- 608 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şair Mehmet Ekici İle Şiir Üzerine
Şair Mehmet Ekici şiiri kendine dert edinmiş, hayatını şiire adamış, şiire sevdalı bir şair, bir şiir işçisi… Şiire emek veren, şiiri kendine dert edinen, şiiri ilmek ilmek işleyen, tıpkı bir kuyumcunun ziynet eşyalarına gösterdiği titizliği şiirlerine gösteren bir üstat, bir şiir adamı… Eğitimci şair…
Kendisi ile Hakikat Web TV’de Şiir Üzerine sohbet ettik. Şiir hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini, duygularını, şiire nasıl başladığını, kimlerden etkilendiğini ve hangi şairlerin etkisinde kaldığını, eserlerini ve şiirlerini konuştuk:
Ateşbaz
Al bu mavi göğüm senin olsun
Yeter ki yanımda kal
İkimize yeter mi bir tek yürek, ateşbaz
Benim payıma düşeni de
N’olursun sen al
Gözlerinle yaktığın bu yalnızlık alevi
Yataksız bir nehir gibi nereye akar
Ben bir buz kütlesi; sense, ateşbaz
Dokun gözlerinle bu yüreğime
Varsın saçlarıma yağısın ince ince kar
Dudaklarından henüz çıkmadan her söz
Kulaklarımda yankılanıp durur
Ben yalnız bir odum, sense ateşbaz
Kocaman bir alevin içinde yüzüyorken
Gizlerinde ve dehlizlerinde aklım vurulur
Sensizlik yeryüzünü kaplıyor geceleri
Gözlerimi bir an uyku tutmuyor
Bana dair neleri biliyorsun ateşbaz
Ellerimle nereye dokunsam
Kalbimin süveydası orda oluyor
Avuçlarım göğe doğru duada
Gözerin bulutlar ardına saklı
Ben pervane, sense usta ateşbaz
Yakıyorsun, yanıyorum hepsi bu
Bu sevdam ki senden başkasına yasaklı
Şair Mehmet Ekici, 1970 Kasım’ında Çelikhan’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Malatya’da; teknik öğretmenlik eğitimini Elazığ’da tamamladı. Uzun yıllar Aksaray’da öğretmenlik yaptıktan sonra 2006-2011 yılları arasında beş yıl süreyle KKTC’de görevlendirildi.
Yerel ve ulusal ölçekte birçok proje yazdı ve yönetti. Hazırladığı projeler kapsamında Avrupa’nın birçok ülkesinde bulundu. 2015 Eylül ayından beri ikinci kez TC Lefkoşa Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği nezdinde yurtdışı öğretmenlik görevini sürdürmektedir.
Yazı, makale, hikâye ve şiir çalışmalarını çeşitli dergilerde değerlendirdi. Şiir ve hikaye dalında çeşitli ödüller aldı. Ayrıca; Kamu Yönetimi ve Sosyoloji bölümlerini bitirdi. İşletme Yönetimi dalında master yaptı. İlk şiir kitabı “Geceden Artakalan”ı 1998’de yayımladı. 2. Şiir Kitabı olan “Zühre” ise 2006 yılında yayınlandı. Şair, evli ve 2 çocuk babasıdır.
Şair, resmi özgeçmişi dışında kendisini “Sıradan bir şair, hayat boyu öğrenci, İdealist bir öğretmen” olmaya gayret eden bir birey olarak tanımlıyor.
Şair, şiirlerinde genellikle aşk temasını işlediğini, bunun yanında toplumsal içerikli şiirlere de yer verdiğini belirtiyor:
“Biz, aşkı hangi ustadan öğrendik,
Yalın bir alevin beyazlığında
Kara sevdalara tutulmayı denedik.”
Mehmet Ekici, şiir yazmada kendisine şans veren iki kişiden söz ediyor: “ Birincisi ilkokul öğretmeni, ikincisi de edebiyat öğretmeni.”
Anlatıyor şair:
“Bugüne kadar kültürel, akademik veya düşüncesi olarak bir yere geldiysem, bir başarım varsa, yani bir şeysem, bunda ilkokul öğretmenim Hikmet Hamamcı’nın katkısı büyüktür. İkinci büyük şansım, lise birinci sınıfta iyi bir edebiyat öğretmenimin olmasıdır.” diyor.
“Gerek şiirde, gerekse hikayede kendi özgün tarzını bulana kadar elbette okuduğunuz şairlerin veya hikayecilerin etkisinde kalmalısınız… doğal olanı bu… doğru olan da bu… kimse anasından şair veya hikayeci olarak veya sanatçı olarak doğmuyor… Ama bu etki ya da etkileşimler bir yere kadar sürmeli, bir çocuğun yürümesini öğrendiğin zamana kadar… ya da bir binicinin atını kendi başına sürebildiğin yetkinliği kazandığın zamana kadar… veya bir tırtılın kelebeğe dönüşmek üzere kendi kozasını örmeye başladığın zamana kadar… sonrasında kendi yolunda, kendin yürümeye koyuluyorsun artık. Kendi tarzın, üslubun ve karakterin belirliyor yazdığın her bir şiir veya hikayede. Her şiir veya hikaye senin hüviyetin oluyor aslında…” diyor… Bundan sonra etkilendiği şairleri sıralıyor: “Benim şairlerim, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Yavuz Bülent Bakiler, Nurullah Genç, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Akif İnan, Erdem Beyazit, Yunus Emre, Cemil Meriç…” liste uzayıp gidiyor…
Buradan da Şairin Türk Edebiyatında şiiri kendisine dert edinen, şiiri, şiir olarak gören herkesten etkilendiğini görüyoruz…
Şair, şiir hakkındaki düşüncelerini adeta bir poetika anlayışında dile getiriyor: “Acının ve aşkın dili evrenseldir. Bu nedenle şiirin bir coğrafyası yoktur. Bunun için şiirlerimizde gönlümüze dokunan ne kadar his varsa, biz istemesek bile gelir vicdanımızda bir yer bulur kendine. İşte o zaman umursamazsın şiirin yazıldığı dili. Hangi dilden yazılarsa yazılsın artık fark etmez. Sadece hissettiklerinizi kalbinize buyur eder ve kendinize ait hissedersiniz o şiirleri. Çünkü gülmeyi ve ağlamayı ifade etmek için hiçbir dilde çeviriye ihtiyaç yoktur.” diyor.
“Yazma eylemini gerçekleştirmek için önce düşünmelisin. Çünkü düşünmek farzdır. Sonra okumak gelir. Okumak, hep okumak, her daim okumak. Başka sermayeniz yok ki…Okuyamazsan yazamazsın. Yazamazsan üretemezsin. İşin özü bu. Okudum, okudum, hep okudum ve sonra yazdım. Emek verilmeden bir ürünün meydana getirilmesi mümkün mü?” diye devam ediyor…
Şiirin nasıl olması, nasıl yazılması ve ne olduğu hakkındaki görüşlerini de aktarıyor bize şair: “Herkesin şiiri istediği tarzda yazabileceği görüşündeyim. Şiiri özgür veya özgün kılan da budur. Şiir biriciktir. Suya değen bir ebru silueti gibidir… Bazı şiirleri hiçbir kalıba hapsedemezsiniz. Bazı şiirler ise ancak bir kalıba girince şiir formunu alır. Bu, tamamen göreceli bir durumdur. Belki de tamamen bir tarz meselesidir. Aslolan bir metnin şiir olup olmadığıdır. Bunun da kıstası olmalı elbet. Elması kömürden ayıran nedir? İkisi de aslında karbondan müteşekkildir. Birilerinin bir metne şiir demesi ile o, şiir olmuyor. Şiire ister his deyin, ister fikir deyin, hayal gücünün ete kemiğe bürünmüş hali deyin… Okunduğunda kendinize ait bir his bulabiliyorsanız o, şiirdir işte. Çoğu kez bir şiir, bir tek mısra için okunur. Şiir, şairin sinesinden bir kez çıkınca artık topluma mal olmuş ve kamusal bir hüviyete bürünmüştür. Sözleri size ait olabilir, ancak kim kendisine ait hissediyorsa artık onun da malı olmuştur o şiir. İşte o zaman o şiir özgür kalır. Şair de şiirini özgürleştirdiği ölçüde şairdir.”
Bu güzel düşüncelerinden sonra yazıma Şairin güzel bir şiiriyle son vermek istiyorum. Şiirsiz kalmayın:
Senin Şiirin
Bir düşün, ufukta nazlı bir gemi
İçinde ikimiz tek can, tek yürek.
Sakın ellerimi bırakma e mi,
Düşersem, kim bana “Yürü” diyecek.
Bir göğün en mavi karanlığına
Yolculuk yapalım yalnız ikimiz,
Yanımızda taze aşk çiçekleri,
Soranlara dersin “kaybolduk biz”
Geceleri aklım senle karışır,
Seni düşünmekten uyumasam da
Her gece rüyamda çağırır sesin,
Ve sevdiğin güller kurur masamda.
Senle katlanırım bin bir cefaya,
Sensiz mutluluk mu olurmuş, yalan.
Yıllar yılı geçse unutmam seni
Şiirlerim, senden hatıra kalan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.