- 964 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
GÖÇEK GEZİMİZ
4- GÖCEK GEZİMİZ-2019
İTÜ-Mak.Fak-62 Girişliler olarak bu sene de, ülkemizin cennet köşelerinden Muğla ilimizin Fethiye ilçesinin Göcek beldesinde bir araya geldik.Geçen seneki Kaz Dağları gezimizde oy çokluğu ile bu belde de toplanmayı kararlaştırmıştık ve organize işlerini de Sema/Savaş Çevik çifti ile Sevil/Taner Somaklar arkadaşlarımıza vermiştik.Arkadaşlarımızın uzun tetkik ve araştırmaları sonunda bizlere gezi programını ve ödeme koşullarını bildirdiler.Buna göre Göcek-Lykia Resort Otelde üç gece kalınacak,26 Nisan 2019 günü; Dalyan Çayında Tekne Gezisi ve ertesi günü de Göcek Körfezinde yat gezisi yapılacaktı.Zaman içinde 62 arkadaşımız katılacağını bildirdi ve ödemeler yapıldı.Arkadaşlarımız çeşitli yörelerimizden ve yurt dışından gelecekleri için geliş ve dönüş durumları serbest bırakılmıştı..
Gezi durumu netleşince İstanbul Anadolu yakasında bulunan arkadaşlar Sabiha Gökçen - Dalaman Hava Alanlarından gidiş-dönüşümüzü yapmayı kararlaştırdık. Biletlerin temin işini, Faruk Altınok ve ben Hulusi Kınsız arkadaşımıza havale ettik. Ancak gidişte o gün için yer kalmadığından biletleri, Pegasus Firmasından bir gün öncesine alabildik. Durumu organize eden arkadaşlarımıza bildirerek otelde yerlerimizi de ayırttık.
Hareket günü gelince Sabiha Gökçen Hava Alanında buluştuk. Uçağın kalkmasını beklerken Taner, otelin bir vasıtası bizi Dalaman Hava Alanından alıp otele götüreceğini telefon ile bildirmesiyle sevindik. Gerçekten de öyle oldu. Dalaman Hava Alanında daha kapıdan çıkarken genç birisi “hoş geldiniz” diyerek bizleri minibüsüne bindirdi ve otele doğru yol almaya başladık. Geniş bahçeli iki katlı yazlıkları ve çeşitli meyve bahçelerini izleyerek otelimize vardık. Oda görevlisi çantalarımızı alarak odamıza götürdü. Yerleşmeye başladık. Ancak bir çantamın oda içinde olmadığını görünce bende şafak attı. Nerede unuttum diye düşünürken müracaat yerine bir bakayım diyerek dışarı fırladım. Havuz başında oturan Erhan Uğur arkadaşımız ile selamlaştıktan sonra merakla içeri girdim. Küçük çantam müracaat kürsüsü önünde duruyordu. Ben rahatladım, hanımın da rahatlaması için odaya götürdüm. Daha sonra Erhan ile görüşmeye çıktığımda bazı arkadaşların da gelmiş olduklarını gördüm. Geziyi tertip eden Savaş ve Taner de sohbete katıldılar. Benim dikkatsizliğim dışında organizasyon çok güzel başlamıştı, aynen devam edeceğine benziyordu.
Daha sonra odama giderek biraz dinlendim. Akşam yemeğinin durumunu öğrenmek için otelin havuz başında oturan arkadaşların yanına gittim. Çünkü öğle yemeği olarak Faruk’un Sabiha Gökçen Hava Alanında ısmarladığı birer çay ve simitle idare ediyorduk. Arkadaşların sorması üzerine organizatörümüz Semra Çevik Hanım:
-Akşam yemeği otelde saat 19.oo da başlar, ücretsizdir. Ancak birkaç kişi Göcek’te deniz kıyısında bir balıkçı lokantasına gitmek istiyoruz. Oraya otelin servisi de vardır. İsterseniz sizler de gelebilirsiniz deyince bizler de uygun bulduk ve zamanı gelince Melike Restorant’ta toplandık. Semra Hanım, iyi bir organizatör olduğunu burada da göstermişti. Masaları bize göre düzenletmiş, sayımıza göre deniz ürünlerini hazırlatmıştı.
Resim-1 Otele bir gün önceden giden arkadaşlarımız eşleri ile birlikte toplu halde. İlk gün Melike Balık Lokantasında çeşitli deniz ürünleriyle kendimize hoş bir akşam yemeği ziyafeti çektik.
Yemekte ilk önce yöresel bitkilerden oluşan çeşitli mezeler, kalamar, midye ve karides servisler yapıldıktan sonra da ana yemek ızgara balık servisi yapıldı. Yalnız mezeler içinde yoğurtlu taratorun olmasını uygun bulmama rağmen arkadaşlara ben de katıldım. Balık çok taze olmasından dolayı aksi bir durum olmadı.
Yemekten sonra çarşıda biraz gezindikten sonra servisle otelimize döndük.
Ertesi günü otelde açık büfede kahvaltımızı yaparken arkadaşlarımızla sohbet etmeye başladık, Eski buluşmalarımızda genelde meslek üzerine konuşmalarımız olurken son senelerde sağlık ve hastaneler üzerine olmaya başladı. Her birimiz 75 yaşını tamamlamış benim gibi seksenine merdiven dayayan arkadaşlarımız da vardı. Erhan Uğur arkadaşımız rahatsız olmasına rağmen elinde bastonu ile aramızdaydı. Bu arada arkadaşlarımız kendi olanakları ile gelmeye başladılar.En kalabalık grup ise İstanbul’dan gelen Zafer Başaran-Abdullah Parlar grubu idi.Kendilerini otel girişinde özlemle karşıladık.Yalnız lise ve fakülte arkadaşım Abdullah ile sarılırken bir kolunu arkasında tutması dikkatimi çekmişti.Kolu kırık mı diye meraklandım.Meğer Zafer’in minibüste unuttuğu el çantasını gizliyormuş.Nedense unutkanlığımız artmaya başladı.Yaşlanıyor muyuz ne ?Arkadaşlar ile ayak üstü sohbet ettikten sonra odalarımıza yöneldik..
Öğle yemeği için yine servisle Göcek çarşısına gittik. Yemeğimizi yedikten sonra kıyıda dolaşmaya başladık. Göcek Körfezi yat ve teknelerin adeta istilasına uğramış, tüm kıyıları kaplamışlardı. Savaş’ın dediğine göre burada 5 adet marina varmış ve tamamı doluymuş.
Resim-2 Göcek. Fethiye ilçesine bağlı bir beldedir. Adını taşıyan körfez başına kurulmuş bir turizm ve sayfiye yeridir. Körfezin çevresi yemyeşil tepelerle çevrili olup adalarıyla da tanınmıştır.
Daha sonra kıyıda bir çay bahçesinde gruplar halinde oturmaya başladık. İsviçre’den gelen Şadan Küçükler arkadaşımızın yaşlandıkça Atatürk’e bezemesi dikkatimizi çekmişti. Kendisinin Üsküp doğumlu olduğunu zaten bilirdik. Bu durumu kendisine söyleyince:
-Atatürk’ün dedeleri benim doğduğum köye yakın bir köyden göçtüğünü biliyorum. Ancak bir akrabalık durumu var mı? Onu bilmiyorum dedi. Birlikte bir fotoğraf çektirdik.
Resim-3 Üsküp doğumlu Arkadaşımız Şadan Küçükler’in Atatürk’e benzemeye başlaması dikkatimizi çekmişti. Atatürk’ün dedeleri de komşu köyden göçmüşmüş.
Bazı arkadaşlarımız yaya olarak otele dönerken bizler gelen servis minibüsüne bindik. Otelimiz kıyıya yayan 15 dakikalık bir mesafedeymiş. Akşam yemeğimizi bu sefer otelde yedik. Yeni gelen arkadaşlarımızı karşıladık. Havuz başında sohbet eşliğinde çaylarımızı yudumladıktan sonra odalarımıza gittik.
Ertesi günü açık büfedeki sabah kahvaltımızda Nusret Parıldar ve Metin Gültekin dışında listelenen tüm arkadaşlarımızın geldiğini memnuniyetle gördük. Bu iki arkadaşımız vecibelerini yerine getirmiş olmalarına rağmen son anda çıkan önemli mazeretlerinden dolayı toplantıya gelemediler. Ahmet Baflı ve Fahri Paksu Kıbrıslı arkadaşlarımız ise gezimize ilk defa katılmışlardı. Kendilerini aramızda görmekten mutlu olduk. Diğer gezilerimize de katılacak kadar geziden memnun olduklarını umuyoruz.
Kahvaltıdan sonra otelin önünden bir otobüs ve bir minibüsle Dalyan’a doğru hareket ettik. Geniş meyve bahçeli yazlıklar ve çam ormanlı tepeleri kat ederken bayan rehberimiz yöre hakkında bizlere bilgi sunmaya başladı. Özet olarak:
-Tekne turumuzun başlayacağı Dalyan, Muğla’nın Ortaca ilçesine bağlı bir beldedir. Köyceğiz Göl sularını Akdeniz’e taşıyan kanal üzerinde kurulmuştur. Adını bu kanaldan almıştır. Kış aylarında 5000 civarında olan Dalyan’ın nüfusu yaz aylarında yüz binleri geçer. Yapılaşma iki katla sınırlı olduğu için büyük otelleri yoktur
Rehberimiz konuşmasını bu şekilde devam ederken vasıtalarımız Dalyan’a gelmişti.
Resim-4 Köyceğiz gölünden taşan fazla sular, Dalyan Kanal/Nehri ile Akdeniz’e başalır. Bu kısmın önü deniz tarafından kum ile doldurulunca İztuzu Plajı meydana gelmiş, nehrin suları da sağa kıvrılarak denize ulaşmıştır. Bundan dolayı İztuzu Plajı’ın bir tarafında tatlı su diğer tarafında da tuzlu su olması ilgiyi artırmaktadır. Bilindiği gibi burası aynı zamanda koruma altındaki Karetta Karetta kaplumbağalarının yumurtlama alanıdır.
Dalyan çarşısında ve kıyıda biraz dolaştıktan sonra bizleri bekleyen iki adet tekneye bindik. Kanal hayli genişti. İki yakasında da binalar arka taraflarda çam ormanları yükseliyordu. Su berrak ve masmavi idi. İçindeki uzun sarı sazlar obek obek adacıklar oluşturmuştu. İçlerinde yeşil ve taze olanlar, manzaraya bir başka ahenk veriyordu. Bizler bunları izlerken rehberimiz özetle:
-Bu gördüğünüz sazlıklar çeşitli kuşların barınma ve çoğalma alanlarıdır. Gel-git olaylarında deniz suları kanala geri gelir ve çevreye taşar. Bu bakımdan eskiden çok bataklık olur, her tarafı sivrisinekler kaplarmış. Sıtmaya yakalanan halk yaşamını yitirirmiş. Ancak daha sonraları kanalın kıyılarına dikilen okaliptüs ağaçları bataklık alanları kuruttuğu gibi dikilen zakkum ağaçları da sivrisineklerin yayılmasını önlemiştir. Bu çabalar sonunda hayatı cehenneme çeviren bu yöre, ülkemizin cennet köşelerinden birisi oluvermiştir.
Resim-5 Dalyan, Dalyan Kanal’ından bir görünüm ve seyir halindeki gezi tekneleri. Yılın sadece 5-6 ay oturulan yazlıkların tarım alanlarımızı yok etmeye başlamasının hesabını torunlarımıza nasıl vereceğiz?.Diye bu güzellikleri izlerken tasalandım. Bu sorun Karadeniz dışında tüm kıyılarımızda vardır. Son zamanlar orada da kıyı ormanları yanmaya başlamıştır.
Rehberimiz devamla:
-M.Ö-2000 yıllarında buralarda, Likyalılar yaşamışlardır. Denizci ve yüksek bir kültüre sahip olan Likyalılar bir Anadolu halkıdır. Kazılar ve tarih araştırmalar halen devam etmektedir. Sağ tarafta ilginç kaya mezarlıklarını görmektesiniz. Daha sonraları Karyeliler burasını istila edince kaya mezarları yarım kalmıştır. Karyalılar, tüm erkeklerini öldürmüşler, kadınlarını ise esir etmişlerdir. Bu kadınlar efendilerine hizmet ederken hiç konuşmazlarmış. Bu durum bize “Yüz Görümlük” âdeti olarak intikal etmiştir. Dalyan Kanalı veya Nehri’nin de bir efsanesi vardır. Apollo’nun oğlu olan Karya Kralı Miletos’un ikiz çocukları olur. Erkek olana Kaunos, kız kardeşine ise Byblis adı verilir. Byblis erkek ikizine âşık olur. Ancak ikizinden karşılık bulamaz. Kral yasak aşkı öğrenir öğrenmez oğlunu kovar. Kaunos, sevenlerini de yanına alır ve kendi adını taşıyan Kaunos kentini kurar. Byblis ise bu ayrılığa dayanamayarak pınarları kuruyuncaya kadar gözyaşı döker ve sonunda bir kayadan atlayarak canına kıyar. Byblis’in gözyaşlarından Dalyan Kanalları, saçlarından ise sarı sazlar oluşmuştur. Diye bir efsanemiz, halk arasında pek yaygındır. Selçuklular bu yöreye hâkim olduktan sonra buraya Yörük Türkmenlerini yerleştirmişlerdir..Halkı biraz tutucu olup yabancılardan kız alıp vermezler. Hanımlar çok güzel ve çalışkandırlar. Hatta
Ev yaparsan tuğladan
Kız alırsan Muğla’dan
Sonra pişman olmadan.
Diye devam eden bir şiirimiz de vardır.
Resim-6 Likya Kaya Mezarlığı ve Dalyan Kanalı/Nehri. Likyalılar, M.Ö- 2000 ile MS-358 yılları arasında bu yörelerde hüküm sürmüş, gelişmiş bir medeniyete sahip denizci bir Anadolu halkıdır. Karyalılar buraları işgal edince görülen yapım halindeki Kaya Mezarları, yarım kaldığı tahmin edilmektedir. Bu mezarlar, üst taraftan sarkıtılan ip yardımı ile kayalar oyularak yapılmıştır. Kazı ve araştırmaları devam eden bu büyük medeniyetin yazıları da henüz okunamamıştır.
Kulağımız rehberimizde, gözlerimiz manzaralara kilitlenmiş olarak yol alırken öğle yemeği zamanı gelmiş ve kıyıdaki bir lokantaya gitmek için iskeleye yanaşmaya başladık. Önceden siparişlerimiz alındığı için beklemeden balık veya köfte ağırlıklı leziz Ege yemeği yedik. Yemek esnasında lokantanın arka bahçesinde bir ağaçta iri sarımtırak meyveleri görünce garsona ne olduğunu sordum. Adamcağız “tamam” diyerek gitti iki tane getirdi. Marsilya Portakalı imiş. Portakal, mandalina veya limon ağaçlarını hala tanıyamadığıma üzüldüm.
Öğle yemeği tamamlanıp biraz dinlendikten sonra İztuzu Plajı ve Kaplunbağa Hastanesine gitmek üzere teknelerde yerimizi aldık. Arkadaşların koro halinde söyledikleri şarkı ve türkülerle sarı sazlıklar arasından geçerken rehberimiz bir ara kıyılardaki çinar yaprağı şeklinde ancak daha küçük yapraklı olan ağaçları göstererek “Sığla Ağacı” olduğunu söyledi. Kabuğu yarılarak akan suyuna “Sığla Yağı” deniyormuş. Bu yağ karaciğer hastalıklarına iyi geliyormuş. Arkadaşların “Nereden alabiliriz?” diye sorması üzerine:
-Dalyan’da serbest zaman vereceğiz. Sığla Yağı, Çam Balı gibi yöresel ürünleri satan mağazayı gösteririm. Oradan alış veriş yapabilirsiniz dedi.
Resim-7 Dalyan Kanalından ilerlerken sarı ve yeşil renklerindeki obek obek dağılmış sazlıklar ilgi çekiciydi. Bunlar çeşitli kuşların barınak ve üreme alanlarıdır. Koruma altındadırlar.
Teknemiz yoluna devam ederken önümüze aniden adeta kumdan bir set çıkıverdi. Kendi kendime “Hani bu kanal/nehir Akdeniz’e ulaşıyordu?” diye düşünürken durumu yanımdaki Faruk’a sordum:
-İşte meşhur İztuzu Plajı burasıdır. Nehir, sağdaki küçük tepenin arkasından denize kavuşuyor dedi. Tekne plaj iskelesine yanaştı ve bir çay bahçesine giderek bir tarafı tatlı su, diğer tarafı tuzlu su olan ve uzayıp giden bu meşhur ancak mevsimi olmadığı için ıssız kalmış bu plajı çaylarımızı yudumlarken izlemeye başladık. Bazı arkadaşlarımız kumlarda ve deniz sularında gezindi. Fotoğraflar çektirilerek anılar ebedileştirildi.
Dönüşte kaplumbağa hastanesine uğradık. Mevsimi olmadığı için Kareta Kareta Kaplumbağalarını göremedik. Bu kaplumbağalar denize atılan plastik artıkları yediğinde ölüyorlarmış. Bu arada bir Mavi Yengeci izledik. Bazı arkadaşlarımız önceden sipariş ettikleri yengeçlerine kavuştular!..
Buradan Çamur banyolarına doğru hareket ettik. Yine koro halindeki müzikle yol alıyorduk. Bazı zamanlarda teknelerimiz yan yana giderken birbirlerine iyice yaklaşıyorlar; ayrı teknelerdeki arkadaşlarımız, ellerini şaklatıyorlar veya o anı fotoğraflıyorlardı. Neşeli bir hengâmede yol alırken sol tarafımızda yerden yükselen buhar ve tuhaf bir kokuyu algıladığımız esnada; teknelerimiz yine yaklaşarak giderken herkesin duyacağı şekilde rehberimiz:
-Bir kokunun gelmesi ve buharların yerden yükselişi çamur banyolarına geldiğimizi gösteriyor. Sol taraftaki banyo tabii olduğu halde diğer taraftaki banyo çamurunun başka yerlerden taşınması ile oluşturulmuştur. İnsanlar buraya gelerek çamurda yarım saat kadar kalırlar. Ciltlerindeki lekeleri yok ederek güzel bir cilde sahip olur diye sözünü tamamladı.
Resim-8Teknelerimizin birbirlerine yanaşıp gitmelerinin bir anında; orta, lise ve fakülte sınıf arkadaşım Zafer Başaran da görev başındaydı. Yazıdaki resimlerin çoğu; Zafer ve Abdullah tarafından çekilmiş olanlardır. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Bizlerin cilt güzelliğine gereksinmemiz olmadığı için çamur banyolarına uğramadık. Kaptanlarımız dümenlerini, ilk hareket ettiğimiz iskeleye doğru çevirdiler. İskeleye yanaşıp serbest zaman verilince arkadaşlarımız çarşıda alış-verişlerini yaparken ben de eczaneden bir ilacımı temin ettim.
Kıyıda bir çay bahçesinde çayımızı yudumlarken çevreyi izledik, dinlendik. Vasıtalarımız belirlenen saatte geldi. Günün son ziyaretgâhımız olan Yuvarlak Çay Kanyonu’na doğru yol almaya başladık. Çam ormanlarını kat ederek içerisinden bol su akan yüksek ağaçlı bir vadiye geldik. Çayın çevresine çay bahçeleri, lokantalar kurulmuş ve iki yakasını ahşap köprülerle birleştirilmişti. Berrak çay, aşağı doğru köpürerek hızla akarken sesi insanı dinlendiriyordu. Temel Coşkun ve İbrahim Civelek gibi Karadenizli olan arkadaşlarımız, kendi yörelerine kavuşmuş gibi gözlerinin içi gülüyor, yüzlerinde adeta güller açıyordu.
Resim-9 Yuvarlak Çay Kalyonunda anıt ağaçların altında, çağlayarak akan berrak çayın kıyısında çay ve kahve içme keyfi. Arkadaşlarımız Oktay Teksöz bu toplantıya eşiyle Mersin’den gelirken Mehmet Tülbentçi de eşiyle Fransa’dan gelmişlerdi.
Bazı arkadaşlarımız bu güzel ortamda çay veya kahvesini yudumlarken bazı arkadaşlarımız ayrıca çok uzun ipleri olan salıncaklarda, gürül gürül akan dere üzerinde sallanıp durdular. Mevsim uygun olsaydı herhalde salıncaktan soğuk suya kendilerini bırakacaklardı. Burada da yeteri kadar dinlendikten sonra vasıtalarımızla otelimize döndük.
Otelimizde açık büfe şeklindeki lokantasında arkadaşlarla akşam yemeğimizi yedik. Havuz başında çaylarımızı yudumlarken okul anılarını birbirimizle paylaştık. Siyaset durumunu konuşurken de sanayimize, tarıma ve eğitime vurulan darbelerden yakındık.
Ertesi günü yani 27 Nisan 2019 sabah kahvaltımızdan sonra servis araçlarımızla Göcek limanına gittik. Burada bizi bekleyen Aviva-2 yatına binerek Göçek Körfezine açıldık. Bu sefer kaptanımız aynı zamanda rehberlik görevini de görüyordu.. Körfez içinde dolaşırken irili ufaklı birçok adacığın yanından geçerken adalar hakkında bilgi veriyordu. Eşi yemek işlerine bakarken çocukları da garsonluk görevini yapıyorlardı.
Resim-10 Yassıca Takım Adalarının havadan genel görünüşü.8 Adadan oluşan bu takımadalar Göcek ve Tersane Adalarının orta yerindedir. Mavi Tur tekneleri, koylarını ziyaret etmektedirler.
Yanından ilk geçtiğimiz ada Göcek Adasıydı. Daha sonra Yassıca Takım Adalarını izledik. Toplam 8 adadan oluşan bu takımadaları, Göcek ve Tersane Adasının ortalarındadır. Adalarda yerleşim alanları pek görülmemesine rağmen çam ve diğer ağaçlar ile kaplıydı. Buralarda mavi tur ve su kayağının yapılması yanında, fırtınalı günlerde teknelerin sığındığı alanlarmış. Takım Adalardan sonra Zeytin Adasının önünden geçtik. Zorlu grubuna ait olan bu adada zeytin ve zeytinyağı üretiliyormuş. Biraz ilerideki komşu Domuz Adası da Sedat Semavi ailesine geçince Hürriyet Adası ismini almış. Bu durumları bize anos eden kaptanımız ve rehberimizin konuşmasının sonunda çok yüksek sesle “AvVivaaaa” diye bağırması çok ilginçti
Resim-11 Tersane Adasına yanaşan teknemizde güzel bir servis sunumu ile yemeklerimizi yedik. Yemekten sonra ahşap iskelesinden çay bahçesine giderek yeşil ormanlık alandan mavi körfezi izledik.
Daha sonra Osmanlı zamanında bir tersanesi olan Tersane Adası iskelesine yanaştık. Yatta balık, tavuk ve köfte yemeklerinin birisinin ağırlıklı olan yemeğimizi yedik. Önceden eşim ile balık sipariş ettiğimiz için hiç beklemeden servisimiz yapıldı. Gerçekten balık enfesti.
Resim-12 Göcek Körfezi ve yanlarından geçtiğimiz adaları
Yemekten sonra tamir edilmekte olan ahşap iskelesinden kıyıdaki çay bahçesine doğru yürümeye başladık. İskele sallanıyor ve taban tahtaları ince ve çürük görünüyordu, dikkat ederek iskeleyi geçtim. Arkadan gelen arkadaşların telaşlı sesleri üzerine geriye döndüm. Arkadaşımız Metin Çitçi ayağını kırılan tahtanın arasından çıkarmaya çalışıyordu. Arkadaşlar yardımı ile çıkardı, ancak ağrı ve sızısı vardı. Bu güzel gezimizde nahoş bir olay doğal olarak hepimizi üzdü. Ayağının kırılması söz konusu değildi, ancak kemikte bir çatlama veya burkulma olabilirdi. Ayağına buz konularak bu şekilde hastaneye gidinceye kadar durumu idare etmişti. Hastane de kontol edildiğinde bir hafif bir burkulma olduğunu duyunca içimiz rahatladı. Kendilerine tekrar geçmiş olsun dileklerimizi sunarız.
Resim-13 Ortadaki arkadaşımız Metin Çitçi’nin hafif kaza geçirmesi bu güzel gezinin ve organizasyonun tek olumsuz yönü olmuştu. Sağında Erhan Uğur solunda ise Teoman Erberk arkadaşlarımız görülmektedir.
Arkadaşımıza iyi şifalar diledikten sonra konumuza dönelim. Hareket saatı gelince Eyüp Rahmi Eyüpoğlu Koyuna doğru hareket ettik. İskeleye yanaşırken kayaya çizilmiş bir balık resmi görülüyordu. Tanınmış merhum ressamımızın 1974 yılında burada yaşarken yerli bir kaya üzerine balık resmi çizmişmiş. Resim daha sonra öğrenciler tarafından onarıldıktan sonra UNESCO tarafından sanat eseri olarak koruma altına alınmıştır. Resmi yakından izleyip fotoğraflar çektikten sonra az ilerdeki akar çeşmesinden de su içtik. Yaz aylarında bu çeşmeden teknelere su servisi yapılıyormuş.
Resim-14 B.Rahmi Eyupoğlu, bu koyda yaşarken bir kayaya balık resmi çizmiş ve koy kendi adını almıştır. UNESCO tarafından korumaya alınan bu resim sayesinde teknelerin uğrak yeri olmuştur. Arkadaşımız Mahmut Karayel eşi Mahinur hanımla görülmektedir.
Bu koyda da yeteri kadar gezindikten sonra kaptanımız rotayı ilk hareket ettiğimiz Göcek limanına doğru çevirdi. Müzik eşliğinde mavi berrak suları yara yara yol alıyorduk. Bazı zamanlar arkadaşlarımız koro halinde müziğe eşlik ediyorlardı. Yolun yarısına doğru bir kısım arkadaşlarla güverteye çıktık. Burada aynı zamanda kaptan köşkü de vardı. Köşkün arka tarafında banklar, ön tarafta da güneşlenmek için serilmiş şilteler vardı. Bazı arkadaşlarımız güneşlenirken oynamak isteyen arkadaşlar da şilteleri kaldırıp müzik eşliğinde oynamaya başladılar. Neşe içinde yol alarak iskeleye yanaştık ve kaptanımıza teşekkür ederek veda ettik.
Resim-15 Göcek limanına dönüşte güvertede arkadaşlarımız müzik eşliğinde oynama hünerlerini de göstermiş oldular. Gerek korada, gerekse halk oyunlarında; Abdullah/Gülşen, Avni/Sevgi, Zafer/Melek, Hulusi/Didem ve Taner/Sevil çiftleri başrollerdeydiler. Arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
Tekneden indikten sonra bir kısmımız bir çay bahçesinde otururken bir kısmımız da bizleri beklemekte olan servisimize doğru yürüdük. Vasıtların çarşıya girmesi yasak olduğu için biraz yürümemiz gerekiyordu. Servise binerek otelimize döndük. Bu akşam son gecemizdi ve akşam hep birlikte ön gösterim/gala yemeğimizde olacaktık.
Odamızda biraz dinlendikten sonra hazırlanıp lokantaya gidince gala yemeğimiz için havuz başında masalarımızın kurulmuş olduğunu gördük. Arkadaşlarımız takım elbiselerini, eşleri de en güzel kıyafetleri giymiş olarak masalarda yerlerini almaya başladılar. Canlı müzik eşliğinde yemeklerimizi yerken bir ara müzik sustu. Arkadaşımız Abdullah Parlar mikrofonu eline alarak özetle:
-Mezuniyetimizin 25.yılından sonra her sene ülkemizin bir köşesinde toplanarak özlem giderirken tarihi ve turistik yerlerini de geziyoruz. Ancak aramızdan ebediyen ayrılan arkadaşlarımız da oldu. Bu sene de sınıfımızın tek çiçeği Sengül Özelgin arkadaşımızı da kaybettik. Hepsine rahmetler diliyorum. Gezimize ilk defa katılmış olan Ahmet Baflı ve Fahri Paksu arkadaşlarımıza hoş geldiniz diyor, diğer gezi ve toplantılarımızda da aramızda görmek istiyoruz.
Resim-16 Gezimizin son gecesindeki “Gala Yemeğimizde” masalar havuz kenarına dizilmişti. Karşımızda yer alan orkestranın seslendirdiği müzik eşliğinde akşam yemeğimizi yemeğe başladık. Hanımların şıklığı dikkat çekiciydi.
Abdullah Parlar devamla;
-Arkadaşlar! Bu gezileri ilk defa organize eden ve fakültemiz öğrenci birliği başkanlığı da yapmış olan arkadaşımız Dr.Nusret Parıldar engeli nedeni ile ilk defa toplantımıza katılamadı. Bizlere bir mesaj gönderdi. Aynen okuyorum:
-“Çok kıymetli arkadaşlarım!. Yine biz aranızda olmasak da çok güzel bir toplantı yapılmış. Neş’e ile bir arada bulunuyoruz. Öncelikle bu toplantı da baş organizatör Semra Çevik kardeşimizle yardımcısı Taner Somaklar olmak üzere emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyoruz.
İnşallah bundan sonra toplantıda fire vermeden yine sağlıklı bir araya geliriz. Bütün dileğimiz güzel günlerimizin uzun süre devam etmesidir. Bu akşamki toplantınızda yeni yılda nerede, nasıl toplanacağımızı tespit edeceğinize inanıyorum. Aramıza şimdiye kadar katılmamış arkadaşlarımızın katılmasını da görmek de büyük mutluluk. Ahmet Baflı,Fahri Hüseyin/Paksu ve bir çok toplantıya arkadaşlarımızın mevcudiyeti de herhalde güzel bir manzara oluşturmaktadır.Bugün lokomotif durumunda arkadaşlarımız yani sahne alan arkadaşlarımız Abdullah,Ahmet ,Zafer ve sizler hepiniz elinizden gelen gayreti gösteriyorsunuz.İnanın aranızda bulunamadığımızdan büyük bir fırsatı kaçırdığımızı biliyoruz.Ama iyi eğlenceler diliyoruz.Biz de bugün yeğenimizin nikahında bulunmak üzere Adapazarı’nda olacağız.Her şey planlandığı gibi olmuyor.Keşke bütün imkansızlıklar bu şekilde mutlu nedenlerle olsun
Ben ve eşimin de adına hepinize tekrar selam, saygı, sevgi ve hürmetler sunuyorum. Hoşça kalın arkadaşlar, iyi akşamlar. Görüşmek üzere.
Nuret Parıldar.”
Abdullah Nusret başkanın mesajını okuduktan sonra:
-Arkadaşlar isterseniz ara vermeden yer seçimine geçelim. Arkadaşlardan onay alındıktan sonra:
-Bir dahaki sene ramazan ayı başlamadan toplanacağımız yer olarak Kars veya Mardin önerilmektedir. Şimdi bunları ayrı ayrı oylarınıza sunuyorum, dedi. Ve yapılan oylamada organizatörlüğünü Ahmet Hatipoğlu, yardımcığını da Abdullah Parlar ‘ın yapması üzerine Mardin oy çokluğu ile kabul edildi. Abdullah arkadaşımız, alkışlarımız arasında yerine otururken müzik tekrar başladı.
Zaman biraz ilerlemiş, ben ve eşim üşümeye başlamıştık. Yemeğimizi yemiş, çayımızı da içmiştik. Arkadaşlarımız müzik eşliğinde eğlenirken biz de “iyi eğlenceler” diyerek odamıza gittik.
Resim-17 Her yemekten sonra olduğu gibi otelden ayrılacağımız saatlerde de havuz başında arkadaşlar ile eski günleri, güncel olayları konuşarak hoş vakitler geçirdik.
Sabah kahvaltısı yaptıktan sonra bir kısım arkadaşlarla havuz başında oturarak sohbete devam ettik. Genelde konuşmalar akşamki Mardin Gezisi hakkındaydı. Genelde arkadaşlar, ,nisan ayı ortalarında yapılacak bu gezimizin havanın soğuk olması ve Mardin’in gezilmesi yaşımıza uygun olmayışını vurgulamaktaydılar. Ben de programı bir görelim, Göbeklitepe programda yoksa katılmayı pek düşünmediğimi belirtmiştim. Bu arada uçak saatleri yaklaşan arkadaşlar ile kendi araçlarıyla gelmiş arkadaşlarımız birer birer vedalaşarak ayrılmaya başladılar. Arkadaşlarımızı yolcu ederken geleneksel olarak toplu olarak resim çektirmeye başladık.
Resim-18/1-2 Toplu çektirdiğimiz resim kameradan taştığı için otelimiz önünde “haremlik-selamlık!.” olarak birer resim daha çektirdik.
Otelde uçak saatının gelmesini beklerken öğle yemeği zamanı gelmişti. Otelde öğle yemeği verilmediği için çarşıya mı gidelim, hava alanında mı yiyelim diye arkadaşlar ile konuşuyorduk. O sırada baş organizatörümüz Sema hanımın sesi duyuldu.
-Otelde çorba ve makarna hazırlattım, isteyen arkadaşlar burada öğle yemeğini yiyebilir, dedi.
Hepimiz beklemediğimiz bu sürpriz karşısında çok sevindik ve Baş Organizatörümüzü bir daha takdir ettik. Belirlenen saatte vasıtamız otelimize geldi ve kalan arkadaşlarımıza veda ederek Dalaman Hava Alanına gittik. Alanda gerekli işlemleri yaparak uçağımızda yerlerimize oturarak sorusuz bir şekilde Sabiha Gökçen Hava Alanına uçtuk. Çantalarımızı aldıktan sonra arkadaşlarımıza veda ederek bir daha görüşmek dileği ile evlerimize döndük
Resim-!9 Dalaman Hava Alanında işlemleri tamamladıktan sonra bekleme salonunda sohbete devam edildi. Bastonla gelen arkadaşımız Erhan’ın bastonsuz dönmesi ise diğer bir memnuniyetimiz olmuştu.
Çeyrek asırdan fazla her sene yaptığımız gezilerin, belki de en güzel olanlardan biriydi. Bizleri bu güzellikleri yaşatan organizatörlerimiz Sema/Savaş Çevik ve Sevil/Taner Somaklar çiftleri arkadaşlarımıza tekrar çok teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki seneki Mardin Gezimiz organizatörleri Ahmet Hatipoğlu ve Abdullah Parlar arkadaşlarımıza da şimdiden başarılar diliyor, firesiz olarak tekrar buluşmalar umudu ile tüm arkadaşlarımıza sağlık ve mutluluklar dileriz.
12.05.2019
Fevzi Durmuş