- 599 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Türkiye’nin Beka Sorunu
Türkiye’nin Beka Sorunu
Özellikle düşman algısının merkezine Müslümanların oturtulduğu günümüz dünyasında daha geniş anlamda Müslümanların beka sorunu var demektir. Yerine göre merkezde (Türkiye), yerine göre silahlarını deneme arenası olarak (Suriye, Afganistan), yerine göre finansör (Suudi Arabistan), yerine göre yedekte (İran), yerine göre gaz almada (Mısır) gibi roller biçilen biz Müslümanlar, daha çok ölümlerle, savaşlarla, karışıklıklarla ve açlıkla karşı karşıya kalıyoruz maalesef. Zaman zaman bize biçilen roller değişse de özünde aynı sinsi planların piyonu konumundayız. Bunu bir başka cihette sahip olduğumuz enerji kaynakları, yer altı zenginlikleri, coğrafi zenginlikler boyutuyla da ele almak gerekiyor.
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı süreciyle beraber 1948 yılında yakın coğrafyamızda, kutsal topraklarımızın yanı başında kurulan İsrail’i emziren ABD’nin ve emperyalist güçlerin amaç ve emelleri en vahşi haliyle hayatiyetini sürdürüyor. Üç adım saldıran, gasp eden ve devamında tepkilerin gazını almak için iki adım geri çekilen şeytani anlayış her zaman hep bir adım olarak yoluna devam ediyor maalesef.
Özellikle Orta Doğu’da yeni devletçiklerin kurulma planları ve çalışmaları, Suriye’de ki savaşı çıkarıp akabinde onu bahane edip Pkk/Pyd, Daeş, Fetö gibi örgütleri kullanarak amaçlarına aracı yapma çalışmaları hayatiyetini sürdürürken, Türkiye’nin beka sorunu yok demek ya yaşananları okuyamamaktan ya da bu oyunları yok sayarak emperyalist güçlerin maşalığını yapma şeklinde izah edilebilir.
ABD’nin kendi güvenlik hattını kendinden çok uzak bir nokta olan Orta Doğu’ya konuşlandırması ve savaşarak varlığını ve zenginliğini devam ettirme çabasına mukavemet göstermemek olmaz. Madem ki düşman hattında biz varız, görevlerimizi iyi yapıp savaşmak ve var olma gereklerimizi, stratejimizi birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek sağlamak zorundayız. Özellikle son birkaç asırdır ezilmişliğimizden, yıpranmışlığımızdan kurtulup sadece savunma yapan değil bir fiil plan yapan, strateji uygulayan, gerekirse saldıran konuma gelebilmeliyiz ya da gelmek zorundayız artık.
Örneğin Mısır’da emperyalist güçlerin isteği doğrultusunda darbe yapıldı. Mısır’ın zenginliklerinden büyük paylar alındı ve alınmaya devam ediyor. Mısır’a yönelik emperyalist tehdidin azalmış gözükmesi yanıltmasın bizleri. Bunun bedelini yoksulluk ve açlık olarak ödemeye devam edecekler. Şeytanın dümenine girmek bizi daha güvende ve güçlü yapmaz hiçbir zaman.
Bir insan birçok yönüyle kötüleşmişse, şeytanlaşmışsa o kişiye şeytanın musallat olmasına gerek yok. Şeytan zaten kendisidir artık. İyi kötü, haklı haksız mücadelelerin hüküm sürdüğü dünya tarlasında sadece güçlünün kazanma yanlışlığıyla, devletlerin tasallutuyla ve savaşları yöneten beyinleri de içine alan büyükçe bir stratejiyle ve hengâmeyle mücadele etmemiz gerekiyor. Başka da bir şansımız ve alternatifimiz yok.
Dünya üzerinde senaryoları yazan, oyunları icra eden, oyuncuları icat eden, sufleyi veren, yapan, yöneten vs. hep biliniyor. Gerçekte alışkanlıklar bütünü olan insanoğlunun planlarını, kurnazlıklarını zamanında ve doğru sezinleyerek çokta büyütmeden önlemleri almak gerekiyor. Yad ellere dikenimizi, dost ellere çiçeğimizi, gülümüzü göstermemiz gerekiyor. Nasıl ki Suriye kaynayan kazanı kapak tutmuyorsa biz Türkiye’nin ve İslam âleminin kaynamaması için çok uyanık olmak zorundayız. Kazanımızı sadece zenginlik, birlik ve paylaşma üzerine kaynatmalıyız.
İlkay Coşkun
19.05.2019
YORUMLAR
Beka sorunu, okurken kendi kendime sadece bizde mi mevcut diye düşündüm,dünyanın en büyük yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip Rusya,en büyük insan kaynağına sahip,ÇİN,HİNDİSTAN,katirilyon dolarlık zenginlik ABD daha nice devletler evet çok zenginiz,yeraltı yerüstü bütün zenginliklerde 1. ciyiz,teknolojide birinciyiz,nüfusta ve toprak büyüklüğünde birinciyiz bizi kıskanıyorlar,önümüzü kesmeye çalışıyorlar,beka sorunumuzun nedeni bu:)))))görgüsüzün bir oğlu olmuş,şeyini tutup koparmışlar misali
biz zenginliklerimizle öğünelim dimi,ama şunu söyleyeyim insanlarımızı kutuplaştırmada,
yalakalıkta,kbirde,sahte sofulukta ,rüşvette,irtikapta bir numarayız,beka sorunu dış etkenlerde değil beynimizin içindeki yalan ve dolanda yalandan kim ölmüş ki değil mi,
ama bir ülke çökecek beka sorunu varlığımızı çatlatıp ve her gün beka sorunu diyen saraylılarda beka sorunu,koltuklarında bunu çö<eme<sek ,durum harap,hastalık eğer içteyse ,başımızda bulunanlardan kaynaklanıyorsa nitekim ortada,Karaağacı savaş tazminatı olarak alan ve Hatayı Anavatana katan genç cumhuriyet ,çapsız yönetimle ve yöneticilerle beka sorunu yaşamaya başlamış ve utanmadan getirdikleri durumu meydanlarda haykırmaktadırlar,selamla.
İlkay Coşkun
Merhaba kıymetli hocam
Derin bir konuda temel değere sahip yaklaşımlarla örmüşsünüz yazınızı
Türklerde beka problemi binlerce yıllık tarihinin denklemi, gerçekliği
Elbette bugünde var, her zamanda olacaktır kanımca
Bunda tarihsel olarak çıtayı yüksek tutmamızında rolü var, şu an mensubu bulunduğumuz coğrafyanın, jeo politik konumun ise kesin tayin edici rolü var
Hatta bu jeo politik konumun, Avrasya noktasında olmamızın dezavantajlarını daha ziyadesiyle yaşadığımızı düşünüyorum
Dış ve iç düşmanlar kritik eşik -Gençliğe Hitabede vurgulandığı biçimde, dahili ve harici bedhahlar- şüphesiz
Yanı sıra, bilinç düzeyine sahip olmak noktasında da arz ettiğiniz gibi kuvvetli olmalıyız
Diğer yandan BEKA parantezini parti, ideoloji, mezhep, etnik köken üzerinden de okumamalıyız diye düşünmekteyim
İnsanlar farklı siyasi, kültürel, inançsal eğilimlerde olabilir
Ancak beka noktasında milli birlik ve beraberlik ögesinin, o gönül bağının sıcaklığını duyabilir, duymalı da
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
levent taner tarafından 5/20/2019 8:57:18 AM zamanında düzenlenmiştir.
İlkay Coşkun
Merhaba
Son parağrafınızda çok mühim bir noktaya temas etmişsiniz. Evet, hem toplumsal mânâda, hem bireysel olarak alışkanlıklar bütünüyüz. Geçmişimizi, geleceğimizi, yaşadığımız ânı; velhasılı bütünüyle hayatımızı, kim olduğumuzu ve kişiliğimizi alışkanlıklarımız belirliyor. Bu denli iç çatışma halinde oluşumuz, değer bellediklerimizin etrafında bu denli fazla dolanışımız, benimsemediğimizi kolaylıkla düşman ilân edebilişimiz mevcut alışkanlıklarımızdan pek de memnun olmadığımızın kanıtı gibi geliyor bana. Bir kısmımız ısrarla, kendiliğini kaybetmek uğruna bir tarafa meyledip, bütünüyle onlar gibi olmayı arzularken diğer kısmımız ısrarla ve inatla, kendisini köhneliğe sürükleyen alışkanlıklarına sarılmaya çalışıyor. Bir taraf yüzeysel taklitçiliği maharet sanarken, öbür taraf körükörüne sadakatte arıyor çözümü. Ve acı tarafı her iki tarafın düşünce, duygu, söylem ve davranış yapısı birbirinin inadını tetikliyor, besliyor büyütüyor. Ve bütün bunları bizim benimsedigimiz en güzeli, bizim doğrumuz en doğru anlayışı ile yapıyoruz.
Benim görüşüm hangi dinî anlayıştan, mezhepten tarikattan; hangi ideolojiden, siyasi görüşten, yaşam tarzından olursa olsun bu ülke insanı büyük oranda aynı türden kişilik alışkanlıklarına sahip. Ekseri çoğunluk çözümü buzdağının görünen kısmında arıyor. Kendi ideolojisinin ülkenin ve dahi İslam aleminin sorunlarını çözeceğini sanıyor. Yaşananların nedenlerini yüzeyde ve ilk bakışta görünenlerde arıyor. Dolayısı ile üretilen çözümler de kısa vadeli ve yüzeysel oluyor. Oysa buzdağının görünmeyen kısmı görünenden çok daha büyük. Asıl keşfetmemiz gereken nedenler ve çözümler orada saklanıyor da biz mevcut düşünsel, duygusal, söylemsel ve davranışsal alışkanlıklarımız yüzünden fark edemiyoruz onları. Bir türlü beceremiyoruz meseleleri derinlemesine irdelemeyi.
Ben çözümü kendiliğini muhafaza ederek değişim, gelişim ve yenilenmeye açık alışkanlıklar edinmekte görüyorum. Bunu birilerinden istemiyorum ve kimseye de dayatmaya hakkım olmadığını düşünüyorum. Kendimden istemeliyim bunu ve ilk önce ben bu tür alışkanlıklar edinmeliyim. Sonra ailemi aydınlatabilirsem ne âlâ.
Dış güçler olacak, bekâ sorunu olacak, dünya üzerinde bizden güçlü olanlar da olacak. Kısmen bunlarla da ilgileneceğiz elbette. Fakat geri kalmışlığımızı, uğradığımız katliamları, maruz kaldığımız aşağılanmayı bütünüyle Batıya ve onun uzantılarına yıkmak yahut ülke içinde belli bir gruba, partiye, ideolojiye yahut dine mâl etmek pek gerçekçi gelmiyor bana. Hatta ziyadesiyle yüzeysel nedenler olarak görüyorum bunları. Sorun şahsi ve millî kişiliğimizde. Kendimizi olduğumuz gibi kabul edemediğimiz gibi, taklit ettiklerimize de ancak şeklî boyutta uyum sağlayabiliyoruz.
Kendi bakış açımdan katkı sağlamak istedim. Saygılarımla.