- 349 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Oruçluya Saygı ve Necip Fazıl Örneği
M. NİHAT MALKOÇ
Ramazan bir arınma ve iç muhasebe ayı… O, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş olan kutlu bir aydır. Onun gelişiyle birlikte içimiz kıpır kıpır olur. Bayramdan evvel bayram ederiz sanki. Fakat orucu içselleştiremeyenler, ramazanın gelişiyle beraber huzursuz olurlar. Hafakanlar basar karanlık ruhlarını. Ne yapacaklarını şaşırırlar.
İman bir nimet, ramazan da onu elde ve gönülde tutmanın gereklerinden biridir. Ramazan, müminler için bir iyiliğin on’a tekabül ettiği manevî bir fırsat ayıdır. Oruç tutmak da her şey gibi bir nasip işidir. Onu çok arzu ederseniz nasibiniz olur. Şayet varlığından ve gelişinden rahatsızlık duyarsanız, onun rahmet ve bereketinden istifade edemezsiniz.
Günümüzde bütün dinî duygular gibi, ramazanlar da her geçen gün kan kaybediyor, özünden uzaklaşıyor. Ramazanlar, bir kısım belediyeler tarafından, kamu kaynakları da kullanılarak, “Vur patlasın, çal oynasın” misali eğlence ayına dönüştürülüyor. İbadet ayı olan ramazan gecelerinde kurtlarını dökenler, gün boyu aç ve susuz kalarak kazandıkları sevapları da döküyor. Böyle olunca da ramazanın ruhunu yaşayamıyor ve de yaşatamıyoruz.
Popülizm belası ramazanda da yakamızı bırakmıyor. Televizyonlardaki ramazan programları da bir başka garabet eseri… Hemen her kanalın kendi meşrebince bir hacısı hocası var. Egoları şişkin bu ağır abiler, burunlarından kıl aldırmıyor. Çelişkilerle dolu bilgi verenler az değil. Birinin ‘ak’ dediğine, öbürü ‘kara’ diyor. Bir kısmı da kıssalarla insanları ya ağlatıyor, ya da uyutuyor. Kanal hocalarının yüksek meblağlar alarak televizyonlarda sözüm ona irşat(!) programları yaptığını sağır sultan da duymuş. Seviye(sizlik) yerlerde sürünüyor.
Zamanımızda insanların birbirine olan saygısı da kayboldu ne yazık ki.... Kimse kimsenin inançlarına ve düşüncelerine yeterince saygı göstermiyor. Kahır ekseriyetin oruçlu olduğu ramazanlarda bir avuç aklı evvel, hoşgörü sınırlarını zorlayarak, uluorta yemek yiyor, su ve sigara içiyor. Pişkinlik konusunda bir adım daha ileri giderek, yaptığı çirkin davranışı demokratik bir hayatın gereği sayıyor. Yesinler sizin demokrasinizi!... Bu densizler, demokrasinin başkalarının rahatsız edildiği noktada bittiğini bilmezler mi? Nerede sınırsız demokrasi vardır ki? Hem saygı sınırlarını derdest etmek ne zamandan beri demokrasi oluyor. Sözün bu noktasında Üstad Necip Fazıl’ın bir hatırasını sizinle paylaşmak istiyorum:
“Çocuktum. 6-7 yaşlarında var yoktum. Bir ramazan günüydü. Çemberlitaş’ta oturduğumuz büyük konaktan sokağa çıktım. İleride, bir sehpaya oturttuğu tablasından çoluk çocuğa şeker meker satan birini gördüm. 10 para mı, 20 para mı, ne verdiğimi hatırlayamadığım bir horoz şekeri satın aldım. Şekeri eme eme konağa dönmek üzereydim ki, üzerime hamal kılıklı bir adam çullandı. Yarı ciddi, yarı şakacı bir edâ ile haykırdı:
- Şu bacaksıza da bak! Sokakta, el âlemin karşısında yiyor!
Ödüm patlamıştı sanki... Şekeri yere attım ve evime doğru koşmaya başladım. Adam beni kapıya kadar kovaladı. Konağın açık kapısını bu herifin suratına çarparcasına kapatıncaya kadar adeta baygınlık geçirdim.
Şimdi, masum çocuklara değil, ramazan günü açıkça ve iftihar edercesine sigaralarını tüttüren her vasıf dışı insanlara o hamal kılığı içindeki saffet ve hassasiyetle hitap etmek istiyorum:
‘- Günahınızı niçin Allah’la aranızda bırakmıyor ve sanki onun reklâmını yaparcasına, zedelediğiniz Allah hakkına kul hakkını da ekliyorsunuz?’ Eskiden Ermeni’si, Rum’u, Yahudi’si bu kul hakkına tecavüz etmemek için ramazanlarda Müslümanların karşısında oruca aykırı bir harekette bulunmazlardı. Düşünün, sizin derekeniz ne olmalı!
Hamalın kovaladığı çocuk bugün 75 yaşında ama kovalayanın soyundan kimse kalmadı.” (21 Temmuz 1980)
Âh Üstad âh!... Senin yaşadığın o günlerden bugünlere değin köprülerin altından ne sular aktı. Şimdiki defolu nesil, o zaman tek tük olan bu kimselere rahmet okutuyor. Hicap duygusu firarda, dinden ve mâziden habersiz gençlerin yüzü paçavraya dönmüş heyhat!...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.