MISIR LANETİ 1
1.BÖLÜM LANETİN GEÇMİŞİ
‘’ gerçeği kanıtlanmamış bir hikaye ile başlıyoruz arkadaşlar. Arkanıza yaslanın ve yolculuğa hazır olun. Bitince sorularınızı alırım. ‘’ profesör sinsi sırıtışı ile herkesin arkaya yaslanmasını bekledi. Derin bir nefes aldı ve ellerini birbirine sürterek kendisinin de hazır olduğunu belli etti. Gezerken ufaktan ufaktan anlatmaya başladı.
‘’Tarihi belli olmayan bir zaman da , yeri bilinmeyen bir mekan da bir grup arkeoloji çalışması çalışması yapıyormuş . Grubun bir kısmı mısır tanrıları inancına sahipken bir kısmı yunan tanrılarına inanıyormuş. Ama iki kız kardeşimiz ki grubun en önemli kişileriymiş aşırı bilgiye sahiplermiş ve üstlerinde bunun egosunu taşırlarmış. Onlar ne mısır tanrılarına ne de yunan tanrılarına inanmıyormuş. ‘’ nefesi tükenmişti profesörün. En sevdiği hikayelerdi bunlar. Soluksuz anlatmak istiyordu. Sınıf inceledi. Bütün herkes merakla onu dinlerken sınıfın en iyi öğrencilerinden biri olan ve her seferinde adını unuttuğu öğrencisi ‘’ dalga mı geçiyor bu adam bizimle’’ bakışını sunuyordu. Onu umursamamaya çalışarak hikaye ye devam etmeye başladı aynı heyecanla.
‘’bir kazı alanında üç ay debelenmişler ve tanrıların kanıtı olarak bir ipucu bile bulamamışlardı. Bu sebep iki kız kardeşi dalga geçmesine ve isyan etmesine sebep olmuştu. Grubun geri kalanı da bu konuda onlardan fazlasıyla çekmiş ve usanmışlardı. Tanrıları kızdırmalarından çok korkuyorlardı ve bu sebepten kazı alanından vazgeçmek zorunda kalmışlardı. Son gece bir eğlence düzenlemeye karar vermişlerdi. Kazı alanında yapacakları eğlenceyi üstleri duysa belki de mesleklerine son verilirdi ama onlar bu eğlenceyi hakettiklerini düşünüyorlardı. O gece herkes sarhoş olmuştu. Kız kardeşler her zaman ki egoları ile saçmalamaya başlamışlardı bile. ‘’ eğer yarın ki son kazımızda tanrılara ait herhangi bir şey bulursak kendimizi tanrılara sunacağız’’ demişlerdi ve büyük bir şimşek çakmış gök gürüldemeye başlamıştı.’’ Profesör sınıfa bakmak için susacaktı ama şimşek çakmasıyla onunla dalga geçer gibi bakan öğrencisi dışında herkes yerinden fırlamıştı. Profesör bile etkilenmişti. Konu dağılsın istemediği için hemen küçük bir öksürük arkasından devam etti.
‘’grup aşırı derecede ürkmüş korkudan dolayı put kesilmişlerdi. Sonunda kızları kınayarak odalarına dağılmışlardı. Sabah olduğunda kimse birbiriyle konuşmadan işe koyulmuştu. Son kazıları istemeyerek birazda korkarak yapıyorlardı. Bu gerginliği tek bozan kızların hala dalga geçmesiydi. Ama öyle bir şey oldu ki grup ne yapacağını şaşırdı. Birkaç çabanın sonunda bir sandık çıkarmışlardı. Sandığın üzerinde değişik semboller onlar için bile yabancıydı. Sandığı bir türlü açamamışlardı. Kızların o egolarıyla dalga geçmeleri bitmiş sessizce bir ciddiyete bürünmüşlerdi. İşlerinin en iyisi olduğu buradan belli oluyordu. ’’
Bir şimşek daha çakmıştı. Profesör alıştığından mı bilinmez bir tepki vermeden öğrencilerine buz gibi bakışlarını atıyordu. Hikayeleri anlatırken öğrencilerini korkutmayı seviyordu.
‘‘ kutuyu açamamaları onları kargaşaya sebep olmuştu. Kardeşler bile kendi aralarında tartışıyordu. Tartışma o kadar büyümüştü ki sandığı çekelerken birbirlerine zarar verdiklerini bile farketmemişlerdi. Ellerinden akan kan sandığın küçük bir haznesine dolmuş ve değişik bir duman salarak yavaşça açılmasına sebep olmuştu. Kutu yavaşça açılırken içinden parıltı artıyordu ve gruba merak sarıyordu. İki yüzük varmış içinde. Yüzükler o kadar güzelmiş ki herkes büyülenerek bakıyormuş. Ellerine alınca güzeliği gider korkusuyla dokunamamışlar bile. Tabi kızlar hariç. Kızlar yüzükleri incelemek içi ellerine almışlar. Bir yüzükte OSİRİS birindeyse İSİS yazıyordu. Kızlar korkuyla çığlık atmışlardı ve bir anda yok oldular. Söylenenlere göre OSİRİS ve SETH kızları almışlardı. Grup sandığa baktıklarında yüzükler yokmuş ve değişik harfler işlenmiş. Kimse ne yazdığını çözememiş. Hikayeler almış başını gitmiş. İki kız kardeşin tanrılara evlat verdikleri ama onları dünyada sakladıkları geçiyor. Hatta tanrılar bu duruma çok kızıp iki kardeşi lanetleyip cehenneme yolladıkları geçiyor. Osiris ve Seth ‘in hala da kı-‘’ profesörün en nefret ettiği şey olmuştu. Bir öğrencisi onun cümlesini kesmişti ve tabi ki bu en baştan beri onu ciddiye almayan öğrencisiydi.
‘’yani diyorsunuz ki mısır tanrılarının işi gücü yok ergen gibi iki kız kardeşi kaçırıp beceriyorlar. Merak ettimde o sırada ölüleri kim yargılamış. Yada nasıl şeytani tanrıya kanacak kadar salakmış?’’
O an öyle bir şimşek çaktı ve gök gürüldedi ki camlar bile sallanmıştı. Zil çalmasıyla profesör apar topar sınıftan kaçarcasına çıkmıştı ve kızın ondan aşağı kalır yanı yoktu.