- 671 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Turing Testi
Bugün çok mutluyum. Çünkü, altı aydan beri görüştüğüm genç ve ailesi beni istemeye geliyorlar. Aslına bakarsanız, bizim görüşme hikayemiz diğer aşklara nazaran biraz farklı. Biz, aylarca sade ve sadece internet üzerinden yazışarak anlaştık. Görüntülü dahi görüşmedik. Ama bana o kadar güzel sözler ve o kadar güzel cevaplar veriyordu ki, hayalimdeki erkeği bulduğum izlenimini yaratıyordu. Ailem, bu durumu çılgınlık olarak nitelendirse de ben onu seviyordum. Peki, onu gördüm mü? Hayır. Hâlâ görmedim. Görücü usulünde çiftler birbirlerini erkek tarafı kız tarafını istemeye gittiği vakit görüyorlar. Biz de öyle olsun istedik. Ne var canım bunda? O tam hayallerimin erkeği, bunu hissedebiliyorum. O beni gördü. Fotoğrafımı gönderdim. Beni o kadar beğendi ki ilişkimizi ciddi anlamda resmileştirmeye karar verdik. Evet, annem hâlâ bunun çılgınlık olduğunu düşünse de ben çok mutluyum. Hem de çok!
"Deren, hazırlanmıyor musun sen hâlâ? Kuaföre geç kalıyoruz."
"Tamam abla, geliyorum."
Deren, benden dört yaş küçük kız kardeşim. Biraz havai, böyle gelenekselliklere de karşı, istemeymiş, kuaförmüş, kahveymiş, hiç haz etmez canım kardeşim... Ben ise, onun tam tersiyim. Nerede düğün, orada ben! Daha düğün mekanına giderken çifte telli modumu takınıp da gidiyorum. Şıkır şıkır olup oynamaya pek bir hevesliyim. Ama artık nişanlı bir genç kız sayılırım.
"Anneee! Haydi ama, geç kalıyoruz!"
Annem bu işe akıl sır erdiremese de dünürlerini tanımak ve aylardır bahsettiğim damat adayını görmek için takıp takıştırıp benimle her yere gelmeye dünden razı. Onun için sevgili kızlarının mutluluğundan başka hiçbir şey önemli değil. Babama gelince, babam, işkolik babam... Böyle bir günde bile hesaplardan kitaplardan başını kaldırmaz. Zenginliğimizi onun Azmi’ne borçluyuz.
En yakın arkadaşım Seren ile birlikte annemi ve kardeşimi de yanıma katarak kuaförün yolunu tutuyoruz.
"Hayırlı uğurlu olsun Buket"
"Teşekkür ederim Şahin, darısı başına olsun inşallah."
Annem, otuz iki diş gülümsediğimi fark edince beni dürtüp kendime gelmem için uyarıyor. Her zaman için ağırbaşlı olmam gerektiğini söyler ama bende baş var da ağırlık iki şekilde de mümkün olmadı. Ne hanım hanımcık olabildim, ne derslerime yetebildim, ne de ne de işte... Neyse, bugün hayatımın en güzel günü. Keyfimi bozamam!
Saatler sonra biten işimiz ve aynada görmüş olduğum güzel kız, mutluluğuma mutluluk katıyor.
"Sağ ol şahin, ellerine sağlık! Anne, nasılım?"
"Su perisi gibisin kızım."
Deren sadece saçlarını düzleştirmiş ve bıkkın bir ses tonuyla çok güzel olduğumu söylüyor. Seren zaten benden de şıkır şıkır, benden de süslü... sanırsın gelin o... gerçi, gelinin en yakın arkadaşı olmak bunu gerektirir. Onun düğününde ben assolistlere taş çıkaracağım canım arkadaşım benim!
Eve girdiğimizde babam bizi düğün salonu süsü gibi görüp biraz fazla mı abarttık sanki sualiyle karşılasa da bugün benim günüm, keyfimi kimse bozamaz. Müstakbel nişanlıma mesaj atıyorum. Biliyor musunuz? Onun daha sesini bile duymadım. Sesi bile sürpriz olsun istedim bana. Hem ben ona her türlü âşığım, canım aşkım benim...
Adı, arda... Bekliyorum, bekliyorum ve mesajı geliyor. "Hazırım hayatım, yoldayız, geliyoruz. Sana muhteşem bir sürprizim var!"
Mutluluktan uçuyorum mesajıyla.
"Dereeeen, bir sürprizi varmış bana. Ne acaba? Of... çok heyecanlıyım."
"Abla, sakin olur musun? Azıcık ağırdan al canım. Buldum delisi olmuşsun."
"Şaplatırım bir tane deren"
"Tamam kızlar, lütfen... Deren, sen de ablanın mutluluğuna saygı göster biraz kızım."
"Ama anne, daha sesini duymadığı bir adamla evlenmeyi düşünüyor. Yüzünü görmedi. Aylarca sadece yazıştı. Hayalimdeki erkek deyip duruyor. Böylesi görülmüş duyulmuş şey değil... üniversitede bir dolu erkek vardı etrafında, onların hiçbirine yüz vermeyip sadece yazıştığı biriyle evlenmeyi düşünüyor. Komik değil mi sizce de? Şu haline de bakın."
Gözlerim doldu ama ağlamayacaktım. Makyajım akarsa Arda’ya kötü görünürdüm. En çok like alan profil resmimle görmüştü hep beni...
"Sen ne dersen de! Umurumda değil."
Deren ağzını açıp bir şey daha söyleyecekken kapı çaldı.
"Ah! Geldiler anne, geldileeeer!"
Kapıya doğru gidip gelip heyecanla koşturmaya başladım. Sonra kendime hakim olup üstümü başımı düzeltip aynadan bir kez daha bakarak kapıyı açtım.
Etrafa bakındım ama kimse yoktu, başımı dışarı uzattım kimsecikler yoktu. Çocuklar çalıp kaçtılar herhalde diye düşünürken birdenbire yerde duran Laptop’a çarptım.
"Bu ne ya?"
Laptop’ı alıp içeri girecekken bir adam ve yanındaki on üç on dört yaşlarındaki genç çocuk kapıyı tutarak "sürpriiiiiz!" dediler...
"Pardon?"
"Müsaade et de içeri girelim, öyle konuşuruz."
Adeta beni iterek içeri davetsiz bir misafir gibi girdiler. Ailemle birbirimize bakakaldık.
"Tanıştırayım ben Vedat, küçük kardeşim Arda veeee bu da müstakbel nişanlın yapay zeka Ardaaaaa."
Karşımda duran iki insan kahkahalarla gülerken genci anımsamaya çalışıyordum.
"Bu şaka da Ne?"
"Şimdi, şöyle anlatayım efendim, müsaadenizle... aylardır bir teste tabi tutuluyorsunuz. Turing testi. Bir bilgisayar, insan gibi bilinçli olup olabilir mi, bir sohbet robotu ile bir insan arasındaki fark anlaşılabilir mi? Kardeşim, arda. Tanıştırayım, kendisi 13 yaşında ve aylardır yazıştığın laptop içerisindeki yapay zekamız da 13 yaşında bir erkek çocuğu gibi davranıyordu aslında. Sen, ikisini birbirinden ayırt edemedin, üstelik on üç yaşındaki bir çocukla evlenmeyi düşündün. Ha ha ha ha ha ha!"
Karşımdaki ukala adam kahkahalarla karnını tutarak gülerken öfkemden yumruklarımı sıkıyordum.
"Sen... kim oluyorsun? Ne yaptığını zannediyorsun?"
"Kim miyim? Bundan dört sene evvel reddettiğin adamım. Herkesin önünde kalbini kırıp paramparça ettiğin adamım. Gururunu iki paralık ettiğin adamım. Daha sayayım mı?"
"Hooop... hooop... sakin ol"
Babam, karşısında duran adama sinirlenirken Vedat bir kez daha söz aldı.
"Beyefendi, çok özür diliyorum. Çok çok. Sizinle hiçbir problemim yok. Eminim saygın insanlarsınız ama kızınız maalesef çok şımarık yetişmiş. Karşısındaki insanların duygularını önemsemeyen, tek kendisini seven, vurdumduymaz biri. Okul yıllarımızda onu çok sevmiştim. Çok... ama o beni tüm okulun önünde rezil etti. Gururumla oynadı, yıllarca bunun acısını taşıdım kalbimde. Siz de bir erkeksiniz. Kırılmış bir adamın ne derece acı çektiğini az çok anlarsınız. Yaşaması lazımdı. Evet, gururu incindi. Kabul ediyorum ama yaşaması lazımdı, olgunlaşabilmesi için... altı ay önce kardeşimle birlikte turing testini keşfederken aklıma böyle bir fikir geldi. Bir yapay zeka, bir bilgisayar, insan bilincinde davranabilir miydi? Kardeşim on üç yaşında olduğundan ve bu programı keşfeden isim de yıllar önce on üç yaşındaki bir erkek çocuğunu model alıp insanları bu teste tabi tuttuğundan, ben de kızınızla böyle bir oyun oynamak istedim. Sorduğu soruların cevabını büyük çoğunlukla bilgisayar veriyordu. Kardeşim ile bilgisayar arasında hiçbir fark ayırt edemiyordu. Masum, çocuksu, saf bir aşkın hazin perdesi..."
Kahkahasına devam edince yanına gidip tokat atmak için yeltendim. Elimi tuttu.
"Sakın!"
"Sen pisliğin tekisin."
Ağlayarak odama koştum. Ardımdan baktığını hissedebiliyordum. Onun da canı yanıyordu, bunu da hissedebiliyordum. Bir başka insanın acısını hissedebiliyordum. Seneler sonra ilk defa.
Yatağıma kapanıp ağladım, ağladım... kaç saat geçti, kaç gün geçti, bilmiyorum. Kapıma gelen insanları geri çevirdim, yemekleri geri çevirdim. Aynadan baktım saçlarım karmakarışık, üstüm başım perişan; çok kötü bir vaziyetteydim.
Saçımı düzelterek yüzüme de biraz renk vererek odamdan çıktım. O numarayı aradım. Açtı.
"Seninle konuşmam gerek"
"Konuşacak bir şeyimizin olduğunu zannetmiyorum."
"Lütfen..."
"Ne istiyorsun?"
"Telefonda olmaz. Yüz yüze konuşalım."
"Yapay zeka olduğumu falan mı düşünüyorsun şu an? Merak etme öyle bir şey yok. Turing testinden de aşk testinden de sınıfta kaldın. Geçemedin. Özür dilerim kalbini kırdım ama..."
"Vedat... lütfen..."
Ben ağlamaklı konuşunca susup kaldı.
"Peki."
İki saat sonra buluştuğumuzda bir müddet ikimiz de sessizdik. Konuşmayı başlatan taraf ben oldum.
"Ben... özür dilerim..."
Gözlerine baktığımda hayatım boyunca hiçbir erkeğin gözlerinde fark etmediğim bir şeyi; derin bir aşkı gördüm.
"Önemi yok artık."
"Bence var. Eğer istersen..."
Gözlerinde yeşeren umut kıvılcımları belirirken gülümsedim. Başını denize çevirip durdu.
"Eğer istersen... birbirimize hatalarımızı unutmak için bir şans verebiliriz."
Gözlerime yeniden baktı. Gözleri dolmuştu. Üstelik benim de.
"Ben..."
Elimi elinin üstüne koydum. Şaşırdı, kekeledi ve o ilk el ele tutuşmamız aylarca süren birlikteliğin başlangıcı oldu.
Aradan bir sene geçti ve bugün düğünümüz var. Ben bu adamın ellerini tuttuğum o ilk günden beri daha önce elini tutmadığım her gün için kendime bin defa kızıyorum. Bir erkeğin gözlerinde görebileceğin aşk yerine aylarca sadece kelimelere duymayı seçtiğin aşk arasında çok fark var. Deren haklıymış.
Nikah memuru sorusunu sormadan önce aşkımızı nefretle doğdurup ölümsüz bir aşka doğru yücelten bilgisayarımızı da yanımıza alıyoruz.
"Siz, Buket Sayar; hiçbir etki ve baskı altında kalmadan..."
Nikah memuru sorusuna devam edemeden "evet, evet, evet!" diye bağırıyorum. Alkışlar ve kahkahalar arasında bu kez müstakbel eşime aynı soruyu yöneltiyor. Eşim bilgisayarı eline alarak "bir dakika lütfen... sorunuzu yapay zekamız cevaplasın" diyerek nikah salonundaki herkesi kahkahaya boğuyor...
Dilara AKSOY