- 495 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KAYBOLAN PARA
Çarşıdan eve doğru geliyordum. Kasaba uğrayıp biraz kıyma alayım dedim, sonra yufkacıya uğrayıp bir kilogram da yufka almak için geldiğim mahalle yufkacısının tam kapısında mahalleden çocukluk arkadaşım Mehmet ile karşılaştım. Mehmet çok değişmiş, yüzü gözü biraz şiş göründü, halini hatırını sordum. Meğer o da benim gibi rahatsızlanmış ve karaciğerinden Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde kanser tedavisi görmekte imiş. Sohbet ederken alkol ve sigaradan, bir kaç yıl önce aynı hastalık yüüzünden kaybettiğim ağabeyimden söz ettik. Derken aklım başımdan gitti...
Kemoterapi ve radyoterapi günlerim hızla gözümün önünden geçti.
Bu arada lâfa dalmışken yufkacının da ablası yarın ameliyat olacakmış, bana ameliyatım ile ilgili sorular sordu. Bu arada yufka almak için elimde hazırladığım Yirmi TL. sını farkında olmadan her nasılsa orada düşürmüşüm.
Hatta düşürdüğümün de o an farkında olmadığım için ( keza üç haftta önce atlattığım trafik kazası nedeniyle, beyin travmasından dolayı dalgınlığım zaman zaman had safhaya çıkıyor) cebimden yeni bir yirmi Türk lirası çıkarıp uzattım. O an orada yere bir bakınmak aklımdan geçmedi; dalgınlık işte böyle oluyor travma sonrası..
Eve gelince şu cebimdeki parayı bir sayıp kontrol edeyim dedim ve daha evvelden cebimdeki miktarı ve günlük harcadığım miktarı bildiğim için Yirmi lirayı yufkacıda düşürdüğüme kanaat getirdim. Yufkacımız bildiğim kadarıyla dürüst bir bayan ve kimsenin kuruşuna tenezzül edecek birisi değil. Dedim şuradan yürü, nasıl olsa yufkacı uzak değil, hem bir demet de maydonız ve dereotu al manavdan, yufkacıya da bir sor bakalım kapıda para düşmüş mü diye; yola koyuldum.
Yeniden yufkacıya geldim. İç odada olduğu için ’ Abla bakar mısın!’ diye seslendim, hemen çıktı;
- Az evvel ben senden yufka alırken elimde Yirmi lira para var gibiydi buralarda düşürmüş müyüm acaba?!
- Senin arkandan bir bayan geldi, o benim dedi aldı!
- Sen tanıyor musun o bayanı?!
-Tanıyorum, her zaman yufkayı benden alır, ’Otuz liram vardı, pazara gidecektim elimde on lirası, Yirmi yere düşmüş! dedi aldı parayı. Çok geçmedi zaten hemen senin ardından o geldi..
Anladım abla. O bayan yalan söylemiş, o para benim olacak, bir daha gelirse sen al o parayı! deyip ayrıldım.
Yürürken bir o parayı bulan bayanın ruh halimi bir de kaza geçiren beni ve beynimi düşündüm.. Derken bir yandan ahlaki çöküntü, bir yandan fakrü zaruret içindeki insanların hali gözümün önünden geçti. Eve gelirken caminin bahçesinden geçtim. Ramazan ayı nedeniyle cami bahçesinde sandalyeler, kurulacak masalar, kaynayan kazanlar akşama iftar sofrası hazır ve iki saat öncesinden gelip kıyıda köşede karın doyurmak için bekleşen insanlar..
Kızayım mı kadına kızmayayım mı diye sordum kendime, kızmak hakkım, ancak kaç soruyu dolandırdı aklım?!
Hey gidi güzel ülkem, nereden nereye,?! Şöyle bir Ankara’ya kadar uzan, meclise bak, adalete bak, son seçim kararlarına bak, yirmi lirayı ihtiyacı olana bırak! dedim. Gelmez ise geri helâl olsun benden yanı, ihtiyacı varmış almış.. Asıl sorun eğitim ve insanı bu düzeye getiren sistem; ahlâki çöküntü, fırsatçılık!!
Benim nazarımda bu kısacık öykünün değeri Yirmi liradan çok fazla eder, daha fazla düşünmeye bile değmez, boşuna dert boşuna keder..
Şaban AKTAŞ
08.05.2019 19.31
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.