Çocuklar Büyüyor, Büyüyor Da
“Çocuğum beni dinlemiyor. İstediğim saygıyı göstermiyor!”
“Eve kapandı. Arkadaş çevresi yok gibi. Televizyon ve bilgisayar onun dünyası”
“Okuldan şikâyet geldi. Çete kurmuşlar. Bu çocuk canıma tak ettirdi ya…”
“Derslerine çalışmıyor. Şiddet içerikli oyunlar oynuyor.”
Gibi bir sürü şikâyet dile getirilmekte annelerin ve babaların konuşmalarında.
Hangi veli ile konuşsam çocuklarından ayrı bir şikâyet içinde. Her evde eşler çalışıyor ve eve çok yorgun geliyorlar. Akşam eve geldiklerinde çocukla ilişkileri “Ödevlerini yaptın mı çocuğum!” gibi bir iletişim oluyor. Çocukla iletişim neredeyse yok gibi hafta içinde. Yaşamın zorluğu içerisindeki durumumuz çocuğun dertleri ile ilgiyi neredeyse yok denilecek seviyeye getirmiş durumda. Eskiden çocuğun dedesi, anneannesi veya babaannesi olurdu. Artık ataerkil yaşamda sonlanmış durumda. Hiçbir gelin, kayınvalidesine yakın bir yerde oturmayı da düşünmüyor. Çocuk ya etüt merkezlerinde ya da bir bakıcının kontrolünde büyüyor. Eğitim şartları da buna eklenince, küçük yaşta çocuktan büyük beklentiler umuluyor.
Küçüklüğümü hatırlıyorum. Babamızla iletişim kuramazdık. Derdimizi söylemezdik. Sevgisini göremezdik. Halıda diz çöker, konuşmasını dikkatle izleyerek otururduk. Eğer bize bir emir verirse bunu sevgi zannederdik. Ben hala babamın yanında ayaklarımı uzatıp oturamıyorum. Böyle bir terbiye içinde büyüdüm. Sokağa çıkardım. Misket oynardım. Çamura çivi atardım. Sinemaya giderdim. Bir bağımsızlığım vardı ama eğer sınırları zorlarsam cezası dövülmek olurdu. Dayak yemekten çok korkardım doğrusu.
Günümüzde, evimizde bilgisayar, internet, televizyon… Sanal her şey var. Reklamlar ile çocuk ne yiyeceğini belirliyor. Görsellerle yetişiyor. Yanımda otururken, kumandalar onun elinde. Kitap oku diyorum, bin türlü bahane uyduruyor, anlıyorum ki, okumak hoşuna gitmiyor. Televizyondaki görselleri seyrediyor. Adeta bu filmlerin, dizilerin saatlerini ezberliyor ve dikkatlice seri olarak takip ediyor. Büyüklerde geleneksel olarak böyle yetiştiği için pembe dizileri seyrediyor ve tartışmaları veya yaşam biçimleri onunla şekilleniyor. Ben mümkün mertebede sanal âlemi eve taşımıyorum. Ama çocuğumun televizyon başından veya internetten koparamıyorum. Oyuncakları bile çok sevimli gelmiyor. Beynine giren her şey, öylesine hazır geliyor ki… Düşünmeye bile gerek görmüyor. Hatalarından ders almıyor. Bir turnuvaya katılmışsa ve yenilmişse üzülmüyor veya aldırmıyor, diğerinde nasılsa yenerim diyor.
Teknoloji gerçekten harika… Her şey hızlı ve hazır bir formatta veriliyor. Evde yemek yapmayı unuttuğumuz gibi, çocuklarımız hamburger yemek yemeye, hazır yemeye alışıyorlar böylece. Maddesel bir formatta, sevgisiz büyüyorlar.
Bu sevgisizliğe son verebilmek için, işten geldiğimizde evimizde yorgunluk diye bir şikâyetimiz olmayacak. Ailemiz ve çocuklarımızla adeta sevgi nehrine dalacağız. Çocuklarımıza kitap okumayı alışkanlık haline getireceğiz. Çünkü kitap okurken her kahramanı okuyucusu kendi hayal eder, beynindeki loblar açılır, gelecekteki ideallerin zor olduğunu görür, kıymetini anlar, vizyon belirler kendi kendine, çalış demezsin çalışır, sevginin kıymetini anlar, utangaç olmaz, duygularını cesaretle sergiler. Okumak çocuk için doğal bir özgürlük ve hayal dünyasıdır.
Televizyon ve internette sadece eğitici programları bizim gözlemimizde seyrettirmeliyiz. Sevdiği bir spor dalında sürekli bir takım içinde çalışmaya yönlendirmeliyiz. Tek başına değil, topluca çalışma içindeki faaliyetlerde çalışmasını sağlamalıyız. Toprakla ilişkisini kesmemeliyiz. Pikniklerle bunu sağlamalıyız. Çocuklarımızla ne kadar birlikte olursak ve sabırlı davranırsak, paylaştığımız süreçte bu başarılı çocuk olmasını sağlayacaktır. Emirle başlayan yaptırımlar, büyüdükçe bizden uzaklaşmasını sağlayacaktır. Sözümüzü dinlemeyen ve sırlarını paylaşmayan bir gizemle büyüyecektir.
Emeksiz iş olmaz. Karşılığı para olmayan bir eğitimdir çocuklarımıza verdiğimiz. Dizlerimizi dövecek hale gelmeden, ihtiyaçlarını görüp, manevi dünyasına ışık olmalıyız. Para vermekle veya yedirip içirmekle çocuk büyümüyor. Parayı verip de, itaatkâr olmasını bekleyemeyiz. Çocuğun istekleri olduğunda, yorgunum ya da kumandayı elinden alıp, kendi istediğimiz bir televizyon kanalını seyretmeye yönlenmemeliyiz. Ona örnek olacak bir yaşamı gerçekleştirmeliyiz. Nasılsa parayı kazanan benim, her şeyi yapabilirim gibi egomuzu artıracak paylaşımlardan kaçınmalıyız. Onunla senli beni olmamalıyız. Ona bir arkadaş kadar yakın davranmalıyız. Onun önünde giden lideri, kahramanı olmalıyız.
Şimdi elimizi çenemize koyup düşünelim. Televizyondan ve internetten çocuğumuz için vazgeçebilir miyiz? Sanal dünya yerine gerçek dünyaya dönüp, eski alışkanlıklarımızı yeniden canlandırabilir miyiz? Atalarımızdan gördüğümüz hoş deneyimleri, teknoloji ile gelen yeniliklerle birleştirerek yaşatabilir miyiz? Günümüzde savaşlar cephelerde değil evlerimizde olmaktadır. Ahlak-erdem evde öğrenilir ve yaşanılır ancak. Bu güzellikleri içtenlikle yaşayarak ve çocuklara örnek olarak gerçek kazananlardan olmamız dileğiyle…
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Duyarlı yürek sesiniz ile gerçeklere nail olduk ince bir dokunuşla yürekleri de ihya ettiğiniz.
Selam ve saygılarımla değerli hocam.
saf şiir
Amiyane tabir ile çocuklar konusunda ''Ne kadar köfte o kadar ekmek'' Çocuklarının ilgisiz olduğundan dem vuran aileler önce kendilerine şunu sormalı, ''Ben çocuğuma harçlık vermenin ötesinde onun ile ne kadar ilgilendim.'' Ne kadar oyunlarına ortak oldum, ne kadar sarıldım, canım dedim içimden gelerek? Çocuğu dövmek de neymiş? Yok artık böyle bir şey, olmamalı... Manevi olarak da kız çocuklarına anneler, erkek çocuklarına da babalar Din adına İslam adına gerekli yüklemeyi mutlaka yapmalı ki Allah indinde bunun sorumluluğu da var, unutmamalı... Güzel bir yazıydı kutluyorum yürekten...