- 583 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AKLIM ÇOK İMKANIM YOK
AKLIM ÇOK İMKANIM YOK
Dürüstlüğün ahenk bulduğu, sadakatin vefayla boyandığı bir vakitte bir adam vardı.
Bu adam genç yaşta olmasına rağmen bilgili ve akıllıydı. Düşünceleri pak, yüreği mertti. Bulduğu her işte çalışıyor, ailesinin geçimini sağlıyordu ve elinden geldikçe de etrafında ki insanlara yardımcı olmayı, onları mutlu etmeyi seviyordu.
Yoksulluğun bir alev gibi sardığı ülkeyi onu da etkilemişti. Eskiden iyi, kötü iş buluyordu. Ama artık o da kalmamıştı. Sanki bir fırtınaydı yaşananlar ne var ne yok silip süpürmüştü. Arkasında sadece açlık, acı ve hüznü bırakmıştı.
Genç adam günlerce, haftalarca düşünüp durdu. Hem kendisini hem de sevdiklerini bu yoksulluktan kurtarmalıydı. Ve bir gün aklına bir fikir geldi. Ama bu fikrini karşılayacak parası yoktu. Çevresinden borç almak istedi. Onların durumu da belliydi. Kimse kendisine yardım edecek göçte değildi.
Bilge adam şehre gidip orda bir çare aramaya karar verir. Şehre gider ama orda da durum aynıdır. Yoksulluk çelik bir elbise gibi herkesi sarmıştır.
Bilge adam orda da iş bulamamış aç ve susuz sokaklarda yalnızlığıyla bir başına kal kalmıştı.
Belli bir vakitten sonra genç adam artık sürekli aynı şeyi tekrar edip durmuş. “Aklım çok imkanım yok.” Bu cümle dışında ağzında başka bir kelime çıkmıyor. Gittiği her yerde de bu cümleyi tekrar edip duruyordu.
Yine bir gün kaldırımda gezerken aynı cümlesini tekrarlamış. Bu durum bir bakkalın dikkatini çekmiş ve genç adamı içeriye çağırmış.
- Aylardır seni izliyorum. Sürekli aynı şeyi tekrar edip duruyorsun. Derdin nedir, ne istiyorsun? Diye sordu bakkal.
Bilge adam ise yine aynı cümleyi tekrar edip durdu.
- Aklım çok, imkanım yok.
Dükkan sahibi.
- Tamam ne istiyorsan? Söyle de sana yardımcı olayım.
Genç adam kendisinden bir miktar borç para istedi. Bakkal
- Ne kadar lazım diye sordu.
O zamanın parasıyla eli kuruş dedi bilge adam. Bakkal üstüne, başına bakmış kendince demiş ki yoksul birine benziyor. Ailesine un, yağ, şeker, yiyecek alacağını düşünerek açmış kasayı ve eli kuruşu genç bilge adama uzatmış. Genç adam da bu parayı borç olarak aldığını on gün sonra borcunu fazlasıyla geri getireceğini söylemiş ve şehirden ayrılmış.
Bilge adam şehirden ayrılmadan önce bir haftalık suyunu, yiyeceğini, bir tüfek, kurşun, kürek, bir de küçük bir elek alıp ortadan kaybolmuş.
Şehirde onu tanıyanlar ya öldü ya da köyüne geri dündü diye düşünmüşler. Bilge adam ise kuş uçmaz, kervan geçmez bir deniz kenarında hendek kazıp içine girmiş, orda saklanmış. Saklandığı yerde güneşlenmek ve dinlenmek için çıkan deniz hayvanlarını öldürmüş. Bu durum ta ki kurşunları ve yiyeceği bitene kadar devam etmiş.
Bir hafta sonra genç bilge adam saklandığı yerden çıkmış. Öldürdüğü deniz hayvanlarını toplamış ve boğazlarındaki inci tanelerini almış.
Onuncu gün elinde küçük bir kese ile borç aldığı bakkalla geldi. Bakkal sahibine
- Al bunu tart yarısı senin, yarısı da benim. Dedi.
Küçük keseyi güren bakkal ilk başta bunu kabul etmemiş ve merakından sormuş.
- Bu küçük kesenin içinde ne var?
Genç adam
- Aç bak dedi.
Bakkal sahibi küçük keseyi açınca gözlerine inanamamış. Çuvalda inciler varmış. Tüm serveti daha bir inci tanesi etmezken, bu adam ona yarısını veriyor.
Meraklı bakkal dayanamayıp bilge adama sormuş.
- Bunları nerden getirdin?
Bilge adam
- Hani sana diyordum ya aklım çok, imkanım yok. İşte sen bana imkan verdin bende sana hakkının fazlasını getirdim. Dedi.
Ve ardından köyünün yolunu tutmuş. Genç adam ve sevdikleri mutlu yaşamlarına devam etmişler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.