Karanlık
Aylardır peşindeydim onu konuşturabilmek için elimden gelen her şeyi yapıyordum ama nafile bir adım yol alamıyor olduğum yerde sayıyor beklemekten başka bir şey yapamıyordum. Ara sıra kendi kendine mırıldandırcasına karanlık diyordu her taraf karanlık. Zifiri karanlık sarmış her yanı. Zaman olduğu yerde durmuş ilerlemiyor güneş yüzü göremeyen buz tabakası gibi donmuş kalmış. Karanlığın renginde de açılmaya dair hiçbir belirti yok. Koca bir okyanusun ortasında kalakalmış bir sandal misali yönünü nereye dönsen su göz alabildiğince bir tek kara parçası yok. her yan su su ve sessizlik kaplamış dört bir yanı. Dingin kurşun geçirmez bir sessizlik ne bir esinti ne de en ufak bir dalga gecenin en baskın saatlerindeki karanlık gibi dümdüz ve pürüzsüz. Bir canlıyı görebilecek bütün gözlere sahip tüm canlıların gözüne perde inmiş gibi etrafındaki hiçbir şeyde bir varlık belirtisi yok. Sanki koca bir karanlık girdabına girmiş gibi tüm evrenle birlikte sonu belirsiz bir yolculuktayım önümü göremiyor ardımdakilerden kurtulamadan sürükleniyorum bu karanlıkta. Neden böyle karanlık oldugunu merak etmiyor musun. Bu karanlığın sebebini sormuyor musun hiç? Nereye kadar gidebileceğini. Nelere gebe olduğunu ardında bir aydınlık olup olmadığını varsa bile ne kadar zaman uzakta olduğunu. Karanlığın saati gökte yıldızların belirme vakti değilken aksine güneş daha yeni öğleye dönmüşken bu ölümcül karanlık niye? Sahi duyuyor musun söyledikleri mi? Yoksa bir ölümüyüm ben herkesin beni gördüğü ama benim hiç kimseyi göremediğim kapkaranlık dünyamda seslerini duyduğum ama sesimi duyuramadığım bir ölü müyüm? ben. Diye sorarken gözlerine baktım acaba kapatmış olabilir mi diye bu yüzden hiçbir şeyi görmüyor olabilir mi hayır gözleri açıktı ve hiçte yeni açılmış bir göze benzemiyordu. O konuşurken onu dinlemekten başka hiçbir şey gelmiyordu elimden ne yapabilirdim ki gündüz gözüyle kapkaranlık bir dünyada yaşayan biri için. Dinlemekten ve teselli etmeye çabalamaktan başka. Tesellim de öyle. anlatmaya çalışıp anlatamadığı şeyleri hafifletecek sözler değildi sadece dinliyordum onu merakla ne söyleyeceğini bekleyerek sözünü kesmeden sadece dinleyerek ne kadar teselli edebilirse insan ben de o kadarını yapabiliyordum daha fazlasını değil. Üşüyorum dedi aniden ve tüm vücudu büzülmeye başladı bu sıcak yaz gününde güneş tüm sıcaklığıyla etrafını ısıtırken o üşüyorum dedi alnından boncuk boncuk ter boşalırken. Üşüyorum içim titriyor o aklıma düştükçe gözlerim kapandığında bir daha açılmasın istiyorum ama daha açılır açılmaz her bir taraftan üşüşüyor beynimin içine sesim boğazımda düğümlenip kalıyor onu dile getirecek sesten mahrum kalıyor çok istediğim halde onu anlatamıyorum. Anlatmak istemeye başladığını dizlerine koymuş olduğu taşı okşamasından anlıyor hiç sesimi çıkarmadan yanında öylece oturuyordum. Gözleri kısılıyor sesi gittikçe boğuklaşıyor memeden kesilmiş aç bir bebek gibi dudakları ritreyerek ağlamaklı bir hal alıyordu burada yanımda oturuyor konuşmaya çalışıyor ama çok uzaklarda yaşıyor gibiydi taşı okşayan ellerinin ritmi hiç değişmiyor yeni doğmuş bir bebeğin henüz anne karnındaki tüylerini taşıyan kemikleşmemiş narin kıkırdak başını okşar gibi incitmeden taşı okşuyor gözlerini uzaklara dikip o der demez boğazı düğümlenip kalıyordu. Kimdi o ne olmuştu ona nerelerdeydi acaba yaşıyor muydu ölmüş müydü bedeni burada ruhu onunla beraber bu yaşayan ölüden haberi var mıydı bilmiyorum. Anlamaya çalıştığım tek şey neden anlatamıyordu bunca anlatma isteğine rağmen neden gelip boğazında düğümlenip kalıyorlardı. Kendinde anlatma gücü mü bulamıyordu anlatmak istediği şeyin anlaşılamamasından mı yoksa anlatamamaktan mı çekiniyordu bilmiyorum ama çektiği acıyı iliklerime kadar hissediyor elimden bir şey gelememenin çaresizliğiyle ben de onunla acı çekiyordum. Kimdi o ne olmuştu ona başina ne gelmişti o anlatmadan öğrenme şansım yoktu. Bir yol ayrımına gelmiş hangi yola devam edeceğine karar vermiş ama bir türlü istediği yola adımını atamayan biri gibiydi gitmek isteyen ama her nedense bir türlü ilk adımı atma cesaretinden mahrum öyle kalakalıyordu. Ne olacaksa olsun demişti bir keresinde tam anlatmaya başlayacağı sırada bir melek yaklaştı yanına ve erzak listesini istedi. Başını kaldırıp bu hafta bir şeye ihtiyacımız yok dedi ve ardından haftaya sen gelme ben bizzat kendim gelip ihtiyaçlarımızı alacağım. Peki dedi melek ve geldiği gibi sessiz sedasız gidiverdi. Meleğin araya girişi mi yoksa gizleyebildiği kadar gizlemeye karar verişi mi bilmiyorum ama çocuğun kaybolduğunu şimdi Tanrıya hissettirirse başına neler geleceğini çok iyi biliyordu. Tanrının uyuduğu saatlerde olmasa hepten perişan olacak hiç bir şey düşünemeyecekti. Ne vardı azraile inanacak gidip Tanrıya sormak varken neden körü körüne inandım ki şu azraile hem Tanrı bana ne olursa olsun bu çocuğun koruyucusu sensin dememiş miydi. Neden ona gittiğimde bir şey demedi de peşimden azraili yolladı neden. Ne yapacağım nereye kadar saklayabileceğim ki eninde sonunda öğrenecek başkalarından öğrenmeden ben mi gidip söylesem