- 467 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kafa Ütüleme Seansları
Kafa Ütüleme Seansları
İnsanoğlunun yanı başında koca bir dünya var uğraşacak, didinecek, mücadele edecek. Günlük siyaseti takip etmekten birtakım insanlar kendilerini harap ediyor. Siyaseti meslek edinmişlere bir itirazım yok. Siyasetin olumlu ve olumsuz yönlerini yaşayacaklar elbet. Onların işleri siyaset sonuçta.
Platon, ‘siyaset ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar daha aptallar tarafından yönetilirler, cezalandırılırlar’ diyerek bu alanın yanlış ellerde ne hale gelebileceğinin resmini çizmiş adeta. Azgın çakalların şerrinden korunmak için kızgın kurtları beslemek gerekiyor bir taraftan. Teşbihte hata olmasın itlerin çok olduğu yerlerde, merhamet duygusu gelişmiş dalaşmalara, boğuşmalara karşılık verebilecek yardımcılar gerekiyor. Bu da işin başka bir boyutu.
Aktif siyasetin içinde olanların dışında büyük çoğunluk siyasilerin trolü, arka bahçesi mi olmak zorunda? Demiri işleyebilmek için nasıl ısıtmak gerekiyorsa aynı demiri kullanabilmek için de soğutmak gerekiyor. Bu evrede yavaş hareket ediyoruz nedense.
İdeoloji hipnozundan mümkün olduğu kadar kaçınıp ‘Onurlu bir adam, susuzluğunu giderdiği kuyuya taş atmaz’ diyen Amin Maalouf gibi ince düşünüp hoyrat siyaset arenasından uzaklaşmak, inceliklerin, harikaların olduğu başka dünyalara yönelmek gerekiyor. Bunu en güzel Cemil Meriç özetlemiş. ‘Bütünü bilmediğimizden ya sloganlara esir olduk ya ideolojilere köle.’ Sonuçta kadrajımıza koyduğumuz hayat kadar varız. Herkes cürmü kadar yer yakar. Ben haklıyım, ben doğruyum, sadece benim gibi düşünenler haklı, istikametinde ki gazı frenlememiz gerekiyor.
Empati kurmak diye moda bir tabir vardır ya hani. Karşı fikirlerle empati kurma yoluna giderek demiri soğutma işlemi pekâlâ hızlandırılabilir. Bu durum bütün taraflar için geçerlidir. Kutuplaşma denen duvarı çelikle, demirle mukavemetini artırmak bütün taraflar için iyi olmayacaktır. İnsanı anlamanın, hayatı anlamanın ön şartı olduğu gerçekliğini göz ardı etmemek gerekir. Yoksa dünya gurbetini daha çok çetin yaşarız. Özellikle sosyal medya üzerinden sürekli algı oyunlarına kendini kaptıran, hiç süzgeçten geçirmeden saflık hatta saftorosluk sergileyen, aklını kullanmayan insan için ne büyük kayıp ve yanlışlık vardır. Eşekten düştükten sonra ‘hopladım’ ayağına yatmak insana pek bir şey kazandırmaz.
Ülkemizdeki ve dünyadaki yaralara odaklanırsak, yaraları iyileştirmek için güç birliğine gidersek, o zaman doğru yoldayız demektir. ‘Kazan, altım kara demez’ maalesef bu hali pür melâli yaşıyoruz. Sezai Karakoç ne güzel söylemiş: ‘Anlamak masraflı bir istek; emek, gayret, samimiyet gerektirir. Yanlış anlamak kolaydır oysa. Biraz kötü niyet, biraz cahillik kâfidir’
Sürekli aynı düşüncede ki medyayı izlemek yerine, farklı kanalları da takip etmek gerekir. Hatta çok fazla politize olmamış medyayı takip etme alternatifini de devreye sokmak gerekir. İnsan, politize olmuşları gördükçe, dinledikçe ‘ya bırak şu siyaseti’ diyesi ve ya farklı televizyon kanalları izleme cezası veresi geliyor insanın.
‘İnsan kendi acılarını yine kendi acılarıyla unutur’ sözünde ki gibi bu kadar karamsar bakmamak gerek dünya ya. ‘Zulüm bizdense ben bizden değilim’ diyen Rachel Cossie gibi cesurca, özgürce, dik duruşça bakmak gerek. Kader, kadar ve keder üç (ka) sacayağında insanız sonuçta. Yenibaharlar, yeni seneler ne günler doğurur. Kalbi kırık çocuklar dünyaya güzel bir gelecek sunacak belki de. Son sözü şaire bırakalım.
İçim, ey içim!
Bu yolculuk nereye!
Yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin. (Cahit Zarifoğlu)
.
İlkay Coşkun
05.05.2019
YORUMLAR
Teknoloji aldı başını gidiyor, son sürat. Gelişen teknoloji insan ilişkilerini de tek düze hale getiriyor. Apartmanlarda komşuluk öldü, Allah rahmet eylesin. Selamlaşmaktan bile korkuyoruz karşımızdaki bizden bir şey mi ister acaba diye... Farklı farklı siyasi düşünceye sahip insanlar olsak da ortak paydamız Türkiye olmalı bunun bilincine bir varabilsek, daha az didişip daha çok seveceğiz hem insanları hem de memleketimizi... Nasıl ki 1977 de 1 Mayısta ölen canlara, ama onlar solcuydu, diyemeyeceksek nasıl ki İkinci Dünya Savaşında öldürülen Yahudilerin dini Musevilik de bizi hiç ilgilendirmez, diyemeyeceksek, nasıl ki yaşana hüzün dolu olaylara ayırım yapmadan yaklaşabiliyor isek insan olmaya o kadar yaklaşıyoruz demektir. Güzel bir yazıydı kutlarım içtenlikle...