- 1508 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
NAMUS
Keskin bir kılıç gibi, rüzgar olanca şiddetiyle vuruyordu bütün bedenine. Ve tipiden göz gözü görecek durumda değildi.
Adımları oldukça yavaşlıyordu. Neredeyse olduğu yere boş bir çuval gibi bırakıverecek ti kendini.
Çökmek üzereydi akşamın karanlığı. Başını gökyüzüne çevirdi. Tipi olanca gücüyle yüzüne şamar misali bir kere daha vurdu. Atkısına biraz daha sarılıp ısınmaya çalışsa da kar giysilerini ince bir tül misali kaplamıştı. Arada bir silk eleniyordu. Diz boyu karın içinde bata çıka ilerlemeye çalışırken birden korkuya kapıldı. Ya kurtlar gelirse? Mutlaka parçalarlardı. Bu korkuyla vücudunu ateş bastı. Sonra içi ürperdi. Adımlarını açarak daha hızlı yürümeye gayret etti. Karanlık bastırmak üzereydi. Şu ana kadar rüzgarın sesinden başka çıt çıkmıyordu. Birde kendisinin karlara bastıkça çıkan gıcırtılı ayak sesleri.
Yolunu kaybetmişti. Başına ilk kez geliyordu böyle bir şey. Kestirmeden gideyim derken hiç bilmediği sapa yollara girmişti. Hızlandı biraz daha. Bir ışık bir ev aradı.
Gözünün alabildiği yere kadar keskin bakışlarla avını yakalamaya çalışan yabani bir hayvan gibi uzattı bakışlarını.
Ağaçlar sıkça olmadığından epey görüş alanı vardı. Tükenmek üzereydi bütün gücü. Üstelik donacak duruma gelmişti.
Birden köpek havlaması duyar gibi oldu. Durdu. Fırtına sesini duymamaya çalışarak can kulağı ile nefesini tutarak havlamanın tekrarını bekledi. Evet köpek havlaması bu yakınlardaydı.
Umutlandı. Kirpiklerine kadar kara belenmiş kısık gözleri parlamış, canlanmıştı birden.
Adımlarıyla karları yırta yırta yürüyordu şimdi. Daha da, daha da hızlandı. Sendeleyip düşmesi umurunda değildi artık. Kurtuldum diye seviniyordu. İşte karşısında parça parça kar ile kaplı buzdan saçaklanmış kiremitli evler duruyordu.
Ellerini ovuşturdu sevinçle. Yaklaştıkça köye, kar artık dizlerinin altına inmiş yürümesi kolaylaşmıştı.
Durup soluklandı. Hava oldukça kararmış fakat sığınacak bir yer bulmanın sevinci içinde köyün girişinde ki küçük tek katlı evin kapısını heyecanla çaldı.
Köpek sesleri birbirine karışmıştı. Havlayan köpekler sanki köye bir yabancı girdi diye köylülere haber veriyorlar gibi geldi ona. Bir kez daha telaşla fakat hafifçe vurdu kapıya. Kısa bekleyişin ardından kapı hafifçe aralandı. Karanlık da yüzü tam gözükmese de sesinin tonundan
genç olduğu anlaşılan bir kadın elinde kısık gaz lambasıyla buyurun kardeşim birini mi soracaktın?
Bacı ben buranın yabancısıyım, saatlerdir yoldayım. Yorgunum, perişan oldum. Çok üşüdüm çok da acım. Hani izin versen de bu geceyi Allah rızası için burada geçirsem. Bir köşede kıvrılır yatarım. Sabah erkenden giderim. Kısa bir sessizlikten sonra kadın kendini geri çekip kapıyı açtı.
Adam içeri girip kapı önünde beklemeye başladı.
Evin içi sıcacıktı. Elbisesine tutunan karlar üzerinden yavaş yavaş yere süzülmeye başlamışlardı bile. Kadın son derece müşfik bir şekilde "geç kardeş şöyle sobanın yanına oturup ısın hele. Ben de sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım" deyip gaz lambasının ışığını biraz daha yükselterek eski tahta bir kapıdan diğer odaya girdi. Kapının gıcırdaması ne kadının ne de adamın umurunda değildi.
Kadın odadan çıkınca adam sobaya biraz daha yaklaşıp donmaktan kurtulmanın sevinci içinde sobaya ellerini yaklaştırıp ısınmaya çalıştı. Bir yandan da odaya göz gezdiriyordu. Odayı kaplayan kilimler oldukça eski olsa da temizdi. Yerde minderler, köşede bakraç bir de çeyiz sandığı duruyordu. Etamin üzerine kanaviçe işlenmiş sandık örtüsü göze hoş gözüküyordu. Duvarda küçük bir kilim desenli heybe asılıydı.
Mutfak olarak tahmin ettiği odadan elinde sofra beziyle kadın odaya girerek adamın yanına sofra bezini serip tekrar odaya geri döndü. Az sonra üstü yiyeceklerle dolu siniyle gelip siniyi adamın önüne koydu. Buyur kardeşim doyur karnını diyerek az ileri gidip eline beş şişle örülen yarım kalmış çoraba verdi bütün dikkatini. Hiç konuşmuyordu ikisi de. Kadın sanki çorap değil de hayallerini işliyordu çoraba ilmek ilmek.
Adam iştahla kadının getirdiği tarhana çorbasını kaşıklıyor yanında turşuyu da ihmal etmiyordu. Bulgur pilavıyla ayran da ne lezzetli olmuştu. İyice doyurmuştu karnını. "Sağ olasın bacı elin kolun dert görmesin Allah senden razı olsun" deyince kadın elinde ki örgüsünü bırakmış sofrayı toplamaya koyulmuştu. "Kardeşim ayak yolu bak dışarda" dedi evin hemen yan tarafı ve daha fazla konuşmadı. Kadın sofra toplama işinden sonra duvardan yüklük denilen yerin kapaklarını açtı. Yatak yorgan ne varsa burada üst üste sıralanmıştı. Sobaya yakın duvar dibinde önce adama sonra da karşı duvar dibine kendine yatak yaptı. Adam yatağa yatmış kadında lambayı en kısık hale getirip oda kendi yatağına girip yatmıştı.
Karnı doyan adam yemeklerin verdiği rehavetlikten tabiki odanın sıcak etkisinden iyice mayışmıştı. Üstelik saatlerce yürümekten yorulmuş bir halde yer yatağına girdi. Gece iyice ilerlemişti.
Gözlerini kısık gaz lambasının fersiz ışığında odanın en dip köşesinde yatan kadına dikmişti.
Sırtı dönüktü kadının. Birden kadının yüzünü görme isteği geçti içinden. Sonra vazgeçti bu düşünceden ve kınadı kendini. Neler düşünüyorum böyle, bu kadın evine almasaydı şimdi ne halde olurdum, ayıp sana diye kendi kendine konuştu içinden.
Nasıl bir köydeydi, bakalım her kapı bu denli rahat açılır mıydı kendine. Belkide hangi evin kapısını çalsa misafir olarak bir gece kalabilirdi. Kısmet kimsesiz genç bir kadınla gecelemekmiş dedi. Kadının yüzüne ayıp olmasın ve kadının merhametine karşılık hiç yüzüne bakamamıştı. Arada bir gizlice göz ucuyla bakmış ve kadının çok güzel oluşunu fark etmişti. Kırkında ya vardı ya yoktu kadın .Acaba niye yalnız yaşıyordu. Kimi, kimsesi çoluk, çocuk? İyice dağılmıştı uykusu.
Yatağından doğrulup sırtını duvara verdi.Sessizce sırtı dönük uyuyan kadını seyrediyordu. İçinde dayanılmaz bir arzu kadının yanına gidip yüzüne bakma isteğiyle boğuşuyordu. Olmaz diyordu iyiliğe böyle mi cevap vereceğim. Fakat göğsüne bir ateş düşmüştü. Yavaşça kalktı yataktan sessiz adımlarla kadının yatağının kenarına gelip yere diz çöktü.
Kadın adeta adamın içinden geçeni duymuşcasına yatağından döndü. Baş örtüsü kaymış siyah saçları daha görünür bir hale gelmişti. Adam kadının yüzünü iyice görebiliyordu. Nefes almaktan korkarcasına bembeyaz yastıkla tezat içinde duran kömür karası saçlara bakıyordu. Sandığından daha da güzeldi. Yay gibi kasları yüzüne yelpaze gibi düşen kirpikleri. Hayranlıkla kilitlenip kalmıştı adam. Kadın biraz kımıldandı. Kolunu yorganın altından çıkarttı. Yorgan göğsüne kadar açılmıştı. Tabi bu arada adam gözlerini kadının göğüslerine kaydırdı. Giysisinin altından nasılda iki küçük kum tepesi gibi duruyorlardı. Birden avuçlayıp onları sıktırmak istedi. Tuttu kendini. Bir sesi hadi diyordu ne duruyorsun sana karşı gelecek güçte değil. Nihayetinde bir kadın. Bağıramaz da, utanır köylülerden. Sabah da çeker giderim.Kim beni bir daha nerede görür.Sonra yine vazgeçiyordu.
Allah rızası için bu gece burada kalayım demişti kadına. Şimdi hain olmanın bir anlamı var mı diyordu. Fakat nefsi sürekli hadi daha neyi bekliyorsun sabah olmak üzere böyle bir fırsatı nerede bulacaksın bir daha diye iç sesi sürekli dürtüklüyordu. Elini saçına götürdü kadının. Okşamaya başladı.
Kadın dokunulma hissiyle gözlerini açtı. Baş ucunda adamı görünce korkuyla irkildi. Ne yapıyorsun kardeş sen diyerek yataktan kalkmaya çalışsa da adam ona engel oldu. Kadın yineledi. Kardeşim bırak beni yakışıyor mu hiç, utanmıyor musun?
Adam kadının söylediklerine aldırış etmeden kendini savunmaya çalışırken başından kurtulup saçları tamamen açıkta kalmış kadının baş örtüsünü eline almış onu kokluyordu. Kadın adamın bu boş davranışından yararlanıp doğruldu. Sırtını kendini emniyete almak istercesine duvara dayadı. Adam kadına baktı. Bir içim su gibi çok güzelsin. İçim gitti sana ve kadının boynuna gömdü ağzını. Kadın adamı olanca gücüyle itekledi.
Adam böyle bir güç beklemiyordu. Geri düşer gibi oldu. Adam hırslanmış doğrulup tekrar yönelmişti kadına. Bir süre mücadele ettiler adam daha çok tahrik olmuş kadın ise adamı eve alışının pişmanlığı içinde adamdan kurtulmanın yolunu arıyordu. Bu muydu diye düşündü. Adam kapısını çalıp halini arz ettiğinde sadece merhamet duygularıyla Allah rızası için almıştı adamı. Ne yapacaktı şimdi. Adam yemiş içmiş ısınmış sıra kendisine tecavüz etmeye gelmişti.
Adam kadının bağırıp çağırıp yardım istemeyişinden biraz daha cesaretlenmiş kadının üzerine çullanırcasına yumulmuştu. Kadın hafif bir kahkaha attı. Adam şaşırmış bir halde kadının yüzüne baktı. Az önce kendisiyle boğuşup itiraz eden kadın ne olmuştu da gülüyordu. Tamam dedi kadın tamam. Canım birazcık nazlanayım dedim o kadarcık da kadın cilvesi olsun işte. Ne bekliyordun hiç tanımadığım bir adama hemen teslim olup işi oldu bittiye mi getirseydim. Seni biraz yordum ama sende benim çok hoşuma gittin. Gittin de belli etmek de bana yakışmazdı. Adam hayretle kadının söylediklerini dinliyor duyduklarım doğrumu diye kadının yüzüne bakıyordu. Kadın bak dedi benim kocam vefat edeli seneler oldu. Kimseyle bir daha evlenmedim kimseye kendimi dokundurmadım. Zaten köyde de böyle bir şeye kimsenin cesareti olmaz herkes birbirini tanır. Ama madem ki şimdi sen beni beyendin bende seni beğendim hiç olmazsa bu işin hakkını verelim.
Adam kadınla boğuşmayı bırakmış ilgi ve merakla dinlemeye başlamıştı. Hadi dedi kadın kalk. Adam anlamadı. Soru dolu gözlerle kadına baktı. Kadın elinden gelinceye kadar şuh bir kahkaha attı. Yıkayayım seni önce, saçın sakalın birbirine karışmış üstelik les gibi ter kokuyorsun. Bu halde seni nasıl isteyerek koynuma alayım. Önce bir yıkan paklan. Sana kocamdan kalan temiz çamaşır veririm merak etme.
Adam kadının bu istekli haline önce şaşırmış sonrada sevinmişti. Haklısın valla dedi. Kır pas içinde kaldım böyle güzel bir kadının koynuna bu halde girilmez . Kadın yerinden kalkıp ben dedi şimdi sana su hazırlıyayım zaten sobanın üzerindeki güğüm kaynıyor. Kadın böyle diyerek kalkıp mutfaktan rahatlıkla bir insanın bağdaş kurup oturabileceği bir leğen getirdi. Bir kaç büyük bakraç ve sabun havlu ve de sandığında itinayla sakladığı kocasından kalan çamaşırlardan çıkarıp bir kenara koydu. Adam neşe içinde kadının her hareketini izliyor keyifli bir gece geçireceğinden emin bir şekilde yıkanmak için kadının hazırlıklarını bekliyordu. Soyun dedi kadın. Adam aceleyle üzerinde ne varsa çıkarttı. Kadın kafasını kaldırıp adama bakmadan adamın çıkarttığı giysileri şu dolu bakraca bastı. Sana temiz giysiler vereceğim bunları yıkar sobada kuruturum meraklanma dedi.
Ne iyi bir kadındı çamaşırlarını bile yıkayacaktı. Kadın dış kapıyı açtı. Leğeni kapının önüne koyup yıkanılacak sıcaklığa getirdiği diğer bakraçtaki suyu leğenin yanına koydu. Sabun ve taşı alarak hadi dedi. Adam kapı önünde mi yıkanacağım. Tabi dedi kadın "şimdi etrafa su sıçrar ıslanır kilim kış günü bana iş mi çıksın istiyorsun? Zaten sana su dökeceğim beş dakikada yıkanırsın.
Adam mantıklı buldu kadının söylediğini. Haklısın gülüm sana kıyar mıyım diyerek kış günü gecenin ayaz ve karanlığında çırılçıplak kapının önünde ki leğene girip bağdaş kurup oturdu. Kadın bakraçtan taşa doldurduğu suyu adamın başından aşağı bir kaç kere döktü. Adam başını sabunlamaya başladı. Kadın arada bir adamın vücuduna şu döküyor ve adama yüzünü de sabunla dedi. Adam saçları ve yüzü kopuk içinde vücudunda bir kuru yeri dahi kalmamışken kadın ben dedi diğer güğümdeki suyu getirip boşaltayım. Çoktan ısınmıştır. Sobaya da odun atayım iyice bir sıcak olsun ev. Adam sevinçle tamam dedi. Sürekli köpükler içinde kalmış saç diplerini tırnaklarıyla kazırcasına ovalıyordu.
Kadın elinde boş bakraçla içeri girdi ve kapıyı kapatıp sürgüyü çekti. Gecenin sessizliğinde sürgü sesi sanki adamın kulaklarında bomba etkisi yarattı. Birden ellerini leğende birikmiş kirli ve sabunlu suya sokup sabun köpüklü yüzünü temizlemeye çalıştı. Gözlerini kısık bir şekilde açıp başını kapıya çevirdi. Kapı kapanmıştı. Legenden telaşla çıkıp kapıyı hafif hafif yumruklamaya başladı.
Adam düştüğü durumu çabuk kavramıştı. Sabun köpüklerinden gözleri yanan adam kapıyı yumruklayıp kadından kapıyı açmasını ne kadar istese de içeriden en ufak ses dahi gelmemişti. Üşüyordu. Vücudu ıslak ayaz teninden içeri sizip damarlarındaki kanı donduracaktı sanki. Leğenin içine girdi. Su hala sıcaktı.
Elleriyle vücuduna şu serpip ısınmaya çalışıyordu. Leğeni iki yanından kavrayıp suyu başından aşağı döktü hem ısınmak hemde yüzünde ki sabunlardan kurtulmaya çalıştı.
Gecenin ayazında hiç bilmediği bir köyde çırılçıplak dışarıda donmak üzereydi. Kadının kapıyı açmayacağından emindi. Ne kadar özür dilediyse de boşunaydı. Çaresiz kapı önünden ayrıldı. Sığınacak bir yer bulmalıydı. Biri görse ne diyecekti. Sokakta bu halde onu deli sanmazlar mıydı. Sanki vücudu buz tutmuş dişleri birbirine vuruyor ayaklarının altı yanıyor muydu uyuşmuş muydu. Bilmiyordu. Tek eliyle önünü kapatmış koyun ortasına doğru aceleyle nefes nefese yürüyordu.
Adam sağına soluna bakına bakına sığınacak yer arıyordu. Bu halde kimin kapısını çalabilirdi. Kadın bile o kadar yalvarışlarına kulak tıkamış oda yan evlerden duyulacak diye daha fazla ısrar edememişti. Öyle ya çıplacık bir adam gecenin köründe dul bir kadının kapısını yumruklaması ne demekti. Adamı linç ederlerdi. Biraz daha ilerledi adam. Allah tan sokaklarda hiç bir köpeğe rast gelmemişti. Yoksa köpek mutlaka saldırır diye düşündü. Geniş bir kapı önüne gelmişti. Ahir olarak tahmin etti burayı. Çünkü tezek kokusu buz gibi havaya yayılmış soğukla birlikte genzini yakmıştı. Hafif iteledi eliyle. Kapı hemen açılmıştı. Sessizce süzüldü içeri. Tezek ve saman kokusu önce yüzünü yalayıp sonra ciğerlerine işledi. Fakat bu önemli değildi. Bir yer bulmuş ve burada hem geceleyip hem de çıplaklığına çözüm bulmalıydı. Kadın hiç olmazsa elbise verseydi. Olan olmuştu artık. Sessiz olmaya gayret edip karanlığa gözünü alıştırmaya çalışarak ilerlemeye çalışıyordu. Bir süre durup bekledi. Etrafı görmeye bir şeylere çarpıp gürültü çıkarmadan karanlığa alışması uzun sürmedi.
Biraz ilerleyince büyük baş ahiri olan bir yerde olduğunu anladı. Beş altı tane inek her biri kendi bölümlerinde kafes içinde gibi bağlıydılar. Derin bi nefes aldı. Ahiri incelemeye başladı giyecek bir şeyler arandı. Maalesef hiç bir şey yoktu.
İlerde bir küçük pencere fark etti. Ve ışık siziyordu. Pencereye doğru ilerledi. Çok dikkatli olması gerekiyordu. Yavaşça pencere kenarına yaklaşıp nefesini tutarak kenardan içeri baktı. Sırtı pencereye dönük bir kadın ocağın başında oturmuş bir adamda kadının dizlerine yatmıştı. Kadın adamın saçlarını okşuyordu sürekli. Ocak yanmıyor fakat odanın ortasında yanan bir soba gözüküyordu. Zira üzerinde dumanları çıkan bir gugüm duruyordu.
Adam birden yüzü gerildi. Yaşadığı olaylar zinciri aklına gelmiş birden acaba bu kadında bu adama aynısını mı yapar diye endişelenmişti. Oldukça sıcaktı ahır. Üşümesi kesilse de hala giysi olmadığı için tedirgindi.
Başını tekrar pencereye uzattı. Adam kadının kucağında oldukça mutlu gözüküyor kadında sevgiyle adamın saçlarıyla oynamaya devam ediyordu. Adam hem içeriyi gözlüyor hemde hala etrafına göz gezdiriyordu. Duvarlarda tarlada bahçede kullanılan aletlerden başka bir şey gözükmüyordu. Adam gizlice pencereden içerisini yine izlemeye koyuldu. Kadının dizinde yatan adam esneyip duruyor kadında hala adamın saçlarını okşuyordu. Adam uykuya daldı. Kadın biraz bekleyip ocağın içine doğru kenardan aldığı masayla hafifçe vurdu. Saniye sürmedi bacadan aşağı ilmek halinde bir urgan sallandırıldı.
Çıplak adam gözleri fal taşı gibi olayı anlamaya çalışırken bacadan sarkan ipi kadın dizlerinde yatan adamın boynuna geçirip çek çek diye bağırdı. Çıplak adam duvarlarda asılı olan aletlerden kesici bir şey bulup cama vurmasıyla cami kırdı. Kadının kucağındaki adam gözünü açmış şaşkınlık ve korkuyla boğazında ki ipi boğazından kurtarmaya çalışsa da boğulmak üzereydi. Çıplak adam fazla kilolu olmadığı için kırdığı camdan içeri zorda olsa aşağı atlamış odaya girer girmez bacadan sarkıtılan ipi aceleyle kesti.
Adamı boğularak öldürülmekten kurtarmıştı. Kadının kucağında ki adam korku ve şaşkınlık içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyor ve karşısında duran çırılçıplak adama hem şaşkın hem öfkeyle bakıyordu.
Kadın panik içindeydi. Kaçmak istedi. Boğulmaktan kurtulan adam onu yakalayıp ellerini ayaklarını bağladı. Çıplak adam öylece bakıyordu. Bacadan bir takım sesler geldi ve sesler kesildi. Ölümden dönen adam çıplak adama duvarda asılı duran tüfeği doğrulttu. Namussuz demek beni öldürüp karımla bir olacaktın dedi. Çıplak adam hayır hayır inan ki ben masumum hiç bir suçum yok. Ben seni kurtardım dedi. Bu halde mi beni kurtardın? Kimi kandırıyon sen gecenin bu saatinde üstelik çırılçıplak elinde keskin bir orakla. Başımı bunun lamı kesecektin
Yok yok ben ipi kestim bununla. Sus yalancı ahlaksız Seni şimdi geberteceğim şurada. Çıplak adam çaresiz kalakalmıştı. Eli kolu bağlı kadın kendi akıbetinin de iyi olmadığını biliyor fakat oda çaresizce bakıyordu. Tüfeğin tetiğinde parmakları gerilmiş adam çıplak adama kin ve nefretle bakarken namussuz geber dedi. Sadece dinle bir kere dinle sonra öldür beni. Zaten bak kaçacak durumda da değilim. Ne kaybedersin hele bir anlatayım. Tüfekli kararsız bir şekilde çıplak adamın gözlerine gözlerini dikip hadi dedi ne anlatacaksan bir an önce anlat da bu işi bitireyim. Çıplak adam tek tek yaşadığı olayı en ufak teferruatına kadar anlattı. Çok dedi pişman oldum tövbe ettim ben bir daha kimsenin namusuna göz koymam yaptığım hatanın bilincine vardım ama artık fayda vermedi.
Buraya sığındığım da tesadüf olayı görünce, orada kötülük yapmaya kalkıştım hiç olmazsa burada dedim bir iyilik yapayım da işlediğim günah belki af olur. Bana inanmazsan istersen o evdeki kadına sor. Elbiselerim de onun evinde.
Adam hangi ev dedi. Çıplak tarif etti. Adam çıplağı da bağlayıp aceleyle evden çıktı.
Tarif edilen evin kapısına gelip kapıya hızlı hızlı vurdu. Aç kapıyı aç dedi. Bacı aç benim abin. Kapı açıldı. Hayırdır abi dedi kadın. Tüfekli olayı anlattı ve doğrumu dedi. Kadın evet abi çamaşırları da burada dedi. Adam kadına hadi bacım üstünü giy bize gidiyoruz. Bilmeni istediğim şeyler var.
Kadın ikiletmeden hazırlandı. Öz abisiydi çünkü
Abisinin evine gelmişlerdi. Odada yengesini ve çıplak adamı bir köşede bağlı görünce afallayıp kaldı. İlk aklına gelen çıplak adamın yengesine demi kötülük yapmaya niyetlenmiş olabileceğiydi. Abisi elleri ayakları bağlı çıplak adama dönerek bu kadın mı dedi.
Evet dedi çıplak, yüzünde aman dileyen ifadeyle. Çöz dedi kız kardeşine adamın ellerini.
Ve adama giysilerinden getirip verdi. Yengesini çözmeye yeltenen kız kardeşine hiddetle hayır dedi. O kalsın onunla hesabım bitmedi.
Çıplak giyinmiş şimdi ne olacak diye merakla beklerken hala hem utanıyor hem korkuyor hem de yaptığının pişmanlığı karşısında kendini evinde misafir etmiş kadınla utancından göz göze gelmemeye çalışıyordu.
Kadının abisi sen dedi kız kardeşine dönerek bu adamı al ve geri evine götür. Sizi evlendireceğim yarın. Çıplaklıktan kurtulup giyinen adam kulaklarına inanamadı. Genç kadın abisine itaat ederek adamla gecenin sabaha kucak açmaya başlamış horoz sesleri eşliğinde evinin yolunu tuttu.
Tüfekli adam elleri ayakları bağlı karısına dönüp anlat dedi. Kim dedi o. Kadın sustu. Başı önünde kocasının kendisine ne yapacağını bilmeden çaresizce korku içinde bekliyordu. Adam karısının suskunluğuna bir kat daha öfkelenip bağırdı. Söylesene be kadın kimdi o asığın kime boğduracaktın beni?
Adam tüfeği kadının başına dayadı. Korkudan rengi sap sari kesilen kadın tamam dedi ne olur çok pişmanım. Yalvarırım beni öldürme.
Adam karısına kin ve nefretle bakarak tüfeği alnına iyice bastırıp esas kim olduğunu söylemezsen seni öldüreceğim dedi. Anlat dedi. Ne zamandır birliktesiniz. Kim o kim diye haykırdı. Zor tutuyordu kendini tetiğe basmamak için. Ne zamandır diye yineledi sorusunu. Bana bunu nasıl yapabildin? Hiç mi utanmadın. Hiç mi korkmadın.
Kadın ağlıyor af diliyor ama kocasından en ufak bir yumuşama göremiyordu. Baktı ki çikis yolu yok tek tek anlatmaya başladı.
Dedi hani aşağı mahallede çeşme basında bahçemiz var ya. Kadının kocası elinde tüfek karısını burnundan soluyarak dinlemeye başladı. İşte o bahçeye yaz başında biber cimi ekmeye gitmiştim. Bir yandan cim ekiyor bir yandan da kendimce türkü söylüyordum.
Kaptırmışım kendimi birden arkamdan biri sarıldı. Dönünce birde baktım muhtarın büyük oğlu sarıldı belime bırakmaz. Deli oluyorum sana dedi. Ne kadar olmaz dediysem de işte.
Tüfeğiyle adam odanın içinde dört dönüyordu.
Niye dedi gelip bana söylemedin. Niye söylemedin diyerek kadının saçlarını doladı eline. Acıyla kıvrandı kadın. Saçları kökünden sokuluyordu. Kocası tekmelemeye başladı kadını. Kadın yalvarıyordu. Tüfeği bir kez daha doğrultup beni niye öldürmek istediniz. Kadın kaçış yolu olmadığını biliyordu. Ben dedi gönlümü kaptırdım ona. Seni öldürdükten sonra kaçacaktık.
Sabah olmuş kadının ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. Adam elinde tüfeğiyle kadını bağlı şekilde orada bırakıp hırsla dışarı çıktı. Köyün içine girip arkadaşlarını buldu. Onlara hiçbir şey demeden karısının üç tane abisine acele köy kahvesine gelmeleri için haber saldı. Abileri yakın civarda bir köyde oturuyorlardı. Birkaç saat içinde üç kayın birader aceleyle eniştelerinin yanındaydılar. Merakla acele çağrılmalarının sebebini sordular.
Gelin dedi eve gidelim.
Arkadaşlarına da üstü kapalı muhtarın oğlunu en kısa sürede bulunup getirilmesini söyleyip kayın biraderleriyle evine geldi. Kahvedekiler bir şey anlamasalar bile kimsenin ne oluyor diye soracak cesareti olmamış herkes elinde tüfekle dolaştığına göre ortada ciddi bir durum olduğunu anlamış fakat ne olduğu hakkında bir fikir yoktu.
Biri el altından köyün muhtarına büyük oğlun kaçmış onu arıyorlar diye haber göndermiş, muhtarda panik içinde kahveye gelmişti. Muhtar hayırdır neler oluyor dedi. Durumu özetlediler. Muhtar telaşla kahveden çıktı. Oğlunun başında kötü bir şey döndüğünü sezmiş onu bulması gerekiyordu.
Tüfek linin en yakın arkadaşları çoktan dağılmışlar muhtarın büyük oğlunun peşine düşmüşlerdi bile. Üç kayın birader hiç bir şey sormadan enişteleriyle birlikte eve geldiler.
Gördükleri manzara karşısında şaşkın şaşkın bir eniştelerine bir bacılarına baka kaldılar. Adam alın dedi bacınızı. Ben dedi artık onunla evli kalamam. Durumu olduğu gibi baştan sona anlattı. Karısının abileri hiç lafı kesmeden eniştelerini başları önünde dinlemişlerdi. Ayağa kalkıp birbirlerinin gözlerine baktılar. Hepsi aynı karar içinde konuşmadan anlaşmışlardı. İplerden kurtardıkları bacılarını önlerine katıp evden çıktılar.
En büyükleri ben burada kalacağım siz köye dönüp bacımıza göz kulak olun dedi
ve koyun içine doğru yöneldi.
Her yerde muhtarın oğlu aranıyordu. Köylülerden bazı delikanlılar da bu arayış kervanına katılmış atına atlayan oraya buraya dağılmıştı. Bütün köy ayaklanmıştı. Kadın erkek yaşlı genç herkes birbirine ne olmuş diye soruyor olayı fısır fısır konuşuyorlardı. Köyün gün görmüş insanları anlamıştı olayın namus meselesi olduğunu. Tüh diyordu bazıları başımıza taş yağacak. Herkes kendince bir şey söylüyordu.
Köyün çocukları bir şey anlamıyor kimi kızak kayıp kimi kar topu oynuyordu.
Düşen bazı küçük çocuklar ağlayıp annelerinin eteklerinden çekiştire çekiştire dizlerini gösteriyordu.
Köy halkı meydanlıkta bir oraya bir buraya gidip gelirken çıplak adam ki artık değildi oda tüfek linin bacısıyla meydanlığa gelmişti. Herkes bu yabancı adama merakla bakmış genç kadına soruyorlardı kim diye. Genç kadın evleneceğiz dedi. Köy kadınları hayretle bakmışlardı. Kimdi bu adam nereden ne zaman gelmişti. Ne zaman tanışılmış ne zaman karar vermişti. Ya da nasıl karar verilmişti. Genç kadın bir şey demedi.
Çıplak adamla evine geri dönmüş adam mahcup bir şekilde kadının hiç kaldırmadığı kendisi için hazırladığı yatağa geri girmişti. Abisi evlendireceğim sizi demişti. Ne kadın ne adam hiç itiraz etmeden eve geri gelmişti. Adam yatak da yüzünü duvara donmuş öylece düşünüyordu. Olayları yaşadıklarını gözünün önüne getirdi. Bir yolu şaşırmasıyla başına neler gelmişti. Bir taraftan misafir bir evde kendisine iyi niyetle evine aldığı kadına karşı yaptığı hatadan pişman bir taraftan birinin hayatını kurtarmaktan huzurluydu. Ve çırılçıplak kapıya koyulduğu eve tekrar girmişti. Daha doğrusu alınmıştı. Ne kadar namuslu bir kadın diye düşündü. Onu çıplak kapı önüne koyabilecek kadar merhametsiz davranmıştı kendine.
Namusunu korumak için adı çıkmasın diye bağırıp çağırmadan zekasını kullanarak kendini alt etmişti. Hem güzel hem akıllıydı. Hiç evlenmemişti yaşı elliye varmak üzereydi
Üç beş sene sonra kendi köyündeki bir kaç dul hiçte böyle değildi. Onlarla zaman zaman birlikte oluyordu köylülere duyurmadan. Bu genç kadını da yalnız görünce adam bir daha pişman oldu kadına davranışından. Ama sevmişti şimdi bu kadını. Evlenecekti onunla. Şöyle ki bu kadını bir yere git uzun zaman dönme öylece sadık kalırdı. Namusuna zarar getirmezdi. Adam bu düşünceler içinde uykuya dalıp gitti.
Genç kadın eve geldiklerinde bakraca ıslattığı adamın giysilerini yıkayıp sobanın yanına astı. Suları sarkıp yerler ıslanmasın diye küçük leğenler koydu ıslak çamaşırların altlarına
Sonra yatağına girip yattı. Olayları düşündü. Kapıya koyduğu adamı tekrar eve getirmişti. Vefat eden kocasını düşündü. Daha 30 yasındaydı kocası öldüğünde. Genç yaşta dul kalmış bir daha hiç evlenmek de istememişti. Kocası attan düşmüş kafası sertçe taşa çarpınca olmuştu. Kafası kanlar içinde dere kenarında bulup getirmişler kadın üzüntüsünden günlerce kendine gelememişti. Hatırlamak istemedi daha fazla yine üzülecekti.
Kaç sene geçmişti aradan genç kadın karşı duvarda sessizce sırtı dönük adama baktı
Evlenecekti onunla. Çünkü adam onun boynuna yumulmuş saçlarına dokunmuştu.
Bu onun için ar sayılırdı. Ama abisini ölümden kurtarmıştı. Demek ki iyi biriydi. Yaptığı hatayı telafi etmeye başka bir yolla denemişti. Kurtardığı kişinin abisi olduğunu bilmediği halde.
Eli yüzü düzgün endamı da yerinde yaşı yaşına uygundu. Evleneceğim diye tekrarladı içinden ufak tefek bağ bahçesi vardı. Beraber çekip çevirirlerdi. İyi bir karar vermenin huzuruyla uykuya daldı.
Tüfekli adam deli gibi muhtarın büyük oğlunu arıyordu. Bütün civar köylere haber salınmıştı. Herkes birlik olmuştu. Tüfekli atını bir oraya sürüyor bir oraya sürüyordu. Aramadık yer kalmamıştı. Nereye kaçmış olabilirdi. Acaba büyük şehre gitmiş olabilir miydi? Mümkün değildi. Minibüs haftada ancak bir şehre gidiyordu. Belli ki atıyla kaçmıştı. Vakit öğle olmuştu. Ormanda en gizli yerlerde aramış bir netice elde edemeden bir haber var mı diye köye dönmüştü.
Burnundan soluyor göğsü inip inip kalkıyordu. Nasıl ihanete uğramış nasıl farkına varamamıştı. Nasıl sinsice plan yapıp onu öldürme derecesinde birbirlerine gönül vermişlerdi. İçi ikisine de nefret doldu. Hem kendisinin hem başkasının koynuna giren karısının nasılda ustalıkla ikisini aynı anda idare edebildiğine ağız dolusu küfür savurdu. Yere kocaman bir tükürük fırlatarak. Kahpe dedi ardından nara atarcasına.
Muhtar eli ayağı birbirine dolanarak oda atina atlamış oğlunu arıyordu. Ahh Selim ah bunu da mı yapacaktın hiç mi utanmadın. Ben bu insanların yüzüne nasıl bakarım kendini düşünmedin ananı da mı düşünmedin. Onca güzel bekar kızlar varken gidip elin karısıyla düşüp kalkmak tüh sana. Ben seni şimdi nasıl kurtarayım. Bunlar seni yaşatmaz oğul
Muhtar hem öfke kusuyor hemde oğlunun başına geleceklerini tahmin etmişcesine içi yanıyordu.
Selim boylu poslu dalyan gibi yakışıklı biriydi. Köyün bekar kızları koyun içinde çeşme basında Selim çeşme karşısında ki kahve deyken kendilerini gösterip beğendirmek için sıraya girerler birbirleriyle itişip kakışırlardı.
Selim yaz aylarında kahve önünde onların o hallerine gülümsemekle yetinirdi.
Hepsi birbirinden güzel alımlıydı .Fakat o hiç birine yüz vermez aldırış etmezdi.
Onun gönlü başkasındaydı fakat oda gitmiş başkasıyla evlenmişti. Buna rağmen içinin yangını sönmemiş üstelik kıskançlık damarlarında zehirli bir akrep gibi dolaşmaya başlamıştı.
Saliha çok güzeldi. Örtüsünün altından beline kadar uçları nazar boncuklu melikleri yürürken belini dövüyordu.
Bembeyaz teni lekesiz al al yanakları Selimin yüreğini hoplatıyor iç çektiriyordu.
Usul boyluydu Saliha. Çeşme basında diğer kızlar gibi fıkırdamaz güğümlerini doldurur giderdi. Köyün en zengininin kızıydı Saliha ve hiç kimsenin dünür talebini kabul etmemişti evlilik çağı geldiği halde.
Köyün meydanı diğer köylerden gelen insanlarla daha da bir kalabalıklaşmıştı. Artık herkes olayın iç yüzünü öğrenmiş kimi vah vah kimi de yuh diyordu. Kimi Saliha ya üzülüyor. Yazık yaktı basını hiç onu sağ bırakırlar mı abileri kocasından önce vururlar ki kocası onu niye hemen oracıkta öldürmemiş sabırlı adammış vesselam.
Kimi de Salih ayla Selimi aynı anda işlerini bitirecek herhalde diye ahkam kesip duruyorlardı.
Saliha iki abisi tarafından kendi köyü olan Yenice ye doğru iki abisinin ortasında idam mahkumu gibi yürüyordu.
Kimse tek kelime dahi etmemişti.
Saliha adımlarını sürüye sürüye yürüyor arada bir abileri geride kalan Saliha’nın kollarından tutup öne doğru savuruyordu. Saliha korkudan biraz daha hızlanıyor sonra yine yavaşlıyordu. Dönüktü bakışları feri kaçmış ve o hangi erkeğe baksa içini kavuracak derin ve hülyalı gözleri şimdi sanki yuvalarında hiç bir şeyi görmek istemez gibi kısılıp derinlere kaçmıştı.
Ölümün korkusu bütün bedeninde dolanıyor göğsü daraldıkça daralıp adımları geri geri
Gidiyordu.
Birden bütün cesaretini toplayıp
Durup abilerine kendisini bırakmaları için yalvarmak istedi.
Oysa bunun ne kadar faydasız olduğunu bile bile. Abileri Saliha nın duraklaması karşısında tekrar kollarından tutup yürüsün diye sürüklemek istedilerse Saliha ayaklarını sıkı sıkı ıslak toprağa basarak
Beni biraz dinleyin
Anlatacaklarım var dedi. İki abi durup Saliha ya baktılar.
Saliha nın yüzü korkudan sapsarı kesilmiş bir halde ağalarım dedi. Durum sandığınız gibi değil. Ben suçsuzum.
Bütün plan Selimin di diye devam etmek istedi fakat onu dinlemek istemediler.
Saliha korkunun verdiği panikle yalana başvurmak istemişse de başaramamıştı.
Kollarından tutup sürüklediler onu
Saliha’nın dizlerinin bağı çözülmüştü korkudan. Birde köyünde de herkes duyan duymuştur da utanıyordu. Ne diyeceklerdi. Duydunuz mu komşular Saliha var ya Saliha hani hiç kimseleri beğenmeyen burnu havalarda dünür taliplerine tepeden bakardı ya kahpe olmuş kahpe
gelin gittiği köyde muhtarın oğluyla
Aaa öylemi vay sinsi
Bak Halil amca oğluna almak istediydi de görücülerin yanına bile çıkmamış.. Halil amcanın verilmiş sadakası varmış.
Saliha da ne yere bakan yürek yakanmış amma içinde varmış anam içinde namussuz olmakta zor zanaat
Saliha bu düşünceler içinde bir kat daha perişan oldu. Hayaline getirmişti bunları ve utanıyordu. Nefsi ona sonsuza kadar başını öne eğdirecek yasak bir aşk yaşatmıştı.
Salih i çok sevmiş Salih i sevdiği halde gururundan kibrinden vazgeçemediği için başka biriyle evlenmişti. Çeşme basında Salih e kendini diğer koyun bekar kızları gibi beğendirmeye çalışmamıştı.
Zatende bu köyden değildiler.
Fakat yaşlı ve kimsesiz olan halası bu köyde oturuyor
Oda ona sık sık gelip evinde yapılacak işleri yapıp biraz halasıyla kalıp kendi köyüne dönüyordu.
Biraz erkek gibi yetişmişti Saliha evin tek kızı olduğundan ata binip ok atmayı tabanca kullanmayı biliyordu. Abileri ona her şeyi öğretmişti.
Abilerinin içinde en çok küçük abisi Saliha’ya bi ayrı düşkündü.
Bacısının bi dediğini iki etmezdi.
Acaba küçük abim yumuşarda diğer abilerini de ikna edemez miydi diye biraz umutlandı Saliha
İki abisinin kolunda sürüklenir gibi yürüyen Saliha göz ucuyla küçük abisine baktı.
Küçük abisi Davut kasları çatık lakin içten içe üzgündü.
Davut ağlamaklı bir hal ile hem yürüyor hemde
İçine akıttığı gözyaşlarını ne Saliha ya ne de yanında mermer yığını halinde yürüyen abisine göstermeden Salihan’ın durumuna acıyordu.
Çok severdi Saliha’yı
Tek bacı oluşundan mıdır yoksa anneleri olmayıp Saliha’nın evin bütün işlerini yapıp hepsine kol kanat germesinden midir nedir bacısı onun bir tanecik Saliha’sıydı.
Tamam yaptığı uygun değildi
Yapmış işte demek ki gönül denilen şey böyle bir şey. Yapmaması gerekeni yaptırıyor.
Tabi Davut bu düşüncelerini söylese diğer abileri sende mi namussuzsun Saliha nın yaptığı namussuzluğu mu savunuyorsun deyip kendine cephe alırlardı.
Davut kıvranıyordu içten içe
Göz göre göre Saliha düşünmek istemedi gerisini.
Ve elinden bir şey gelmeyeceğinden emin olmasına rağmen
İçinden tüfeği yanında yürüyen abisine doğrultup Saliha ya hadi bacım kaç git kaçta kurtar canını demek gelse de buna ne cesareti ne de iffeti el vermezdi.
Yanında suratı öfkeden kapkara olmuş abisi iki tokatta yere sererdi kendini.
Bacısına olan sevgi ve merhameti ön planda olsa bile namussuzlar dedittiremezdiler kendilerine en iyisi Saliha yı düşünmemekti.
Abisi kükreyen boğa misali soluyarak yürüyordu.
Hem Saliha yı yürümesi için çekiştiriyor hemde arada bir yan gözle kendine baktığını biliyordu.
Ne düşünüyordu acaba abisi.
Keşke hikmet abimde biraz Saliha ya merhamet etse salıverselerdi Salihayı. Saliha da kuş olup uçsa başka diyarlara konsa canı kurtulmuş olsaydı en azından. Belki Selimle yine buluşur evlenirler çoluk çocuğa karışırlardı.
Öyle ya Saliha’nın çocuğu yoktu.
Dayı olamamış o duyguyu tatmamıştı.
Köye varmışlardı. Havada hafif bir pus ve evlerin bacalarından tüten dumanlarla köy biraz kasvetli duruyordu. Köy sanki yasa bürünmüş gibiydi. Belki de zaman zaman gördüğü bu manzara içinde ki onu ağırlaştırıp zihnini yoran karmaşık çelişkiler Saliha ya sevgi merhamet yaşadıkları ailesine gelen bu ar ona öyle hissettiriyordu.
Eve girince Saliha yı hemen bir odaya kapatıp ellerini ayaklarını bağladılar.
Saliha ayak yoluna gideceğim deyince onu biraz beklemek durumunda kaldılar. Kapının az ötesinde çıkması beklendi.
Hikmet abisi yatakta hasta yatan babasının yanına girip kapıyı kapatmıştı.
Uzun bir süre odadan çıkmadı.
Davut hikmet abisiyle babasının ne konuştuğunu çok merak etmesine rağmen içeri girmeye cesaret edemedi.
Hikmet abisinin karısıyla karşılaştı sofa da
Yengesi Reyhan elinde tepsi babasına yemek hazırlamış içeri girmeye çalışıyordu.
Kapıyı açtı yengesi ićeri girince kapıyı tekrar kapattı. Olta atıyordu sofada
Hikmet abisi babasına ne anlatıyordu. Babası hasta ve yaşlıydı.
Babası bu durumu nasıl karşılardı. Biliyordu aslında biricik kızını çok sevse de gözünün yaşına bakılmayacaktı Saliha nın. Namus ön plandaydı.
Hem Saliha bu arla nasıl yaşardı buralarda.
Hikmet abisi çıktı odadan. Üzgündü. Reyhan diye seslendi karısına Reyhan acele telaş içinde geldi. Buyur begim diyerek kocasının yüzüne baktı saygıyla.
Bize yiyecek bir şeyler hazırla
Saliha ya da bir şeyler yedir. Fakat çözme ellerini
Reyhan aceleyle anladım ifadesiyle mutfağa yöneldi.
Davut abisi Hikmet kendiliğinden bir şey söylesin diye bekliyor fakat Hikmet in ağzını bıçak açmıyordu. Hızlı hızlı kapı vuruldu. Davut ve Hikmet ikisi birden kapıya koşturdular. Acaba gelen kimdi. Merakla kapıyı açan Hikmet karşısında en büyük abileri Süleyman ı görünce heyecanla yana çekilip Süleyman ın içeri girmesini beklediler. Süleyman ın yüzünden olanları okuyabilmeye çalışsa da öfkeden başka bir şey yoktu. İlk sorduğu babam biliyormu oldu. Davut ve Hikmet başlarını öne eğince Süleyman anlamıştı babasına söylendiğini. Saliha nerede dedi Süleyman. Hikmet içerde abi bağladık duruyor dedi.
İyi dedi Süleyman bende Salih i ahira bağladım . Davut’la Hikmet aynı anda bulundu mu diye bir ağızdan sordular.
Evet bulundu deyus hemde hiç umulmadık yerde.
Merakla nerde buldunuz diye yine aynı anda sorunca
Süleyman bacaya düşüp sıkışıp kalmış ne aşağı ne yukarı çıkabilmiş. Korkudan yardımda isteyememiş
Eee siz nasıl buldunuz?
Saliha nın kocası Cabir eniştem hepimiz gibi bir oraya bir buraya Salih’i aradı saatlerce
Kimse Salih’ i bulamıyordu.
Saliha nın kocası yani Cabir eniştem deliriyordu. Bir ara eve gidip acaba demiş bunlar nasıl haberleşiyorlardı.
Hani ne zaman nerede buluşacaklarına dair evde mektup adres gibi bir ip üçü aramış
Saliha’nın bütün eşyalarını didik didik etmiş
Sandığını dökmüş odaya ve tabi döktüklerini de sandığa geri koymamış hepsini parça parça edip ocağın içine tepeleme doldurup gazı da üstüne boşaltıp çakmış çakmağı.
Tutuşan eşyalar başlamış yanmaya
Fakat hem duman geri geliyormuş hemde biraz sonra öksürük sesiyle imdat çığlıkları duymuş
Salih o gece evin damında Saliha dan işaret bekliyormuş enişte uyuyunca ipi sallandırması için anlaşmışlar ya
İpi sallandırdık tan sonra bacadan sesler duyunca paniklemiş kaçayım derken buzlu yere denk gelip kaymış ve bacanın içine düşmüş. Baca dar olduğundan ne geri çıkabilmiş ne aşağı öylece takılıp kalmış orada.
Her yeri iş içinde ve perişan bir haldeydi.
Eniştem zor çıkarmış oradan ayaklarından çeke çeke.
Tabi bağlayıp bana teslim edip getirdi. Bende ata bağlayıp buraya getirdim. Fırlattım ahirin bir köşesine.
Yemekler yendi . Kimse fazladan bir şey konuşmuyordu. Hikmet hadi dedi herkes yatsın hava aydınlanınca işimiz var
Reyhan hikmetle odalarına çekildi.
Davut kararsız bir biçimde Saliha’nın kapı önünde bekliyordu.
Fakat odasına gidip yatmayı tercih etti.
Zor bir geceydi herkes için
Hikmet Reyhan’a bir şey anlatmadan sırtını dönüp yattı.
Davut daha fazla üzülmemek için uykuya teslim oldu.
Yaşlı baba sessizce ağlıyordu karanlık odasında.
Saliha ölüm korkusuyla sürekli dua ediyor son saatlerinin yaklaştığını bilerek sessizce celladını bekliyordu.
Selim elleri ayakları bağlı karanlık bir ahırda Saliha’yı düşünüyor onun başını da yaktım diye kahroluyordu. Çok seviyordu Salihayı ta küçük yaştan bu yana.
Fakat Saliha kibrinden onu kabul etmemiş gidip sevmediği bir adamla inat olsun diye evlenmişti.
İyi mi olmuştu böyle gizli gizli buluşmuşlar sonra Saliha da ona olan sevdasını dile getirmiş fakat köyde boşanma olmadığından kocasını öldürmeyi planlamışlardı.
Sözde kocası kendisini aşmış olacaktı.
Olmamıştı işte. Yakalanmışlardı.
Keşke Saliha ya bir zarar gelmeseydi de yalnızca kendini öldürselerdi.
Hava aydınlanmıştı. Herkes aceleyle yerinden kalktı. Bütün hazırlıklar tamamdı. Atlara bindiler
Hikmet Salih i elleri bağlı ata bindirmiş ve boynuna urgan geçirmişti.İpin ucu elinde olduğu halde başka bir ata binerek yan yana gitmeye yola çıktılar.
Davut da bacısı Salihayı aynı şekilde bağlamış bir halde ormana saptılar. Uzun bir ilerlemeden sonra dere kenarında durup beklemeye koyuldular.
Fazla bir zaman geçmemişti ki anlaştıkları gibi Saliha’nın kocası elinde tüfeğiyle sözleştikleri yere gelmişti.
Salih ayla Selim atlardan indirilmiş yüzü koyun yatıyorlardı.
Hikmet eniştesine dönerek Cabir enişte hangisi senin dedi. Cabir Salih’e bakarak tüfeğini kontrol etti. Atından inip Salih in yanına geldi. Tüfeği Salih in başına dayarken Hikmet de Saliha’nın yanına gelip tüfeği oda bacısının kafasına dayadı. Hikmetle Cabir bakıştılar ve aynı anda elleri tetiğe gitti. Büyük bir gürültüyle ormanın kenarında akan derenin ahenkli şu seslerine fişek sesleri karıştı.
Ağaçlara konan kuş sesleri korkarak havalandılar. Etraf çığlığa benzer kuş ve kanat sesleriyle doldu
Dere hala aynı ahenkte akıyordu.
Bir kere daha fişek sesleri ormanın sessizliğini bozdu. Birbirleriyle yan yana yüzüstü yatırılmış iki insanın kafasından sızan kanlar derenin kenarından suya doğru karışmak üzereydi.
Dere ahengini bozmasa bile iki sevdalıdan sızan al kanları alıp kim bilir hangi bilinmeyene doğru götürecek ve orada yok edip akmaya devam edecekti. Cabir, Süleyman Hikmet ve Davut geldikleri yönlere geri giderken ormanın derinliklerine nal sesleri ve kuşların kanat sesleri hakim olmuştu. Havaya bir el daha ateş ettiler ormanın derinliklerinde gözden kaybolurken.
Salih ile Saliha kanlar içinde yan yana yatarken belki ruhları nal seslerini duyuyordu.
İkisinin ağız kenarlarından da kan sızmıştı.
Kuşlar yine az önce havalandıkları ağaçlara konmuş nal sesleri ise ormanda duyulmaz olmuştu.
FATMA ÇİÇEK
YORUMLAR
Oldukça uzun olmasına rağmen sürükleyiciliği ve anlatımdaki ustalık sayesinde kandisini okutan güzel bir öyküydü. Tebrikler.