Bolum 1
Bölüm 1
Farkındaydık...
Bir deney gibi ordan oraya savrulduğumuzun farkındaydık. Bu oyunun içinde denek olduğumuzun farkındaydık. Farklı ad,cins,nesil,dil,din,ırk hepimiz farkındaydık. Birbirimizi hissediyor , anlıyor , algılıyorduk... farkındaydık... Esas sıkıntımız ise bağlantı kurmak istediğimizde başımıza dolanan belalardı ve biz farkındaydık. Onlar da farkındaydı be bizi deney faresi gibi harcamaktan korkmuyorlardı.
Başıboş gezerken hissediyorum , yalnız değildim. Bu tarz normal insanların içinde anormalliğimizi saklamak zordu. En azından benim için zordu ve bu bok çukurundan bizi çekip çıkartacakları günü bekliyorduk. Çünki başka çaremiz yoktu..
Yağmur yağmaya başlamıştı. Arabalar geçerken Yağmur birikintilerini etrafa saçıyor ve değişik bir ses çıkarıyordu ve nedense tek hissettiğim her yağmur damlasının benliğime ulaşmasıydı
Yağmurdan kaçan insanlar gibi olmaktan ise yağmurun kendisine sahip olmak istiyordum.
Daha çok yağmasını ve bu koca şehri yutmasını istiyordum. Yağmur hızlanmıştı. Hayalimde ki gibi yağmur mermi gibi sertti. Çoğu kişi bunun videosunu çekip "AMAN TANRIM!!!KIYAMET YAKLAŞIYOR!!!!" diye paylaşıp zeka seviyesinin sıfırın altında olduğunu belli edecekti. Ama ben yağmurun şehri yutmasını istiyordum. Yavaş yavaş yürürken kıyafetlerimi ıslatıp vücuduma değen soğuk su taneleri kimsenin bana vermediği huzuru veriyordu. Şimşek sesiyle irkilen insanlar , yağmurdan kaçan hayvanlar , dükkanlarını korumaya çalışan kapana kısılmış bir kaç köle olmuş varlıklar...
Onlardan olmadığım için mutlu mu olmalıyım?
"SU"
Bahsedilen adalet kavramı bu muydu gerçekten? Bir adam kıza tecavüz edecek ve ceza almayacak ama ben onu yaktım diye hapise mi atılacaktım? Devleti kınamak gerektiren adaletinden dolayı trumb’a teşekkür etmek gerek. Ne gelişmiş , adaletli bir ülke ama...
Sonuç iki gardiyanın beni acayip bir arabaya kollarım kelepçeli olduğu halde zorla bindirmeleri. Üzgünüm dostum ama salak değilim. Kacmak için bir adım atsam bir asker beni saniyesinde vurur. Kısaca o araba esas kurtuluş...
Adamın cayır cayır yanması en büyük mutluluğum olacaktı ki yağan yağmur herşeyi engellemişti. Adam ise hastaneye kaldırıldığında onu yanıcı madde kullanmadan sihirli bir şekilde yaktığımı söyleyip beni dava etmesiydi. Adam akıl hastanesine bense davadan davaya götürülmeye başlanmıştım. Sonunda dava sonuçlandı ve ömür boyu hapise karar kılınmıştı. Can sıkıntısından derin bir nefes almıştım. Kulağımda hala adam yakarken çıkan o kamp ateşi sesi vardı. Tabi çığlıkları saymazsak. Gardiyanın beni dürtüp o iğrenç gülümsemesi ile düşüncelerimdem sıyrılmıştım. Donuk bakışlarımı ona çevirdiğimde gülüşü solmuştu. Bakışlarımı yola çevirmem ile gardiyanın bakışlarının sebebini anlamıştım. Yolda kocaman yarıklar be onun üzerinde uzay aracı gibi bir şey havada duruyordu. En kötüsü ise bize nişan almıştı.
"ATEŞ"
Umursamazca oturmuş insanları inceliyordum. Nasıl bu kadar güleç varlıklardı? Ya da ben neden bu kadar somurtkan ve hayattan mutluluk almayan biriydim? Sigarayı yere atıp yağmurun onu söndürmesini izledim. İri camları olan gözlüklerimi düzeltip görme oranımı arttırdım. Gelen ambulans sesi hastanın pekte ic açıcı durumda olmadığını belli edercesine ötüyordu. Yağmurun yavaş yavaş azalmasıyla _ki azalmasıydı şehri yerle bir edebilirdi_toprak kokusu ortaya çıkmıştı. Esas şimdi kendimi canlı hissediyordum. Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu ve sanırım karşıdan gelen kadın ona gülümsediğimi sanıp karşılık olarak gülümsedi. Bense çekinerek kafamı çevirmiştim. Buram buram toprak kokuyordu ve bana ölümü hatırlatıyordu. Ya da asla ölmeyeceğimi...
Karşıdan geçen siyah araba dikkatimi çekmişti. Tam tamına beş defa geçmişti ve şimdi drek karşımda duruyordu. Yavaşça yerimden kalkıp paltomu düzelttim ve hiç beklemediği anda sert bir rüzgarın esmesiyle arabanın savrulduğunu izledim.bir kaç saniye de olsa tattığım zevk bana yeterdi. Sıra topuklama zamanıydı.
"HAVA"
Yağan yağmur yüzünden sinirli kalkmıştım. Cünkü lanet dünyalılar heryeri beton ile kaplamış doğayı yoketmeye başlamıştı. Bu da toprak kokusunu yok denecek kadar azalmasına sebep olmuştu. Bugün planımın son bölümüydü. O betonların hesabını soracaktım. Yakalanmak pek te umrumda değildi.
Yemek yeme zamanı değildi siyah kapışon ve siyah kotumu giydim. Çantamı kaparak yola çıktım. Dünyanın en büyük alışveriş merkezinin açılış günü için hazırladığım süpriz i bence çok beğeneceklerdi. Otobüs gelmiş ve kısa yolculuğum başlamıştı. Her yerde açılacak olan alışveriş merkezi konuşuluyordu. İki üç süslü kız yetinmek için can atıyordu. Onları izlediğimi anladılar ve gülüşmelerimiz başladı. Evet , kabul yakışıklı bir çapkınım(: ve beni görseniz sizde öyle gülücükler atarsınız(:
Son durakta kızlarla birlikte inmiştim ama yollarımız ayrılmıştı. Onlar alışveriş merkezinin yolunu tutmuşlar bense yüksek bir binanın çatısında şarap sigara keyfi yapmaya yollanmıştım.
En güzel yere kurulup keyif çatmaya başlamıştım. Alkış sesleri konuşmanın bittiğini işaret ediyordu. Sıra benim şovumdaydı.
Ellerimi havaya kaldırdım yüzüme vuran su tanecilerini benimsedim. Yavaş yavaş sarsıntı başlamıştı. İnsanların böcek gibi kaçtığını görüyordum. Ama yetmezdi daha fazlasını istiyordum ve bir anda binayı sarmaşıklar otlar sarıp aşağı çekmeye başladı. Gözlerim kararmaya başlamıştı
"TOPRAK
Sessizce Su’yu izliyordum. İsimleriyle hitap etmezdim çünkü yakalamalarına izin veremezdim. Onları korumalıydım. Davranmıyorlardı. Artık kendileri gibi olmak istiyorlardı. Anormal hissetmemek...
Ama dünya buna hazır değildi. Eğer güçleri patlarsa gerçek anlamda kıyamet kopmuş gibi olurdu. Su yu sakinleştirmek , ateşi söndürmek , havayı durdurmak ve belkide en zoru Topraktı. O aralarında en kindar ama adalet aranyanıydı. Su hayvanlara düşkündü. Tek yapmam gereken suya boğulmak üzere bir köpek göndermekti. İşe yaramıştı da . Köpeği kurtarmak için durmuştu. O durana kadar da ateş in öldürmek için yaktığı adama yağmur engel olmuştu.sonra ruhu geri getirmek kolaydı. Hava en sakin olanı ama en çabuk parlayanıydı. Ona tek yapmam gereken destek olmaktı. TOPRAK ise... Ona yapılacak tek şey ders almasını sağlamaktı ve ben bunları onlara öğretirken beni hiç bir zaman görmediler. Biz beş yol kardeşleri her zaman koruyucuyduk. Beni görmemeleri birbirimize olan sevgi ve saygıyı asla yok etmedi. Yok etmeyecek ve siz bunu okuyan nesillerin nesilleri bizleri asla bilmeyecek, görmeyeceksiniz. Ama hissedecek ve anlayacaksınız..
Yolumuz yolunuz olsun
"RUH"
Mektubu yavaşça bıraktım. Ne demekti bunlar... algılayamıyordum. Ne zaman yazılmış mektuplardı...
Gerçek miydi yoksa bir hikayeden alıntı mı? Şimdi aramam gerçekten soruların cevapları mı vardı yoksa yok sayıp hayatıma devam mı edecektim.
TELEFONDAN YAZDIĞIM İÇİN FAZLA YAZİM HATALARI OLABİLİR KUSURA BAKMAYIN LÜTFEN..
VE YAZININ BAŞLIĞI KONUSUNDA FİKİR VERİRSENİZ COK SEVİNİRİM..(:
İYİ OKUMALAR...