- 654 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
DUL
Saatin acı acı çalmasıyla gözlerini açtı. Etejerde hala çalmakta olan saatin çıkardığı kulakları tırmalayan ses, bütün odayı kaplamış sanki duvarlarda turlayıp geri gelip kulaklarında patlıyordu.
Nefret ediyordu bu sesten. Fakat oldu bitti uykuya olan düşkünlüğü ve uyanma zorluğu çektiği için böyle sınır bozucu zil sesini tercih etmişti. Nitekim de amacına ulaşıyordu her sabah. Saatin zil sesi insanın bütün sinirlerini ayaklandırıp uykusunun dağılmasına bire birdi. Yataktan biraz isteksiz de olsa kalktı. Uyku mahmurluğuyla banyoya yöneldi.
Onbeş dakika sonra düşünü alıp giyinmiş ve tamamen uykudan sıyrılmış bir halde kahvaltı hazırlığına koyuldu. Çay demini alırken haşlanması için koyduğu yumurtasını kontürol etti. Sanırım olmuştu. Bir çırpıda sofrasını hazırlamış çayını alıp masaya oturmuştu. Saatine baktı. Acele etmesi gerekiyordu. Servisi kaçırırsa kendi imkânlarıyla işe gitmesi oldukça zahmetliydi. Kaç kere vesait değiştirmesi gerekecekti. Uzak olduğu içinde zaman kaybı söz konusuydu.
Mecburiyet olmasa kesinlikle öyle bir yerde çalışmazdı ama şu durumda ancak orayı bulabilmişti. Birden sıkıntıyla yüzü gerildi.
Orada kendini ise vermese sıkıntıdan patlardı. Çünkü; iş yerinde herkes onu dışlamış mecbur kalmadıkları süre içinde kimse onunla konuşmuyordu. Sadece patronu Figen hanım ve eşi Baki abi haricinde. Oysa ilk ise başladığı gün orada çalışan herkes gayet güler yüzle hoşgeldin demiş sıcaklık göstermişlerdi. Onların sıcak ilgisi çok hoşuna gitmişti. Sonra haliyle bazı sorular sormuşlar sohbet esnasında dul olduğunu söyleyince herkes ona mesafeli davranmış hatta sürat aşanlar bile olmuştu. Bir anlam verememişti. Ne vardı dul olmakta, dünyadaki tek dul kendisi miydi?
İş yerinde çalışanların neredeyse hepsi kârı kocaydı. Bir kaç tane genç delikanlı haricinde. Onlarda patronun oğulları ve yeğeniydi. Şunu anlamıştı.
Ne kadar kadın varsa hepsi bir kıskançlık içine düşmüş kendisine tavır yapıyorlardı. Bundan emin olmuştu. öğle yemeğinden sonra çayları ellerinde her bir kârı koca bir köşeye çekilip farkettirmemeye çalışarak kendisini izlediklerini biliyordu. Daha doğrusu kadınlar. Ne acı bir durumdu! İnsanların kendilerine bu şekilde bakmaları."Ne yani ben evli kadınların kocalarını ellerinden almak için mi oradaydım"
diye düşünüyor, bir kez daha içine kapanıyordu. Normalde de zaten çok konuşkan bir yapıda değildi. Şimdi hepten kendi içine kapanmış üzerindeki baskıdan oldukça rahatsız bir şekilde çalışmayı sürdürüyordu.
Aslında işi bırakmak da geçiyordu aklından. Fesat bakışlara daha ne kadar tahammül edebilecekti? Patronu Figen hanıma biraz üstü kapalı ima etmiş
- Figen hanım olurmu öyle şey, biz senden memnunuz ayrılmak da nerden çıktı? diye itiraz etmiş eşi Baki abiye söyleyince Baki abi
- Bir sorun mu var? Hemen çözüm bulalım, bir yere ayrılmak yok! Dürüst ve çalışkan bayansın. Gel bakalım seninle karşılıklı birer kahve içelim demişti.
" Tamam Baki abi ben işime döneyim "deyip konuşmak istememişti. Çoğunluğa karşı tek başına neyi çözecekti? Sonuç ta şöyle olurdu. Onların yaptığı gibi kendisi de onları tek başına karşısına almış olurdu patronları arkasına alarak. Bu da hiç hoşuna gitmezdi. Ben tek başına bir kişiliktim bütün bireyler gibi. Orada çalışan kadınlar kendisini tanımaya bile tenezzül etmeden on yargılı davranıp kocalarına da samimi olma haa mesajları verip dışlamayı tercih etmişlerdi.
İçinden kadınların kendileriyle olan güvensizliklerine alay etse de fakat kişiliği oldukça zedeleniyor ve orada olmaktan bunalıyor iş bitsede bir an önce evime gidip, Oh be dünya varmış bütün kötü gözlerden uzak istediğim gibi davranabileceğim benip için cennetten bir köşe sanki diye biran önce iş bitimini bekliyordu. Evi onun için en huzur bulduğu yerdi.
Evinin her köşesi çiçek doluydu. Akdeniz yöresi olmamasına rağmen evinin içinde begonvil bile yetiştiriyordu. Kış mevsimi gelince begonvolin soğuğa dayanıklı olmadığı için balkondan evin içine alıp ılık bir ortam sağlıyordu. Begonvil ağacı henüz küçüktü. Fakat yaza pembe çiçekleriyle merhaba dediklerinde hayranlıkla uzun uzun seyrederdi.
Çok çeşit çiçekleri vardı evinde. Çoğu zaman onlarla konuşur tek tek her birini operdi yapraklarından. Zaman zaman günlerinin nasıl geçtiğini sorar bir şikayerleri varmı diye dikkatle onları inceler ve sularını verir topraklarını kontürol ederdi. Seviyordu onlarla konuşmayı ve çiçeklerininde kendisini hiç lafını bölmeden dinlemeleride ayrı bir mutluluktu.
Kimisi oldukça gelişip serpilmiş "sana hemen yeni bir ev almam gerekiyor bak artık buraya siğmiyorsun " diyerek daha genişçe bir saksı müjdesi veriyordu. Yalnızlığının suskun şahitleriydiler.
Eve dönüp akşam yemeğinden sonra bütün sıkıntıları unuttuğu bir başka yer ise uykuya dalana kadar okuduğu kitaplardı. O kadar çok kitap çeşitleri vardı ki bazılarını tekrar tekrar okuduğu oluyordu. Yeni bir kitap aldığında okumak için heyecanlanır yazarının hangi ruhi haleti içinde bu kitabı yazmaya karar verdiğini ve kitabın içinde ne var ne yok sonuna kadar merakla okurdu.
Her kitap: Tanımadığı karakterlerle iç içe olmak onlarla hüzünlenip sevinmekti kendisi için. Bir aşkın kavuşma heyacanını karakterleriyle ortak olup yaşamak ayrılıklarda acı çekip keşke şöyle söyleseydi bak şimdi iki taraf da üzülmeyecekti diyerek hayıflanmak kitabın içine girip dikilip adamın karşısına" Bak sen sevgilini yanlış anladın" diye izah edesi geliyordu.
Yeni bir kitap almıştı. Kapak resmi ve kitabın adı cezbetmişti onu. Eve geldiğinde ayak üstü bir şeyler atıştırmış üzerine eşofmanlarını geçirip koltuğa uzanıp kitabı iyice incelemeye başlamıştı. Yarın pazardı ve bu kitabı bugün bitirirdi. Yazarına baktı yeniden. Hiç duymadığı bir yazardı. TURGAY COŞKUN. BEYAZ AŞK. Bir aşk nasıl beyaz olabilirdi buradaki beyazlıkta ki maksat ne idi. Aşkla nasıl bir bağlantısı olabilirdi. Oldukça meraklanıp sayfalara dalmıştı bile. Her şeyi unutarak kitap içindeki dünya ya girmiş yalnızlığı bitmişti.
Birden saatine baktı kahvaltı sofrasında dalıp gitmişti. Eyvah servisin kalkmasına ön dakika kalmıştı. Çantasını alıp fırladı. Gece kitabı okurken uyuyup kalmış sabah saatin deli eden zil sesiyle uyanmıştı. Akşamı iple çekiyordu.
Fatma Çiçek
YORUMLAR
DUL hanım kardeşlerimiz neden dışlanır anlamış değilim..Evlilik Allah ın emri boşanmakta Allah ın emri..Her kişi kaderini yaşıyor bir şekilde .Geçimsizlik şiddet olduğunda ne etsin garibanlar çare boşanmakta..Evlatları olupta çok sabredenler var geciktirmekse yarayı çıban haline dönüştürüyor aşırı öfkeyle çok kez canlarından olmuyor mu kadınlar..Bazan da eş kriz geçirip çocuklarına kendisine kim varsa zarar verebiliyor..
Her şeyin farkında oldukları halde kızlar evlenince kanda kussa olduğu yerde kalsın demek acımasızlık.Yardımlarına koşmamak merhametsizlik..
Ayrılınca da kapıyı yüzüne kapatmak buz gibi davranıp yalnızlığa terkedilmesi hangi vicdana sığar fakat görülüyor..
Aile kurunca çiftler o evde karşılıklı saygı sevgi gerek..
Boşanınca da kadınlar o saygıyı hak ediyorlar..Ayakta durmak isteyenin elleri tutulur kıskançlık kriziyle nicelerine iftiralarda atılıyor Allah yardımcıları olsun tüm masum yardıma muhtaç olan hemcinslerimizin ..
Kimin başına ne geleceği belli olmaz ..Güzel bir yazıydı elinize sağlık kardeşlerimizin acısına ortak olmak bir nevi bu yazılar..
Selam ve dua ile..