- 661 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
17Suskunluklarımız benlik direncimizi aştı 17.
Belki yaşamadan hissedip görmek belki de yaşandıktan sonra anıya düşmüş istektir ömre sığan düşler, oysa yaşam ne kadar acımasız vurur döşlerimize, onunla da yetinmez düşürür bizi çalı diplerine ki, sivri dikenleri düşer yüreğimizin döşüne... Yaşam bu olsa gerek, görmeden, yaşanmadan acılanmakla biten düşlerde var olmak.
Ve karanlık…
İçinde tarif edilemeyecek kadar özlem saklı.
Sadece bir düş gerekir tümünü tek tek izlemek için, beyinsel görüntü ile ama kapatamazsın gözlerini, hele sol kirpik hiç düşmez diğerinin yanına, kendi göz kapaklarına hükmedemediğin zamanın başlangıcıdır, ara ara gözlerin düşmeye çalışır üst kirpikler alt kirpiğin üstüne…
Ve çoğu zaman duraksar ürkek hareketlerdir kendi kendine açılıp kapanan göz kapakları sadece düşsel yorgunluktur zamana aldırmadan, içinde sakladığı özlemlerdir asıl baş ağrısı yapan bir de, bir de sanki birleşik öfkeler sıralanır art arda ve yorgunluk bedensel düşmelere uzak ki yığılırsın sanki kendi kendinin üstüne…
Kapaksız bir kap sanki bundan sonrası düş sıralamasında, öncelikli olanlar arka arkaya sıralanır ön sırası belli olmayan düşüncelerden…
Darlık bu kendi kendine çaresizlik ve baş edilmez isteklerin arka arkaya sıralanması ile zamanı ile zamanı terk etmek sanki bedenin ruhsal dinginliği…
Kendimin kendime kurduğu düşler var baş edilmez isteklerle bana hükmetmeye çalışan…
Çoğunlukla olamayasıya istekler var içimde yanıp yanıp sönen, sonra da ardından isler bırakan, çoğunda pişmanlıklar duyduğum bir yalnızlık gürültüleri doluşuyor içime, dıştan içe doğru…
Çoğunluk elde olmayan imkansızlıklar, çoğunda çok eskilerden kalma, serpilip uzun yıllar benliğime gizlenip büyümüş baş edilmez vuruşları olan darbelerle beni yıkarcasına sarsan feda edilemez isteklere dayanan düşler…
Kendi kendime sorduğum çaresizlik soruları ile ben kimdim, bu kadar çok zaafla hâlâ nasıl ayakta düşmeden sarsıla sarsıla yoğun bir iç sıkıntısına doluşmuş hazmedemediğim ve etkisi yıllarca süren o baş edilmez sıkıntılı görüntüler…
Cam arkasına düşen anlamı çarpıcı düşler sevgiye dair ona dair kabul edilemeyen davranışlar…
Kısım kısım, yıl yıl içinde olup da müdahale edemediğim yaşamıma girmiş onca görüntülü kurgular…
İşte çoğu bugünkü düş görüntüleri ile yaşamımdan çıkmayan çaresiz zamanlarımda önüme düşen görüntüler…
Bu günkü görüntüleri ile hayalden öte sapma düşlerin kuvvetli güçleri karşısında bedenimin ezinti içinde kırgınlaşmasıydı belki de canımın yanmaları. Uykularımın çaresiz görüntüleri sanki varlıkla yokluk arasında kabullenilemeyen geçmiş yaşantı zamanlarının bu günlerde nedense güç kazanması çıkıyor ortaya…
Kendi kendime soruyorum, kimdim ben ve bedensel direncim nerede ve ne zaman kırılacaktı…
Güç kaybının sebep olduğu beden in yaşam savaşındaki sarsıntılar nereye kadar devam edecekti? Ve bu sabrediş nerede imkânsızlıkla dayanma direncimi kıracak ve ben ne zaman sona düşen bu düşleri yaşayacağım?
Bedensel direnç kırgınlığının isyana dönüşmesi hali ise tam bir yok oluş merdiven basamağı idi…
Yıllara sığan nefes almaları, çarpıtılmış düşüncelere sokmaktı asıl batış ve çöküş…
Bu yaşama ne kadar ne borcum vardı ki baş edilmez yaşam nefeslerinde direnç kırılmasından korkuyorum?
Neredesin sevgili veya nerelerdesin demenin de artık bir anlamı olmadığını biliyorum.
Yılları içine alan bu sarkaç zamanının sesi bile kaybolmak üzere ki benim sabrım hâlâ uzaklara ulaşacak sanırım…
Yaşamla baş etme kuralı vardı tüm nefeslerimde. Şimdilerde biraz kırıklıklar yaşasam da kendi irademle bu yaşam direncini güçlendirme şartımın varlığına inanıyor ve başaracağım…
Belki de sevgi üstüne sevgi eklemek şart olacaksa ben bu nefesleri almaya ve güçlü kalmaya mecbur olduğuma inanıyorum…
Yaşanmışlıkları kumanda edilebilir bir çember içine almaya çalışmaktı belki bu direnç artışına ulaşmam veya mecbur olmam…
En büyük güçlülüklerimden biri de ben bu sevgiyi hak edercesine dosdoğru yaşadığıma inanmamdır…
Bu günlere uzayarak çıkan seslerim, bu sevgideki güçlü var olduğuma dair bir karartı savaşıydı belki de, kahramanlarının gölgeleri bile kalmamışken, sadece düşüncede var olmanın belki de son savaşlarım idi…
Bir beş dakika, dakikası dakikasına, tüm ömrümü içine sığdırabildiğim düşüncelerin uçuşma zamanı…
Neler geldi geçti ki, ömrüme sığmış tüm anların arda kalanını bir beş dakikaya sığdırabilmişsem kimleri ne kadar zamanda yaşadım…
Hangi anı en çok cebelleşti ki, ne kadar uğraşsa da benimle, o dediğim zamanın içinden çıkan anlar…
Oysa ne kadar çileyi üst üste mandalladık uyku saatlerimizin bozuk sesler çıkardığı zaman ölçüsünde…
Ne kadar zamanlık kendime kızdığım an ki darmadağın düşüncelerin içine gizlenip, beni atlatabilmiş ki düş ölçüme girmiş…
Sen sevgili, aklıma geldi de sen sevgi düşüm, seni düşlediğim zamanları şöyle bir kolaçan ettim ki sadece şaşkınlığım ömrüme yetti…
Şimdilerde hangi düşümdesin değişkenliğine göre desem ki, sadece bana şaşırmış bakışların düşüyor şu anda göz diplerime…
Garip sesler var kulaklarımda ”ne yapıyorsun gene, düşüncede hangi zıtlığın var ki, göz bebeklerinin rengi değişti” derken, şaşkınlıkla “ver aynanı bakayım” demem bu günlerde gülme sebebim oldu sanki tüm anların kayıp gülüşleri ile…
Kaç yıl oldu sevgili, gülemediğim zaman ölçüş, kaç nefes alma zamanlarına sığdı bu somurtkanlıkla bakışlarım, küskünlüğüm kime, kaç zamanın üstünden atladık ki artık soğumaya başlayan zamanın kulvarında donmamam çabalarım…
Bazen kendimden nefret ediyorum, bastığım toprağın kokusuna bir kırgınım sanki ki, her an değişken düşler savuruyor sanki bedenimi…
Ne kadar çok şeye kızıyor veya kırılıp bir köşede kendimle homurdanıyorum. Ne dediğim belki, ne de ne söylemek istediğimin bir anlamı var…
Sadece öfke ve hasret, kuma, denize, buluta bahane bulmak, rüzgârın denizin dalgasını arttırması ile dibe düşüyor limit dışı direnç…
Ama en çok sana kızıyorum ve de ne dediğim belli olmayan bir sesle bir soru düşüyor yol yordamı yürüyüşüme, “şimdilerde neredesin” derken amacım soru sormak veya seni merak edişim değil, sadece öfkeme düşmüş bir düşüncemin sesi…
“Nerelerdesin sevgili gecenin geçi ve sen karanlıkların volta atıcısı?
Sonra kendime boş veriyorum, “artık yaşamın ölçüsü galiba karanlıklar olmuş” diyerek…
Sonsuza düşen bir bedensel enerji tüketimindeyim sanki her öfke önce ağzımı kurutuyor sonra zaman düşüncem şaşıyor, sadece kendime ait zamanları yaşasam da teklik pişmanlığım olmuyor, çünkü tüm yaşamım kalabalıklardayım zannı ile geçti oysa yalnızlık ruh ikizim ile dalaşmamla başlamış…
Umduğum tüm hayatın pişmanlık dışı yaşamlarımla dolsun…
Mustafa yılmaz
Fotoğraf--Hasan Üstün
Mustafa Yılmaz 4
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.