Bahar Ve Memleketim
Üçüncü cemrenin toprağa düşmesiyle sevindi bir çocuk. Sevindi bir anne, sevindi bir baba hatta kocaman bir aile sevindi… Baharın geldiğini uçan kuşlar haber verdi. Ağaçların yeşeren dalları da buna delildi. Baharın gelişini memleketinde kutlamak isteyen küçük bir çocuk, en güzel elbiselerini giydi. Saflığını simgeleyen beyaz bir üst, beyaz bir pantolon ve kan kırmızısı ayakkabılarını giydi. Ölümü andıran ayakkabılarıyla annesinden, dışarı çıkmak için izin istemeye gitti. İznini aldı ve bahar şenliğinin kutlanacağı süslü sokaklarda, yüzündeki tebessümüyle ilerledi. Memleketimin sıcak ve içten insanlarına selam verdiği sırada bir ses duyuldu yakınlardan. Bir bombanın sesi…
Hayalleri, umutları, bembeyaz üstleri; ayakkabısındaki renk gibiydi şimdi. Kırmızı… Bedeni ise boydan boya uzandığı beton kadar soğuktu. Ama gözleri açıktı hala. Sanki bizi görebiliyordu. Sonra dudağında sıcak bir tebessüm vardı… Annesinin çığlıkları, polis ve ambulans arabalarının siren sesleri yaklaşırken çocuğa, yüzündeki tebessüm hala ilk andaki kadar sıcak bir şekilde duruyordu. Ama o artık bir ölüydü, bizden farklı olarak…
Yerde cansız yatan bir çocuk vardı şimdi. Birde ondan geriye kalan ve artık bizleri hiç gülümsetmeyecek bir bahar vardı. Ondan sonra belki de hiç ısınmayacak bir memleket vardı şimdi. Tabi birde Nazım Hikmet’in şu dizeleri vardı, kalanlardan;
“Çıkar boynundan, at o ipi çocuk!
Salıncaklar mı yok sana?
Kalk hadi o soğuk betondan,
Yatacak başka yer mi yok sana?”
Nevruz Bayramı’mız kutlu olsun. Eğer hala kalmışsa kutlanacak bir bayram. Ve o bayramı yaşatacak bir heyecan…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.