- 540 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
YAZAR OLMAK
YAZAR OLMAK
Yazar olmak. Evet, en büyük hayali yazar olmaktı. İlkokul yıllarından beri hep bu hayali kuruyordu.
Bir kitabı eline aldığında kapağından son sayfasına kadar inceliyordu. "Buna benzer bir kitap ben de yazabilirim." diyordu kendi kendine. Daha sonra kitabı okumaya başlıyordu. Okuduğu cümleleri kendince yorumluyor, değerlendirmeler yapıyordu. Hatta bazı sözcük ve cümlelerin altlarını çiziyordu. Tekrar okumayı düşündüğü sayfaların üst kısmına yıldız koyuyordu. Bu ne kitap aşkı, bu ne yazar olma aşkı? Elinde bulunan şiir kitaplarında bulunan şiirleri defalarca okuyor, tamamına yakınını ezberliyordu.
Bu sevgi karşılıksız kalmadı: İlk şiirini çok sevdiği annesine yazdı, hem de ilkokul dördüncü sınıfta. İlk önce annesine okudu. Annesi çok şaşırdı, kendisine ilk kez şiir yazılmıştı. Bu yaşına kadar almış olduğu en güzel hediyeydi. Üstelik en kıymetli varlığı, evladı tarafından bir şiir yazılmıştı. Çok beğendi annesi, sarıldı, öptü, kokladı yavrusunu. Okula gidince öğretmenine okudu şiirini, öğretmeni de çok beğendi. Birkaç kıskanç öğrenci hariç alkışladılar sınıfça uzun uzun. Defalarca okuttular. Alkışlamayanların bakışlarını fark ettikçe daha da mutlu oldu. Çünkü kıskanılmak çok güzel bir şeydi. Öyle ya başarılı olanlar kıskanılır. Bunu iyi biliyordu.
Öğretmeni, yazdıklarını atmamasını, asla kaybetmemesini söyledi ona. Bunların çok kıymetli olduğunu belirtti, başını şefkatle okşayarak. "Tamam öğretmenim, yazdıklarımın hepsini saklayacağım." dedi. Sözünde de dururdu. "Aferin yavrum." dedi öğretmeni. Gurur duydu öğrencisinin kitap ve şiir tutkusuyla.
Yazmayı hiç bırakmadı. Okudukça okudu. Çok kitap okudu. Bir o kadar da çok yazdı. Şiirler, öyküler... Hatta ortaokul yedinci sınıfta tiyatro metinleri bile yazdı, arkadaşlarıyla canlandırdı. Hem yazar, hem yönetmen, hem oyuncu olarak alkışlandı dakikalarca.
Okuyarak, yazarak lise bitti. Üniversiteye gittiğinde kendisi gibi okumayı yazmayı seven arkadaşlar edinmesi zor olmadı. Birinci sınıfın ikinci döneminde, masraflarını harçlıklarıyla karşıladıkları fakulte olarak bir dergi çıkardılar. Bu güzel dergide bir şiiri basıldı. Nasıl mutlu oldu nasıl. Hedefine yavaş yavaş gidiyordu. Çünkü amacı yazar olmaktı. Yazarlığa doğru giden basamaklar da bunlardı zaten.
O kadar çok kitabı oldu ki, öğretmen olarak tayini çıktığında hepsini bir seferde götüremedi. Doğru düzgün ev eşyası yoktu ama raflar dolusu kitapları vardı. Sabahlara kadar kitap okuduğu oluyordu.
Kitap sevgisini öğrencilerine de aşılıyordu. Haftanın bir günü, gün boyu okulun kütüphanesinde öğrencileriyle kitap okuyordu. Hatta öğrencileri o güne kütüphane günü demeye başlamışlardı. Bir sınıf gidiyor, diğer sınıf geliyordu. Öğretmenleriyle aynı masada kitap okumak için birbirleriyle yarışan öğrenciler ilk zamanlar küskünlükler yaşadılar. Daha sonra bu sorunu çözdüler. sınıf listesine göre üçer öğrenci öğretmenleriyle birlikte kitap okuyorlardı.
Yıllar geçti, doğu hizmetini tamamladı batıya tayini çıktı. Çünkü hayali yazar olmaktı ve tüm yayın evleri batıdaydı. Fazla geçmeden bir yayın evinde Türkçe dersleri için öyküler, şiirler yazmaya başladı. Daha sonra çocuklar için yazdığı ilk şiir kitabı yayınlandı. Bunu öykü kitapları, romanlar almaya başladı ve yüzlerce kitap oldu. Bu arada dördüncü sınıfta annesine yazmış olduğu şiiri öğretmenine söz verdiği gibi atmadı ve ilk şiir kitabına koydu.
Yılmadan, usanmadan, büyük bir azimle çalışarak yazar oldu. Çocuklar ve gençler için yazmaya devam ediyor. Davet edildiği okullara söyleşilere gidiyor. Yazarlık ve yazma hakkındaki birikimlerini minik öğrencilerle paylaşıyor. Daha sonra sevgili öğrenciler için kitaplarını imzalıyor. Her gittiği okulda annesine yazdığı ilk şiirini okuyor ve çocuklardan yazdıklarını kaybetmemelerini istiyor. Onlardan söz almadan mikrofonu elinden bırakmıyor.
İSMAİL MALATYA