- 565 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Fıçı ‘Geçmişlerinin canı için’
Ağustos sıcağı. Ağaçtan yapılmış fıçılar su ile doldurulup akşamdan dışarıya sekmenin üstüne bırakılırdı. Karasal iklim gereği ayaza yakın gece soğuğuyla hem dinlenir hem de buz gibi olurdu. Ilımasın diye de öğlene kadar gölgeden çıkarılmazdı.
Evimiz köyün batı çıkışındaki tarla ve arazilerin başlangıcındadır . Arazi yolları da evin önünden geçer.
Mezarın yolu; Hoyhoy ve Sekne Pınarı Berdi Gölü. Yani Kayseri Sivas yolu.
Orta yol ; Karaosmanın Bağı ,Efenin Bağı, Solak Kadirin Bağı, Bekir Hocanın Bağı ve asıl Kadılı ve Kevenlik Kabaktepe yolu. Oradan da sabır ve sebatla devam ederseniz ta Kayseriyi bile boylarsınız.
Üçüncüsü de kenar yol; Ucu Ciniklerin Bağına kadar uzanır. Osman Uşağıyla sınıra dayanmışınız demektir.
Öğlenin sıcağında bu üç yoldan angıçlara vurulmuş saplar saman ve buğdayı ayrılmak üzere patos mahalli harmana taşınırken birer birer bizim kapımızın önünden geçerlerdi. Ağustosun sıcağı dedikya at arabalarıyla uzaklardan kimisi sap üzerinde kimisi de yaya olarak sap üzerine saplanmış ok etrafın da pervane olurcasına koşturarak yüklü angıcı terazilemek için devrilmesin diye bir oyana bir bu yana koştura koştura köy girişine kadar gelirlerdi.
Biz henüz ilkokul çağlarında iken tam da burada devreye girerdik. Evde yoğurt varsa soğuk fıçı suyuyla yapılan ayran, saplı bakır maşrapa ile araziden gelen at arabalarındaki insanlara ikram edilir. Ayran bitince fıçıdaki sulara başlanır. Ta ki fıçıdaki su bitinceye kadar. Fıçıyı erken bitiren anneden ödülü de hak ederdi. Bu koşturmaca tarladan harmana sap çekme seromonisi bitinceye kadar devam ederdi. Sıcaktan kırılmışcasına kana kana ayran ya da suyunu içenler ‘geçmişlerinin canına değsin’ demeyi de ihmal etmezlerdi. Tanımazlardı bizi. Kimin oğlusun diye sormazlardı da. İkramın nereden geldiği belliydi çünkü. Bu ikram ne hazırlayana bir yüktü ne de koşuşturan bizlere.
‘Geçmişlerinin canına değsin evladım’ cümlesi bizim tüm yorgunluğumuzu da alır götürürdü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.