- 756 Okunma
- 2 Yorum
- 5 Beğeni
KİMSE KENDİ İÇİN YAŞAMAZ
Zannettiğimiz kadar kendimiz için değil, birileri için yaşarız hayatı ölünceye kadar.
Çocuklukta bize birileri için neler yapmamızın ya yapmamamızın daha doğru olduğu öğretilir. ‘Kim ne der’ kaygısı, sonra bir ömre damga vurur. Kişiliğimiz şekillenirken bile ‘kendi’ olmak önemsenmediği için hayata birilerinin gözünden bakmaya başlanır.
Eğitim – öğretim yıllarındaki yer belirleme çabalarımızda da bu etki yadsınamayacak kadar güçlüdür. Gidilecek okullardan seçilecek mesleklere kadar verilen kararlar da toplumun yani ‘birilerinin’ değerlendirmeleri hep göz önünde tutulur.
Evlilikler bunun dışında kolay kolay kalamaz. ‘Kader’ dediğimiz denkliklere karar verirken de evlilik töreninin yerinden şekline kadar ‘birileri’ için karar verilir daha çok. O iki kişi söz sahibi bile olmazlar neredeyse!...
Yılların şekillendirmesiyle farkına bile varmadığımız için o kadar eminizdir ki artık ‘kendimiz’ için karar verdiğimizden yetişkin bir ‘birey’ olduğumuzda bunu sorgulamak aklımıza gelmediği gibi aksini iddia edenlere tepkimiz sert olabilir bazen. O güne kadar kendimizle hiç yüzleşmemişizdir çünkü.
Bizi asla anlatmayan ‘poz verilmiş’ fotoğrafları gösteririz ‘birilerine’. Doğallığımızın yansıması olan habersiz çekilmişleri de genellikle hiç beğenmeyiz. Kendimizi olduğumuz gibi halimizle kabullenemediğimizin başka bir kanıtıdır bu.
Bizi seven ya da üzen birileri olduğunda şiirler – yazılar yazarız, benzer durumda olanlar okusun diye. Düşüncelerimizi de yazarız kendimiz için ama birileri okusun ve yararlansın diye.
Birilerinin davalarına bakmak için avukat, hastalıklarını tedavi etmek için doktor, oturacakları evleri yapmak için mimar – mühendis, yol göstericisi olmak için öğretmen, akan musluğunu onarmak için tesisatçı, gideceği yere götürmek için şoför olduk.
Birilerinin işlerini görerek, duygularına dokunarak kendimizi daha iyi hissetmenin, başarılı olduğumuzu ortaya koymanın yollarını aradık hep.
Bütün bunları yaparken de birilerini geçmenin, onların arasında ‘daha iyi’ olduğumuzu göstermenin çabasını verdik. Sınavlara bu nedenle girdik, yarışmalara bu nedenle katıldık.
İstediğimiz başarıları yakaladıysak, birilerini geçmenin onuruyla onlar üzülürken biz sevinebildik. Hırsımızı bizi bir yerlere taşıdığının dışında bu başarının bize kattıkları ne diye sorgulamak bile aklımıza gelmedi o rehavet içinde.
Hayatın içinde var olabilmek ve kendimizi fark ettirebilmek için ‘medeniyetin’ bize dayattıkları olabilir mi bunlar?
“Bir Afrika kabilesinde, içlerinden biri kötü bir şey yaptığında, diğerleri o kişiyi köyün ortasına getirir ve tüm kabile etrafını sarar.
Kabile üyeleri o kişiye iki gün boyunca yaptığı tüm iyi şeyleri hatırlatır. Kabileye göre, her insan dünyaya iyi olarak gelir. Her birimiz sadece güvende olmak, sevgi ve mutluluk isteriz. Ama bazen bunlar uğruna insanlar hata yapar. Topluluk bu hataları yardım çağrısı olarak görür. Koptuğu gerçeklik olan ’Ben İyi Biriyim’ hissini geri kazanıncaya kadar o kişiyi yüceltmek, gerçek doğasıyla yeniden bağdaştırmak, aslında ona kim olduğunu hatırlatmak için bir araya gelirler.
- Nabajyotisaikia!
* Shikoba
NABAJYOTISAIKIA Güney Afrika’da kullanılan, "Sana Saygı Duyuyorum, Sana Değer Veriyorum, Benim İçin Önemlisin" anlamlarına gelen bir iltifat. İnsanlar da karşılık olarak, "Senin İçin Varım" anlamına gelen SHIKOBA derler.”
Bu yazıyı okuduğumda çok etkilenmiştim. Henüz ‘birileri’ için kendini ortaya koymak ve fark ettirmek adına acımasızlaşmamış bizim ‘ilkel’ dediğimiz bu insanlar da birileri için bir şeyler yapıyorlar aslında. Yöntem de sonuç da bizden çok farklı.
“Hayatı kaybetmekten ԁaha acı bir şey vardır, yaşamın anlamını kaybetmek.” (Senaca)
Anlamlı hayatı ‘birileri’ olmadan yaşayamayacağımıza göre amaç, kendimizi onlardan soyutlamak değil de belki de en az onlar kadar ‘kendimizi de’ önce olduğumuz gibi kabul etmekten, sonra da o haliyle var edeceğimiz ‘kişi’ üzerinden içsel bir hesaplaşmayla gereken düzeltmeleri ömür boyu yapmaktan ve böylece dengeyi kurmaktan geçmesi olmalı.
20.04.2019 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
Kendimiz için yaşamadığımız çok doğru bir tespit, sevgili hocam.
Önce ailemiz.
Toplum.
Mizacımız da bu şekilde biçimleniyor ve çıkıyoruz yola.
Ve ben hayat boyu iç sesimi dinledim ne ise yapmamı istediği ve bu yüzden iş hayatında her şeyi alt üst ettim.
Kendimin seçmediği bir mesleğin mensubuydum ve kendimi o mesleği sevdiğime inandırdım.
Sonra meslek değiştirdim ve bilfiil eğitimini aldım.
Olmadı.
Yeniden meslek değiştirdim ve akademisyen olmak adına çabaladım lakin elimde olmayan nedenlerden dolayı çok çok başarılı bir yüksek lisans öğrencisi olsam da bölüme giremedim akademisyen olarak çünkü herkes başkaları için bir şeyler yapıyordu ve ben sadece bilginin ve inancın gücü ile bilime hizmet etme aşkıyla kendimi dahi unutmuştum.
Ve şimdi yazıyorum ve kimin için yazıyorum?
Kendim için elbette, desem de birileri illa ki yanımda olup yazdıklarıma eşlik etmeli.
Demek ki başkaları için yazıyorum.
Ne değişir ki sevgili hocam?
Aşılmıyor bazı engeller ve insan sadece yorulup üzülüyor.
Çok derin bir konu ve kendimden düştüm yola verdiğim örnekle.
Kutluyorum sizi.
Selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Serap IRKÖRÜCÜ
Ortak olan nokta ise değindiğiniz gibi her kararın sebebi biz değiliz bazen istemediğimiz sonların kişisiyiz sadece.
Samimi değerlendirmelerinizin eşliğindeki yorumunuz ve kutlamanız için çok teşekkür ederim Gülüm Hanım.
Sevgilerimle.
Serap Hocam Merhaba!
Yine çok içerikli felsefeye imza atmışsınız.
Ben ara sıra düşünüyorum kendi kendime.
Keşke diyorum insan bilinçli olarak birden
çok gelse dünyaya. İlk geldiğinde yaptığı
doğru ve yanlışı bilerek kursa 2. yaşamını
ya da 3. yaşamını.
2011 Yılında Batıdan doğacak güneş demiştim.
Sizin yazınızı o şiir daha iyi yorumlar diye
düşündüm.
Tebrikler Hocam.
Batıdan Doğacak Güneş
Verin duvarda ki asılı duran kamçımı elime
Öfkelendim kırbaçlayacağım âlemin suratını
Bir topaç gibi döndüreceğim onu olduğu yerde
Akıp gitmeyecek su gibi geri dönecek battığı yere
Batıdan doğacak güneş tersine akacak zaman
Hastalar iyileşecek yaşlılar dönecek gençliğine
Doğmamış bebek yepyeni bir dünya bulacak
Ağlamadan sarılacak annesinin memesine
Çok geçmeden varacak Âdem’le Hava’nın doğduğu güne
Yeniden şekillenecek dünya Güneş’in sıcak öncülüğünde
Kıskançlık edip öldürmeyecek Habil kardeşi Kabil’i
Kardeş kardeşe silah sıkmayacak hiç kan akmayacak
Bilmeyecek kişi kardeşin kardeşi yok yere boğazladığını
Kavrayacak aç açık varken silah üretmenin mantıksızlığını
Aslan kaplan sırtlan ve çakal paylaşacak Ceylan’la kırı
Kartal, şahin, atmaca ve yılan kapmayacak uçan serçeyi
Çiçek hiç solmayacak dört mevsim yazda kışta baharda
dört mevsim taze meyve olacak her cins ağacın dalında
Kıt’a dan Kıt’a ya her yaz göç eden ördek turna kaz
Aç, susuz ve de açıkta kalmayacak uzun göç yolunda
Tersine dönerken dünya kendini çok sorgulayacak insan
Kullanacak beyninin her hücresini gizemli dört bir köşesini
Alacak eline yüreğini koyacak aynanın önüne geçmişini
Dert etmeyecek Cennet mükafatı Cehennem korkusunu
İhtiyaç kalmayacak kıyamet gününü bekleyip durmaya
Dünya'da yaşayacak dört mevsim cennet ve cehennemi insan…
Necati Kavlak
Manisa
Serap IRKÖRÜCÜ
Keşke!...
Aslında yanlışlarımızı düzeltme şansımız veriliyor bizlere ama değindiğiniz gibi 'bu bilinçle' değil. Nefsimizi terbiye edebilmemiz için tasavvuftaki devir kuramında detayıyla açıklandığı gibi bir tekabül süreci var.
Şiirinizin başlığı çok çarpıcı içeriği de çok derin, kutlarım güçlü kaleminizi. Bu güzel temennilerinizin insanlık adına gerçekleşmesi dileğimle, şiir katkınızla yaptığınız değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.