- 1164 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KUMAR TUTKUSU
O kadar lüks bir yerdi ki, gördüklerim karşısında şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak derecedeydim sanki.
Yanımda dikilen Asim abiye dönüp, Şimdi burası kumarhane mi?
diye sormaktan geri kalmamış, şaşkınlığımı da gizleyememiştim.
Asım Abinin buraya defalarca geldiğini bildiğim için Ondaki gayet sıradan bakışları anlayabiliyordum. Sanki halk pazarında gezinircesine gayet doğal, telâssiz, bana tezat oldukça sakındı. Koskoca salonda yavaş yavaş ortama göz atıyor, bense köyden ilk kez şehire gelmiş biri gibi; bir oraya, bir buraya hayretle bakınıp duruyordum. Hayatımda bu kadar büyük bir yer görmemiştim. Futbol sahasına mı gelmiştik ne? Fakat, futbol sahasıyla en ufak bir alakası yoktu tabi. Yerler boydan boya kaliteli kırmızı halılarla kaplanmış ve duvarlar çeşit çeşit ünlü ressamların pahalı tablolarıyla donatılmıştı. Kiraz ağacından oymalı duvar köşelerindeki süsler, el sanatlarının izlerini taşıyordu. Hemen fark edilen adeta ipek kumaştan duvar kaplamaları oldukça göz alıcıydı. Etraf ışıl ışıldı. Tavanlardan sarkan koca koca avizeler gerçekten görmeye değerdi. Kristal taşlardan yapılmış, işçilikleri ise usta ellerden çıktığı gözden kaçmıyordu. Kendimi birden yıldız kümelerinde geziniyor zannettim. Avizelerin baş döndüren ihtişamlı ışıklarına dalıp gitmiştim.
Üzerleri yeşil çuha kumaş kaplamalı up uzun masalar vardı. Farklı tur masaların içlerinde ne işe yaradığını bilmediğim bir takım işaretler ve rakamlar görmüştüm.
Duvar kenarlarında insanlar bar taburelerini andıran oturaklara oturmuşlar, önlerinde bir yığın sonradan adının marka olduğunu öğrendiğim yuvarlak plastik şeyleri makinanın kenarından içeri atıp yanda kola benzer bir şeye dokunup bekliyorlardı. Cam yüzeyin altında hızlı sayılacak düzeyde çeşitli meyve resimleri geçiyordu. Sonra yine marka atıp aynı işin tekrarına başlıyorlardı. Neredeyse 20 kişi yan yana oturmuş sürekli makinelere marka atmakla meşguldüler. Bazı makinenin alt bölümünden bir sürü geri düşen markaları küçük bir kaseye doldurulduğunu görmüştüm. Makinadan geri markalar düşerse kazanılmış oluyormuş. Bİr kaç kişi doldurduğu kaşesini alıp kasa denilen yerde onları paraya çevirttirdiğine şahit olmuştum. Kaç marka atacaktında kaç marka geri veriyordu? Bunun hesabını yapmakla zaman harcayacak değildim. Beni hiç ilgilendiren bir şey değildi. Beni cezbeden içerisinin dekoruydu. İç mimar bu işin hakkını vermiş ve masraftan hiç kaçınılmadığı ortadaydı.
En büyük dikkatimi çeken şeyde salonda o kadar çok insan olmasına rağmen, en ufak bir gürültü dahi olmayışıydı. Hafif bir müzik salonun her bir köşesine yayılıyor insan: Sanki yaz günü kırlara uzanıp böyle bir müzik eşliğinde gözlerini kapatıp müziğin büyüsüne kapılıp gitmek istiyordu.
İnsanların çok sık olduğunu söylemeye gerek yoktu zaten. Buraya zengin ve toplumda saygın insanların geldiği aşikardı.
Kurye diye adlandırılan kızlara ne demeliydi? Her biri manken gibi ve podyumda yürürcesine zariftiler. O kadar güzel ve o kadar bakımlıydılar ki her genç bayan güzellik yarışmasına katılacaklarmışçasına hazırlanıp gelmişlerdi. Ya erkek garsonların beyaz eldivenli elleriyle gümüş tepsiler içinde oradaki müşterilere saygıyla hizmet etmeleri bu da ayrı bir takdire şayandı.
Hala ortama alışamamış bir halde bakınıp dururken kumarhaneye girerken verdikleri kartı çantama koymadığımı fark etmiştim. içeri girerken üst baş araması yapmışlar, fotoğraf çekip bu kartı vermişlerdi. Kimlik fotokopisine kadar almışlardı. Artık buraya üye imişim. Bir daha ki gelişimde fotoğrafımın baskı yapıldığı ve kimlik bilgilerimin bulunduğu bu kartı göstermem yeterli olacakmış.
Asım abi
-Beyendin mi ? diye sordu. Ben ise Asım abiyi bile unutmuş etrafı gözlemlemeye dalmıştım.
-Beyenmek ne kelime Asım abi, baksana! nasılda itinayla dekore etmişler. Çok lüks bir yer.
-Evet gerçekten güzel, dedi Asım abi.Birden yanımızda
-Nerdesiniz yaa? İki saattir sizi arıyorum, diyen Nazmi nin sesiyle başımızı çevirdik. iki koca kaseyi bize uzatmış
-Alın bak size marka aldım, demişti.
Nazmi, neşeli bir tavırla bana
-Hadi bakalım, al bu kaseyi git şansını dene. Tutturursan çok para kazanırsın.
- İyide Nazmi! ben ne anlarım kumardan? Bu yaşıma geldim ancak lades tutuştum. Onuda hep kaybettim. Hem ben kumar oynamam, sevmem öyle işleri!
-Hadi hadi nazlanma, maksat eylence olsun. Bak Asım abin makinenin başına oturdu bile. Kumarın her çeşidine bayılır. Bu şehirden geçerken mutlaka burada bir kaç saat oyun oynar sonra yola devam eder.
Kararsız bir şekilde Nazmi nin bana doğru uzattığı marka dolu kaseye bakıyordum.
-Gerçekten istemiyorum. Nazmi daha önce hiç oynamadım, üstelik hiç de içimden gelmiyor!
-Feride buraya istesende her gün gelemezsin. Buna maddi olarak gücün yetmez. Bak ben sana jest yaptım. Senin için aldım. Bu makine boş gel otur, diyerek kolumdan tutup beni makinanın önüne oturtmuştu bile.
içimden habire tövbe tövbe diyerek isteksizce makinanın karşısına geçip oturdum. Allahım sen beni affet diye dua etmeyi de unutmuyordum. İlk markayı attım. Kırmızı elmalar, sarı armutlar, çeşitli meyvelar dönmeye başlamıştı. Nazmi yanımda ayakta durmuş bana bakıyordu. Az sonra
-Eee noldu şimdi? dedim.
- Kaybettin! Olsun daha bir sürü markan var. Hadi yenisini at, belki bu sefer şansın yardım eder.
İkinci markayıda hevessiz bir şekilde attım. Nazmi bir makinaya bir bana bakıyordu. Yine kazanamamıştım. Aynı meyveler yanyana gelince o zaman kazanılacakmış. Bu mümkün muydu? Düşük bir ihtimaldi. Buna rağmen: Her iki tarafımda daha çok para kazanma hevesiyle yada hırsıyla dolu makinalarda şanslarını deniyen insanlarla doluydu. İçimden şöyle düşünüyordum; Bu insanlar maddi açıdan güçlü olmasa buraya gelip para harcamayı göze alamazlardı. Hala bu gibi yerde kazanacağım ümidiyle nasıl onca parayı kaybetme riskini alabiliyorlardı. Şöyleki; Etrafı biraz gezerken makine başlarında ki insanların kaselerindeki markaları bitirdiklerini izlemiştim. Gidip yenisini alıyorlardı. Nazmi ye bu düşüncemi söylediğimde kumarın tutku olduğunu çoğu insanın vaz geçemediğini kiminin de zevk için oynadığını duyunca hem şaşırmış hem üzülmüştüm.
Çok mu kolay kazanılıyordu para? Bu tür yerde para harcıyacaklarına onca yoksul ihtiyaç sahipleri varken bir makinanın içinden daha fazlasını bekleyerek egolarını tatmin etmeleri ne garip bir duyguydu. Haliyle kimseye bir şey diyecek halde değildim. Herkes kendi vijdanı ve iradesiyle hareket ediyordu. Bu nasıl bir eylence anlayışıydı? Bana tamamen tersdi. Yüz kere kaybet bir kere kazan. Kazandığını tekrar kazanacağım diye gene burda harca.
Elimdeki markalar bitsin diye sabırsızlanıyordum. Sonunda hiç kazanamadan bütün markaları tüketmiştim.
Nazmi Asım abinin yanına gideceğini söylemişti. Ben oldukça sıkılmış, bir an önce burdan gitsek diye sabırsızlanıyordum. Nazmi ile Asım abiyi yuvarlak bir masa başında buldum. Asım abi işaretlerle dolu bir masaya elindeki markaları numaraların önüne koyuyor, kurye masayı çeviriyor koyulan marka numarada durmadığı için sonra uzun bir sopayla markaları kendine doğru çekip topluyordu. Masanın etrafı seyirciler ve oyuncularla halka halindeydi. Nazmi nin yanında biraz durup " Ben biraz disarı çıkıp hava alacağım" dedim.
" Tamam" dedi Nazmi.
"Biraz sonra çıkacağız zaten"
Sıkıldığımı anlamıştı.
Dışarı çıkıp derin bir nefes aldım. İçerisi ne kadar lüks olursa olsun oradaki atmosfer insanı boğuyordu. Bir daha asla böyle bir yere gelmemeye kesinlikle karar vermiştim. İnsanların eylence adına mantıksız ve fütursuzca para harcamalarından hiç bir zevk alınacak yönü bana göre yoktu. Burada harcanan zamanı bir arkadaşımla sohbet ederek geçirmeyi yeğlerdim. Yada bir flim seyrederek oda olmazsa kitap okurdum. İnsanların makina başında gözlerini kırpmadan adeta nefeslerini tutarak makinanın vereceği cevabı beklemeleri hiç hoş değildi. Çok şükür böyle alışkanlıklarım ve merakım hiç olmamıştı. Üstelik sokağa atacak param yoktu. Dışarda oldukça oyalananma ma rağmen bir türlü hala gelmeyişleri canımın sıkıntısını daha da artırmıştı. Hala millet akın akın gecenin geç saat olmasına rağmen kumarhaneye akın ediyorlardı. Bu insanların başka işleri yoktu herhalde? Hangi bahaneyle eşlerini tek başına bırakıp burda zaman ve para harcıyorlardı. Kârı koca gelenler ise çocuklarını kim bilir hangi dadıların sevgisiz ellerine bırakıp buraya geliyorlardı.
Tekrar içeri girip Asım abi ve Nazmi yi çağırmak için kapıya doğru yönelmiştim ki hararetli bir şekilde konuşarak geldiklerini görünce beklemeye koyuldum. Nazmi Asım abiye
- Sözümü tutsaydın bütün kaybettiklerini alacaktın bak! Sana dokuz numaraya koy Asım dedim. İçimdeki ses dokuz diye bağırıyordu. Sen gittin üç numaraya koydun. Noldu gene kaybettin. Bir sözümü dinleseydin be abicim.
Arabaya doğru ilerlerken çantamdan çıkarttığım kumarhaneden verdikleri üyelik kartını ortadan olanca gücümle ikiye ayırıp, açık alan oto parkta bulunan çöp kutusuna atıvermiştim.
FATMA ÇİÇEK
YORUMLAR
Çok kötü bir illettir kumar ve kumar alışkanlığı... Aslında oynayanlarda bilirler beylik bir laf vardır ''Kumarda sadece kumarı oynatan kazanır.'' sonuçta bir dolu aile faciasına da kapı açar kumar denen illet... İbretlik bir yazı olmuş... Kutlarım...
Ahmet Zeytinci tarafından 4/17/2019 5:37:13 PM zamanında düzenlenmiştir.