- 946 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
Camide
Nisanın sonunu yaklaştı. Güneşli bir Kocaeli Cuma günü. Elde kalan son kitaplarımı da imzaladım. Aydınlığa Doğru Bitmeyen Yolculuk adlı bir kitap çıkarma şansım oldu geçen yıl. Nehir öykü biçiminde, ayaklarımın üzerinde durmaya başladığım yıllardan başlayarak emekli oluncaya kadar yaşadığım öğretmenlik yıllarımı anlattım...
Bir eser ortaya çıkarmak hiç de kolay olmuyor. Yaşayan bilir işin ne denli çetrefilli olduğunu. Bardağın dolu tarafına bakmak yaşamın güzellikleriyle hemhal olmanın işin en güzel yanı yine de… Kitabı dostlara sunmanın tanımsız güzelliğini yaşadım. Okulları ziyaret ettim. Öğretmen dostlarımla buluştum yeniden. Her insanın yaşamında anılarını hiç unutamadığı bir ilkokul öğretmeni vardır. Kitabımı okuyan güzel ülkemin, aydın yüzleri öğretmen arkadaşlarım, kitapta hem ilkokul öğretmenlerini hem de kendilerini bulduklarını söyleyerek beni mutlu ettiler.
Özellikle kadın arkadaşlar ki, içlerinde öğretmenler de vardı; kitabın bazı bölümlerinde ağladıklarını anlattılar. Ve dilinin çok sade ve akıcı olduğunu belirttiler. Emekli bir öğretmen dostum, “Kitabını merak ve heyecanla okudum… “ dedi.
Amacım reklam yapmak değil. Elde kalan son kitabımı da İzmit’in en sayılı okullarının birinde gözlerinde insanın içini ısıtan idealist duygularla yüklü genç öğretmen dostlarıma imzaladım. Yeni bir baskı yaptırma olanağım yok. Sadece kitapla ilgili duygularımı paylaştım...
Günlerden Cuma olduğunu söylemiştim. Önemli bir gün Cuma günü Müslümanlar için. Haftada en azından insanların Allah’ın evinde bir araya geldiği; selamlaşıp hal hatır sorma… benzeri işlevleri olan bu günde yurttaşlarımla birlikte Cuma kılmanın ayrı bir güzelliği vardır. Cami cemaatinin abdestlerini alıp sakince, uygar davranışlar sergileyerek camide yerlerini almalarına hep saygı duymuşumdur. Lakin cami nizamına uygun olmayan davranış içinde olan kardeşlerimiz yok mu? Elbette var. İnsanlar saf saf oturmuş vaaz dinlerken bazı aklı evveller oturanları rahatsız ederek ön saflara geçme uğraşı verirler. Uygun yer bulamayınca bu kez sağa sola yürüyüp işin tadını tuzunu iyice kaçırırlar. Hele ön saflarda namaz kılan bazı kişiler namazını çabucak kılıp bir an önce camiden çıkma telaşına düşer. Bu kez namaz kılanları çiğnercesine dışarı çıkarlar(!)
Madem ön safta ibadet etmek daha sevaplı ise o zaman evinden erken çıkacaksın. Caminin çay ocağında zamanı vak vak ile geçirmeyeceksin. Hele camiye ilk girenlerin bir deve kurban edip etini yoksullara dağıtmak gibi sevabı varken sen camiye geç varıyorsun! Öyleyse bir horoz kesip fakirlere dağıtmanın sevabıyla yetineceksin Müslüman kardeşim! Arkalarda oturup hakkına riayet edeceksin. Hele de dini bütün kardeşlerini çiğneyerek öne geçme çabası ile kılacağın namazın sevabına kirli sular karışır kanısındayım. En iyisini Allah bilir.
Derince’nin en büyük camisinde yerimi aldım. Ezan saatine hayli zaman var. Hatip, gerçekçi, içimizi acıtan konulara dokunuyordu. Çevre temizliğinin önemini vurguladı sıklıkla. Özellikle piknik yerlerimizi aşırı hoyrat kullandığımızı, böylesi davranışların temizliğe çok önem veren dinimizle hiç bağlaşmadığını üzülerek gözlemlendiğini belirterek bir de hikâyecik anlattı. Almanya’da yaşanan bir ilginç uygulamaydı anlatısı:
“Almanya’yı ziyaretimde bir işçi arkadaşım anlattı bu olayı:
‘Çalıştığım eyalette Almanlar diyor ki, mangal yapmayı biz Türklerden öğrendik. Mangal yaparak insanların yeşil alanlarda doğayla baş başa dinlenmeleri yerinde bir uygulama. Fakat gurbetçi yurttaşlarımız piknik yerlerinden ayrılırken bulundukları alanda yetesiye temizlik yapmadan oradan ayrılmayı alışkanlık haline getirmişler. İlgililerin uyarıları para etmemiş. Sonunda Almanlar yeşil alanlarda piknik yapılmasını yasaklamışlar.’
Hatip, ülkemizde çevre temizliğine hiç önem vermediğimizi yana yakıla anlatmaya devam ediyordu. Dinamik toplumlar, temizlik, karşılıklı saygı, sevgi benzeri olguları yaşamlarına katan toplumlardır…
Bir ülkede, insanlar birbirlerini sevmez, idareciler aymazlık içinde sefahat âlemlerine dalarsa o ulusların başına felaketler gelir.”
Hatip arkadaş 1258 Bağdat’ın istilasını örnek vererek daha da ilginç konulara daldı…
“Cengiz Han’ın torunlarından Hülagü 1258 yılında Abbasilerin başkenti Bağdat’ı işgal etti. Zamanın halifesi el-Müsta’sım, Hülagü’ nün kendisine dokunmayacağını, şehrin istilaya uğramayacağı hayaliyle yaşıyordu. Fakat öyle olmadı. Moğollar önce halifeyi acımasızca öldürdüler. Daha sonra binlerce insanı katlettiler, şehri yağmaladılar. Her tarafı yakıp yıktılar. Kütüphaneler tahrip edildi. Derler ki, Dicle nehri günlerce katledilen insanların kırmızı kanı ve suya atılan kitapların mürekkebi rengiyle mavi-siyah aktı.
Yıkımdan sonra Hülagü Müslümanlardan en büyük âlimi çadırına getirilmesini emreder. Emir her tarafa duyurulur. Zaten insanlar küçük büyük Moğol kılıçlarının acımasızlığıyla kıyıma uğramışlardır. Çadıra çelimsiz, boynu bükük bir genç gelir. Korkusuzca Hülagü ‘nün huzuruna çıkar. Hülagü gülerek;
‘Senden daha güçlü adam yok mu aranızda…’ diyerek âlim genci küçümser! Genç, söz alarak korkusuzca anlatmaya başlar.
‘Yaşlı, sakallı birisini arıyorsan yanımda yaşlı bir keçi getirdim. Onun uzun beyaz sakalı var. Hayır, gür sesli, sesinin uzaklardan duyulan birisini düşünmüşseniz keçinin yanında bir de horoz getirdim. Horozumun tiz bir sesi var köyler ötesinden duyulur. Eğer uzun boylu birisini görmek istiyorsanız bir de deve getirdim ki, bu çevrede deveden boylu yaratık yoktur şu anda.’ Hülagü gencin sözlerini hayretle dinler. Genç âlim sözlerini şöyle tamamlar:
‘Biz Müslümanlar gereği gibi çalışmadık. Başta katlettiğiniz halife, halifelik kurumu olmak üzere Abbasi ülkesinde yozlaşma yaşandı. Güzel adetlerimizi terk ettik. Ülkemizde birlik beraberlik kalmadı. Ve yüce Allah sizin gibi bir zalimi başımıza bela etti…’
Hatip efendi vaazına şu sözlerle devam etti:
“Günümüzde İslam dünyasında kan ve gözyaşı eksik olmuyor. Biz Müslümanlar, bir türlü aramızda birlik sağlayamıyoruz. Başımıza gelen istenmeyen olaylar kendi hatalarımız ceremesidir. O halde gelecekte huzur içinde yaşayabilmek için tarihte yaşanan olayları gereği gibi değerlendirip hayatın gerçekleriyle yüzleşebilme olgunluğunu göstermeliyiz…
Namaz vakti yaklaşmıştı. Ezan başladı. Cemaat namaz için ayağa kalkıp safları oluşturmaya başladı…
YORUMLAR
Kaleminizi okumak insanda farkındalık yaratıyor.
Çok değerli hocamı kutluyorum ve nadide kalemini de.
Saygılarımı sunuyorum muhterem hocam.
Her değerli yazı sayısız açılım sunmakta bu bağlamda öğrenci kimliğimle sizlere inanılmaz saygı duyuyorum ve teşekkürlerimi iletiyorum kıymetli hocam.
Edebiyat bir zenginlik madeni her gün her yeni güzelliği yüreğe sindirip coşkuyla dolaştığımız dalları bu meyve veren ağaçların bu anlamda coşkum ve umudum asla sonlanmıyor.
Teşekkürler, efendim.
İBRAHİM YILMAZ
Sizler gibi yazın dünyasının üst düzey değerleriyle bir arada olmak, tanımsız güzel yorumlarınıza muhatap olmak benim için farklı bir güzellik. Bilin isterim.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Zevkle okudum.Sıkılmadan atlamadan okunabilir bir yazı.Dersler cıkarabiĺenlere güzel dersler var.Kaleminiz susmasın beyefendi.
İBRAHİM YILMAZ
İlginize minnettarım.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Değerli Yılmaz Öğretmenim !
Cumhuriyet öğretmeni olmak kolay mı? Bugünlerde hocam furyası yaşanıyor. Ben öğretmenim ifadesini özellikle seçtim.
Benimde her öğrencinin olduğu ilk okulda öğretmenim vardı. Bir dershanede 5 sınıfı bir arada okutuyordu.
İlk okula kayıt için gittiğimde Basri öğretmen, ilk okul 3 ve 4 de Musa eder 5. sınıfı Kazım kuttu.
Her biri gencecik benim gibi köylü çocuğu ve yürekten cumhuriyete Bağlı, Atatürkçü Muallimdi.
Hani Atatürk'ün yeni nesli emanet ettiği öğretmen.
Hiç abartmıyorum, İlk okulu bitirdiğimizde, şimdi orta öğretimi bitiren öğrencilerden daha donanımlı yetiştik.
İbrahim öğretmenim, bunları niye yazıyorum biliyor musunuz? Şimdi sizin anlattığınız öğretmenin azaldığını düşündüğüm için.
Eğitimin her gün daha geriye gittiğine şahit olduğum için. Cumhuriyete sahip çıkması gereken ve Atatürk'e verdiği sözü unutan Türk gençliğinin verdiği sözü unuttuğunu görmekten kahrolduğum için.
Yazdığınız kitapla ilgili anlattıklarınız çok güzeldi.
Anıları kitaplaştırmak ise başlı başına cesaret ve yürek ister.
Bu cesarette ancak Atatürkçü muallim de vardır demek geldi içimden.
Makaleye son noktayı"Namaz vakti yaklaşmıştı. Ezan başladı. Cemaat namaz için ayağa kalkıp safları oluşturmaya başladı…" cümlesiyle koymuşsunuz ya. Keşke diyorum Ezana kulak veren, camiye gidip safta duran cemaat ve önündeki imam Allah'ın Alim sıfatı ya da Esmayıhüsna uysalar, o zaman İslam dünyası da karanlık yerine aydınlığa doğru yol alırdı diye düşünüyor.
Anlamlı yazı için yürekten tebrik ederim.
Saygılarımla.
İBRAHİM YILMAZ
Necati bey, ülkemizin özellikle eğitim-öğretim alanında yaşanan iç acıtıcı durumları ne güzel betimlediniz.
Daha önce de sizinle aynı konularda tanım uygunsa dertleşmiştik, yurt sevgisini her şeyin üstünde tutan cumhuriyet sevdalısı iki yurttaş olarak.
Beş sınıflı bir ilkokulda okudum. Köy okulunda. 1.Sınıfta eğitmendi öğretmenim. 2., 3. ve 4. sınıf öğretmenim Köy Enstitüsü çıkışlı benim sevgili öğretmenimdi. Anıları kalbimde saklı hala.
"Önce ekmekler bozuldu" Köy Enstitüleri kapatılarak köylümüzün aydınlanması önlendi. yetmedi Öğretmen Okulları kapatıldı. Nihayet 3 yıllık Eğitim Enstitüleri kapatıldı bu topraklarda. Ve öğretmenlik mesleği, halkımızın aydınlanması engellendi.
Bu seçimler, İmamoğlu ki, hasan Ali Yücel ülalesinden İmamoğlu...Ümitliyim...
Şunu da arz etmeliyim. Bizler güzel hasletlerimizi kaybettik. yalan, riya, rüşvet, adamkayırma diz boyu... yaptığımızın ceremesi bu durum.
tek çözüm Atatürk ilkeleri paydasında yeniden ulusal birlik sağlamak. başaracağız.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Kitabınız için tebrik ederim öğretmenim,,
Cami de ilk safta din görevlisinin hemen arkasında görevli aniden hasta olsa cemaate namaz kıldırabilecek olanlar durmalı dini bilgisi iyi olan.Herkes bulduğu boş yere olması daha iyi olur kanımca.
Din görevlilerinden Allah razı olsun cemaatı devamlı bilinçlendiriyorlar...
Diğer konuda temizlik malesef piknik yerleri ne öyle..
Oralarda çöp için belirlenmiş çöp konan çöp bidonları yok mu..
Yaşadığım yerde elektrikli saçlar var.Bir yanda da odunlar yığılı oturma için üzeri örtülü masa oturak yerleri gayet muntazan hemen yakınında soğuk su ara ara yerşlerde sıcak su akıyor..
Çok görevli görülmez fakat çöp atanın plaka nosu resmiyle birlikte alınıp ceza evlerine gelir insanlar çöp atmamaya temiz bırakmaya özen gösteriyorlar piknik yerlerini.Çocuk parklarını diğer dinlenme yerlerini..
Temizlik imandan gelir..
Bura da su şişelerinde hz muhammed sin sözü yazılı..Suyu idareli kullanın müsrif etmeyin altına da HZ MUHAMMED yazılmış
Piknik yerlerine girişte levhada piknik alanlarını temiz kullanın sizler için her imkan sağlanmıştır bu alanda güvendesiniz diye..
Yıllardır yurt dışındayım piknik yerlerinde bir olumsuzluk olmadı..Fakat çok ıssız bazı yerlerde bazan evsizler mesken edinirler oralar da birkaç vefat eden haberi duyduk okuduk haberlerde..
Önce kişiler kendisini evlerini çevrelerini her gittiği yeri temiz bırakmalılar..
Düzenli emekle yazılmış yazıydı sağ olun öğretmenim..
Selam ve dua ile.
İBRAHİM YILMAZ
sayfamı ziyaretleriniz beni mutlu ediyor. Allah'da sizleri mutlu etsin.
daha önce de yazmıştım zannedersem. 6 yıl Almanya'da Türk Kültürü ve Türkçe öğretmeni olarak bakanlık oluruyla görev yaptım.
Bilirsiniz Almanlar daçok disiplinli ve temizliğede önem veren insnlardır. Avusturalya'yı anlatıyorsunuz. ve de o ülkedeki güzellikleri.
ülkemiz anımsarsınız batıdan, sizin yaşadığınız ülkeden çok farklı.
Bir olumsuz örnek vereyim. Türkiye'de şehir içi trafiği yavaşlatmak için neredeyse adım başı kasis konuyor cadde ve sokaklara.
Avrupa'da kasis diye bir uygulama yok. Edirne'de de yok diye duydum. bu konuda da yazılar yazıyorum duyan kim(!)
Müslümanlığın şekli yaşanıyor bizde ve diğer islam devletlerinde. önemli olan özü yakalamaktır oysaki.
Selam, saygı ve sevgiler iletiyorum anayurttan size ve Sidney'e...
Allah'a emanet olun.