- 722 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayat yaralarından sonsuzlaşır
Bir anda çok şey olunca uzun zaman geçmiş gibi oluyor. Evet. Zamanın hareketle ilgisi görmezden gelinemez. Ancak bu sadece ’olanların çokluğuyla’ ilgili değil arkadaşım. ’Değişimin büyüklüğü’ ile de ilintilisi var. Bazen sadece bir kişinin yokluğu önceki anla sonrakinin arasını uçurumlaştırır. Hayatın iki yakası birbirine kavuşmaz olur artık. Ah! Yokluk yakınımıza yaklaştıkça varlaşır. Uzaktakinin yokluğu bizim için daha az vardır. Yakınımızdakinin yokluğu bizim için daha çok yoktur. Ve varlığından haberdar olunmayanın yokluğundan da haberdar olunamaz. Yokluğundan haberdar olamadığımız demek bizim için hiç varolmamıştır.
Kalp enteresan birşeydir arkadaşım. Bir sonsuzluk makinesidir. İçindekilerin yokluğunu da bir tür varlığa dönüştürür. Hatta sonsuzluğa dönüştürür. Yoktan varlık çıktığını görmek isteyenler kendi latif kalplerini avuçlamalıdır. İncitmeden şöyle evire çevire bir bakmalıdır. Kaç yara almışlar? Kaç tanesini kapatabilmişler? Sonsuza kadar yaşasalar kaçını kapatacaklar? İşte sonsuzluğun varlığına buradan da iman edebiliriz bence. Çünkü ’yokluğun sonsuzlaşması’ varlığın sonsuzlaşmasından daha sık rastladığımız birşeydir. Belki ikisi de aslında aynı şeydir.
"İkisi de aynı şeydir" derken şuraya varmak istiyorum: Biz sonsuzluğun varlığını da bir tür zıtlıkla tanımlayabiliyoruz. Varlar yok olduğunda yoklar varoluyorlar. Yokluğun sonsuzluğunu görüyoruz. O zaman varlığın da sonsuzluğu olabileceğini kestiyoruz. Sözgelimi: Seviyor ama kavuşamıyoruz. O zaman sinemizde her tahatturda kanayan bir yara açılıyor. Her tahatturda kanaması, acısının tazeliği, ölmez güzelliği bize böyle birşeyin imkanını gösteriyor: "Acılar geçmeyebiliyorsa geçmeyen lezzetler de bulunabilir!" İnsan en azından bu fikri ediniyor gidenlerden. Böylece sonsuzluk fikri yeşermiş oluyor yokluğundan. Belki de yoklukta kurulan varlık hayalinden.
Yokluğun varolmak için daha az şeye ihtiyacı var. Bir şartın ademi kâfi. Püf. Bir de baktın varlar yokolmuş. Yüz günde yaptığın saray bir günde yıkılmış. Yıkıntısına bakarak sarayının başına gelenlere bin gün, bir milyon gün, bir trilyon gün üzülebilirsin. Ayrılığın sonsuzluğu burada. Peki vuslatın sonsuzluğu?
Eğer ayrılığın sonsuz susuzluğu olmasa vuslatın sonsuzluğu arzulanır mıydı? Zeval-i lezzetteki elem sonsuzlaşmasa zeval-i elemdeki lezzetin sonsuzluğu bilinebilir miydi? Her nasıl oluyorsa, arkadaşım, insan sonsuzluğa küçük küçük dokunuyor bu dünyada. Ama varlığına değil yokluğunda. Âdeta bize bu dünyada sonsuzluğun yokluk tarafını görmek, koklamak, dokunmak, tatmak nasip edilmiş. Peki varlık tarafı? O da demek ki ahirette. Ayrılığın olmadığı yerde. Belki oranın kıymetini de bu kıyasla anlayacağız. Âmin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.