- 1789 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Andırınlı Âşık Ali DEMİR
ANDIRINLI ÂŞIK ALİ DEMİR (ÂŞIK ALİ) HAYATI VE SÖZLÜ KÜLTÜR VARLIKLARIMIZA
BIRAKTIĞI ESERLERİNDEN BAZILARI
Hazırlayan: Celil ÇINKIR
Nüfus kayıtlarına göre, 1948 yılında Andırın İlçesi’ne bağlı Efirağızlı Mahallesi’nin Sazak Obası’nda dünyaya geldi. Babasının adı İsmail DEMİR’dir. Babasına lakap olarak Gö Goca derlerdi. Anasının adı Sultan’dır. Âşık Ali’nin kendisinden başka üç erkek ve bir kız kardeşi daha vardır. Kardeşlerinin isimleri doğum tarihleri baz alınarak büyükten küçüğe doğru Veli, Dursun, Emine, Ahmet ve Âşık Ali’dir. Tüm kardeşleri vefat etti.
Doğduğu yer olan Sazak Obasının insanları Avşar kökenli olup 1865’li yıllarda buraya yerleşmişlerdir. Yaklaşık 750 metre rakımlı Sazak Obası, Andırın Suyuna oldukça yakın bir mesafededir. Köyde ekilebilir arazi çok fazla olmadığı için daha ziyade hayvancılık yapılarak geçim sağlanmaktadır. Tarlalara genellikle arpa ve buğday ekilmektedir. Bu da ancak burada yaşayan insanların ve hayvanların ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Ekonomik anlamda hiç bir getirisi bulunmamaktadır. Bu obada yaşayan insanların büyük çoğunluğu Kadirli, Andırın, Osmaniye ve diğer civar il ve ilçe merkezlerine göç etmişlerdir.
Efirağızlı Mahallesi’nde okuma yazma oranı oldukça yüksektir. Özellikle Sazak Obası oldukça nüktedan insanlardan oluşmaktadır.
Efirağızlı Mahallesi’nde sözlü kültür varlıklarının günümüze kadar ulaşmasını sağlayan çok önemli kaynak şahıslar yaşamaktaydı. Bunların başında Sofu Mustafa Lakaplı Mustafa ÇINKIR, Andırın eski Halk Eğitim Müdürü Remzi ÇINGIL, Karacaoğlan türkülerinin eşsiz kaynak kişisi Sn. Remzi ÇINGIL’ın merhum ağabeyi Ali ÇINGIL (Bağcıoğlu Ali), ozanımızın babası Gö Goca lakaplı İsmail DEMİR, yine ozanımızın şiirlerini adeta bir cönk formatında kaydeden Nuri ÇINGIL, Copçalardan Büyük Cuma olarak bilinen merhum Cuma ÇINKIR ve daha niceleri gelmektedir.
Aslında bu bölgede yaşayan insanlardan 1950 yılı öncesinde doğanların büyük çoğunluğu, özellikle kadınlarımız, Karacaoğlan türküleriyle büyümüşlerdir. Ninnileri bile Karacaoğlan türkülerinden oluşmaktaymış. Eskiden doktor ya da eczane olmadığından, insanların herhangi bir organı ağrıdığında özellikle orta yaşın üzerindeki kadınlarımızın “E bire guzum iki karacalama yap da başımın ağrısı geçsin” dediğini bilmekteyiz. Karacalama yapmak demek, Andırın coğrafyasında Karacaoğlan türküsü söylemek demektir.
Karacaoğlan türkülerinin dışında, uzun kış gecelerinde kaynak kişilerin anlattıkları hikâyeler arasında Şah İsmail, Âşık Garip ve Şahsenem, Kerem ile Aslı, Köroğlu, Telli Senem’in Hikâyesi, Elbeyoğlu hikâyesi, Dadaloğlu ve Cerit Beyleri arasında geçen olaylar ve bunların kemikli türküleri ve ağıtlarını görmekteyiz.
Köy düğünlerinde oynanan seyirlik oyunlar ve halay çekilirken söylenen türküler, kına türküleri (ağıtlar), tekerlemeler, ninniler, yerel fıkralar ve daha nice sözlü kültür varlıklarımıza ait mumyalanarak toplum belleğinde yerini almış olan değerlerimizin arka planına baktığımızda burada yaşayan insanların demografik yapısının etkin ve belirleyici olduğunu görmekteyiz. Zira Andırın ilçe sınırlarında Oğuz boylarının 13 tanesinin yaşadığı bilinenler arasındadır. Zengin sözlü kültür varlıklarının oluşmasının en önemli nedeni demografik yapının yanı sıra doğal güzellikler de önemli yer tutmaktadır.
Şiir’in başkenti olarak adlandırılan Maraş’a bu özelliğini veren her şey fazlasıyla Andırın’da da mevcuttur. Zira Karacaoğlan yaklaşık yedi yıl kadar Başdoğan Mahallesi’nin Haçağaç Obası’nda yaşamıştır. Burada Karacaoğlan adıyla anılan tarlalar ve mahalle sakinleri mevcuttur. Ha keza Dadaloğlu’nun bağlı olduğu Avşar boylarının da buralarda çadır kurduklarını, yayladıklarını Dadaloğlu’nun türkü ve ağıtlarında geçen yer isimlerinden anlamaktayız.
Sazak Obası’nda her ne kadar sadece Demir ve Kaya soy isimleri olsa da burada herkes birbiriyle kan bağı olarak akrabadırlar. Âşık Ali DEMİR’in doğduğu yıllarda Sazak obasında 8 hane var idi.
Âşık Ali DEMİR’in çocukluğunun ve ömrünün yarıdan fazlasının geçtiği bu coğrafyada yaşayan insanların şair ruhlu olmalarının ardında yatan önemli hususların başında gelen şey demografik yapı ve doğal güzelliklerdir. Andırın Postası gazetesinin 1984-2014 yılları arasındaki kültür sayfaları incelendiğinde sadece basına yansıyan şair sayısı 750 civarındadır. Özetle, şairi olmayan ev yoktur dersek abartı olmayacaktır.
Âşık Ali DEMİR’in âşıklığında en önemli etkenin Karacaoğlan olduğunu değerlendirmekteyiz. Çünkü onun türkülerinde ve şiirlerinde kullandığı dil ve kültür yansıması bizleri dört asır gerilere götürmektedir. Âşık Ali için Karacaoğlan’ın en gözde talebesi desek abartı olmayacaktır. Kim bilir belki de türkü yakmada şıpsevdiliğinin arka planında Karacaoğlan’ın güzeller için yaktığı türküler bulunmaktadır. Âşık Ali DEMİR de tıpkı Karacaoğlan gibi güzellere söylemiştir türkülerini. Onun yaktığı ve söylediği türkülerin arkasında güzel olanı methetme kaygısı ve duygusu hâkimdir.
O yıllarda Efirağızlı ilkokulunda iki öğretmen görevli olup biri aslen Andırın İlçesi’ne bağlı Çokak Mahallesi’nden olan Ali MANDAL’dır. Diğeri ise halk arasında Çakalcılar olarak bilinen komşu köyden Zeki KORKMAZ’dır. Ali MANDAL 1-2 ve 3. sınıfları okutmaktadır. Zeki KORKMAZ ise 4 ve 5. Sınıfları okutmaktadır. Hem Ali Mandal, hem de Zeki KORKMAZ Âşık Ali DEMİR’in öğretmenleridir.
Âşık Ali DEMİR ilkokul yıllarının başında çocuk felci hastalığına yakalanır ve o yıllarda adeta tedavisi imkânsızdır bu hastalığın ve çok fazla bir süre geçmeden belden aşağısı tutmaz olur ve henüz 10 yaşlarındayken yürüyemez hâle gelir. Obası ile okul arası yaklaşık 4 kilometredir. Âşık Ali DEMİR’in arkadaşları kar kış demeden onu sırtlarında okula götürürler. Çoğu zaman gidemez okuluna. Okul yıllarının sonuna doğru hastalığı iyice artar ve 1958 yılından itibaren 29 yıl boyunca hastalığının pençesinde kıvranır durur.
Âşık Ali DEMİR, ilkokul yıllarında oldukça başarılıdır. Okuma yazmayı en çabuk öğrenen öğrencilerdendir. Evde Kur’an’ı Kerim kitabı vardır. Bunu okumayı çok ister ozanımız. Fakat kendisi ile ilgilenerek Kur’an’ı okumayı öğretecek kimse yoktur obasında. Bir gün talihi belki de ilk defa yüzüne gülecek, aynı köyden Bağdali’nin oğlu Karavana Mahmut lakaplı Mahmut DEMİR, çok iyi Kur’an-ı Kerim’i okuma ve yazmasını bilen ve daha da önemlisi öğretmenlik yapacak kadar bilgili ve kendini yetiştirmiş olan Cennet isminde bir hanımla evlenir. Karavana Mahmut 1960’lı yılların başında hanımıyla birlikte işçi olarak Almanya’ya gidecektir. Halk arasında lakabı, Almancı Mahmut olacaktır. Lakin Cennet Hanım okuma yazma bilmediği için Almanya’ya kabul edilmemektedir. Cennet Hanım’ın evliliği ile Almanya’ya gidiş tarihi arasındaki süre yaklaşık iki yıldır ve bu süreçte Cennet Hanım ozanımızdan aldığı Türkçe okuma yazma dersleriyle okuma yazmayı öğrenir ve onun sayesinde eşinin yanına yani Almanya’ya gider. Âşık Ali’nin içindeki Kur’an’ı Kerim’i okuma hevesini gördüğü andan itibaren, elinden gelen her türlü desteği verir ve ilk yaptığı iş ona Kur’an-ı Kerim’i okumasını öğretir. Hem de çok kısa bir sürede.
Evlerinde bulunan Karacaoğlan ve Âşık Garip ve Şahsenem kitaplarını defalarca okur. Özellikle Karacaoğlan deyişleri çok dikkatini çeker. Okuduğu şiirleri hemen ezberine almaktadır. Karacaoğlan’a hayranlık duyar ve onun gibi şiirler yazmak ister. Onun gibi güzellere türküler yakmak ister.
Okuduğu kitaplardan edindiği bilgiler kendine özgüvenini getirir. Önce okuma yazmanın temelinin atıldığı okulunu şiir diliyle anlatmak ister. Cennet Hanım teşvik eder şiir yazmaya aslında. Okulunu anlat Ali’m haydi göreyim seni der. Köyümüzde bir cami vardı şimdi bir de okulumuz oldu, haydi onu anlat der. Sazak Obası’nın Efirağızlı Mahallesi’ne mesafesi 4 km, Andırın ilçe merkezine de 7 km kadardır. Efirağızlı Mahallesi’nin ilkokulunun 1953 yılında açıldığını Âşık Ali DEMİR’in aşağıdaki şiirinden anlamaktayız.
Parlak bir güneştir doğuşun köye
Hoş geldin sen bize ilkokulumuz
Sanki bir kardeş oldun sen camiye
Dokuz Yüz Elli Üç’ü unutmayız biz
Bekliyorduk o günü, geleceğini
Bir anne, bir oğul gibi hepimiz
Bize refah yolun bulacağına
Buna tam gönülden inanmıştık biz
Efirazlı1 seni basar bağrına
İlim yuvam, ilkokulum diyerek
Canı candan2 uyacağız çağrıya
Beyaz yaka, siyah önlük takarak
Efirağızlı Mahallesi’nin okuluna yazdığı bu şiir, bilinen ilk şiiridir.
12 Eylül 1980 öncesini sıra dışı söz mühendisliği tekniğini kullanarak hicveder. O yıllarda herkesin dilinde “mühüm değil” sözü adeta persenk olmuş idi. O sözü kullanarak ayna tuttu o döneme. Hem de Âşık Ali DEMİR farkıyla.
Moda oldu bizim köyde
Nerden çıktı mühüm3 değil
Taksitimiz var bu ayda
Haciz kalktı mühüm değil
Evdeki mala, davara
At papazı, yok zavara
Yak üstüne bir sigara
Duman çıktı mühüm değil
Bir de kılıbıksan eğer
Çocuk imanına söğer4
Avrat mini etek giyer
Kalça çıktı mühüm değil
Hanım Almanya’ya gitti
Deste deste para attı
Gavur’a kendini sattı
Gebe çıktı mühüm değil
Kaynanası taksi aldı
Bir haftada şoför oldu
Surat yüz otuzu buldu
Teker çıktı mühüm değil
Camiler boş, doldu loca
Muallimler oldu hoca
Nasyonala gitti Ece
Koltuk çıktı mühüm değil
Bir uzun saçlıya çattık
Ortaya beş yüzlük attık
Kız mı, oğlan mı baas5 ettik
Oğlan çıktı mühüm değil
Köyümüzün adı oba
Konuşuruk kaba kaba
Biz Andırınlıyız baba
Tirşik çıktı mühüm değil
Millet boşa kafa yorar
Âşık Ali nedir sorar
Neco hükümeti kurar
Girdi çıktı mühüm değil
Ozanımızın bu dünyadaki en büyük serveti ve gurur kaynağı Türklük gururudur. Ne de güzel dile getirmiş bu gurur abidesi olan Türklüğümüzü.
Türklük gururu ile şişen göksümü6
Hak İslam yolunda gerenlerdenim
Bir dava uğruna olan şahsımın
Hedefine doğru varanlardanım
Varanlardanım ben varanlardanım
Tutsaklık zincirin kıranlardanım
Oğuzlardan, Atilla’dan, Hunlardan
Süre süre soyum gelmiş bunlardan
Kırk kişi ile saray basan hanlardan
Zafer kılıncını vuranlardanım
Vuranlardanım ben vuranlardanım
Tutsaklık zincirin kıranlardanım
Karada, denizde, havada, dağda
Var olma savaşı verdik her çağda
Tilkiye, çakala yer yok bu bağda
Vatanıma gönül verenlerdenim
Verenlerdenim ben verenlerdenim
Tutsaklık zincirin kıranlardanım
Kanımız mürekkep okumuz kalem
Bu tarihi böyle yazdık biz Âlem
Büyük Malazgirt’im, Koca Pilevnem
Destanlar yazdıran erenlerdenim
Erenlerdenim ben erenlerdenim
Tutsaklık zincirin kıranlardanım
Âşık Ali’m cennetindir bu vatan
Bu yatan şehitler hep senin atan
Al bayrağı kanları ile kızartan
Bu kutsal toprağa girenlerdenim
Girenlerdenim ben girenlerdenim
Tutsaklık zincirin kıranlardanım
Yönetim şeklimiz olan Cumhuriyet rejimini de bir şiirle taçlandırdığını görmekteyiz. Cumhuriyeti meydana getiren unsurları kendine has üslubuyla anlatır ozanımız. “Vatan kirlenirse gerekmez canım” deyişi vatan ile canımız arasındaki bağı ne güzel anlatıyor. İnsan namusu için yaşar. Ona leke getirtmek istemez. Namusuna leke getirenin toplum içinde yeri olmaz. Toplum içinde canını gezdirmesinin de bir anlamı yoktur.
Çağdaş medeniyet, eşsiz hürriyet
Atatürk ülkesi, bizden sor bunu
Laik devletimiz bu cumhuriyet
Ata’dan armağan özden sor bunu
Hak etmiştim ülküm bu idi benim
Ölsem de toprak olsa da tenim
Vatan kirlenirse gerekmez canım
Kılıncımdan, kından, gezden sor bunu
Biz değildik çünkü anlaşma bozan
Kötü emellerle kuyular kazan
Kurnaz tilki kendi düşermiş bazan7
İzmir’deki şanlı izden sor bunu
Gerekirse ölmeye de hazırız
Namus için, bayrak için, hep varız
Yeter ki vatanım sağ olsun deriz
İstiklal uğruna tezden sor bunu
O bu yurtta barış cihanda barış
Âşık Ali mecbur kalırsan vuruş
Düşmana verecek yoktur bir karış
Âşık Ali’deki sözden sor bunu
“ATAM” şiirinde ne de güzel anlatmış ulu önderimizi. “Bedhahlara diyar olmaz bu vatan, Seninle var oldu yokken istikbal” dizeleri çok şey anlatıyor düşünen beyinler için.
Sahibiz ilkene, ulu devlete
Türk genciyim, ülküm, yasam istiklal
Ruhunuz şâd olsun ey büyük ata
İlelebet yaşayacak bu hilal
Ey aziz Atatürk, yüce kahraman
Gazi mümessilsin, büyük komutan
Bedhahlara diyar olmaz bu vatan
Seninle var oldu yokken istikbal
O ne mutlu Türküm diyen asil cet
Sana şükran duyar bu laik devlet
Senden doğdu o hilalle, o şiddet
İzindeyiz Atam ırkın o temel
Esarete esir iken hürriyet
Kuruldu mukaddes bu cumhuriyet
Çırpınarak dalgalanan şu kudret
Armağandır bize Mustafa Kemal
Sönmez şafaklarda azamet sancak
Benimdir o daim benim olacak
Âşık Ali bu millet hür kalacak
Öyle emreyledi ilahi Celâl
Maraş olayları kadar ozanımızı hiçbir şey üzmemiştir. Ne Fadıma’sının terk etmesi ne de Eşe’nin ihanet etmesi Kahramanmaraş olayları kadar dokunmamıştır ozanımıza. Türk’ün Türk’e yaptığını ancak Yunan gâvuru yapardı diyor ozanımız.
Sanki Yunan girdi Maraş’a
Bebekler süngüye takıldı gardaş8
Böylemi etmeli gardaş gardaşa
Kahramanmaraş yıkıldı gardaş
Tarihten almıştı büyük adını
Savaşarak ihtiyarı, kadını
Madalyalı al bayrağım andını
Düşünmeden Maraş yakıldı gardaş
Atatürk’ün emaneti bu yurdu
Vurdumduymaz baylar nereye verdi
Anarşi bu bağa giremez derdi
Ne yazık bizlere dıkıldı9 gardaş
Mahalleler şimdi barut kokuyor
Anaların gözyaşları akıyor
Taze gelin cenazeye bakıyor
Al duvağı kara çekildi gardaş
Anası yok, bebek açtır ağlıyor
Feryat eder yürekleri dağlıyor
Kimi yavrusuna ağıt söylüyor
Nice gözyaşları döküldü gardaş
Kahramanmaraş’ta duman tütüyor
Yıkılmış haneler baykuş ötüyor
Mehmetçik yetişmiş nöbet tutuyor
Düşündükçe belim büküldü gardaş
Kimi anam diye dövünür durur
Kimi evim diye gövünür10 durur
Kimi ettiğiyle öğünür durur
Cehalete canım sıkıldı gardaş
“Neden Acaba” derken okurunu tefekküre davet ediyor ozanımız. Zira yüce Yaratan sebepsiz bir yaprak bile kımıldamaz diyor. Sebepler halkasından Hakk’a ulaştırmaya çalışıyor bizleri.
Kaldır başını da düşün doğayı
Gerçekler ölmüyor, neden acaba?
Evranda11 seyreyle bu manzarayı
Denizler dolmuyor neden acaba?
Gün doğup batıyor döner geceler
Aylar mektep okur ömrü heceler
Yola çıkmış kâinata niceler
Gidenler gelmiyor neden acaba?
Kimisi ganimet, kimi banımaz12
Kimi şüphe eder kimi kanımaz13
Ölüm gözde kalır kaşlar tanımaz
Yârenler bilmiyor neden acaba?
Âşık Ali’m derin bizim yaralar
Terk edildi farzı, sünnet töreler
Bilmeyenler neyi neyden sorarlar
Bilenler kılmıyor neden acaba?
İnanışımıza göre insanın en önemli amelinin, herkesin en önemli kulluk borcu olan namaz olduğunu dizelerinde hatırlatır ve “Sabah namazına kalkmayan karı, gün öğlen olmadan batırır seni” diye uyararak, namazın rızkımızla ve ticaretimizle olan ilgisini çok net sözlerle ifade etmektedir. Ozanımıza göre, hem ömrümüzde hem de malımızda bereketin sigortasıdır namaz.
Haydi ki deveye kestirdik nalı
Mıhını nereye çakıcın deli
Ucuna biner de kesersen dalı
Kevrancı14 pazara götürür seni
Şeytanın bir tane, bin çeşit şeri
Bin kişiye pay eylersin bir narı
Sabah namazına kalkmayan karı
Gün öğlen olmadan batırır seni
Odunun ikiyse birini yakma
Kış sona ermeden sobanı sökme
Düşmanın karınca ise hor bakma
Akıbet olana getirir seni
Yüksekten oturup, enginden konuş
Birinden hâl öğren, binine danış
Sağına soluna bakmadan dönüş
Sırtıyın16 üstüne yatırır seni
Yorganına göre ayağın uzat
El malın15 kapıya bağlama çöz at
Bu Âşık Ali’nin yazısı göz at
Örnek al irfana yetirir seni
Kötü gidişatın önüne geçmenin yolunun “Öğüt” vermekten geçtiğini düşünür ve “Öğüt” adı ile kaleme aldığı tek şiiri ile seslenir fıtratına uygun hareket etmeyenlere. İkinci şiire gerek bırakmamış her şeyi özetlemiş aslında. Bu şiiri çerçeveletip asmak gerekir her eve.
Ey kardeşim, aziz dostum arkadaş
Atadan intizar alma ha alma
Ey hayırsız evlat, vefasız kardaş
Fırsat elde iken salma ha salma
Mantığınla oku, cahile sorma
Arifsen âlim ol aslını yerme
İlerleyip yüksel, geride durma
Sakın ağlayana gülme ha gülme
En büyük düşmanın içinde nevsin17
Onu öldürürsen yapan bir evsin18
Ecelin elinde bir masum avsın
Büyüklenip mağrur olma ha olma
Bir dalın başında bin çiçek açar
Mevsimi gelince kaybolur gaçar19
Dünya bir köprüdür gelenler geçer
Eğer tapun varsa ölme ha ölme
Pop müziği, top müziği müziği
Vallahi bozuldu âşık tüzüğü
Türkün çalgısına böyle kazığı
Atıp da tersini çalma ha çalma
Her kalemin harcı değildir şiirin her alanında eser ortaya çıkarmak. Âşık Ali DEMİR, adeta bir ciritçi edasıyla işinin gereğini yapmakta ve yüreğinden geçenleri eğip bükmeden ve en üst tonuyla haykırmaktadır. Ciritçi ata bindiğinde elindeki değneği sağına da atar, soluna da atar. Önüne de atar ve hatta döner arkasına da atar. Âşık Ali de tıpkı bir ciritçi gibi, şiir de yazar, destan da, türkü de yazar, ilahi de yazar. İlk ilahisini Nebiler Mahallesi’nde ikamet eden ve yöre insanının çok sevdiği, adını dilinden düşürmediği Nebioğlu Mustuk Hoca olarak bilinen zatın talebi üzerine, onu kırmaz ve yazmayı deneyeceğim diye söz verir Nebioğlu Mustuk Hoca’ya. Rahmetli Nebioğlu Mustuk Hoca’ya okuduğunda çok beğenir ve sen bir ilim ehli olmuşsun diye iltifatta bulunur Âşık Ali’ye. Âlim olmuşsun Ali’m der. İşte ozanımızın ilk ilahisi:
Gel Müslüman dinle beni
Yol Muhammed’in yoludur
Cehennemden alan seni
El Muhammed’in elidir
Şeytan cennetten koğuldu20
Ademe musallat oldu
Kendine uyanı aldı
Dal Muhammed’in dalıdır
Şevki21 vurunca âleme
Hayranım tatlı selama
Doyulmaz güzel kelama
Bal Muhammed’in balıdır
Yalan dünya geçer böyle
Herkese iyilik eyle
Ağır konuş tatlı söyle
Dil Muhammed’in dilidir
Mümin kardeş bak şu sese
Affeylemez gerçek yasa
Aldanma modaya süse
Gül Muhammed’in gülüdür
Ağlar isen Allah için
Belki de affeyler suçun
Komşun ile iyi geçin
El Muhammed’in elidir
Kıl namazı, tut orucu
Sevabını Hak verici
Bir gün gelecek sorucu
Gel Muhammed’in gelidir
Olma şu dünyada haset
Elinden gitmeden fırsat
Âşık Ali’m gider ceset
Sal Muhammed’in salıdır
Nüfusunun yüzde 98-99 civarında bir kısmı Müslüman olan toplumumuzda sözde mümin geçinenlerin sergiledikleri davranışlar, ozanımızı derinden düşündürmekte ve üzmektedir. Adeta içini kemirmekte ve yakmaktadır. Ruhundaki feryadı “gidiyor” redifli türküsüyle dile getirmiş ozanımız.
Ne rahmet kaldı, ne de bereket
Devir beynamaza döndü gidiyor
Şeytan berabere22 eder hareket
İlim çıktı, iman söndü gidiyor
Ne soy aranıyor, ne de asalet
Bunun için aldı gitti cehalet
Kim içindi ehlisünnet, keramet?
Düşündükçe içim yandı gidiyor
İtikat azaldı, tekbir tükendi
Kirlendi gönüller, necaset indi
Diller toraldı23, damaklar yandı
Şeytanı bardağa kondu gidiyor
Ne adet güdülür, ne farz bilinir
Müslümanlık günden güne silinir
Onun için yüreciğim delinir
Âşık Ali böyle sandı gidiyor
Her Hak âşığı aynı zamanda iyi bir tefekkür ehlidir. Hakk’ın sırrına hayranlığını gizlemez ve bunu da sırrı ifşa etmeden “bilenler söylemez, söyleyenler bilmez” düsturuna uygun olarak dile getirir. Hani bir kural vardır “Soruyu soran cevabını da bilir” diye. Hz. Ali de “Soru ilmin yarısıdır” derken bu konuya parmak basmaktadır. Nerede sorusunun cevabına ne kadar aşinayız? Aynada bakalım kendimize:
Elini başına al da bir düşün
Kâinat hükmüne yeten nerede?
Bu büyük âlemde var mı bir eşin?
Şu güzel yapını çatan nerede?
Sen de bir yapı, bir makinasın
Kan deryasında bir damla susun
Yakıtsız ve yağsız çalışır mısın?
Yüz yılları geri atan nerede?
Bir bakarsın tutar ulu ırahmat
Tane tane düşer ne bu keramet?
Bir ışık belirir hem demet demet
Bu büyük patlama, öten nerede?
Sağdan açılıyor, Kur’an’ın başı
Bismillah, Müslüm’ün sağdık yoldaşı
Mübarek Kâbe’de muallak taşı
Kökü arş âlâda biten nerede?
Kaleme Kur’an’ı yaz emri verdi
Muhammedi (S.A.V.) ümmetine gönderdi
Kuru tahtalara biner sürerdi
Dağları taşlara çatan nerede?
Kimdi İsmail’e Kurban getiren?
Koyun alıp İbrahim’e yetiren
Yunus’u yutarak çaya götüren
Azgın deryalara batan nerede?
Müslüman ozanım, Türk’ün soyundan
Ergene’den24 geldik, Oğuz Boyu’ndan
Âşık Ali, Efirağızlı Köyü’nden
Atın eğerine25 yatan nerede?
Yöre ozanlarının içinde belki de Atatürk’e en fazla inanan, ona şiirlerinde en fazla yer veren ozanların başında gelir. Atatürk milliyetçiliğinin çok önemli bir savunucusu olmuştur. Ülkücü camianın içinde olmuştur her zaman. Sözleri ve deyişetleriyle ülkücülüğü hep savunmuştur. 12 Eylül dönemi öncesinde safını çok net belirleyen ozanların başında gelmektedir. O kadar sağlam ülkücüdür ki, tek çocuğunun adını Ülkü koymuştur. Nüfus kayıtlarında yavrusunun adı Ülkü Sibel olsa da o onu hep Ülkü’m diye sevmiştir. Memleket ülküsünü bir evladı gibi görmüştür hep. En sevdiğim şiirlerimden birisi dediği şiirinin adıdır Ülküm aynı zamanda. Buyurun ozanımızın ülküsü ile tanışık olmaya.
Yiğit bir ozanın çelik kalemi
Seni düşünüyor yaşıyor ülküm
Kemal’imin nağrasıyla selamı
Edirne’den Kars’a uzuyor ülküm
Nice şehit verdik senin yolunda
Üç hilalin gölgesinde uğrunda
Benim öz vatanım Anadolu’mda
Efeler nöbette geziyor ülküm
Kırım, Kerkük, Türkistan’ın ötesi
Tutsak kalmış Türk oğlunun Atası
Amacımız Fatih, Yavuz rotası
Tarih sınırları çiziyor ülküm
Helaldir uğruna akılan26 kanım
Hakanlar soyuyum, aşikâr şanım
Bir inanç uğruna, sağdık imanım
Yobazlar da bunu seziyor ülküm
Bayrağım kanımdan aldı rengini
Tarihler met eder Türk’ün cengini
Yurda göz dikenin kızıl rengini
Mehmetçik kökünü kazıyor ülküm
Âşık Ali der ki aman kalmadı
Sosyal itler27 şaştı iman kalmadı
Daha beklemeye zaman kalmadı
Kızıllar her gün azıyor ülküm
Nasihat deyince Âşık Ali, Âşık Ali deyince de nasihat gelir ilk önce akla. Nasihatte bulunmadığı kesim ve kimse yoktur. Bazen sözünü eğip bükmeden doğrudan verir, bazen de kızım sana diyorum gelinim sen anla misaliyle söyler. Bazen de hiciv yoluyla verir. Çocuklara hitaben yazdığı AABB uyak yapısıyla kaleme aldığı aşağıdaki nasihat okul kitaplarında yerini alacak güzelliktedir. AABB uyak yapısındaki tek çalışması da budur ozanımızın.
Yalandan bider28 eken
Havadan biçer ekin
Yılanı dost bilenler
Elbette zehir içer
Dereye yakın konma
Suyu arkadaş sanma
Bulanık suyu seçme
Herkese sırrın açma
Karıncayı örnek al
Çalış, kazan, ye helal
Cebinde varsa paran
Çok olur seni soran
Lüzumsuz söz konuşma
Düşmana acet29 danışma
Yolun sağından yürü
Tevekkülünden keri30
Ozanımızın en önemli özelliklerinden bir tanesi, kamuoyunda önem arz eden konuları tek şiirde geçiştirmeyerek tekrar tekrar dile getirmesidir. Hani derler ya bir insana kırk defa deli desen delirir imiş. Âşık Ali de önem arz eden konuları şiirlerinde birkaç kez işleyerek kamuoyunun dikkatini bu yöne çekiyor.
Vatan kadar, millet kadar, can kadar
Orman da var diyen o dil bal olur
Korur isen damardaki kan kadar
Edirne’den Kars’a gölge dal olur
Millet, devlet eli ele verelim
Güzel yurda yeşil kilim gerelim
Orman bir servettir çok üretelim
Kalkınmamıza da büyük rol olur
Atalar korumuş asırlar beri
Bu vatan onların hep alın teri
Yurdu seviyorsan ormanı koru
Orman tükenirse bu yurt çöl olur
Erozyon da orman ile önlenir
Teneffüs edince ruhun dinlenir
İlkbahar’da yeşil yaprak canlanır
Çiçek çiçek, buram buram gül olur
Süslensin bozkırlar fidan dikerek
Kazmayla, tırmıkla, taras çekerek31
Filizlerin boylarına bakarak
Doğada manzara nasıl hâl olur
Her kim ki bir ağaç usulsüz keser
O kendi kendine veriyor hasar
Amansız bir yağmur, fırtına eser
Orman yoksa gelen sular sel olur
Düşünsene bir ağaçsız ovayı
Kışın sıcak, yazın soğuk havayı
Kum çölünde çekenler vardı veyi
Ormansız yerlerde böyle yol olur
Örnek alıp karıncadan, arıdan
Çalışalım, kurtulalım geriden32
Artık ayrı kalmayalım sürüden
Atatürk’ün aziz ruhu lâl olur
Âşık Ali adım, tazedir yaşım
İlkbahar’da fidan dikmektir işim
Ormanı ateşten koru kardeşim
Milli servetimiz yanar kül olur
Analara yazılan şiirlerin tadı ve lezzeti bir başkadır. Analar için en güzel sözü de Peygamber efendimiz (S.A.V.) söylemiş, “Cennet anaların ayaklarının altındadır” diyerek. Analara annelik duygusu, Allah tarafından doğuştan verilmiştir. Onların evlatlarına olan sevgilerinin adı şefkattir. Yeryüzünde karşılığı olmayan, herhangi bir karşılık beklemeden verilen tek sevgi annenin evladına olan sevgisidir. Âşık Ali’de aklının yettiği ölçüde, kelamının müsaade ettiği oranda bunu yazmaya çalışmış.
O sıcak kucağı cennet kokusu
Miski amber, zemzem pınar analar
Elinden alsalar körpe kuzuyu
Belki yetmiş sene yanar analar
Analar analar dertli analar
Garip kuzular gibi meler analar
Eli işde olur ondadır aklı
Kalbine emanet gözü vekili
Tatlı dillerine hâller ekili
Günde bin bir kere anar analar
Analar analar dertli analar
Garip kuzular gibi meler analar
Çırpınır, uyanır tatlı uykudan
Uyuyamaz üşür diye kaygudan
Gözleri ıslanır gerçek duygudan
Bağlı ceylan gibi döner analar
Analar analar dertli analar
Garip kuzular gibi meler analar
Canını verir de vermek istemez
Gözünün ardına ırmak33 istemez
Âşık Ali’sini kırmak istemez
Açar kanadını döner analar
Analar analar dertli analar
Garip kuzular gibi meler analar
Annesinin ölümünden sonra hemen kaleme aldığı şiirinde kara toprağa hitaben: “Kara toprak karıncığın doydu mu?” der.
Onu da alınca benim elimden
Kara toprak karıncığın doydu mu?
Kim tutucu yetimlerin kolundan
Kara toprak karıncığın doydu mu?
Leyla’yı görünce gözüm çağladı
Dayı, anam nerde diye ağladı
Bizi kimlere emanet eyledi?
Kara toprak karıncığın doydu mu?
Kıymet küçük, anasını arıyor
Sultan yola baka baka ağlıyor
Bünyamin’le Muhsin gel ana diyor
Kara toprak karıncığın doydu mu?
Dedi mi ola kardaşımı34 getirin
Acı haberimi tezce yetirin
Cenazemi elimize götürün
Kara toprak karıncığın doydu mu?
Ozanımız babasının ölümünden sonra çok yaşamadı. Babasından tam 50 gün sonra yakalandığı astım bronşit hastalığının etkisinin artması üzerine solunum yetmezliğine bağlı olarak kalp krizi nedeniyle 24 Ocak 1987 tarihinde, arkasında gözü yaşlı eşi Şenay Hanım ile dünyalar güzeli Ülkü’sünden başka yüzlerce şiir, türkü, ağıt ve destanlarını bizlere emanet bırakarak bu dünyaya veda etti. Ruhu şad mekanı cennet olsun inşallah.
Not: Bu makaledeki bilgiler baskıya hazır halde sponsorunu bekleyen ANDIRIN SEVDASININ MİMARI ANDIRINLI ÂŞIK ALİ - HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ, AĞITLARI, DESTANLARI VE ŞİİRLERİ isimli kitap çalışmamdan alınmıştır.
LÜGATÇE:
1. Efirazlı: Andırın ilçesine bağlı Efirağızlı Mahallesi.
2. Canı candan: Canı gönülden.
3. Mühüm: Mühim.
4. Söğer: Söver.
5. Baas: Bahis.
6. Göksümü: Göğsümü.
7. Bazan: Bazen.
8. Gardaş: Kardeş.
9. Dıkıldı: Girdi.
10. Gövünmek: Yanar gibi olmak, yanarcasına, bir kimsenin derdiyle dertlenmek, tasalanmak.
11. Evranda: evrende.
12. Banımaz: Banmaz anlamında kullanmış olmalı.
13. Kanımaz: Kani olmaz, ikna olmaz.
14. Kevrancı: Kervancı.
15. Sırtıyın: Sırtının.
16. El malın: el malını.
17. Nevsin: Nefsin.
18. Evsin: Efsun.
19. Gaçar: Kaçar.
20. Koğuldu: Kovuldu.
21. Şevki: Şavkı.
22. Berabere: Beraberce.
23. Toraldı: Acemileşti.
24. Ergene: Ergenekon
25. Eğer: Eyer
26. Akılan: Akıtılan, dökülen manasında kullanmış hece sayısı tutsun diye muhtemelen.
27. Sosyal itler: Sosyalistler sözcüğünü kast ediyor olmalı.
28. Bider: Tohum.
29. Acet: Hacet, ihtiyaç.
30. Keri: Sonra.
31. Taras çekmek: Teraslamak, düzlemek.
32. Geriden: Geri kalmaktan.
33. Irmak: Uzaklaştırmak.
34. Kardaşımı: Kardeşimi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.