dört bin yıl egemen olan muhteşem bir medeniyet yaşadıkları bıraktıkları eserlerinden anlaşılan FİRAVUNLAR Tanrı değil Tanrının Yer yüzündeki Gölgeleri olduğuna yani Tanrı inancında oldukları yine yazılı belgelerden anlaşılmaktadır.
Demek ki Tek Tanrı İnancının kökeni çok daha eskilere inmekte olduğu bunlar üzerinden yani var olan kök üzerinden tek Tanrı inancı olgunlaşmıştır.Açıkça görülen şu ki Mısır kültürüyle iç içe olan coğrafyanın özellikle İsrail Oğulları hem o kültürden nemalanmış, etkilenmiş, hem de sosyal ve sınıfsal ilişkiden dolayı tepkilerinin bir sonucu olarak Musa öncülüğünde kendi inançlarını RAB adıyla
(ve Yahuda)mısırdan farklılıklarını göstermişlerdir.
Böylece O coğrafyadan oluşan tek tanrı inancı tarihi süreç içinde hitap ettikleri toplumun kültüyle de olgunlaşarak önce İsa öncülüğünde TANRI adıyla HIRISTİYANLIK Olarak başta hedef olan Roma zulmune, baskısına karşı olarak Avrupa karasında misyoner (Havari) etkinlikleriyle oluşmuş...
Daha sonra İsrailoğullarıyla iç içe olan Araplar da israillilere karşı bir kültürel uyanışla kendi tek tanrılarının kültürünü oluşturmuşlardır.
Böylece Mısır kültürüyle orta asya kültürlerinin kökenleri üstünde
Altı kitaptan oluşan Tevrat (Kitab-ı Mukaddes) ile İsrailoğulları.
Üç versiyondan oluşan İncil ile Hıristiyanlık ve Ter kitaptan Oluşan Kur'an-ı Kerim
ile islamiyet zuhur etmiştir.
Şöyle de yorumlayabiliriz. adı ne olursa olsun ( ki islamiyette Allah'ın 99 adıolduğuna inanıyoruz. Dilde kültürdenekadar güzel isim varise onunla anar olmuşuz Allah'ımızı...)
Yaratan güç her toplumun kültürüne gelişmişligöre emirlerini ihsan eylemiştir.Emirlerini hem kendisi tarafından sevilen, hem toplum tarafından sevilen sözlerine inanılan kişiye yani peygamberine bildirip onun aracılığıyla duyurmak istemiştir, buyruklarını. Yani sonuncu Kitabı olan Kurandaki buyrukları bin yıl önceki toplumlara bildiremezdi. Çünkü kültürleri onu kaldıramaz, kavrayamazdı...
Demek ki buyruklarını toplumların kültürel gelişmeleriyle aşamalı olarak tebliğ etmiştir..
Sonuç olarak dini konular insanoğlunun varoluşuyla oluşmuş herkesin uyması, saygı duyması gereken bir üst yapı olarak oluşmuş müşterek kültürün bir ürünü olup gelişe gelişe hem Kayb-ı mekan , hem her zerrede var olduğuna inanılan tek güç inancına ulaşılmıştır
Varoluştan günümüze değin insanoğlunu en çok düşündürenin inanç konusu olduğu,beyinsel uğraşıyla nice bilgeler alimler yetişmiş olduğu gibi nicesinin de
canından olduğu LUVR MÜZESİNDE İNSAN DERİSİYLE CİLTLENMİŞ KİTAP BUNUN
KANITLARINDAN BİRİ OLUP AYNI FELAKET GÜNÜMÜZDE DE DEVAM ETMEKTEDİR NE
YAZIK Kİ! NOKTA!!
sami biberoğulları
Ha bir de, Bizim padişahlar içinde de kendisinden Allahın gölgesi diye bahseden olmuştur. Mesela Kanuni, Fransa Kralı'na yazdığı mektupta kendisinden ''Zıllullah-ı fil Arzeyn'' Yani yer yüzünde ve gök yüzünde Allahın gölgesi diye bahsetmiştir.
Selam ve saygılar.
İman ve inanç her kula da nasip olmuyor Hocam. Bırakalım dileyen dilediği gibi inansın. Bu gün namazın orucun insan sağlığına ne kadar faydalı eylemler olduğunu inanan, inanmayan bilim adamları bile inkar edemiyor. Fikri sabitleri değiştirmek zaten çok zordur. Ancak İslam adına kurulan ve Orta Doğu da hareket eden bir dolu örgütte farkında olmadan ya da farkında İslama zarar vermektedir, bunu da unutmamalı... Manidar bir yazı kutlarım...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Allahın olmadığı varsayım ise varlığını anlatırsın.
Vatandaş Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsa, nasıl anlatabilirsin?
Emeğine sağlık Hocam.
Çok saygı ve selamlar.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.