- 593 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Asıl çocuklar ciddidir
Bir kitapta okumuştum. (Ama Niçe’ninkilerden birisi değildi.) Niçe dermiş ki: "Gerçek yetişkinlik çocukların oyun oynarkenki ciddiyetlerini kazanmaktır." Bu cümleyi, dünya hayatını ’bir oyun ve oyalanmaya’ benzeten ayet-i kerime ile birlikte düşününce, hemen başından uzaklaşamadım arkadaşım. Manidar geldi. Bir kahve içimlik tuttu beni. Daldım. Çağrışımlarına az-biraz kulaç attım. Kaldım.
Zaten şeylerdeki anlamı da en çok şu takılıp kalmalarımızdan sezmez miyiz? Bizi durmaya ikna ettiyse muhakkak bir derinlik vardır onda. Fakat bu derinlik yatayda bir serinlik midir? Yoksa dikeyde bir derinlik midir? Sahte midir? Gerçek midir? Fani midir? Bâkî midir? Bana sorarsan derim ki arkadaşım: Derinliği yatayda olan şeyler ’oyalanılarak’ geçerler. Derinliği dikeyde olan şeylerse ’kalınarak.’ Yahut da şöyle söyleyebilirim: Derinliği yatayda olanlarda sen kalırsın. Derinliği dikeyde olanlarsa sende kalırlar.
’Oyalanma’ ile ’kalma’ arasındaki nüansı burasından bir parça yakalarım. Hatta bir misalle tahayyülüne yardımcı da olayım. Sözgelimi: Evindeki televizyonu açtın. Eğer bu açış salt bir vakit geçirme arzusuyla geçerse ’oyalanmışsın’ demektir. ’Sen onda kalmışsın’ demektir. Yataydasın demektir. Fakat bu oyalanmanın herhangi bir yerinde, sende iz bırakacak birşeye, görsele-bilgiye-söze, rastlarsan bu defa işler değişir. Kalışın derecesine göre muhatabiyetiniz bâkileşir. Bu defa o sende kalmış olur. Derinlere mesafe alınmış olur. Ona harcadığın zaman adeta bir cisme bürünerek sende yedeklenir.
Okuduğumuzda cümleleri kalan, değiştiren, öncesiyle sonrası arasında eşikler atlatan metinler böyledir. Sözlerini dinlediğinizde benzer bir tesir bırakan insanlar böyledir. Unutulmayan yüzler böyledir. Ancak bir de saatlerce dinlenseler ayrıldıktan sonra ne söyledikleri hatırlanmayanlar vardır. Onlar aldıklarına karşılık eteğinize birşey bırakmazlar. Dostluklarıyla geçen zaman tastamam oyalanma olur.
Yetişkinlik bize hangi ciddiyeti veriyor? Niçe’nin sözünü hatırlayarak bu noktayı düşünüyorum. Günlük muamelemde bir çocuğun oyununu ciddiye aldığı kadar ciddiye aldığım neler var? Nelere konsantre oluyorum? Bunlar hangi türden işler? ’Oyalanmalarımı’ mı ’kalmalarımı’ mı ciddiye alıyorum? Her ne kadar gönül ikincisini arttırmak istese de birincisi daha çok geliyor bana. Bir insanın hayatında tutunabildiği anların sayısı kaç tanedir ki? Çoğu zaman dikkatimizi boşta bırakmamak için birşeylere sararız. Çünkü boşta bırakırsak gelip bize sarar. Kendimize dikkat ederken mutlu olamayız.
"Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsi edilse, ezhan, enelere dönüp etrafında gezerler!" diyor Bediüzzaman. Kendi etrafında dönmek zordur. Hele tatmin edici bir kendilik de bulunmuyorsa. Veya balık dudak yapıp selfi çekmeyi sevmiyorsanız. Her neyse. Her şekilde insan kendisinden/hayatından da uzaklaşmayı arzuluyor. Hem de çocukluğundan itibaren. Bu yüzden ötesindeki şeyleri ciddiye alıyor. Biz de ilgili-ilgisiz nice nice şeyleri ciddiye alıyoruz. Onlar için kavga ediyoruz. Ağlıyoruz. Küsüyoruz. Gülüyoruz.
Fakat ertesi gün uyandığımızda onlardan bize ne kalıyor? Zamandan başka sermayemiz yok ama vermekten de nefsimizi alıkoyamıyoruz. Saatteki kumlar gibi akıp gidiyor. Sermayesi eriyen adama kimse yardım etmiyor. Arkadaşım, bu kadar altın verdiğin halde, işe yarar, üstte kalır bir kumaş alamamak seni korkutmuyor mu? Beni korkutuyor. Oyunları ciddiye almak istemiyorum. Başımdaki çocukluk bitti-bitiyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.