- 849 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dört Yapraklı Yonca ( Hayat Hikayesi )
Birkaç haftadır belediyenin açmış olduğu diksiyon kursuna devam ediyordum. Alelacele evi toplayıp yola çıktım. Geç kalmak istemiyordum. Sınıfa girdiğimde daha hocamız gelmemişti. Bayan kursiyerlerden oluşan sınıf çok sessizdi. Neden acaba diye etrafa göz gezdirirken cam kenarında oturan, otuz yaşlarındaki Sinem gözüme takıldı. İçin için ağlıyordu sanki. Ona baktığımı fark edince gülümsemeye başladı. Ağlıyor mu gülüyor mu halinden hiçbir şey anlamadım. Hocamız içeri girer girmez de telaşla ayağa kalkıp söz istedi:
-Hocam, birkaç dakika konuşabilir miyim?
Sinem’in garip davranışına bir anlam veremeyen hocamız evet der gibi başını salladı. Sinem başladı anlatmaya:
-Küçükken çok yaramaz bir çocuktum. Köy yerinde annemin gözünün önünden kaşla göz arası kayboluyordum. Dere kenarı, ağaç tepeleri, tarlalar oyun alanımızdı. Bizim oralar ormanlık, dağlık… Annem her kaybolduğumda büyük korku yaşıyordu. Çalışıp çabalaması da lazımdı. Yoksa aç kalırdık. Bana ne kadar gözümün önünde oyna dese de ben fırsatını bulunca ortalıktan kayboluyordum. Annem bir gün kendince buna bir çare bulmuş. Bana,
-Sinem yavrum, neden dört yapraklı yoncayı aramıyorsun? Onu bulanlar hayatlarının sonuna kadar mutlu yaşarlar. Bak şu çayırlıkta olabilir, hadi git, ara. Onu bulursan bir ömür boyunca mutlu olursun.
O güne kadar hiç böyle bir şey duymamıştım. Hemen çayırlığa koştum. Yoncayı bulacak ve ömür boyu mutlu olacaktım. Ne güzel bir şeydi. O gün akşama kadar dört yapraklı yoncayı aradım, bulamadım. Diğer günler de aradım, yine bulamadım. Annem beni gözünün önünde tutmayı başarmıştı. Artık gün boyu çayırların içinde dört yapraklı yoncayı arayan bir çocuktum. Annem ne zaman çayırlığa baksa ben oradaydım. Akşama kadar aynı yerlerde dönüp duruyordum.
Aylar, yılları kovaladı. Ben hep aradım. Geceler boyu Allah’a dualar ettim. Dört yapraklı yoncayı bulamazsam hiç mutlu olamayacaktım, ben buna inanmıştım. Yoncayı bulamadıkça sinirlerim bozulmaya başladı. Çocukluğumda, gençliğimde, her gittiğim yerde, her yeşillik alanda yoncayı aradım. Annem,
-Kızım ben onu uydurdum, yok öyle bir şey, dese de kâr etmedi. Takıntım oldu, hastalandım. Annem de bulmam için dualar etti.
Sinem’in gözleri doldu, önüne bakıp sustu.
Sinem’i şaşkınlık içinde dinliyordum. İçimden Sinem’in annesine kızıyordum. Sonra kendimi sorgulamaya başladım. Evlatlarıma karşı bilmeden de olsa sözlerimle, hareketlerimle zarar veriyor muydum? Sinem’in hayatı bir sözden ötürü çok kötü etkilenmişti.
Sinem akan gözyaşlarını silip, gülümseyerek sözlerine devam etti.
-Dün ne oldu biliyor musunuz? Pazara gitmiştim. Çiçek satan kadının yanından geçerken çiçekleri dikkatlice inceledim. Birkaç saksıda yoncalar vardı. Ellerimle yoncalara dokunup içlerinde acaba dört yapraklı yonca var mı diye baktım. Çiçekçi kadın,
-Ne arıyorsun? diye sordu.
-Dört yapraklı yonca, dedim.
Bir kahkaha attı, alaycı gözlerle bana bakıp,
-Yok öyle bir şey, ben ömrümde görmedim, dedi.
Biz var, yok diye tartışırken oradan geçen bir bayan yanımıza yaklaştı.
-Dört yapraklı yonca var, deyip çantasından cüzdanını çıkardı. İçerisinden ikiye katlanmış bir kağıt aldı. Kağıdı açtığında dört yapraklı yoncayı gördüm. Kağıdı elime aldım. Ben şaşkın şaşkın yoncaya bakarken kadın,
-Senin olsun, deyip gitti. Bir anda kalabalığın içinde kaybolmuştu.
Sinem cüzdanını açıp iki kağıdın arasındaki yoncayı tek tek herkese gösterdi. Gözlerime inanamadım. İncecik yapraklar kağıdın içerisinde kurumuştu. Acaba, yapışkanla başka bir yoncanın yaprağını buraya yapıştırmışlar mı? diye de uzun uzun baktım. Yonca dört yapraklıydı. Hocamız Sinem’e,
-Hadi bakalım yoncayı da buldun, yüzünü artık asık görmeyelim, dedi.
İlk başta Sinem’in annesine kızıyordum. Sonrasında kendime şu soruyu da sordum:
“Emine bu hayatta en çok istediğin şey nedir ve onun için ne kadar çaba sarf ediyorsun? En çok istediğimiz şey, bütün müminlerin istediği Allah’ın rızasını almaktır. Ne kadar dua edip ne kadar çabalıyoruz dedim kendi kendime. İstediğimiz şey çok büyüktü, çabamız ise çok az. Ya evlatlarımıza doğru adımlar attırabiliyor muyduk geleceğe doğru? Yoksa onları gayesiz bırakıp vesveselerin girdabına mı atıyorduk?
Ömrünü dört yapraklı yoncayı bulmaya adayan ve bu uğurda sağlığını bile yitiren kulunu Allah mahzun etmiyor, istediğini ayağına yolluyordu. İnsan bu dünyada ne için çalışıp çabalarsa ona kavuşuyordu. Çalıştığının karşılığını kat kat alıyordu. Çevremizi gözlemlediğimiz zaman ne çok hayırlı istekleri olanları görüyoruz ve bazen kısa bir zaman sonra isteğim olmuyor diye çabuk pes ettiklerine şahit oluyoruz. Oysa Mevla’dan isteyip, o uğurda çalışıp çabalamak sonuca götürüyor insanı. Siz ne dersiniz?
Emine Yılmaz Dereci
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.